
CANLI BOMBA, İNTİHAR SALDIRISI VE SUİKASTÇILAR HAKKINDA BİLGİ– 2
- 4 Ocak 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Küresel Sorunlar
- 30
(CANLI BOMBAYA UYGUN ORTAM VE KİŞİLER)
Güven KAYA 11.01.2017 / ANAKARA
Nasıl Bir Ortam Canlı Bombaya Uygundur?
Bir görüşe göre “konvansiyonel terör eylemlerinin azaldığı zamanlarda canlı bomba saldırıları artar, çoğaldığı zaman ise azalır. Yani ters orantılıdır.” Bu yaklaşımı irdeleyelim; terör eylemlerinin azalması “halk desteğinin” azalması ile doğru orantılıdır. Buradan halk desteğinin azaldığı zamanlarda canlı bomba saldırıları artar sonucu çıkıyor. Ancak yapılan bir araştırma ise bunun tam tersini söylüyor: “Eylemlerin %95’i geniş halk desteği alan örgütler tarafından düzenlenir.”
Bir yerde en cılızından dahi olsa bir terör örgütü varsa ve bu örgüt eylemli ise orada “destek” vardır. Desteği iç ve dış olarak ikiye ayırıyoruz. İç desteğin olmadığı yerde dış desteğin olması hiçbir anlam ifade etmez. Dışarıdan biri kendi rahat ortamını bırakıp, gelecek ve bir kölenin yerine ölecek. Olacak iş değildir bu. O yüzden içerdekileri kandırarak ayaklandırmak en güzel yoldur. Rahatlıkla “bir yerde boyutu ne olursa olsun bir terör eylemi varsa orada halk desteği vardır” diyebiliriz. Bu gerçeği ülke şartlarında en belirgin hali ile PKK terör örgütünün eylemlerinde gördük. Eylemlerini zirve yaptırdığı dönemlerde bile canlı bomba saldırıları düzenledi. Yine ülkemizde gerçekleştirilen dinci tabanlı canlı bomba saldırılarına baktığımızda bunların da halk desteğinin olduğunu görüyoruz. Suriye pratiğinde gördüğümüz şekli ile oradan zulümden kaçıyoruz maske ve mazereti ile kaçanlar ülkemize yerleşti ve ülkenin gariban halkından daha iyi şartlarda yaşamaya başladı. Ülkelerine ihanet ederek kaçıp, gelen Suriyelilerin hepsi Sünni Müslümandır. Bunların içinde yabana atılmayacak kadar ve hatta daha fazla teröristin varlığını bilmeyenin olduğunu sanmıyorum. Teröristler ve onlara halk desteği sağlayacak kişiler uygun ortamları sağladıktan sonra işbaşı yaptılar ve karşımıza Reyhanlı, Ankara Tren Garı, Güvenpark, Gaziantep ve diğerleri gibi dinci tabanlı ve çok sayıda insanın imha edildiği canlı bomba saldırıları olarak çıktılar.
Bir yerde terör varsa orada halk desteği vardır kuralından hareket etmeliyiz. Ve bu terör örgütlerinin maliyeti çok düşük olan canlı bomba eylemlerini, hiçbir kurala bağlı kalmaksızın, kendilerine çıkar sağladığını düşündüğü an yapacaklarını bilmeliyiz[1]. Yapılacak her araştırma bir sonraki sürecin çözüm anahtarını vermez, sadece yapıldığı tarihten önceki sürecin incelenmesini sağlar. Önemli olan terör sahasının içinde bulunduğu siyasi, sosyo-ekonomik, kültürel süreç ile terör örgütünün beklentileri arasındaki ilişkidir. Bu ilişki Ortadoğu denen bataklıkta ve onunla artık içli dışlı olmuş ve bu yüzden bataklığa saplanmış Türkiye’de öyle herkesin anlayacağı kadar basit ve açık değildir.
