
ÖĞRENDİKLERİMİZ – 2
- 4 Ocak 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Küresel Sorunlar
- 27
Güven Kaya 02. 12. 2016 / ANAKARA
Öğrendiklerimiz her geçen gün daha da artıyor. Öğretenlere teşekkür etmek asla içimden gelmiyor. Çünkü onlardır bu öğrendiklerimizin acı acı yaşanmasına neden olan…
Sıra “S” harfinde ve Suriye karşınızda.
Türk ordusu bir kısım unsuru ile “abuk cinnet gecesinden” hemen sonraki bir dönemde, teröristlerin öncülüğünde, alelacele Suriye topraklarına girdi. Hem hükümet hem de TSK, Fırat Kalkanı adı verilen operasyonun maksadının “IŞİD’ in Türkiye’ye yönelik saldırılarını ve PYD’ nin Kürt Koridoru oluşturmasını engellemek” olduğunu açıklamıştı. Görünürde iyi bir maksadı olan ama bence, çok geç kalınmış bir operasyondu. İleri görüşü olan devlet ve millet görevlilerinin yapması gereken, daha bu işin başında, yasal Suriye devleti ile güdümlü hareket ederek, tüm sınır hattı boyunca 10-30 km derinliğe varan bir koridoru işgal ve tahkim edip, sınırı geçici olarak daha güneye kaydırmak ve zamanı geldiğinde eski sahibine vermekti. Ama işin içine mezhepsel ayrımcılık, Mustafa Kemal’e benzeme isteği, Lozan Barış Anlaşmasını aşağılama güdüsü girince mevcut hale gelindi ve Ortadoğu bataklığına saplanıldı.
Hükümetin ve TSK’nin açıklamasının aksine cumhurbaşkanı 29 Kasım 2016 günü aniden “devlet terörü estiren zalim Esed’ in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik, başka bir şey için değil…” deyiverdi. http://odatv.com/biz-suriyeye-niye-girdik-2911161200.html
Bu durumda hükümetin başı ile TSK’nin başının “görev gereği de olsa onurlu bir davranış göstererek istifa etmeleri gerekirdi” diye bir cümle kurmayacağım. Bunu gereksiz bulurum.
Akabinde yerel basında ve dünya basınında geniş yer bulan bu söylem karşısında, Rusya’nın kesin ve net tepkileri her kademeden yükseldi. Basından takip ettiğinizi değerlendirdiğim bu tepkiler sonucunda, cumhurbaşkanı, “Fırat Kalkanı operasyonunun hedefi de herhangi bir ülke veya kişi değil, sadece terör örgütleridir. Defalarca dile getirdiğimiz bu hususta kimsenin bir şüphesi olmasın, söylediklerimizi de kimse başka bir şekilde yorumlamasın, başka yere çekmesin.” diyerek hem inanılmaz bir “dönü” hareketine girişmiştir hem de doğruyu yazanları yanlış anlamak ve yorumlamakla suçlamıştır. Bu davranışın dincilerin süreklilik arz eden hali olduğunu da demeyeceğim. Çünkü onlar için bu yaşamsal bir gerekliliktir, vazgeçemezler. http://odatv.com/ve-geri-adim-atti-0112161200.html
Sadece yukarıda anlatmaya çalıştığım davranışları olan birine, oğlunuz da, babanız da olsa, güvenebilir misiniz diye soracağım. Güvenirim diyen beri gelsin, öğreneceğim çok şey olduğunu değerlendiriyorum.
Konu bu olunca geliverdik “İ” harfine.
İsrail savunma bakanı AB’ne sufle verdi: Haaretz gazetesinde yer alan habere göre, AB dışişleri ve savunma bakanlarına, “Erdoğan’la nasıl başa çıkılacağını Putin’den öğrenmelisiniz” diyen Lieberman, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşananlarla ilgili olarak Avrupalı siyasetçilere “Bununla ilgili neden sessiz kalıyorsunuz?” sorusunu yönelttiği belirtildi. İsrailli bakan, Avrupalı yetkililere, “Erdoğan’a baskı yapabileceğiniz bir sürü yol var” dedi. http://odatv.com/israilli-bakandan-abye-erdogan-uyarisi-3011161200.html
Dışarıdan nasıl göründüğümüzün resmen fotoğrafıdır diyerek geçeceğim bu konuyu. Zira İsrail başkasına vermiş olduğu aklı uygulamış olup, sırf Güzel Marmara gemisi ile ilgili gelişmeleri takip edenler bile, İsrail’in bu işten kazançlı çıktığını görmüştür. Ancak “Erdoğan’a baskı yapabileceğiniz bir sürü yol var” sözünü hatırımda tutacağım. Çünkü çok değişik çağrışımlar aklıma gelip duruyor.
“İ” harfinden devamla İran’a gelelim.
