
MHP’NİN HALK OYLAMASI BİLDİRGESİNİN YORUMLANMASI 2
- 4 Ocak 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Politika
- 23
GÜVEN KAYA
01.04.2017 ANAKARA
Anayasa değişikliğinin esasları ve yeni sistemin temel niteliklerinde kalmıştık. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Ancak bunları değerlendirmeye konu olan esas metni okumanızı öncelikle öneririm.
Kitapçık halinde hazırlanan gerekçelere http://mhp.org.tr/htmldocs/muzikler/muzikler/4226/muzik.html linkini tıklayarak ulaşmak mümkündür. Kitapçık bölümünü seçerek belgeyi PDF ortamında inceleyebilirsiniz.
“Yasama yetkisi münhasıran TBMM’ye verilmektedir. Hükümetin kanun tasarıları ile yasamaya hâkim olması engellenmekte, yasama ve yürütme birbirinden tamamen ayrılmakta ve katı güçler ayrılığı tesis edilmektedir.” deniyor.
Hükümetin yasa teklifi veremeyeceğini görüyoruz. Tüm yasa teklifleri meclisin alt komisyonlarında oluşturulacak ve genel kurulda oylanacak. Buraya kadar “anlaşılabilir.” Peki, meclise hükümetin ihtiyaç duyduğu yasaların yapılması fikri nasıl gelecek?
- Vahiy yoluyla gelecek
- İstihareye yatacaklar.
- Cumhurbaşkanı kimse onun genel başkanı olduğu partinin milletvekilleri tarafından teklif edilecek.
Mantıklı yanıt “c” şıkkı gibi durmaktadır. Bu şıkkı irdeleyelim. Aynı zamanda parti genel başkanı da olan cumhurbaşkanı partinin meclisteki grup başkanına veya vekillerine “şöyle bir yasaya ihtiyacımız var, derhal çıkartılsın” diye emir verecek. Onlar da kanun teklifi usullerine uygun olarak teklifi hazırlayıp meclisteki ilgili komisyona verecek ve süreç başlayacak. Böylesi bir hareketin bakanlar kurulunun kanun teklif etmesinden daha iyi olan bir tarafı var mıdır?
Diyelim ki hükümet ve cumhurbaşkanı mecliste çoğunluk olmayan partiden oluşuyor. O istenilen kanun meclisten çıkar mı?
Yasamanın yürütmede olanlardan daha fazla çoğunluğa sahip olduğu durumlarda, yasaların yapılamayacağı, yürütmedekilerin iş yapamayacağı ve hızlanacak, güçlenecek, büyüyecek diye telkin edilen ülkenin daha da geriye gideceğini şu satırları okuyanlar hemen görecektir. Böylelikle “katı güçler ayrılığı tesis ettik” diye övünenler yasamanın katı davranışları sonucu gerçekten katı bir “ayırım” yaşayacaklardır.
“Cumhurbaşkanlığı kararnameleri; kanun hükmü ve gücü taşımamakta, kanunla düzenlenen konulara ilişkin olamamakta, TBMM’nin aynı konuda bir kanun çıkarması hâlinde hükümsüz kalmakta ve Anayasa Mahkemesinin denetimine tâbi kılınmaktadır.” deniyor.
Buradaki çelişkiyi görüyor musunuz? Bir yandan cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin kanunla düzenlenen konulara ilişkin olmamakta, diğer yandan ise eğer cumhurbaşkanının çıkardığı kararnamenin konusunda TBMM bir kanun çıkarması halinde hükümsüz kalmakta ve anayasa mahkemesinin denetimine tabi kılınmaktadır diyorsun. Ey MHP, bunları derken düştüğün çelişkiyi görmüyor musun? Sormak durumundayım:
a. TBMM niye kanunla düzenlenmesine gerek olmayan bir konuda kanun çıkarsın? Böylesi bir gayret emek ve zaman sarfiyatı değil midir?
b. Madem cumhurbaşkanı kanunla düzenlenmeyen bir konuda kararname düzenliyor, bunun üzerine ne demeye TBMM bir kanun çıkartıyor ve kararnameyi geçersiz kılıyor?
c. Madem TBMM ilgili konuda kanun düzenlediğinde kararname geçersiz kalıyor, o zaman, yürütmenin azınlıkta yasamanın ise rakip partinin elinde olduğu bir durumda, düzenlenen her kararnameye karşı bir kanun çıkartılarak yürütme açmaza alınmaz mı, iş yapamaz hale getirilmez mi?
