
İlk kurşunun ardındaki sır!
- 11 Şubat 2018
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; MGM Tarih
- 0
İzmir’de atılan ilk kurşunun arkasındaki sır perdesi.
Daha önce Kurtuluş Savaşı’nda düşmana ilk kurşunu kimin attığı konusunda bir yazı yazmıştık. O yazıda, çoğu insanın ilk kurşunun İzmir’de Yunan askerlerine atıldığını sanmasına rağmen gerçekte ilk kurşunun Hatay Bölgesinde, Dörtyol’un Karakese Köyü halkı tarafından atıldığını anlatmıştık. O yazımızda (Bkz. https://mgmstrateji.com/2018/01/26/milli-mucadelede-ilk-kursun/) İzmir’de ilk kurşunun kimin tarafından atıldığının ise değişik kaynaklarda farklı kişiler olarak belirtildiğinden bahsetmiştik. Şimdi, bu olaydan kısa bir süre sonra İzmir ve Ege Bölgesi’ndeki Yunan işgal sahasını gezerek incelemeler yapan Paris Barış Konferansının görevlendirdiği komisyonun raporunda bu ilk kurşun olayından nasıl bahsedildiğini anlatacağız.
Yunan askerlerinin İzmir’e çıktıktan sonra kendilerine ateş edildiği bahanesiyle yaptıkları katliamın ardından Türkiye’nin birçok bölgesinde kitlesel protesto mitingleri düzenlenmiş ve İtilaf Devletleri temsilcilerine protesto telgrafları çekilmiştir. Bu katliam Paris Barış Konferansında da bir yankı bulmuş ve olayları araştırmak için İzmir ve çevresinde incelemelerde bulunmak için bir komisyon görevlendirilmiştir. Bu komisyonda ABD Delegesi olarak Amiral Biristol, İngiliz delegesi olarak General Hare, Fransız delegesi olarak General Bunoust ve İtalyan delegesi olarak General Dall’olıo görev almıştır. Milletlerarası Tahkikat Komisyonunda Türk delegesi olarak ta Yarbay Kadri görev yapmıştır.
Bu komisyon 12 Ağustos-6 Ekim 1919 tarihleri arasında bölgede bir inceleme gezisi yapmış ve Yörük Ali Efe gibi kuvayı milliyecilerle de görüşmeler yapmıştır. Komisyon, bu görüşmeler sonucunda hazırladığı raporu 7 Ekim 1919’da Paris Barış Konferansı’na sunmuştur. Bu raporun İngilizce metni, ‘’Documents on British Policy 1919-1939, II’nci Cilt, Documents 3, Sayfa 239’da’’ bulunmaktadır. Türkçe tercümesi ise ‘’Türk İstiklal Harbi II’nci Cilt, 2’nci Kısım’dan (Sayfa362-389)’’ okunabilir. Bu raporun İzmir’in işgalinin başladığı gün yaşanan çatışmalarla ilgili bölümünde aşağıdaki bilgiler verilmektedir.
‘’Yunan deniz kuvvetleri, Yunan kuvvetlerinin çıkarma yaptıkları noktaları korumak gayesi ile bu noktalara bir grup asker çıkardılar. Bu kuvvet asayişi muhafaza etmek ve bu görevi yerine getirmek için yetersizdi.
Yunan kuvvetleri üç alaydan müteşekkildi. Çıkarma, Kramer Hoteli karşısındaki rıhtım ve burun üzerinde yapıldı. Birlikler sabah 08.00’dan itibaren çıkarma yapmaya başladılar. Türk makamları tarafından çıkarmaya karşı hiçbir mukavemet hazırlanmadı. Bu çıkarmadan kısa bir süre sonra Türkler tarafından atılan silahlar münferit hareketlerden ibaretti.
İşgalden birkaç saat önce kışla yakınındaki hapishanelerden yüzlerce mahkûm kaçtı. Bu mahkûmlardan birkaçı kışla yakınındaki silah deposundan kendilerine silah temin edebildiler. Yunan komutanlığı, Yunan kuvvetlerinin şehir içinde yürümesi sırasında asayişi muhafaza için önceden hiçbir tedbir almadı. Metropolit tarafından çıkarma sırasında yapılan birlikleri takdis merasimi Türkler üzerinde nahoş bir tesir yarattı.
