
ABD TERÖRİSTLERDEN ORDU KURUYOR
- 15 Ocak 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 30
GÜVEN KAYA 15.01.2018 / ANAKARA
Suriye meselesi canımızı fena yakacağa benziyor. Mezhepçi anlayışla karışılan Suriye iç savaşında gelinen nokta Türkiye’nin hiç istemediği bir şekle büründü.
ABD, PKK’nın Suriye’deki uzanımı olan YPG’yi uzun zamandır silahlandırıyordu. Konvansiyonel silahların neredeyse her türünü bu örgüte verdi. Silahlandırmadan Türkiye’nin bilgisi vardı ancak kendisine “bu silahlar işi bittiğinde toplanacak, alın bunlar da seri numaraları” diyerek oyalama süreci yaşatılıyordu. Demek hala işi bitmemiş o silahların… Dahası hala silah veriyorlar ve gerisinin geleceği de ufukta görünüyor.
YPG’nin nasıl göründüğüne kısaca bakalım. Adı anılan örgüt, Türkiye açısından terör örgütü olarak niteleniyor. ABD açısından ise terör örgütü kapsamında değildir. Türkiye PKK’nın uzanımı olan bu örgüte terörist muamelesi yapıyor ama ABD terörist muamelesi yapmıyor ve bu konuda bilinçli. ABD PKK’yı terör örgütü olarak tanımlıyor ve her sene yayımlanan listede yer veriyor. Buraya kadar normal görünüyor.
Türkiye’nin PKK’nın uzantısı olduğu için terör örgütü olarak tanımladığı YPG’yi ABD terör örgütü olarak tanımlamıyor ve bundan ısrarla kaçınıyor. Çünkü hala Suriye ve komşu ülkelerde yapacağı işler bitmedi. Terörle mücadele ettiğini tüm dünyaya beyan eden ABD, terör örgütü olarak tanımladığı bir örgüt ile işbirliği yaparsa bulunduğu konumu kaybeder. O yüzden bu örgütü terör örgütü kapsamına sokmuyor. Bakılan açıya bağlı olarak, ABD’nin bu tutumu, anlaşılır veya anlaşılmaz olabilir ama gerçek budur.
Diğer yandan Suriye’de etkin olan ve Türkiye, İran ile birlikte Astana Sürecinin üç garantöründen biri olan Rusya YPG ile ilişkilerinde, tam olarak olmasa da, ABD gibi davranıyor. Onları tanıyor ama silah yardımında bulunmuyor. Konunun bir de bu yanını görmekte fayda vardır.
Gelinen noktada ABD, kendi liderliğinde IŞİD terör örgütüne karşı kurulan uluslararası koalisyonun Suriye’deki ortaklarıyla 30.000 (otuzbin) kişilik bir sınır koruma gücü kurmaya çalıştığını açıkladı. Açıklamada, ayrıca, yeni sınır gücünün YPG öncülüğünde kurulan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) komutası altında olacağı belirtildi. Açıklamada Türkiye’yi derinden ilgilendiren konular ise bu gücün Türkiye sınırında konuşlanacak olması ile bu gücün yarısının SDG’lilerden oluşacağıdır: https://odatv.com/abd-pkk-ordusu-kuruyor–1401181200.html
Birkaç yıl geriye gidelim: 29 Ekim 2014. Bu tarih, peşmerge sıfatı altında, YPG’nin Türkiye topraklarından 80 (seksen) araçlık bir konvoy ile geçerek kendilerinin Kobani dedikleri ama gerçekte ismi Arap gözü/kaynağı olarak Türkçeye çevirebileceğimiz “Ayn el Arap” adlı kasabaya gittikleri gündür. Olayları gözleyen, takip eden kişiler bu geçenlerin peşmerge kılığında terörist olduğunu biliyordu. Yine bu kişiler kendi bildikleri bu gerçeklerin ülkelerin gizli servisleri tarafından bilindiğini de biliyordu. Zaten, genel geçer kurallara göre hem Barzani’ye hem de Talabani’ye bağlı peşmergeler teröristtir. Adına ister özgürlük savaşçısı desinler ister kulağa hoş gelen en güzel sözlerle nitelesinler, peşmergenin yasal Irak devletine karşı ayaklanmış teröristler olduğunu kimse saklayamaz.
İşte, anılan tarihte, Türkiye Cumhuriyeti devletini yönetenler bu hatayı yaptılar. Bu ilk hataları mıydı? Biraz daha geriye gidelim: 2009 yılı.
