
OHAL Kalkmadan Bu Hal Düzelmez.
- 4 Ocak 2018
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Güncel
- 1
Mehmet Çanlı
Bugün kahvaltıdan sonra, bazı işlerimi halletmek için dışarıya çıktım. Yapmam gereken çok fazla şey olduğu için hızlı hızlı yürürken mahalleden birine rastladım. Selam-sabahtan sonra; ‘’Ne var ne yok? Nasılsın, iyi misin?’’ gibi klasik soruları art arda sıraladım ve karşılık olarak; ‘’Ne olsun işte? Yuvarlanıp gidiyoruz…’’ şeklindeki klasik cevapları aldım. Nihayet normal sohbete sıra geldiğinde konu doların yükselişinden açıldı. Mahalleli derin bir ‘’Ooooof!’’ çektikten sonra; ‘’S….r anasını memleketin. Dolar aldı başını gidiyor. Merkez Bankası başkanı dolar düşecek diyor ama palavra… Dolar düşmeeeez.’’ diye kısa bir ekonomi analizi ile konuya girdi. ‘’Neden böyle düşünüyorsun? Belki düşer.’’ deyince adam anında karşılık verdi:
‘’Arkadaş, memleketi OHAL ile yönettikleri müddetçe dolar yükselir. OHAL, ortamı geriyor. Güven duygusunu zedeliyor. Bunun hemen kalkması ve memleketin normal düzene geçmesi lazım.’’
Ben sanki duyduklarım çok ilgimi çekmiş gibi sordum:
‘’OHAL kalkarsa her şey düzelir mi diyorsun?’’
‘’Her şey düzelmez tabi. Ama doların yükselişi durur. Her şeyin düzelmesi için daha çok şey yapmak lazım. Mesela bu başkanlık olayına artık bir son vermek lazım. Bu olay milleti geriyor. Adam başkan olacak diye bu ülkeyi bu kadar germeye ne gerek var? Eğer bu ülkeyi birazcık seviyorsa çıkıp ben bu başkanlık olayından vaz geçtim diye açıklama yapması lazım. Yoksa ona buna çamur atmakla, herkes dolar bozdursun, dolar bozduranlar arasında yapılacak çekilişle birini sarayda ağırlayıp öpüp, koklayacağım demekle bu işler düzelmez. Eğer vaz geçmeyecekse de bir an önce bu işin oylama sürecini yürürlüğe koysun. Bu olay milletin önüne gitsin ve o da havasını alıp biraz oturduğu yere otursun. Öte yandan dünyada kavga etmediğimiz ülke kalmadı. Herkese dayılık yapmakla bu işler bu kadar yürüyor işte. Şimdi sen mahallede herkese külhanbeylik yapsan bu sokakta böyle rahat yürüyebilir misin? Hükümetin diğer devletlerle bozulan ilişkileri düzeltmek için acilen bir şeyler yapması lazım. Hem yedi düvele borçluyuz hem de dayılık taslıyoruz. Al işte, şimdi ipimizi çekmeye başladılar. ’’
‘’Ne yani? Başkanlık halkoyuna giderse çoğunluk aleyhte mi oy verir?’’ diye sordum.
‘’Elbette… Hatta reis diye arkasından gidenlerin bile çoğu başkanlık lehine oy vermez. Bu millet külhanbeyi tipli adamları biraz sever ama her istediğinde kendisine ‘hayt huyt’ diyebilecek bir adamın bulunduğu bir sistemi de istemez. ‘’
Adam oldukça ilginç konulardan bahsediyordu ama benim acelem olduğu için biraz daha sohbet ettikten sonra vedalaşıp yoluma devam ettim. Dolmuş durağına gelince durakta araba olmadığını gördüm. İşleri yetiştiremem diye hemen yan taraftaki taksi durağına giderek bir taksiye bindim. Şoför arabayı çalıştırırken ben de gitmek istediğim yeri söyledim. Araç hareket edince taksiciye; ‘’Nasıl gidiyor işler, hemşerim?’’ diye sordum. Şoför dikiz aynasından göz ucuyla bana bir göz attıktan sonra ihtiyatlı bir şekilde cevap verdi.
‘’Ne olsun abi? İdare ediyoruz işte. Buna da şükür. Allah daha kötüsünden saklasın.’’
Adamın bir sıkıntısı olduğu belli oluyordu. Ama yine de klasik laflar edip, konuya pek girmek istemiyor gibi görünüyordu. Adamı konuşturmak için yarasına neşter vurmaya karar verdim.
‘’Yahu ne olacak bu doların durumu? Aldı başını gidiyor. Allah bilir ya bu durum sizin işleri de etkiliyordur.’’