İlk silahlar Kokaryalı’ya giden yolun girişinde, Konak Meydanı köşesine doğru atıldı. Bu ilk silahların kimin tarafından atıldığını tespit etmek imkânsızdır. Yunan birlikleri bu ilk silah atışlarına mukabele ettiler. Bu ilk silah atışları üzerine şiddetli bir ateş teatisi oldu. Konak Meydanı bahçesinde olan Yunan askerleri kışla ve konağın pencerelerine şiddetli bir ateş açtılar. Bu yaylım ateşi sırasında kışlanın bazı pencerelerinden silah atılıp atılmadığını tam manasıyla öğrenmek mümkün olmadı. Kışlanın karşısındaki binanın duvarında hiçbir mermi izi bulunamadı.
İki tarafın kayıpları yaklaşık olarak şöyledir.
Yunanlılar: Asker: 2 ölü ve 6 yaralı. Sivil: 20 ölü, 20 boğulma vakası ve 60 yaralı.
Türkler:300-400 arasında zayiat (ölü ve yaralı).’’
Bu raporu hazırlayan heyette Türk delegesi olarak bulunan Yarbay Kadri’nin, 5 Ekim 1919’da, Harbiye Nezareti’ne verdiği raporda ise ateş edilme konusuyla ilgili olarak şu bilgiler bulunmaktadır:
‘’Yunanlılar en ziyade kendi askerleri kışla önünden geçerken kışlanın penceresinden askerlerin üzerlerine bir el silah ettiğini ve bu sebepten kendi askerlerinin de mukabele ettiğini iddia ettiler. Âmâ ne kışlanın penceresinden ne de başka bir yerden Yunanlılar üzerine ateş edilmemişti. Yunanlıların İzmir’de yaptıkları vahşet, o gün tesadüfen hâsıl olmuş bir hadise değil, uzun bir hazırlığın tatbikatı idi. Bu sebeple, Müslümanların mutlak sessizliği karşısında silahlı karşı koyma bahanesini bizzat kendilerince ihdasa mecbur kalınca, kendilerinden bir Rum’a bir el tabanca attırdıkları tahakkuk etmişti.’’
Bu raporlardan da anlaşıldığı gibi inceleme heyeti, işgal öncesinde hapishaneden kaçan mahkûmların bazılarının depolardan silah aldığından bahsederek dolaylı yoldan da olsa Yunan ordusuna ilk ateş açanın bu mahkûmlardan biri veya birkaçı olabileceğini ima etmektedir. Fakat raporun diğer bölümlerinde ise bu kişinin kim olduğunun bilinmediğini belirtmekte ve sanki münferit olarak hareket eden birden fazla ateş eden kişi varmış gibi ifadeler kullanmaktadır. Raporda, bir ateş teatisi olduğundan bahsedilmesi de Yunan askerlerine ateş eden birden fazla kişi olduğuna kanaat getirildiği intibaı uyandırmaktadır.
O zaman İzmir’de bulunan bazı kişiler de anılarında hapishaneden kaçan uzun boylu yağız bir Türk delikanlısının Yunan askerlerine ateş açtığından bahsetmektedir. Dolayısıyla Yunanlılara hapisten kaçan bazı kişilerin ateş etmiş olması ciddiye alınması gereken bir ihtimaldir. Fakat daha önceki yazımızda da bahsettiğimiz gibi anılarında bu olayla ilgili olarak bir esnaftan ve Hasan Tahsin ile bazı vatanseverlerden bahsedenler de bulunmaktadır.
Bu iddiaların aksine komisyonun Türk üyesi Yunanlılara hiç kimsenin ateş etmediğini, bunun Yunanlılar tarafından uydurulduğunu öne sürmektedir. Komisyonun Türk üyesine göre; Türklerden hiç kimse ateş etmemiştir. Ona göre bu olay, Yunanlıların yapacakları katliama bahane bulmak için kendi yaptıkları bir düzenbazlıktan ibarettir. Fakat komisyonun incelemelerinde ve olayın görgü tanıklarının ifadelerinde ölen Yunan askerleri olduğu ve bunlara bazı Türklerce ateş edildiği belirtildiğine göre Komisyonun Türk üyesinin ifadesi çok doğruymuş gibi görünmemektedir. Üstelik tek bir kurşun atmadan bir tümen kuvvetle koca bir şehri ellerini kollarını sallayarak işgal etmek üzere olan bir ordunun kendi kendine kargaşa çıkarması pek makul görünmemektedir. Bu ihtimal, şehirde yaşayan yerli Rumların bazı Türkleri öldürerek mallarına el koymak veya soygun yapmak için bir kumpas olabileceğini düşünsek bile bunu gösteren herhangi bir delil veya ifade yoktur.