Canlı bomba eylemlerine uygun ortam hakkında herkesin kabul edeceği bazı kavramlardan bahsetmek gerekecektir:
-Halk desteği. Bu eylemcilerin içinden çıkacağı halkı da kapsayan ve eylemlere sempati ile yaklaşan halk kesimini kapsar. Bomba eylemlerinden veya silahlı saldırılardan sonra işitsel ve görsel basın yayın organları izlendiğinde bunlardan hoşnut olanların varlığına tanık olunur. Ayrıca maddi ve manevi her türlü desteği gizli verenlerin varlığını asla unutmayın.
-Güvenlik kuvvetleri, gücünün ve göreceli olarak sınırsız kaynaklarının etkisiyle, terör örgütünün konvansiyonel terör ve direniş hareketlerini kırması ve uygulanamaz hale getirmesi canlı bomba saldırılarının yapılmasına neden olabilir. Ancak bunun için de örgütün canlı bomba saldırısı için yeterli sayıda ve nitelikte yetişmiş elemanının olması, sürekli olarak patlayıcı tedarik edebilmesi, taktik ve teknik bağımsızlığa sahip olması gerekir. Böyle bir varlık canlı bomba saldırıları için örgüt liderlerinin karar almasını kolaylaştırabilir.
-Toprakların işgal edilmiş olması. Nedense birçok terör örgütü bu görüştedir. Gerçek zemine dayandırabileceği başka bir gerekçesi yoksa en geçerli olan budur. Olaylara bu açıdan bakıldığında işgal edilmemiş toprak yok gibidir. İkinci dünya savaşından alınan dersler genel eğilimin toprak işgal etmeme yönünde olmasını sağlamıştır. Toprak işgalleri önce basit sonra da daha büyük savaşların fitili olabiliyor. Haritalara dikkat edildiğinde birinci dünya savaşının sonundaki ülke sınırları ile ikinci dünya savaşının sonundaki ülke sınırlarının çok az değişikliklerle aynı olduğu görülür. Bu eğilimi boşa çıkarmak maksadıyla topraklar geçici bir süreliğine işgal ediliyor. Zaten ne oluyorsa bu süreçten sonra oluyor. Vietnam, Afganistan, Irak gibi ülkelerde farklı dine inanan insanların gerçekleştirdiği işgale karşı canlı bomba saldırıları kurumsallaşmıştır. Bu manada; İslamcılardan daha fazla canlı bomba çıkmasını Müslüman ülkelerin daha fazla işgal altında olmasına bağlamak mümkündür.
Türkiye toprakları için hiçbir terör örgütü işgal sözcüğünü kullanamaz. Buradaki gerekçe daha başka yerde aranmalıdır. Ülkede teröristlerle iyi iş birliği içinde olan gruplar ve devlet yöneticileri vardır. Terörle çapı ne olursa olsun bir kere yardım edildiğinde veya iş birliği yapıldığında, o terör döner dolaşır kendi işbirlikçisine bulaşır.
*2004 yılında Fetullah Gülen Cemaatinin terör örgütü olduğu vurgusu Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılmıştır. Zamanın başbakanı ve başbakanlık müsteşarı bunu hiçe sayarak yapılması gerekenleri yapmayıp, biri siyasi, diğeri ise hukuki sorumluluğunu üzerine alarak uykuya yatırmışlardır[2].
*Zamanla araları bozulunca “ne istedilerse vermedik mi” diyerek itiraflar başlamıştır ama bu arada devletin tüm yapılarının anatomisi bozulmuştur. Cemaatin eylemleri hükümeti zora sokunca cemaat terör örgütü ilan edilmiştir: FETÖ. Evet, bunun terör örgütü olduğu 2004 yılında tespit edilmiştir ama önemsenmemiştir. Ancak bunlar bilinen açık eylemlerini 25 Temmuz 2016 günü gerçekleştirmişlerdir ve asıl o zaman terör örgütü kapsamına girmişlerdir.
*Ülkemizde çeşitli canlı bomba ve silahlı saldırılarda başrol oynayan IŞİD ve Suriye genelinde vahşette bulunan diğer terör örgütleri para, insan, her çeşit silah ve mühimmatı, kimyasal silah malzemesi, tıbbi destek ve bakım gibi hayati konularda desteklenmiştir. Bu konuda uluslararası uyarılar da kulak ardı edilmiştir. Birçok ülke Türkiye’nin yöneticileri hakkında uluslararası ceza mahkemesinde çeşitli davalar açmışlardır. İçte ise MİT Tırları davası vardır ve dava devam etmektedir.