İran yıllardır sağlam durması ile bölgenin en önemli devleti haline gelmiştir. İçeride yaşanan insan hak ve hürriyetleri ihlallerinden bahsetmiyorum. Bu onların iç işi olup, öncelikle kendi halkı tarafından halledilmesi gereken bir gerçek sorundur.
Geleceğin nerede şekilleneceğini çok iyi gören ülkelerden biri olan İran, Rusya ile karadan sınırı olmamasına rağmen, aynı yöne bakmakta ve özellikle de Suriye olaylarının başladığı son dönemde birlikte hareket etmektedir. Gelinen noktada, Hamedan hava üssünün Rusya’ya üs olarak açabileceği konuşulmaktadır. Havaalanını incelediğinizde, yeryüzündeki tüm uçakların inip kalkabileceği iki ana pistin yanında yine aynı niteliğe sahip bunlara dikey bir pistin daha olduğu görülecektir. Bu Ortadoğu’daki dengeleri açık bir şekilde değiştirme gücünü üzerinde taşımaktadır. Zaten Hazar Denizinde işbirliği içinde olup limanlarının karşılıklı olarak birbirlerine açık olduğundan şüphe duyulmamaktadır.
https://tr.sputniknews.com/analiz/201611271026021800-iran-rus-ucaklari-mevzuat-degistirebilir/
Bunun yanında İran, bölgede kendine çok önemli üsler temin etme yönünde bazı adımlar atmaktadır. Suudi Arabistanlı Selefilerin ve Sünnilerin karıştırdığı Yemen’de kendisine bir deniz üssü elde etmek üzeredir. Bunun yanında, mitolojik çağlardan bu yana ilk defa Akdeniz’de “ben de varım” demek üzeredir. Çünkü Suriye’den de bir deniz üssü almayı düşünmektedir.
https://tr.sputniknews.com/savunma/201611271026021924-iran-yemen-suriye-deniz-ussu/
Kısacası Rusya ve İran, eskiden hiç olmadığı şekilde, bölgeye yerleşiyor. Bunun yolunu açan bir sebep GOP veya BOP denen sömürgeci küreselcilik ise, diğer sebep kendini buna eşbaşkan ilan eden kişi ve uyguladığı anlamsız politikalardır. Kısacası, kendini dünya devleti sanan Türkiye, dünya liderinin öncülüğünde, bölgeyi boş bırakıyor. Fizik kuralıdır: doğa boşluk kabul etmez.
Bu arada ülkemi ve yöneticilerini acıtacak bir gelişme yaşandı ve böylelikle Rusya ile olan yakınlaşma boşa çıkıverdi. Ancak kamuoyunda yer bulmadı, neden acaba? 22 ve 23 Kasım günleri, Suriye ile Rusya yeni ticaret anlaşmaları yaptı ve Rusya tarım ürünlerini Suriye’den alacağını deklare etti. http://www.milliyet.com.tr/esad-rusya-ya-garanti-verdi–dunya-2349289/ Anlaşmanın içeriğine bakıldığında “Türkiye’nin bu tabloyu lehine çevirme gücü yok” diyebiliriz. Herkes güvendiği kişi, kurum ve devletlerle çalışmak ister. Bu gayet doğaldır.
Abecenin ilk harfini unutmadık : “A”
Şu anda ülkemde bir AB düşmanlığı yaşanıyor. Neredeyse halkın çok büyük bir kısmı AB’ne düşmanlık besliyor. Ama aynı kesim daha önce AB’ne girdik diye gündüz gözüyle havai fişek atıyordu Anakara’nın göbeğinde. Ne yaman çelişki değil mi? Ama emin olun bu adamların bir fikri yok, “çoban” ne derse onu yapıyorlar. Tipik bir “rai-reaye” vakası.
“D” harfine geldiğimizde karşımıza dolan ve dolmayan çıkıyor:
Benzer bir şekilde dolar düşmanlığı da yapıyorlar. Bu düşmanlık İsviçre bankalarındaki dolarlara değil ama… Buldukları her doları Türk parasına çeviriyorlar ve yine “yastık altına” saklıyorlar. Değişen bir şey yok. İki durumda da ekonomiye katkı yok. En son bu aptallığı BİST de yaptı. O da kasasındaki parayı liraya çevirdi ve yine kasasına sakladı. Birisi çıkıp da bu durumun ekonomiye olan katkısını söylesin. Başbakanın dediği gibi “Dolardan bize ne, dolsa ne olur dolmasa ne olur, biz kasaya dolana bakalım. Her şeyi getirip dolara bağlamanın anlamı yok. Çıkıyor, iniyor.” Değil mi yani?