ç. Diyelim ki TBMM aynı konuda bir kanun çıkarmadı, bu durumda o kararname anayasa mahkemesinin denetimine tabi kılınmıyor mu? Anayasa mahkemesinin denetimine tabi olması için illa kanun mu çıkarmak gerekiyor?
d. Sahi MHP ne yaptığını biliyor mu?
Konuyla ilgili olarak teklifi yapılan değişikliği verelim:
Madde-104
Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.
Cumhurbaşkanı, kanunların uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilir.
Kararnameler ve yönetmelikler, yayımdan sonraki bir tarih belirlenmemişse Resmi Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girer.
Cumhurbaşkanı ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.
Burada “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde kanun hükümleri uygulanır.” Cümlesi dikkatinizi çekmiştir. Bu demektir ki cumhurbaşkanı kanunla düzenlenen bir konu hakkında kanun olmasına rağmen kararname düzenlemiştir, öyle anlaşılıyor. Bu yapılan bir önceki bölümde incelediğimiz ve eleştirdiğimiz “cumhurbaşkanını hukuk sınırlarına çekemedik, bari yaptıklarını hukuki hale getirelim” davranışı değil midir? Daha bunu anayasa yazarken yapıyorsunuz, sonrasında zaten hukuk tanımazlığı belli olan ve bunu da itiraf eden bir cumhurbaşkanının her istediği konuda kararname çıkarmasını nasıl engelleyeceksiniz?
“Cumhurbaşkanının fiilî ve hukukî sorumsuzluğu sona ermekte, sadece “vatana ihanet” değil her türlü eylem ve işlem bakımından cezaî ve siyasî sorumluluk getirilmektedir.” deniyor.
Bunun böyle olmadığını değişiklik teklifinde bulunulan madde-105in son hali söylüyor:
Madde 105 – Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verebilir.
Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasî partilerin, güçleri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.
Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır, dağıtımından itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yüce Divan yargılaması üç ay içerisinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir defaya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin olarak tamamlanır.
Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen Cumhurbaşkanı seçim kararı alamaz.
Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer.
Cumhurbaşkanının görevde bulunduğu sürede işlediği iddia edilen suçlar için görevi bittikten sonra da bu madde hükmü uygulanır.
İnceleyelim:
1.Anayasa değişiklik teklifi ile TBMM üye sayısı 600 oluyor.
2.Madde-87 atanan bakanlar ile meclisten atanan cumhurbaşkanı yardımcılarının meclis üyeliği sonra eriyor hükmüne amirdir. Kaç tane bakan ve cumhurbaşkanı yardımcısının meclisten atanacağını bilmediğimiz için biz buradaki emsal değerleri üye tamsayısı üzerinden değerlendireceğiz
3.Anayasa değişiklik teklifini hazırlayanların kafasında şunların olduğunu değerlendiriyorum:
a. mevcut cumhurbaşkanını ölene kadar yargılatmamak.
b. en az 400 milletvekili elde etmek.
c. elde edilen milletvekillerinin güdülebilir olanlardan olmasını sağlamak.
Bunun için de seçilme yaşını 18 e düşürüyorlar. Böylelikle hem kendi ÇOCUKLARINI ve DAMAT ADAYLARINI milletvekili yapacaklar hem de GÜDÜLEBİLİR kişileri ellerinin altında, kelle hesabı yapmak için, bulunduracaklar.