*PKK terör örgütü ve onun türevleri ile başta OSLO görüşmeleri olmak üzere İMRALI ve gizli kapaklı KANDİL görüşmeleri yapılmıştır[3]. Bunların sonucunda “açılım, analar ağlamasın, çözüm… vb.” adlar verilen bir çok süreç işletilmiştir. Her seferinde fiyasko ile sonuçlanmıştır. Çünkü terör ile anlaşma, görüşme, yumuşama gibi süreçler olmaz. Olamaz çünkü terörün yapısında bu yoktur. Zaten “valilere örgüte karşı operasyon düzenlenmemesi talimatı verdiklerini, bu zaaftan yararlanan örgütün de şehirleri cephaneliğe çevirdiğini ve her yere hendek kazdığı” itiraf edilmiştir.
*Kendilerine verilen sözler (ne olduğunu kamuoyu bilmiyor) tutulmadığı, yardım ve destekler kesildiği ve kendilerine karşı askeri harekât yapıldığı için, yukarıda saydığım, terör örgütleri başta kişisel suikastlar ve canlı bomba saldırıları olmak üzere her türlü silahlı eyleme ülke toprakları üzerinde girişmişlerdir.
-Terör eylemlerine yatkın azınlıkların olması canlı bomba saldırıları için gereklidir.
-Bu husus, aslında örgütlerin sesini duyurma olanağı ile doğru orantılıdır. Şöyle ki, batı ülkelerinde ve gelişmiş demokrasilerde mevcut muhalefet, geleneksel olarak kendi söylemlerini ifade edebilecek uygun ortamlar bulabilmektedir. Esasen bu örgütlerin temsil ettiği gruplar, tarihsel olarak ırk, din ve dil bağı nedeniyle hükümetlerin özel ilgi gösterdiği ve sorunlarına çözüm aranan ve sıklıkla çözüm bulunan toplumlardır. Dolayısıyla, gelişmiş toplumlardaki muhalefetin kendini ifade etmek için silahlı yöntemlere ihtiyaç duyması anlamsız kalmaktadır.
-İntihar saldırılarına başvuran örgütler, genellikle sosyo-ekonomik ve kültürel gelişmelerden payını alamamış, demokratik olmayan, diktatörlükle veya benzeri bir şekilde yönetilen, az gelişmişlik kıskacında kıvranan, kendi geleceğinin tehlikede olduğuna dair her geçen gün daha da güçlenen yaygın bir kanaate sahip toplumlar içinden çıkmaktadır. Bu toplumlar, içinde bulundukları ortam nedeniyle, güçlü ve seçeneği olmayan bir ideoloji ile kaynamakta ve güçlü bir liderin ateşli söylemleriyle duygu ve düşünceleri her geçen gün radikalleştirilmektedir.
Kimler Canlı Bomba Olur?
İnsanlar iki “temel içgüdü” ile doğar. Bunlardan birincisi yaşamak, ikincisi ise çoğalmaktır. Her insan, şekli ve şartı ne olursa olsun her durumda yaşamak için beyinsel ve bedensel gayretler içine girer. Hele yaşı gençse ve bünye sağlamsa ölür denen durumlardan bile döndüğü görülür. Öte yandan kendini sağlıklı, mutlu ve huzurlu hisseden her insan ilk fırsatta cinsel ilişki yaşamak ister. İlk maksadı çoğalmaktır. Ancak zamanla evrim geçirerek her gün ilişki kurabilecek fizyolojik özellikler kazanmış olan insan bedeni, bu temel içgüdüyü, zevk amacıyla devam ettirmektedir. Bunu en rahat, insanlık dışına çıkarak karşısındakini seks kölesi olarak gören din adamlarının fetvalarında görmek mümkündür. Bu sapkınlar, doğurganlık yeteneği olmayan yaşlardaki (altı yaşından itibaren) her yaştan kız çocukları ile evlenmenin uygun olduğunu belirtirler. Buradan da anlaşılacağı üzere esas maksat, “ümmetçilik” peşinde koşanlar için bile, çoğalmaktan öte bedensel zevktir.