Bu yıl, Türkiye’nin ve tüm dünyanın, geçmiş yıllarda Türkiye’nin ısrarlı tutumu karşısında, terör örgütü olarak nitelendirdiği PKK terör örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin Norveç’in başkenti Oslo’da İngiliz gizli servisinin gözetiminde görüşmelerin yapıldığı yıldır. Bu gerçek, terörden zarar gören ve tüm teröristleri öldüreceğiz diyen bir ülkenin yöneticilerinin terör örgütü ile görüşmesi olarak “dünya teröre destek tarihine” kaydedilmiş olup, Türkiye’yi terörle iş birliği yapan ülke kapsamına sokmuştur. Bu görüşmeleri ülkenin gizli servisinin yapması o görüşmelerin olmadığı manasına gelmez. Her ne kadar, zamanın başbakanının “hükümet görüşmemiştir, devlet görüşmüştür” diyerek saha dışına kaçmaya çalışması söz konusuysa da siyasi otoritenin oluru olmadan, gizli servisler, bu gibi işlere girişmezler. Devlet terbiyesi almış ve geleneğini bilenler bunun böyle olduğunu bilir ve söylenenleri sadece duyar ama asla inanmaz.
Norveç görüşmelerine bağlı olarak, İmralı Adasında hapis hayatı sürmekte olan, PKK terör örgütünün kurucusu ve 1999 yılına kadar da yöneticisi olan Abdullah Öcalan isimli terörist ile görüşüldüğünü zamanın başbakanı 28 Aralık 2012 tarihinde açıkladı. İşte, terör örgütü ile görüşmenin ilk ağızdan itirafı. Bu da ülkeyi terörle iş birliği yapan ülke konumuna sokan bir başka gerekçedir.
Biraz daha geriye gidersek, 2003 yılında “bu ülkede Kürt meselesi vardır” cümlesini duyarız. Bu bir sempatik destektir ve daha önceki bir başbakanın söylediği “3-5 eşkıya” lafından farklı değildir. Zaten bu cümleden sonra 1998 yılında neredeyse sıfırlanmış PKK terörü yeniden başlamış olup, o günden bugüne kadar artarak ve durmaksızın (sadece seçim süreçlerinde ara vererek) gelmiştir.
Son zamanlara doğru geldiğimizde, yani 2014 yılı ile günümüz arasında, Türkiye’nin Suriye’deki teröristlere olan çok yönlü açık desteği görülmektedir. Bu konu, şimdilik, Mit Tırları adı altında ulusal yargının kapsamında olup, bu yardımı ortaya çıkaranların yargılandığı, yapanların ise müşteki olduğu şekliyle görülmektedir. Zaman içinde uluslararası boyuta getirilerek uluslararası ceza mahkemesinde yerini alacak gibi görünüyor.
Bunun yanında Özgür Suriye Ordusu denen terör örgütü ile iş birliği yapıp, Suriye topraklarına girildi. Bunun kimsenin gözünden kaçmadığı ve zamanı gelince Türkiye’ye karşı kullanılacağı bir gerçekti.
Yukarıda ülkenin dışarıdan görünüşüne kısaca göz attık. Dışarıdan görünüşü bu olan ülkenin, terörle mücadelesi, teröre karşı söylemleri ne kadar ciddiye alınır? Ciddiye alınmadığından dolayı, dünyadaki tüm terör örgütlerini yaratan veya yaratılmışlarına işine geldiği sürece yardım eden ABD, yıkmaya çalıştığı Suriye’nin Türkiye sınırını koruma görevini bir terör örgütüne rahatlıkla verebiliyor. Bu noktada halkın deyişiyle “cam kafes içinde oturanların” biraz daha edebi anlatımla “sırça köşklerde yaşayanların” etrafa taş atmaması gerekir gerçeğini hatırlatarak Türkiye’nin çok sayıda taş attığının altını çizmek gerekir.
Bunun yanında Türkiye, ABD tarafından farklı bir gözle daha görülüyor. Birleşmiş Milletlerin uygulamaya koyduğu İran’a karşı yaptırımları Türkiye’nin üst düzey yöneticileri ile bakanlarının kişisel çıkarları için deldikleri, bu yasadışılık karşılığında çok büyük rakamlarda yasal olmayan kişisel gelirler elde ettikleri, ABD’deki yargılama sonucu ortaya çıkmıştır. Benzer gerçek 2013 yılının son günlerinde de ortaya çıkmış olup, bağımsız ve tarafsız Türk Yargısı tarafından böyle bir şey olmadığı hükme bağlanmıştır.
Ülke gerçekleri bilinmeden veya ülke gerçekleri göz ardı edilerek uluslararası ortamda bir yere gidilemeyeceğini herkes görmelidir.