4.cumhurbaşkanınının suç işlediği tespit edildiğinde TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği bir önerge ile hakkında soruşturma açılması istenebilir. Bunun anlamı 600/2=300. Salt çoğunluğu elde etmek için bir üye daha eklememiz gerekiyor: 301.
301 rakamını değerlendirelim. Daha doğrusu 2nci maddenin a, b ve c fıkralarından sonra cumhurbaşkanının yargılanabilmesi için gerekli olan soruşturma açma önerisi yeter çoğunluğunu elde etmek mümkün müdür? Birinci zorluk basamağı burasıdır.
5.diyelim ki 301 kişi bir araya geldi ve önerge verildi. Meclis bu önergeyi 1 ay içinde görüşüp, üye tamsayısının beşte üçünün kabul oyu ile soruşturma açılmasına karar verebilir. Nedir beşte üç? 600/5=120 x 3= 360 üye. Bu mümkün mü? İkinci zorluk basmağı burasıdır.
6.diyelim ki bu da mümkün oldu ve soruşturma sonunda cumhurbaşkanının yüce divana sevk edilmesi gerekti. Bunun için gerekli olan rakam ise üye tam sayısının üçte ikisidir. Üçte iki ne demektir? 600/3=200 x 2= 400. Zaten “istedikleri” en az “400 milletvekili” değil midir ve bunun için ellerinden “ne gelirse” yapmayacaklar mı? 400 rakamını neden istedikleri ortaya çıkmadı mı? Üçüncü zorluk basamağı burasıdır.
Sizce bu rakamlar ile cumhurbaşkanı yargılanabilir mi? Bu durumda CUMHURBAŞKANINA CEZAİ SORUMLULUK GETİRDİK cümlesi ne kadar gerçekçidir. Sadece vatana ihanetten değil her türlü suçtan yargılanabilecektir denmesi ise ne kadar gerçekçidir?
MHP burada sanki sağlıklı düşünen insanların akıl sağlığı ile oynamayı düşünüyor gibi bir hisse kapılıyorum.
“Yasama ve yürütmenin katı biçimde ayrılmasıyla beraber vatandaşlarımız, iki ayrı seçimde birer oy kullanmak suretiyle yürütmeyi doğrudan seçme yetkisine kavuşmaktadır.” deniyor.
Evet, oy kullanılırken bir partiye oy verilecek, bir de cumhurbaşkanına oy verilecek. Bu doğru ama yürütmeyi doğrudan seçme söz konusu kandırmacadır. Çünkü kimse isme oy veremiyor. Şu tür soruları sorarsak daha anlaşılır olur diye düşünüyorum:
- Kim nerden biliyor hangi partinin daha fazla oy alacağını?
- Kim nereden biliyor cumhurbaşkanının hangi partiden bakanlar kurulunu oluşturacağını? c. Yardımcılarını nereden seçeceğini kim biliyor?
Burada “vatandaşlarımız ..….. doğrudan seçme yetkisine kavuşmaktadır” lafı ile bir vurgun yapmak isteniyor:
- Cahillik arttıkça sahiplenilme isteği artar. “VatandaşıMIZ” sözcüğü buna hitaben söylenmiştir.
- Doğrudan seçme lafı ile de oy verenler üzerinde “işin içine doğrudan girdiği” algısı uyandırılmak isteniyor. Bu da cahile yönelik bir eylemdir.
- “Yetki” sözcüğü ile de vatandaşa yetki verildiği algısı telkin ediliyor, ki bu durum o vatandaşın ayaklarını yerden keser, öyle bir ülkede yaşıyoruz. Ayakları yere basmayanın nerelere savrulacağını kestirmek güçtür. Yetki verilene bir de sorumluluk verilir. Nerde bu sorumluluk?
İncelediğimizde bu cümlenin tamamen algıyı yönlendirmeye ve oy devşirmeye yönelik olduğu ortaya çıkıyor.