Böylesi bir yapıya sahip olan bir insan niye canlı bomba olur, bunun motivasyonu nedir, psikolojik tabanda eksiklikleri nedir? Nedir bunları canlı bomba yapan?
Bu sorulara yanıtlar bu ara başlık ile takip eden üç ara başlık altında verilmeye çalışılacak.
Canlı bombaların temel özelliği düşünce sistematiğinin bozulmasıdır. Bunun temel gerekçesi “Beynin sağlıklı işleyişinin bozulması, böylece makul düşünebilme, sağlıklı analiz edebilme ve gerçekçi çıkarıma gidebilme yeteneğinin zaafa uğramış olmasıdır.”
Beynin sağlıklı işleyişini bozan unsurlar temel olarak ikidir. Bunlardan birincisi kişinin kendisiyle alakalı olan ve kriz anlarında yaşadığı “istenmeyen durumların” ağır seyretmesi ve bunun da aklıyla değil de duygularıyla düşünen ve davranan insanlarda çok belirgin olmasıdır. İkincisi ise beynin tek yönlü beslenmesidir. Buna kısaca “telkin” yöntemi diyebiliriz. İnsanlar yapıları gereği telkin edilmek istemez, ikna edilmek ister. İnsan beyni sorgulayan yani demokratik yaşayan bir beyindir ve demokratik, yani çok yönlü beslenmelerde normal çalışır. Telkin yöntemleri ise dikta yönetimidir ve beyin bununla uzun süre karşılaştığında sağlıklı işleyişi bozulur.
Beyin bir işlem sürecine sahiptir. Giren her türlü bilgi bir işlemden geçer ve ürün olarak karşımıza çıkar. Eksik ve yanlış bilgiler ürünün hatalı olmasına neden olur. Bunu bilen terör ağaları canlı bomba olmasını istedikleri kişileri tek yanlı besleyerek telkin altında tutarlar. Bu süreç sonuç alınıncaya kadar devam eder. Eğitim sürecinin etkin olabilmesi için canlı bombanın bulunduğu ortamın dış etkilerden tecrit edilmesi gerekir. Süreç tam olarak beynin yeniden şekillendirilmesi esasına dayanır.
-Şüpheci ve acımasız kişilik tipleri uygundur.
-Genel olarak gelir ve kültür seviyesi düşük (sosyo-ekonomik seviye düşüklüğü), çok çocuklu ailelerde yetişenler seçilir. Bu tür ailelerde genel bir bilinç olmadığından her doğurulan çocukla birlikte yoksulluk artar. “Allah verdi rızkını da verir” düşüncesi tam bir aldatmacadır. Aile içinde zaten düşük olan kişi başı gelir, doğan her bireyle daha da azalır ve bireylerin yaşları ilerledikçe geleceğe dair umutları yok olur. Böylesi bir durum, kişi ne kadar yetenekli olursa olsun gelişimine engel ve dış etkilere açık hale gelmesine neden olabilir.
Ancak bu noktada değişik bir bilgi sunmak gerekiyor. Eylem yapan canlı bombaların bazıları çalışan ve orta direk diye tabir edilen kesimdendir. Bunlar iş sahibi olup, gelirleri de fakirlik seviyesinde değildir.
-Ailesinin bilgisizliği veya ilgisizliği, çok çocuk sahibi olması çocukların yeterince sevgi ve ilgi görmesine engeldir. Bu tip ailelerden gelen ve kendini dışlanmış hisseden, bundan dolayı kendine karşı algısı ve saygısı düşük kalmış, insanın bir özü olduğunun farkında olmayan, kendiyle barışık ve farkında olmayan, kendini işe yaramaz ilan eden, mutsuz ve halk arasında psikopat diye tanımlanan kişi istismar edildiğinde telkine açıktır. Tek yanlı verilen her bilgi bu profilde başarıya ulaşır.