Bu raporlar ve o dönemde İzmir’de bulunan veya şehirde olup bitenlerden birinci ağızdan haber alanların anıları dikkate alındığında İzmir’de Yunanlılara ilk kurşunu Türk toplumuna mensup birilerinin atmış olması, bu ilk kurşunu atanın bir kişi değil, birbirleriyle koordineli veya birbirlerinden habersiz birden fazla kişi olması daha olası görünmektedir. Burada adı geçen kişilerden biri olan Hasan Tahsin’in kim olduğu incelendiğinde ise insanın aklında (Bu konuda herhangi bir delil bulamadım. O yüzden bu sadece bir tahminden ibarettir.) ilk kurşunun anlık bir kızgınlıkla atılmadığı ve belli bir maksatla yapılan organize ve planlı bir eylem olduğu şüphesi uyanmaktadır.
Çünkü Hasan Tahsin, sıradan bir insan ve sıradan bir gazeteci değildir. Namlı bir Teşkilatı Mahsusa üyesidir. Daha önce Balkanlarda Osmanlı karşıtı faaliyetlerde bulunan bazı kişilere suikast teşebbüsünde bulunan bir fedaidir. Dolayısıyla bu eylemin Teşkilatı Mahsusa’nın şeklen kapatılmış fakat belki de gizli olarak çalışmalarına devam eden merkezi veya faaliyetlerine devam eden bölgesel bir hücresi tarafından yapılmış olabileceği ihtimal dâhilindedir.
Peki, eğer bu planlı bir hareket ise bu hareketin maksadı ne olabilir? Gayri Nizami Harp’te temel bir kural vardır. Gayri Nizami Harp, halk desteğiyle halkın içinden çıkan unsurlarla yapılır. Eğer işgal edilen bir ülkede yerli halk işgalcilere açık bir tepki göstermiyorsa halkı tepki göstermeye teşvik etmek için yapılması gereken ilk eylemlerden biri, işgalci gücü daha işgalin ilk gününden itibaren halka karşı sert davranmaya sevk edecek hareketlerdir. Böylece halk işgalcilerden nefret edecek ve harekete geçecektir. Veya harekete geçenlere destek olacaktır. Yunanlıların hiçbir tepki ile karşılaşmadan İzmir’e çıktıkları bir dönemde, birilerinin ateş ederek onları aşırı şiddet uygulamaya sevk etmenin arkasında da sanki böyle plan ve amaç varmış gibi görünmektedir.
Nitekim bu olaya kadar ne Güney Anadolu’da Fransızlara ne Güneybatı Anadolu’da İtalyanlara, ne de başka bir yerde, halkın işgalcilere karşı örgütlü bir direnişi ve silahlı mücadelesi yoktur. Herkes (Halk, aydınlar ve hükümet) kaderine razı bir şekilde, sanki hipnotize olmuş ta uyuyorlarmış gibi uysal bir şekilde olayları izlemekle yetinirken İzmir’de atılan bir kurşun ve ardından Yunanlıların yaptığı katliam büyük bir infial uyandırmış, bu infialin yarattığı şok dalga dalga tüm ülkeye yayılmış ve herkesi uyandırmıştır.
Eğer bu ilk kurşun atılmasa ve Yunanlılar da herhangi bir katliam yapmasa muhtemelen bir Kuvayı Milliye ortaya çıkmayacaktı. Bu sebeple (Tekrar söylüyorum. Bu konuda elimde hiçbir belge yoktur ve sadece bir tahminde bulunuyorum. Bu söylediğimden emin değilim.) İzmir’de Yunanlılara atılan ilk kurşun, Teşkilatı Mahsusanın bir fedaisi olan Hasan Tahsin önderliğinde bir grup tarafından yapılmış planlı bir hareket olabilir. Tüm bunlar göz önüne alındığında bu ilk kurşun olayının daha detaylı araştırılması gerektiğini düşünüyorum.
Hits: 17
Güven KAYA Kitap Fuarında
- 9 Şubat 2018
Uyutulan Yunan Ordusu
- 11 Şubat 2018