“Hükümeti oluşturan parti ile yasamada çoğunluğu elde tutan partinin aynı olması zorunluluğu ortadan kalkmaktadır.” deniyor.
Deniyor da dananın kuyruğunun kopacağı noktalardan birinin de bu olduğu görülmüyor:
- Yasama çoğunluktaysa cumhurbaşkanının istediği kanunlar çıkmaz.
- Cumhurbaşkanın haddine değil ama olsun kanun ile düzenlenmek zorunda olan konularda kararname çıkarttı diyelim. Meclis hemen bir kanunla bunu geçersiz kılabilir.
- Meclis cumhurbaşkanının elini ayağını bağlayacak kanunları çıkartmakta sakınca görmeyebilir. Kısacası cumhurbaşkanının altını oyar.
Bunlar ve benzeri durumlar söz konusu olduğunda
- Azalacak dedikleri bürokrasi azalır mı?
- Hızlanacak dedikleri büyüme hızlanır mı?
- Hızlandırmak istedikleri hükümeti icraatları hızlanır mı?
- Güçlendirmek istedikleri cumhuriyet güçlenir mi?
- Güçlü ve kararlı yönetimle terör örgütlerinin kökünü kazımak istemeleri gerçekleşir mi?
- Türkiye dünyada söz sahibi olur mu?
- Örnek alınan ülke haline gelir mi?
“Yargının bağımsız olduğu gibi tarafsız olması da anayasal hükme bağlanmakta; 13 üyeden oluşacak Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 7 üyesinin ilk kez TBMM tarafından seçilmesi düzenlenmektedir.” deniyor.
Yorum yapmaksızın HSK nun nasıl seçildiğini anayasa değişiklik teklifi ile anlatalım, okuyunuz:
Madde-159
Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabii üyesidir. Kurulun, üç üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hâkim ve savcıları arasından, bir üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idari yargı hâkim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca; üç üyesi Yargıtay üyeleri, bir üyesi Danıştay üyeleri, üç üyesi nitelikleri kanunda belirtilen yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Öğretim üyeleri ile avukatlar arasında n seçilen üyelerden, en az birinin öğretim üyesi ve en az birinin de avukat olması zorunludur. Kurulun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek üyeliklerine ilişkin başvurular, Meclis Başkanlığına yapılır. Başkanlık, başvuruları Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona gönderir. Komisyon her bir üyelik için üç adayı, üye tam sayısının üçte iki çoğunluğuyla belirler. Birinci oylamada aday belirleme işleminin sonuçlandırılamaması hâlinde ikinci oylamada üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu aranır. Bu oylamada da aday belirlenemediği takdirde her bir üyelik için en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile aday belirleme işlemi tamamlanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Komisyon tarafından belirlenen adaylar arasından, her bir üye için ayrı ayrı gizli oyla seçim yapar. Birinci oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu; bu oylamada seçimin sonuçlandırılamaması hâlinde, ikinci oylamada üye tam sayısının beşte üç çoğunluğu aranır. İkinci oylamada da üye seçilemediği takdirde en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile üye seçimi tamamlanır.
Yine aynı şekilde anayasa mahkemesinin üyelerinin nasıl seçildiğine yasadan bakalım:
Madde-146
Anayasa Mahkemesi onbeş üyeden kurulur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi; iki üyeyi Sayıştay Genel Kurulunun kendi başkan ve üyeleri arasından, her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden, bir üyeyi ise baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday içinden yapacağı gizli oylamayla seçer. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak bu seçimde, her boş üyelik için ilk oylamada üye tam sayısının üçte iki ve ikinci oylamada üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. İkinci oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için üçüncü oylama yapılır; üçüncü oylamada en fazla oy alan aday üye seçilmiş olur.
