
Petrol ve İslam
- 15 Şubat 2018
- Mahmut Şahin
- Başlık; Kültür ve Sanat
- 6
Mahmut Şahin 15/02/2018
Orta Doğu’da uzunca zamandır yaşanan karışıklıkları, bölgede devam edegelen güç mücadelesini ve iç savaşları daha iyi anlayabilmek adına okunması gerektiğini düşündüğüm bir kitap. Kitap, aynı zamanda aşırı merkeziyetçi yönetimlerin bölgede nasıl hayat bulduğuna ve varlıklarını devam ettirdiğine dair farklı ufuklar açmaktadır.
Petrol ve İslam
(Özgün Adı: Oil and Islam, 1997, by John Wiley & Sons Ltd, West Sussex, England)
Øystein Noreng[1]
Türkçesi: Dilek Başak
İstanbul, Sabah Kitapları,1998,368 ss, ISBN 975-579-057-8
Bu kitap, Orta Doğu ve kuzey Afrika Müslüman ülkelerindeki geçmiş birkaç on yıllık dönemdeki petrol deneyimi ve İslam referanslı köktenci hareketler, siyasal İslamcılık arasındaki olası bağlantıları araştırmak üzere kaleme alınmıştır. 1970’ler ve 1980’lerin ilk yarısında petrol fiyatlarındaki ani yükselmelerle bu ülkeler önemli bir gelir kazanmış ve önemli ekonomik sıçramalar kaydetmişlerdir. 1990’lardan itibaren, 1980’lerin ikinci yarısından sonra petrol fiyatlarının düşmesi ile birlikte şartlar gittikçe kötüleşmeye başlamış ve genç işsiz sayılarında önemli artışlar olmuştur. Bundan daha da önemlisi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika da yiyecek temini ve beslenme standartları önemli bir ekonomik tehdit altına girmiştir. Bu, önemli ve başa çıkılması zor, külfetli bir politik sorun olmuştu. Aslında Orta Doğu ve Kuzey Afrikalı petrol ihracatçıları açısından petrol sonrası döneme doğru geri sayım başlamıştı, ancak şu ana kadar bu ülkeler bu duruma uyum sağlayamamıştı, ya da uyum sağlamakta isteksizdi.
Sonuçta politik rahatsızlıklar dini referanslarla yükselmekteydi, bu hareketler İslamcı hareketler olarak adlandırılmıştır. İslamcılık siyasal yakınmaları ahlaki bir hak olarak göstermek üzere İslami kaynaklara başvurmaktaydı. Aslında İslam’da siyasal kurumlar ya da ekonomik reçeteler net olarak ortaya konmamıştır. Ancak İslam’ın bu anlamda kullanımı ve yeniden yorumlanması tarihi açıdan da ele alınmalı ve değerlendirilmelidir. İslamcılıktaki bu yükselme sadece ekonomik ve sosyal sorunlardan değil aynı zamanda bu ülkelerdeki insanların sömürgeci ya da yarı sömürgeci yönetenlere, batıya karşı ulusal ve kültürel kimliğin tanımlanması açısından da değerlendirilmelidir.
Kitap yedi ana önerme ve bu önermelerin incelendiği yedi bölümden oluşmaktadır. Kitabın en önemli önermesi, Müslüman ülkelerdeki İslamcı hareketlerin kültürel ve ulusal kimlik arayışını olduğu kadar sosyal bir isyanı da temsil ettiğidir.
Kitabın ilk önermesi, İslâmın yalnızca bir din değil aynı zamanda politik bir proje olduğudur. İslam’ı Hıristiyanlıktan ayıranın da esas olarak bu olduğu vurgulanmakta ve İslam’ın amacının Arap toplumundaki farklı kabile, mezhep ve sosyal sınıfları bir refah devleti içerisinde uzlaştırarak tek tanrılı bir din etrafında birleştirmek olduğu söylenmektedir. Yazara göre o dönemde yeni oluşmaya başlayan tüccar sınıfın kurumsal düzenini oluşturup koruyabilmek için bedevilerin ve diğer kabilelerin desteğini almak en önemli hedeflerden biri idi. Noreng Müslüman devletin sosyal temelinin tüccar sınıf olduğunu belirterek İslam’ın tüccar sınıfın ideolojik üst yapısı olduğunu söylemiştir. Konu ile ilgili ayrıntılar kitabın ilk bölümü olan İslam’ın Toplumsal Taahhüdü adlı bölümde anlatılmaktadır.