Malum kredi her dönemde iyi bir şeydir. Ama kredibilite sahibi olana. Demek ki “K” harfindeyiz:
KOSGEB ile iş ilişkim olduğundan birçok bilgiyi almam mümkün oluyor. KOSGEB (küçük ve orta ölçekli sanayi geliştirme başkanlığı) imalatçıya yönelik olup, sanayi yatırımlarına destek vermektedir. Şu anda bu destek verilmiyor. Çünkü para yok deniyor. Ama öte yandan KOBİ desteği adı altında hizmet sektörüne destek veriliyor. Hem de ne destek! Bir yılı ödemesiz, faizsiz, bir kısmı hibe, kuruluş ve kira ödemeli gibi kolaylıklar “hizmetçilik” için sağlanıyor ama sanayi üretimine destek verilmiyor. Bu gayet açıklanabilir geliyor bana çünkü herkes hizmetçiyi seviyor üreteni sevmiyor. Çünkü üreten güçlü ve diktir ama hizmetçi ezik ve büzüktür. Kimse dik ve güçlüyü sevmez. Ezileni tercih eder daha fazla ezmek için. Belki benzetmelerde (metafor) bulunuyorum ama zaman içinde hizmet sektörünün ekonominin düşmanı olduğu görülecektir. Aklı başında olanların sanayi üretiminin gerileyip hizmetin öne çıkmasının ne kadar kötü olduğunu gördüğünü biliyorum.
Artık “c” ile başlayan bir sözcük gördüğümde bunu “cinsel taciz” olarak okumaya başladım. Nedir insanların bu “C” harfine olan düşkünlüğü, anlamış değilim.
Ülkemde akıl almaz bir şekilde kadın cinayetleri, kadına tecavüz olayları, kız olsun erkek olsun çocuk tacizleri zirveye vurmuş durumda. Bunu güncelden takip ettiğimiz için burada uzun uzun yazmayacağım. Benzer bir şeklin İngiltere’de, futbol camiasında yaşanması gerçekten benim için şaşırtıcı oldu. İnsanlar iki temel içgüdüden biri olan çoğalma güdüsünü erkekler üzerinde gerçekleştirmek istiyor. Birileri şunlara onun öyle olmadığını hatırlatsın. İngiltere’de böyle olur da diğer ülkelerde olmaz mı? Bu camiada kanayan bir yara olduğu biliniyormuş ki, ülkemin mili takımlar teknik direktörü ve sorumlusu, daha göreve gelir gelmez, bu işe el atmış ve gerekli çalışmaları gerçekleştirerek rapor haline getirmiş. Demek ki, ülkemin futbol camiasında da bunlar yaşanmış ve önünün alınmasına çalışılmış. Bir sonuca ulaşabildilerse kendilerini tebrik etmek gerekir.
Türkiye, çok uzun zamandır, nerdeyse bir nesil boyu, politikasızlık bunalımı yaşıyor. Kişiselleştirilmiş devlet yönetimi duvara toslamakla yükümlüdür. Batıdan istediğini alamayınca doğuya, doğudan istediğini alamayınca batıya yanaşıp durmak ne yaptığını bilmemenin getirdiği en basit sonuçtur. Bir zaman sonra ülkenin adı “yanaşma” ya çıkarsa şaşırmayın derim. Batıya 421 milyar dolar borçlanmışken Şangay İşbirliği Örgütüne girerim demek ne dediğini bilmemektir. Zaten bunun da bu manaya geldiğini hemen hatırlattılar. Hedef işaretlemek için Suriye’de bulunan özel kuvvet unsurlarımızı uçakla bombaladılar; dört şehit verildi ve bunu kimin yaptığı belli değil. Sadece Rusya ve Suriye bu işi yapmadığını beyan etti, o kadar. 1839 yılından beri batıya bağımlı olmuş bir ülkenin bir gecede doğuya demir atması mümkün müdür? Bundan batının çok iyi olduğunu savunduğumu kimse çıkarmasın. Kişisel olarak akıl-mantık-bilim-vicdan kavramlarının gösterdiği çıktı ile hareket eden biri olarak, her şeyden önce insan hak ve hürriyetlerinin sağlanmasına bakarım. Ülkemde son 14 yıldır insan hak ve hürriyetleri asla ilerlememiş olup, tam tersine gerilemiştir.
Mükemmellikten uzak durulmasını devlet çalışanlarına emreden bir başbakan var. Hal böyle olunca başarılı olunmayacağı orta yerde duruyor. Herkesin her işi usulüne uygun, kuralını ve adabını bilir şekilde yapmasını önermekten başka bir şey yapamayacağımın bilinci ile diyorum ki, kuralları iyi tespit edin ve onlara sadık kalın.
Hits: 39
Almanların canı can da bizimkisi patlıcan mı?
- 4 Ocak 2018
Savaş ve Terör Kıskacındaki Türkiye
- 4 Ocak 2018