Cumhurbaşkanı; üç üyeyi Yargıtay, iki üyeyi Danıştay genel kurullarınca kendi başkan ve üyeleri arasından her boş yer için gösterecekleri üçer aday içinden; en az ikisi hukukçu olmak üzere üç üyeyi Yükseköğretim Kurulunun kendi üyesi olmayan yükseköğretim kurumlarının hukuk, iktisat ve siyasal bilimler dallarında görev yapan öğretim üyeleri arasından göstereceği üçer aday içinden; dört üyeyi üst kademe yöneticileri, serbest avukatlar, birinci sınıf hâkim ve savcılar ile en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri arasından seçer.
Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay genel kurulları ile Yükseköğretim Kurulundan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, (…) (1) en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır. Baro başkanlarının serbest avukatlar arasından gösterecekleri üç aday için yapılacak seçimde (…) (1) en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır.
Buna bir yanıt da kendi bildirgelerinden gelsin: “Cumhurbaşkanınca seçilen Anayasa Mahkemesi üye sayısı azalacak. Mevcut sistemde, Anayasa Mahkemesinin 17 üyesinin 3’ünü TBMM, 14’ünü ise Cumhurbaşkanı seçmektedir. Yapılan değişiklik sonucu, Anayasa Mahkemesinin üye sayısı 15’e düşürülürken Cumhurbaşkanının seçtiği üye sayısı da 12’ye indirilmektedir.”
Madem bir yanıt geldi, yeni soru hakkımızı kullanalım:
Pardon; onyedide ondörttü, şimdi onbeşte oniki oluyor, ne değişti?
18 yaş ve 600 milletvekili konusuna girmiyorum. 18 yaşı zaten kabul etmiyorum. O yaştaki insan öğrencilik mi yapacak milletvekilliği mi? Her ikisi de devam zorunluluğu olan bir görev. Zaten 18 yaşındaki milletvekillerinden nelerin istendiğini madde -105 i incelerken yukarıda yaptık. 600 değil, isterseniz 1600 olsun değişen bir şey olmaz.
“Yasama ve yürütme arasındaki güçler ayrılığı netleşecek
Yürütmenin yasama organı içinden çıkmayarak ayrı bir seçimle işbaşına gelmesinin bir sonucu olarak, yürütmenin “kanun tasarısı” yoluyla kanun çıkarabilme yetkisi ve gücü de olmayacaktır. Cumhurbaşkanı, münhasıran TBMM’de çıkarılan kanunların yürütmesinden sorumlu tutulmakta; kanun çıkaramamakta, teklif dahi edememektedir.” deniyor.
Seçimler aynı gün yapılacak. Bir oy yasamaya, bir oy da yürütmeye verilecek. Buraya kadar tamam, ancak bakanlar kurulu yasamaya seçilenlerin içinden seçilecek. Bu durumda “Yürütmenin yasama organı içinden çıkmayarak ayrı bir seçimle işbaşına gelmesinin bir sonucu olarak…” başlayıp, devam eden cümlenin bilgisizce edildiğini ya da cahil üzerinde iyi bir iş yaptığı zannı uyandırarak gaz vermek için kurulduğu ortaya çıkıyor.
Ayrıca yasama ve yürütme arasındaki güçler ayrılığı netleşecek diyor ama onun nasıl netleştiğini akla ve mantığa uygun anlatamıyor. Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar. Ya da işin ucunun nereye gideceğini tahayyül edememişler.
“Yürütmeyi doğrudan millet seçecek ve güvenoyunu bizzat millet verecek.
Hükümet sistemindeki değişikliğin doğal bir sonucu olarak yeni sistemde yasama ile yürütme katı şekilde birbirinden ayrılmakta, hükümet artık Meclis içinden çıkmamakta ve hükumet güvenoyunu bizzat milletten almaktadır. Dolayısıyla gensoru mekanizmasına yeni sistemde gerek kalmamış bulunmaktadır.” deniyor.