Kitabın dayandığı ikinci önerme/varsayım ise; İslam’ı Hıristiyanlıktan ayıran bir diğer özelliğin dünyevi ve uhrevi güçlerin birliğinin tarihsel olarak pratikte güçlerin yoğunlaşmasına yol açarak mutlakıyetçi yöneticileri/yönetimleri ideolojik olarak meşru kılmasıdır. Pratikte İslam mutlakıyetçi yöneticiler tarafından, yönetimlerini haklı çıkarmak, meşru kılmak için kullanılmıştır. Tüccar sınıfın siyasi güç kazanmasını önleyen, politik kurumların gelişimini ve demokrasiye gidecek yolu açacak olan gücün bölüşümünü engellemiş olan aşırı mutlakıyetçi ve güçlü merkezi yapıların, asker sınıfın oluşumuna ve güçlenmesine, yönetimde söz sahibi olmasına yol açtığı yolundaki saptamalar da ikinci bölüm olan İslam Toplumlarında Tüccarlar ve Askerler adlı bölümde anlatılmıştır.
Üçüncü önerme, Orta Doğu ve kuzey Afrika petrol ihraç eden ülkelerinin uyguladığı, petrol gelirlerine dayanan, ekonomik politikaların günümüzde İslamcı eleştirilere maruz kaldığıdır. İslam esasen, kendi öz kaynaklarında kapsamlı ekonomik politikalar önermemekte, ancak İslam’ı başvuru noktası olarak kabul eden ve İslami kurallara göndermeler yapan çeşitli ekonomik ilkeler, günümüzde İslamcı ekonomistler tarafından dile getirilmektedir. Temel olarak, faizin ve israfın haram olması, özel mülkiyetin kabulü gibi temel önermelerin güncel ekonomik politikalara uyarlanabileceği İslamcı ekonomistler tarafından belirtilmektedir. Önerme ile ilgili ayrıntılar üçüncü bölümde, Petrol ve İslami ekonomik İlkeler, ele alınmış ve ayrıntılı olarak incelenmeye çalışılmıştır.
Dördüncü önerme, petrol endüstrisi ve petrol gelirlerine dayalı ekonomik politikaların, geniş devlet sektörünün daha da büyüyerek güçlenmesine ve bunun da tüccar sınıfın aleyhine gelişmelere yol açarak tüccar sınıfın çıkarlarını ezdiği şeklindedir. Noreng, petrol gelirlerindeki büyük artışların devlet sektörünü daha da büyüterek, sivil ve askerlerden oluşan yeni bir teknokrat sınıf doğurduğunu ve bu gelirlerin bu yeni sınıfı beslediğini belirterek, bu durumun tüccar sınıf ve özel sektör aleyhine gelişmelere yol açtığını söylemiştir. Büyük petrol gelirleri, halktan vergi almadan, refah devletini finanse etmeye yaramış, bu da askeri ya da aşırı merkezi mutlakıyetçi yönetimleri, demokrasi eksikliğine rağmen meşru kılmıştır. Dördüncü önerme ile ilgili çözümlemeler kitabın dördüncü bölümünü oluşturmaktadır; Petrol ve Müslüman Toplumlar.
Beşinci bölüm, Baskı Altındaki Rantiye Devletler adlı bölümde de beşinci temel varsayım olarak 1980’lerin ortalarındaki petrol fiyatlarındaki ani düşüşle birlikte, genç işsiz nüfustaki hızlı artış ve bunun refah devletinin sarsılmasına yol açmasıdır. Petrol gelirlerindeki düşüşle birlikte, artan işsizlik nüfus baskısına ve gelir dağılımında kuşaklar arası çatışmalara yol açmaktadır. Yeniden gelir dağılımı düzenlemesine ihtiyaç vardır. Temsili siyasi kurumların yokluğundan dolayı da sosyal baskılar artmakta ve gelirin yeniden dağıtımı sorunu ile başa çıkmak güçleşmektedir. Düşen gelirler nedeniyle refah devletine yönelik harcamalarda kısıntıya gidilmesi sosyal rahatsızlıkları artırmakta, artan sosyal rahatsızlıklar ve nüfus baskısından dolayı iktidarlarını tehlikede gören otokrat yönetimler askeri harcamaları artırmaktadır. Düşen gelirler, artan nüfusla birlikte sivil ve askeri öncelikler arasındaki çelişkiler yoğunlaşmaktadır.