İktidar partisinin sözcüsüne ait ve birkaç ay önce söylenen, Türkiye’nin hava savunma sisteminin olmadığını 2012 yılında öğrendik cümlesi, sizi bilmem ama beni bir yandan şaşırtırken bir yandan da şaşırtmamıştı. Şaşırtmıştı çünkü birinci körfez savaşına girmeme nedenlerimizden biri buysa biri de nükleer ve kimyasal savunma sisteminin olmayışıydı. Bunu bilmeden siyasetçi olunur mu düşüncesi ile şaşırmıştım. Şaşırmadım çünkü bu kişilerin devlet ve ülke gerçekleri ile ilgili bilgilerinin tamamen yetersiz olduğunu ve zaten böyle bir kaygı taşımadıklarını icraatlarından dolayı biliyordum. http://www.milliyet.com.tr/unal-turkiye-yi-ucurum-kenarindan-siyaset-2553395/
Yine aynı kişi Fetullah Gülenin ve şakirtlerinin terör örgütü olduğunu 2012 yılında fark ettik demiştir. http://www.iha.com.tr/haber-ak-parti-sozcusu-unal-devlet-fetoyu-2012de-fark-etti-671041/
Oysa bunların terörist olduğunu 2004 yılında, zamanın genelkurmay başkanı, MGK da gerekçeleriyle birlikte anlatmıştır. Zamanın başbakanlık müsteşarı olan daha sonra iktidar partisinden milletvekili ve bakan olan Ömer Dinçer, 2015 yılında yayımlanan “Türkiye’de değişim yapmak neden bu kadar zor” isimli eserinde, zamanın genelkurmay başkanının sunumundan bahseder. Devamında “toplantı bittikten sonra başbakan ile baş başa kaldığımızda Fetullah Gülen örgütü ile ilgili olarak bir şey yapmamayı, oluşabilecek siyasi sorumluluğu başbakanın, idari ve hukuki sorumluluğu ise kendisinin üstlenmesini” kararlaştırdıklarını anlatır.
İşte, ülke gerçeğini bu kadar bilen veya kendilerine bildirildiğinde ise kulaklarının üstüne yatan yöneticilerin olduğu ülkeler, terörle ve teröristle mücadelede hem iç hem de dış kamuoyuna karşı inandırıcılıklarını kaybederler. Oysa yapılması gerekenler çok basittir:
Ülkeyi yönetmeye kalkışanlar;
- Bizzat kendilerinin bilgi birikimini ve yeteneklerini çok iyi bilmek zorundadır. Tipik bir doğulu gibi davranıp, olmayan yeteneklerine veya bilmediklerine sahipmiş gibi davranmamaları gerekir. Kendilerini geliştirmek ve dünya olaylarını tamamen tarafsız gözle görmek zorundalar.
- Ülkenin gerçek değerini yani “Milli Güç Unsurlarının” ne kadar etkin olduğunu iyi bilmek zorundadır.
- Ülkenin bulunduğu konumu çok iyi irdeleyecek ve bundan elde edilebilecek “jeopolitik ve jeostratejik gücün” ne konumda olduğunu değerlendirebilecek seviyesinde olmak zorundadır.
- Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olduğunu, artık –ne yazık ki- birçok tarım ve hayvansal ürün için diğer ülkelere muhtaç durumda olduğunu, ülkenin sanayi üretiminin yok pahasına satılarak yabancı ellere geçtiğini ve gerektiğinde bunların üretim yapmayacağını bilecek.
5.Yurt savunmasına gereken tüm silah araç ve gereçlerin ülke içinde yapıldığından emin olmak zorundadır.
6.Şekli ve şartı ne olursa olsun hiçbir terör örgütü ile işbirliğine girişilmeyeceğini bilecek. İnsani yardım dâhil hiçbir konuda yardım edilmeyeceğini bilecek. Bir yudum su vermek, yarasını tedavi etmek dâhil hiçbir gerekçeyle ülke topraklarında barındırmayacak. Terörle mücadelede “BENİM TERÖRİSTİM İYİDİR, SENİNKİ KÖTÜDÜR” düşüncesi olamaz. Yani etnikçi ve mezhepçi yaklaşım tamiri imkânsız, sonuçlarına katlanılamaz süreçler yaşatır.
7.Dillerine çok doladıkları ve inandıkları İslam dininin peygamberine ait bir söz olduğunu söyledikleri “işi ehline vereceksin” sözünü yerine getirmek zorundalar. Devletin etkili makamlarına en bilgisiz adamlar yerleştirildi. Ehil insanlar bir şekilde yerlerinden edildiler.
8.Hiç vakit kaybetmeden terör örgütleri ile olan ilişkiler ve görüşmeler sonlandırılarak, ülkedeki tüm teröristler ölü veya diri yakalanmalı ve tüm dünyaya terör ve teröristle mücadele edildiği gösterilmelidir.
Tüm bunlar ve bunlara benzer gerekli adımlar atılmadıkça ve şartlar oluşturulmadıkça, istenildiği kadar bağırılsın ses duyulmayacaktır. Dünya tamamen akıl ve o aklın ürettiği ürünler ile yola devam etmektedir. Hiçbir dünya devletini vaatlerle, yalanlarla kandırmak mümkün değildir. Çünkü onlar gizli servislerini devletin ihtiyaçları için kullanıyor, iç politikaya ve seçmene oynayanlar gibi kişisel ihtiyaçları için kullanmıyor. Yani olan biten her şeyden haberdarlar.
Terör örgütü ile görüşmek ve iş birliği yapmak hiçbir zaman cezasız kalmamıştır.
Hits: 59
İngilizlerin gözüyle Tevfik Paşa.
- 16 Ocak 2018