Adam beklediği soruyu bulmuş olmalı ki hemen konuşmaya başladı:
‘’Etkilemez olur mu abi? Taksiye binmek, çoğu insan tarafından bir lüks gibi görülüyor. Bu sebeple ekonomide en ufak bir düşüş olduğunda en önce bize yansıyor. Şimdi dolar yükselmeye başlayınca da bizim müşteri sayısı hemen azaldı. Taksicilik dolara endeksli sanki…’’
Şaşırdım. Taksicilerin işlerinin biraz azalmış olabileceğini tahmin ediyordum ama her ekonomik dalgalanmanın anında taksicilerin işlerine yansıdığını bilmiyordum. Taksicinin bam teline basmış olmalıyım ki gideceğim yere kadar hiç durmadan bu konuda konuştu. Genel olarak hükümete atıp tuttu. Milletin ekmek derdinde olduğunu ama bazılarının da başkanlık sevdasına düştüğünü, her şeyin sebebinin de bu olduğunu, zaten FETÖ’cüleri de hükümet partisinin devletin her yerine yerleştirdiğini, şimdi de temizlemek bahanesiyle OHAL ile her istediğini yaptığını filan söyledi.
Taksiden inip bir yere uğradım ve oradan da bankaya gittim. Numaramı aldıktan sonra sıramı beklemek için bir koltuğa oturdum. Sağ tarafımda orta yaşlarda iyi giyimli bir bayan oturuyordu. Bayan her numara yandığında heyecanlı bir şekilde önce yanan numaraya sonra da elindeki kâğıtta yazan numaraya bakıyordu. Bu telaşlı hali sadece benim değil yan tarafta oturmuş sıra bekleyen başkalarının da dikkatini çekiyor olmalıydı ki herkes kadının bu haline bakıyordu. Bir süre sonra, densizliğim tuttu. Kadına dönerek; “Aceleniz var galiba…’’ dedim.
Kadın şaşırdı fakat hemen toparlanarak cevap verdi:
‘’Evet, acelem var. Ama bu numaralar da sıraya göre gitmiyor herhalde. Benden sonra gelenler işlerini halledip gitti, fakat bana hala sıra gelmiyor.’’
Yine bir densizlik edip; ‘’Hayrola? Dolar mı bozduracaksınız? Merkez Bankası başkanı dolar düşecek dedi ya, herhalde düşmeden dolarları bozdurmak istiyorsunuz.’’
Bunları söyledikten sonra söylediğime bin pişman oldum. Çünkü kadın bu soğuk espriden hoşlanmayabilir, daha da kötüsü hükümetin fanatiklerinden biri olabilirdi. Fakat kadın benim söylediklerime gülümseyerek tepki verince rahatladım. Konuşmaya başlayınca daha da rahatladım.
‘’Nerde bizde bozduracak dolar. Anca geçiniyoruz. Dolarları ayakkabı kutularında saklayanlar bozdursun.’’
Ben de hafifçe gülümseyerek karşılık verdim.
‘’Doğru söylüyorsunuz. Benim söylediğim de laf işte.’’
Bu girişin ardından kadınla biraz sohbet ettim. Bir devlet dairesinde çalışıyormuş. Genel olarak doların yükselmeye devam edeceğini duyduğunu, eğer dolar böyle yükselmeye devam ederse bunun en önce dar gelirlileri zor duruma sokacağını, milletin üç beş doları bozdurmasıyla doların düşmeyeceğini, ülke OHAL kararnameleriyle yönetilmeye devam ettikçe, doğuda terör, Suriye’de savaş, ülkede milyonlarca göçmen ve bazılarında başkanlık sevdası oldukça doların yükselmeye devam edeceğini, eğer doların yükselişini durdurmak istiyorlarsa OHAL’e son vermeleri ve bu başkanlık tartışmalarını bir kenara bırakmalarının yeterli olacağını söyledi.
Bir süre sonra kadın, sırası geldiği için gişeye gidince sohbet sona erdi. Zaten hemen arkasından benim de sıram gelmişti. Gişeye gidip hiç bitmeyen borçlarımın, hiç düzelmeyen banka hataları yüzünden, verdiğim otomatik ödeme talimatına rağmen ödenmediğini söyleyerek banka memurunun bu durumu düzeltmesini istedim. Memur bir şeyler yapıp, bana bir dekont imzalattıktan sonra sorunun halledildiğini söyledi. Kendisine teşekkür edip bankadan dışarıya çıktım.