-Suça bulaşmış veya bulaştırılmış ve bundan dolayı hayata dair umudu olmayan kişiler. Suça bulaşmış kişileri yönetmek ve yönlendirmek kolaydır çünkü tepelerinde her zaman bir kılıç sallanmaktadır.
-Beden güzelliğine önem veren ama kendi bedeninin çirkinliğinden dolayı kendi bedeni ile bile barışık olmayan, dolayısıyla bu yöndeki duyguları aşağılık karmaşıklığı boyutuna varan kişiler. Belki de tamamen bu sebeple karşı cinse aç ama açılamıyor olabilir. Bu kişiler o kadar kötü durumdadır ki, yemesine içmesine dikkat ettiğinde ve bir spor salonunda sürekli çalıştığında sonuç alabileceğinin farkında değildir. Yüz güzelliğinde ise birkaç değişiklikle sonuca ulaşabileceğini düşünemez…
-Genel manada başarısız olan, sosyal ve ticari başarısızlıklar yaşayan, karşı cinse açılamayan ve ondan utanan, dibi gören ve bunların ağırlığı altında ezilerek karmaşık duygular içinde yüzen kişiler. Bu kişiler itibar ve takdire, güce ve etkili olmaya, bir eylemle kendini ispat etmeye muhtaçtırlar. Kendi bireysel varoluşu silik olduğundan bir dava üzerinden var olmaya çalışırlar.
-Her insan doğası gereği güce, zamana ve hıza tapar. Yine her insan doğası gereği akla ve zekâya saygı duyar. Ancak kimse güce taptığını söylemez. Yine kimse aklını ve zekâsını kullanamadığını veya bunların kendisinde az olduğunu fark etmez, fark etse de beyan edemez. Bu tip insanların bazıları güç özentisi içine girebilir. Bunun sonucunda eline silah alma ve silahın gücüne tapma, hırsızlık yapma ve paranın gücüne tapma, kendini olduğundan farklı gösterecek yalanlar içine girme eğiliminde olurlar. Böylesi gereksinimlerin derin girdaplarında boğuşanlar kolaylıkla kandırılıp, telkin yöntemlerine olumlu yanıt verebilir hale getirilirler.
-Çoğu kimse neye inandığını bilmemektedir. Bazı davranışları ile dinsizlik sınırına, bazı davranışları ile de dindar sınırına girebilmektedir. Böylesi gelgitler kişiyi istismara açık hale getirdiğinden, işlenmesi kolay madde gibi, yerinde ve zamanında yapılacak telkinlerle yeni bir şekle sokmak mümkündür. Ayrıca bu tip kişiler pervasız, anlamsız, sorunlu davranışları rahatlıkla yapabilmekte ve belki de bunların doğal olduğunu sanmaktalar.
-İnsanlar sosyal yaratıklardır. Büyük bir kısmı tek başına kaldığında sorunlarını çözemez hale gelir. Bunun yanında, aynı büyük kısım, sosyal bir ortamda yaşarken de sorun yaşadığında kendisine sunulan çözümleri uygulamaz. Bunun nedeni entelektüel seviyesinin düşüklüğüdür. Bundan dolayı bilgi, görgü, sorgulama ve anlama yetenekleri de kısıtlıdır. Entelektüel seviyesi yüksek olan kişi tek başına kaldığında, esasında, kendisinin çoğul olduğunu görür. Entelektüel seviyesi düşük kişiler sürekli sorun yaşadığından bunların istismar edilmesi ve telkin yöntemlerine olumlu tepki vermesi kolaydır. Bu profildeki kişilerden seçilen canlı bomba adaylarını, eğitim sürecinde, tek başlarına bırakmak telkinlere kanmayı hızlandırır.
-Edilgen, köle ruhlu, halk arasında boynu eğik diye tanımlanan, ağzı var dili yok denen, utangaç, bir diyeceği olan ama diyemeyen, bir şeyler yapmak isteyip de yapamayan, ana-baba ile iyi geçinemeyen, anti sosyal eğilimleri olan, tepkisel davranan, kendini ispat etmek ve birilerinden intikam almak isteyen bireylerdir. Bu tip kişiler de telkinlere hızlı ve olumlu yanıt verdiklerinden canlı bomba olmaya adaydır.