Sürekli olarak yasama ve yürütme katı bir şekilde birbirinden ayrılmaktadır deniyor ama nasıl olduğunu akla ve mantığa uygun bir şekilde açıklanmıyor. O yüzden değişik yollara başvuruluyor. Yukarıda alıntılanan bölümde hükümetin meclis içinden çıkmamasından ve güvenoyunu milletten almasından bahisle yasama ve yürütmenin katı bir şekilde ayrıldığı beyan ediliyor. Hükümet meclis içinden çıkmıyor ve güvenoyunu milletten alıyor denirken doğrusu söylenmiyor. Çünkü kimse kimin bakan olacağını bilmiyor. Kimse kime oy verdiğini bilmiyor. Kimse kimin seçileceğini bilmiyor. Haliyle meclise kimin gireceğini ve kimin bakan yapılacağını da bilmiyor. Hal böyleyken güvenoyunu millet veriyor demek yalanın ağababası olmuyor mu?
“Yasamanın yürütmeden ayrılmasıyla otoriterleşme engellenecek
‘Tek adam diktası’ oluşacağı yönündeki iddiaların tam aksine, yeni sistemin getirdiği güçlü denge ve denetim mekanizmaları sayesinde otoriterleşme asla söz konusu olmayacaktır. Zira, yürütmenin bütün iş ve işlemleri yasamanın ve yargının denetimine tâbi olacaktır.
Otoriter bir rejim çıkacağı yönündeki iddialar, hem mevcut sistemdeki sorunları göz ardı eden hem de yeni sistemin getirdiği denge ve denetim mekanizmalarını görmezden gelen asılsız bir iddiadır.” deniyor.
Burayı irdelemeyeceğim. Sadece denge ve denetim mekanizmaları nelerdir ve nasıl işlev görecek diye soracağım. Ayrıca daha önceki bölümde irdelediğim “Türkiye’nin ve Türk milletinin yeni bir krize karşı ekonomik, sosyal ve siyasî mukavemeti de giderek azalmaktadır. Bu tablo karşısında MHP, Türkiye’nin bugünkü hâline kimin sebep olduğuna bakmaksızın, Türk milliyetçiliği anlayışının bir gereği olarak kriz ortamından çıkmak için bir çözüm yolu göstermiştir. Bu tavır, sorunlara sebep olanlara karşı yönelttiğimiz eleştirilerimizi unuttuğumuz anlamına gelmemektedir.” bölümünü hatırlatarak “Ayrıca bu teslimiyet niye?” sorusu ile yetineceğim.
“Milletvekilleri, Cumhurbaşkanı ve bakanları denetleyecek.
Yasama organı, yürütmenin politika ve icraatlarını genel görüşme, meclis araştırması, meclis soruşturması ve yazılı soru yollarıyla denetleme imkânına sahiptir. Bu denetim araçlarını elinde tutan TBMM, Cumhurbaşkanına yetkisinin sınırsız olmadığını her daim hissettirebilecektir.” deniyor.
Tamam, benzer uygulamalar mevcut anayasada da var ve yerine getirilmedi. Değişiklikten sonra yerine getirileceğine dair bir garanti mi var? Yine daha önceki bölümde incelediğimiz konuyu hatırlatıyorum.
“Parlamentonun feshi söz konusu olmayacak.
Parlamentonun “feshi” yasama organının sona erdirilmesi anlamına gelir ki bu yetki ancak otoriter rejimlerde ya da krallık/sultanlık benzeri yönetimlerde görülmektedir. Böylesi bir durumun demokratik ve hukuk devletinde söz konusu olması asla kabul edilemez. Böylesi bir düzen, herkesten önce MHP tarafından engellenecektir. Yapılan değişiklikte “fesih” söz konusu değildir.” deniyor.
Değişiklikte teklif edilen madde-105/5 i hatırlatıyorum: Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen Cumhurbaşkanı seçim kararı alamaz.
Kimse kimseyi kandırmasın. Seçimlerin yenilenmesi ve/veya seçim kararı alınması fesih manasındadır.