Yol kenarında durup gelen ilk dolmuşa binerek Kızılay’a gittim ve bir arkadaşımla buluştum. Birlikte bazı yerlere uğrayıp rutin işlerimizi hallettikten sonra, onun arızalı çıkan yeni satın aldığı telefonuyla ilgili görüşmek üzere elektronik malzeme satan ünlü bir mağazaya girdik. Arkadaş daha önce telefonu tamir veya değişim yapılması için mağazaya bırakmış, eğer hallolmuşsa alıp, hemen çıkacaktık. Fakat konuştuğumuz görevli, çoğu ürünün parçalarının yurt dışından gelişinin durduğunu, bazı ürünlerde ise çok az parça geldiğini, bu sebeple telefonun sorununun halledilemediğini söyledi. Arkadaşım parça gelmeme konusunu duyunca şaşırdı. Ben de konuyu merak ettiğimden onların sohbetine ilgi gösterdim.
Satış görevlisinin söylediğine göre; OHAL uygulaması yüzünden birçok yabancı marka Türkiye’ye ürün ve bu ürünlere ait parça göndermeyi durdurmuş veya gönderdiği miktarı azaltmış. Doların hızlı yükselişi sebebiyle yerli firmalar da zarar etmemek için artık fazla mal almamaya başlamışlar, çünkü Türk Lirası’na göre fiyatlar çok yükselmiş. Görevli bizim gibi iki meraklı dinleyici bulmuşken, kaçırmamak için olsa gerek, ekonomiden, siyasetten ve çalıştığı şirketten uzun uzun bahsetmeye devam etti. Nihayet bir ara nefes almak için susunca bu fırsattan istifadeyle hemen ‘’İyi çalışmalar. Kolay gelsin!’’ gibi vedalaşma cümleleriyle kendimizi dükkândan dışarıya zor attık.
Bütün gün dolaştığım için iyice yorulmuştum. Arkadaş ta aynı durumda olduğu için biraz dinlenmek maksadıyla bir kafeye girip cam kenarındaki manzaralı bir masaya oturduk. Kahveleri söyleyip, havadan sudan konuşmaya başladık. Bu sırada yan taraftaki masada hararetli hararetli konuşan iki kişi dikkatimi çekti. Konuşmalarında ‘’hoca, ders, üniversite’’ gibi kelimeler geçmesinden ve kılık kıyafetlerinden bir üniversitede ya yüksek lisans/ doktora öğrencisi ya da öğretim görevlisi oldukları anlaşılıyordu. İkisinin de yaşı benden gençti ancak biri öbürüne göre daha da gençti. Daha genç olan kendine hâkim olamayarak zaman zaman sesini yükseltiyor ve ‘’Ya bu kadar da olmaz ki… Bunu ben görüyorum ama onlar görmüyorlar mı? Bal gibi görüyorlar ama milleti aldatıyorlar… Ama bu dalga bizi boğarsa onları da boğar.‘’ gibi cümleler sarf ediyordu.
Bu sözler daha da dikkatimi çektiği için görgü kurallarını bir yana bırakarak konuşmalara kulak kabarttım. Anladım ki onlar da doların hızlı yükselmesi hakkında konuşuyorlarmış. Genel olarak; doların yükselmesinin OHAL’den ve başkanlık sevdasından kaynaklandığını, OHAL kalkmadıkça milletin olmayan dolarlarını bozdurmasıyla doların yükselişinin durmayacağını, bu durumun hükümetin bir palavrasını da ortaya çıkardığını, hükümetin daha düne kadar Merkez Bankasında 130 milyar dolar olduğundan bahsettiğini, Merkez Bankası bu parayı kullanarak doların yükselmesine müdahale edebileceğini, etmediğine göre bu paranın olmadığının ortaya çıktığını söylüyorlardı.
Kahveler bitince daha fazla oturup, konuşmalarını dinlemeye devam edemedim çünkü hava kararmış, saat oldukça ilerlemişti. Kafeden çıktıktan sonra arkadaşla vedalaşıp ayrıldık. O otobüs durağına ben de yürüyerek dolmuş duraklarına gittim.
Akşamüzerleri duraklarda çok kuyruk olur ve genellikle dolmuşlar belli aralıklarla geldiği için kuyrukta bir süre beklemek gerekir. Bu sebeple, kuyrukta beklememek için, dolan arabalara ayakta yolcu olarak binip eve gitmeyi tercih ederim. Ancak bu sefer durakta hiç dolmuş yoktu. Uzun kuyruğun en sonuna gidip sıraya girdim. Bir sigara yakıp birkaç nefes çektikten sonra bizim kuyruğun en baş tarafına, zayıf, kara kuru, çelimsiz, en fazla 1.65 boylarında ve 17-18 yaşlarında bir çocuk yanaştı. İlk önce, araya giren biri sandıkları için hemen herkesin bakışları ona çevrildi. Ancak çocuğun; başını hafifçe sağ öne doğru eğmiş, bir elini öğretmen tarafından ceza olarak cetvelle eline vurulacak olan çocuklar gibi çekingen bir şekilde vücuduna yakın ve yarım açık durumda tutmuş olduğunu görünce onun bir dilenci olduğunu anladıklarından herkes tekrar normal duruma geçti. Dilenci çocuk eli açık bir şekilde, önden arkaya doğru kuyrukta bekleyen herkesin yanında tek tek durarak bir şeyler söylemesine rağmen kuyruktaki hiç kimseden tek bir kuruş bile alamadı. Hatta yanında durduğu çoğu kimse, sanki o yokmuş ve konuşmuyormuş gibi görmezden geliyor, sağa sola bakıyor, ama çocuğun yüzüne bile bakmıyordu.