-İntihara meyilli depresif kişilik bozukluğu olanlar ve ölümcül hastalığı olanlar.
-Kişinin eğitim seviyesi onun canlı bomba olmasında engel veya itici güç değildir. Her eğitim seviyesinden insan bu eylemlerde yer almıştır. Burada önemli olan analitik düşünceye sahip olmak veya olmamaktır. Analitik düşünceye sahip olanlar kendi beyinlerini kontrol altına alıp, şekil verilebileceğini kavrar. Dolayısıyla bir başkasının telkinlerine inanmaz.
-Canlı bomba her iki cinsten de olabiliyor. Türkiye’deki ilk canlı bombanın bir kadın olduğunu unutmamakta fayda vardır. Ayrıca Tunceli (1996), Güvenpark ve Sultanahmet canlı bombaları da kadındı. Genelde canlı bombaların %40’ı kadınlardan, %60’ı ise erkeklerden oluşuyor. Bazı görüşlere göre %20 kadın, %80 erkektir. Ancak bunu doğrulayan bir istatistik Türkiye’de henüz gelişmedi. Bu istatistik genel olarak dünya yüzeyi için geçerli olabilir.
-Canlı bombalar her yaş grubundan olabildiği için, canlı bombaların yaş aralığı konusunda tam bir birlik sağlanamasa da genelde 20-25 bandında olup, 22-23 yaş ortalamasındadırlar.
-Canlı bombalar dini azınlıklardan ve rejim düşmanı kişilerden olabiliyor. Bunun yanında etnikçilik ve milliyetçilik de öne çıkabiliyor. Ancak dinsel ağırlıklı canlı bombalarda etnikçilik ve milliyetçilik sözü edilecek etkinlikte değildir.
-Uyuşturucu veya uyarıcı ile yatıştırıcı ilaç kullanma alışkanlıkları olanlar. Hepsinde olmasa bile büyük bir kısmında var. Canlı bombanın kişilik yapısına göre değişen bir şekilde bazen sinirleri yatıştırmak bazen de canlandırmak gerekebiliyor.
-Bazı görüşlere göre canlı bombaların ortak özellikleri sanıldığı kadar fazla değil, hatta yok denecek durumdadır. Tek ortak özellik denebilecek nitelik hiç dikkat çekmemeleri olarak gösteriliyor. Ancak yine de bazı rakamlar vermek gerekirse %45-65’i büyük bir depresyon içinde ve geçmişte hastanede tedavi edilmiş. %50’sinin arkadaşı yok ve herhangi bir sosyal gruba dâhil değil. %30’unun fiziksel hastalığı var. %30’u daha önce intihara teşebbüs etmiş. %25’i uzun süreli alkol bağımlısıdır. Bu rahatsızlıklara bakıldığında canlı bombanın sosyal tabanda kendini ifade edemediği ortaya çıkıyor. Zaten dikkat çekmeme maskesinin altında böyle bir sosyal taban bozukluğunun olması gayet doğaldır.
-Bazı görüşlere göre özünü seven (narsist) kişilerdir. Benlik duygusu düşük genellemesine aykırı gibi duran bir tespit olmakla birlikte karmaşık duygulara sahip profilli canlı bomba tiplemesine pek de aykırı durmamaktadır. Bu tipler sınırlarda gezinen kişilik sahibidirler. Ölümün kutsandığı bir süreçten geçirildiğinde ve bunun da toplumda değer gördüğünü kabullendiğinde duraksamadan eylemci kimliğine bürünebilirler.
[1] Bu konuda, daha doğrusu terör ile ilgili her konuda sürekli empati yapmak gerekiyor. “Ben olsaydım bu durumda ne yapardım?” diye başlayan soruları ayrıntılı ve sıkça sormak gerekir.
[2] Ömer Dinçer, Türkiye’de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor? adlı eserinde anlatır.
[3] Bu itirafların işitsel ve görsel basında kayıtları vardır.
Hits: 133