Altıncı önerme, devlet dışında bağımsız herhangi bir siyasi kurumlaşmaya izin vermeyen aşırı merkeziyetçi otokrat yapı ve liberal kurumların eksikliği, muhalif kurumların olmayışı, camii siyasi ve sosyal muhalefet için tek alternatif haline getirmektedir. Kötüleşmekte olan sosyal koşullar ve adaletsizliği giderme sözü veren, israfı önleyerek ve zenginleri vergilendirerek devlet hizmetlerini iyileştirip sosyal adaleti sağlayacağı sözünü veren cami, Orta Doğu ve kuzey Afrika Müslüman toplumlarında yegâne muhalefet odağı konumuna gelmiştir. Konu ile ilgili ayrıntılı çözümlemeler kitabın altıncı bölümünde, Toplumsal Bir Protesto ve Ulusal Bir sav Olarak İslam, ele alınmıştır.
Son, yedinci, önerme; petrol ihraç eden Arap ülkelerindeki olası İslamcı hükümetlerin genel olarak ekonomik politikalar, özel olarak ta petrol politikaları üzerinde etkili olabileceğidir. Noreng’e göre petrol gelirlerinin müsrifçe kullanımına eşlik eden hızlı tüketim oranı yüzünden, İslamcı hükümetler üretimi düşürmek için sebep bulabileceklerdir. Askeri harcamaların da kısılarak israfın önlenmesi için petrol rezervlerinin bir kısmın yer altında bırakılarak üretimin düşürülmesi neticesinde dünya petrol pazarlarının bundan etkileneceği yedinci bölümde, İslamcılık ve Petrol Politikası adlı bölüm, ifade edilmekte ve konu ile ilgili diğer ayrıntılı çözümlemeler de bu bölümde sunulmaktadır.
İlk iki paragrafta da belirtildiği gibi, Prof. Noreng Orta Doğu ve Kuzey Afrika’nın petrol ihraç eden ülkelerinin petrol deneyimlerinin çok iyi ve derinlemesine incelenmesi gerektiğini ve klasik anlamda batı bakış açısı ile ve yüzeysel, indirgemeci yaklaşımlarla bu deneyimin yeteri kadar anlaşılamayacağını ifade etmektedir. Noreng bu kitapta mümkün olduğu kadar geniş bir bakış açısı ile söz konusu ülkelerin, petrol deneyimlerini incelemeye çalışmış, bölgede ortaya çıkan İslamcı hareketler ile petrol deneyimi arasındaki olası bağıntıları araştırmıştır. Söz konusu kitap uzun araştırmalar ve yoğun bir çaba ile hazırlanmış, bu anlamda önemli kaynak teşkil edebilecek bir eser olma özelliğindedir. Bu kitaptan, siyaset bilimi, iktisat, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler akademisyen ve öğrencileri yararlanabileceği gibi bu konulara ilgi duyan diğer meraklıları da yararlanabilir. Kitabın dili genelde akıcı ve yazarın konuları inceleme tarzı hızlı okumayı ve anlamayı mümkün kılmaktadır, ancak çeviri ile ilgili bazı sıkıntılar olduğu açıktır. Kitabın özgün hali elimizde olmamasına rağmen, kitapla ilgili yazılmış kimi makaleler incelendiğinde çeviri ile ilgili bazı aksaklıklar olduğu görülmektedir. Örneğin, petrol ihraç eden İslam ülkeleri ile ilgili olarak, o ülkelerdeki yönetimlerin başarısızlıkları laik yönetimlerin başarısızlıkları olarak tercüme edildiği halde, bizzat Prof. Noreng in bu konu ile ilgili makalesinde[2] böyle bir şeye rastlanmamakta, başarısızlıkların laik yönetimlerden değil batı taklidi zorlama, batılılaşma ve batıcılıktan kaynaklanan başarısızlıklar olduğu belirtilmektedir.