Tam bu noktada bir konuda açıklama yapmakta fayda var. Hitap edilmek istenen seçmen kitlesi herhangi bir partinin hatta üyesi olduğu partinin bile sitesine girip, bu gibi bildirgeleri okumaz. Bunları kim okur? Neyin ne manaya geldiğini bilen ve olayların ayırdında olanlar okur. Size önerim; bu kitleye saygılı davranmanız ve onları aptal yerine koymamanızdır. Çünkü biz onları okuyoruz ve ne manaya geldiğini anlıyoruz. Bu yolla bize ulaşırsınız ve eleştiriyi yersiniz. Diğerlerine rahatlıkla ulaşabileceğiniz noktalar mitinglerdir. Mitinglerdeki boş vaatler ve sloganlar onların anlayacağı usuldür.
“Cumhurbaşkanı TBMM seçimlerini yenileme kararı alırsa kendi görev süresi de sona erecek.
Anayasada Cumhurbaşkanına tanınan yetki sadece “seçimlerin yenilenmesi”ne ilişkindir. Cumhurbaşkanı bu yetkiyi zorunlu olmadıkça kullanamayacaktır. Çünkü bir kişi en fazla iki kez cumhurbaşkanı seçilebilecektir.” deniyor.
Üç kez seçilebilme hakkının olduğunu anayasa değişiklik teklifi söylüyor, hatırlatayım: madde-116/4 Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.
Bu da bir kişinin 14 yıl kadar cumhurbaşkanlığı yapacağı manasına gelir.
Yeri geldi diye hemen yukarıda yaptığım açıklamayı hatırlatayım mı?
Bundan sonraki bölümlerde sürekli tekrara giriliyor ve daha önce dediğini daha değişik cümlelerle bazen de aynı cümlelerle anlatılıyor.
Bunlardan biri de yargının bağımsız ve tarafsız olmasıdır. Zaten bağımsızlık tarafsızlığı getirmiyor muydu? Eklenen kelime kalabalıktan başka bir işe yaramayacaktır. Sadece çok lafı sevenler üzerinde etkili olacaktır. O kitle de bu gibi bildirgeleri okumuyor. Çok uzun diyorlar. Onlara sloganlarla, görsellerle yanaşın.
Sonuç olarak herkes kendi akli yetenekleri doğrultusunda kararını verecek. Ama hafızasızlığın özellikle öne çıkarıldığı son 15 yılda yetişip, seçmen olacaklar geçmiş geleceğin aynasıdır lafının ne manaya geldiğini bilmeyecektir. Korkum odur. Zaten onlar da bunu bildiklerinden seçmen yaşını daha önce 18’e düşürmüşlerdi. Hala birilerinin yardımıyla ayakta duran, öğrencilikle boğuşan, hayata dair bilgisi olmayan, işi olmayan, ailesinden harçlık alan, sorumlulukları belirsiz olanların bir ülkenin geleceğine dair söyleyebileceklerinin ne olduğunu hiç merak etmiyorum, çünkü yok.
Seçim hileleri başladı bile. Almanya’da bir seçmen iki ayrı sandıkta oy kullanmış olup, farkına varılmıştır ama attığı oy, artık neyse, geçerli sayılacak. Bu oyun evet olduğunu değerlendirmemiz için geçmiş bize ışık olmaktadır.
“Hayır” oyu atacaklara vatan haini, terörist, fetöcü gibi yakıştırmalarda bulunulduğu gibi çeşitli videolarla öldürme tehditleri de gönderilmedi değil. Hep bunlar diktatoryaya giden yolun taşlarıdır. Korkutmaya, sindirmeye, acz içine düşürmeye çabalıyorlar. Akıl, mantık ve bilim ile yol alanların korkacağına inanmıyorum.
Hits: 15
ATATÜRK’ÜN MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI
- 4 Ocak 2018
TÜRKİYE NEREDE BULUNUYOR 10
- 4 Ocak 2018