Bir süredir dilencilere para vermiyorum. Hem dilencilerin çoğunun sabah çevre ilçe ve köylerden dolmuşlarla getirilip, akşam da toplanıp götürüldüğünü, yani dilenmenin ihtiyaçtan değil kolay para kazanmak için yapılan bir iş olduğunu duyduğumdan, hem de ortalıkta o kadar çok dilenci var ki, her gördüğüme bir lira versem aylık gelirimin sadaka vermeye bile yetmeyeceğini fark ettiğimden vermiyorum. Ama bu çocuğun halini görünce içim cız etti. Kuyruktan bana doğru yaklaşırken onu takip ettim. Kirden tam olarak ne renk olduğu anlaşılmayan koyu renk kıyafetleri içinde çaresizlik ifade eden tavırları ile bir insanın en fazla ne kadar kötü duruma düşebileceğinin somut bir örneği gibiydi. Koyu teni sebebiyle yüz hatları doğru dürüst seçilemiyordu. Sadece karanlıkta çakılan bir çakmağın taşından çıkan kıvılcımlar gibi ara sıra çevreden yansıyan ışıklarla parlayıp tekrar kararan ve insanın içine derin bir hüzün çökmesine sebep olan küçük gözleri görünüyordu.
Herkesin yanında durarak dilendikten sonra nihayet yanıma geldiğinde hafifçe omuzuna dokunup; ‘’Pek para veren olmuyor galiba.’’ dedim. Çocuk ilk defa varlığını fark eden biri olduğu için olsa gerek az da olsa sevinmiş gibi yüzüme doğru bakarak hafifçe gülümsedi. Fakat sanki büyük bir hata yaptığını fark etmiş gibi hemen gözlerini kaçırarak başını önüne eğdi ve ‘’Yok abi, olmuyor. Eskiden iyi kötü karnımı doyuracak kadar para topluyordum ama son zamanlarda neredeyse hiç kimse para vermiyor.’’ diye cevap verdi. Çocuğu daha fazla tutmamak için kendi kuralımı bozup birkaç kuruş vererek gönderdim.
Bir süre sonra sıra bana gelince bir dolmuşa bindim ve eve geldim. Akşam yemeğini yedikten sonra balkonda kahve içerken gün boyunca yaşadıklarım tekrar gözden geçirdim.
Vardığım sonuçlar şunlar oldu:
Anlaşılan o ki doların yükselmesi az da olsa herkesi etkilemeye başlamış.
Bu durum şimdilik orta ve alt gelir seviyesindeki kişileri rahatsız ediyor.
Üst gelir seviyesindekiler bu etkinin sonuçlarından rahatsız fakat henüz sesini çıkarmıyorlar.
Okumuş-yazmış kesim de durumdan oldukça rahatsız ve konuyu hararetle tartışıyor.
Hiç geliri olmayan dilenciler, zaten ses çıkarmaya mecalleri olmadığı için sessizce işlerine devam ediyorlar.
Rastladığım hemen hemen herkes, bu durumdan hükümetin ve özellikle de sarayın sorumlu olduğunu düşünüyor.
Dolar krizi ile ilgili olarak ortaya attıkları iddia da oldukça mantıklı görünüyor.
OHAL artık ülkeyi yordu ve istikrar sağlamaktan çok istikrarı bozuyor.
Başkanlık meselesinden de millet bıkmış durumda.
Bu işin artık bir sonuca bağlanıp, gündemden düşmesi gerekiyor.
Anladığım kadarıyla kamuoyu özet olarak şunları istiyor:
Artık ülkedeki gerginlik sona ermelidir.
Bunun için de başkanlık sorunu halledilmeli ve OHAL bir an önce kalkmalıdır.
Eğer hükümet OHAL’i kaldırmazsa, korkarım ki millet bu hali daha fazla kaldıramayacak gibi görünüyor.
Saygılar sunarım.
Hits: 3
DERLER DERLER!
- 4 Ocak 2018