Her ne kadar Prof. Noreng bu kitapta, Orta Doğu ve Kuzey Afrikalı petrol ihraç eden ülkelerdeki İslamcı hareketler ile bu ülkelerde yaşanan petrol deneyimi arasındaki olası bağlantıları araştırmış olsa da kitaptan da anlaşılacağı üzere, İslamcı hareketlerle petrol deneyimi arasında doğrudan bir bağ kurmak çok zordur. Ancak söz konusu ülkelerde yaşanan petrol deneyimin ortak noktasının petrol ve petrole dayalı ekonomik politikalarının başarısızlığı ve dolaylı olarak ta bu başarısızlıkların, toplumlardaki sosyal ve siyasal kurumlaşma eksikliğinin de etkisiyle, dinsel başvurulu siyasal ve sosyal muhalefete yol açmasıdır. Noreng’in, batılı gelişmiş ülkelerin bölge ülkeleri ile hala eski sömürgeci mantığı ile ilgilenmeleri ve o ülkelerdeki siyasal ve sosyal gelişmelere yeteri kadar ilgi göstermemeleri, o ülkelerdeki demokrasi ve insan hakları, eğitim eksikliği, sosyal adaletsizlik gibi konulara sadece kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda bakarak bu ülkelerdeki otokratik, aşırı merkezi yönetimleri desteklemeleri ile ilgili eleştirilerine katılmamak elde değil. Petrol ithalatçısı gelişmiş ülkelerin ithalatlarını silah ticareti ile dengeleme politikaları ve bölge ülkelerindeki askeri ya da otokrat yönetimleri desteklemelerinin de çelişkiler içerdiğine ilişkin tespitlerine de katılıyorum. Buna en güzel örnek Irak ve Suudi Arabistan’dır. Batı kulübü demokrasi getireceğiz diyerek 2003 yılında Irak’ı işgal etmiş ancak demokrasinin olmadığı, insan hakları ihlallerinin yapıla geldiği Suudi Arabistan gibi bir ülke ile de müttefiklik ilişkilerini devam ettirmektedir. Batının bu gibi yaklaşımları da bölge ülkelerinin halkları arasında batı karşıtı sosyal ve siyasal muhalefeti güçlendirmektedir.
Son olarak, kitaptan bizim ülkemiz için de dersler çıkarmak mümkündür. Orta Doğu ve Kuzey Afrikalı Petrol ihraç eden ülkelerdeki sosyal ve siyasal sistemlerdeki çarpıklık, yüksek petrol gelirlerine rağmen, halkta yaygın eğitimsizliğin, siyasal kurumsallaşma eksikliğinin ve bir mirasyedi gibi kolay para üzerine konan mutlakıyetçi yönetimlerin iktidarlarını halkın refahı pahasına korumaya çalışmalarının yol açtığı sorunlara bakınca, son on beş yıllık deneyimimizi bir kenara bırakırsak, ülkemizin cumhuriyetle birlikte elde ettiği kazanımların ne kadar da önemli olduğu daha da iyi anlaşılmaktadır. Cumhuriyetle kazandıklarımızı iktidarların keyfiyetine bırakmamanın ve demokrasiyi toplumca içselleştirmenin yolunu bulabilmek ümidiyle. Keyifle okumanızı dilerim.
[1] Prof. Øystein Noreng, Norveç İdari Bilimler Okulunda, petrol ekonomisi alanında çalışmaktadır. Prof. Noreng doktorasını Paris Sorbonne Üniversitesinde, siyaset bilimi alanında yapmış, daha sonra da Stanford Üniversitesinde, enerji çalışmaları konusunda doktora sonrası araştırmalar yapmıştır. Harvard Üniversitesi, JFK İdari bilimler okulunda konuk araştırmacı olarak ta çalışmış olan Prof. Noreng’in Petrol Endüstrisi ile ilgili çok sayıda yayınlanmış eseri bulunmaktadır. Halen bu konuda araştırmacı olarak çalışmakla beraber, uluslararası kuruluşlara, hükümetlere ve petrol şirketlerine danışmanlık yapmaktadır.
[2] Noreng, Øystein, Oil and Islam, “Misuse of Money causing social and political tensions”, Cepml Journal Year:2002, volume 10, article 10, 7 March 2002
Hits: 10
Çerkez Ethem: Hain mi, vatansever mi?
- 13 Şubat 2018
Üç İnsan, Bir İsyan, Üç Ölüm
- 17 Şubat 2018