
AFRİN’DE NELER OLUYOR?
- 19 Şubat 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 31
AFRİN-2
AFRİN’DE NELER OLUYOR?
GÜVEN KAYA 19.02.2019 / ANAKARA
20 Ocak 2018 tarihinde başlayan ve Afrin bölgesinin -Türkiye’ye tehdit oluşturan- teröristlerden temizlenmesine yönelik Zeytin Dalı Harekâtı belli bir seviyeye geldi. Belli seviyenin planlananın gerisinde mi, ilerisinde mi ya da planlandığı gibi mi olduğunu kamuoyu tam olarak bilemez. Bazen harekâtı icra edenler de tam olarak tespit edemez. Arazi ve iklim koşulları ile düşmanın direnci ilerlemeyi her zaman birinci derecede etkiler. Bir tarafta ilerlerken bir tarafta kıpırdayamamak pekâlâ mümkündür.
Gelişen gündeme bakmadan önce harekât bölgesinin güneyinde bulunan İdlip bölgesine bakalım. İdlip, bilindiği üzere, Astana Anlaşmaları gereğince Suriye içinde oluşturulacak gerilimi azaltma bölgelerinden biridir. Sorumluluğunu Astana Sürecinin garantörlerinden Türkiye üzerine almıştır.
Gerilimi azaltmak için oluşturulması gereken gözlem noktaları vardır. Türkiye sorumlu olduğu alanda oluşturmak zorunda olduğundan çok azını Zeytin Dalı Harekâtı öncesinde yerine getirmişti. Sürecin yavaş ilerlemesi Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasını her şeyden önce gören Rusya Federasyonu tarafından eleştirilmiş ve gerekli uyarılar diplomatik ortamda yapılmıştı. Gerilimi azaltılan bölgeler -uygun zaman dilimi içinde- Suriye rejimi ve karşıtı taraflar arasında yapılacak ikili anlaşmalar ile tamamen yaşanabilir hale getirilip, yasal Suriye devletine teslim edilecektir. Nihai hedefi bu olan süreç, anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye’nin işine gelmemiştir. Hatta “İdlip’te kurulması gereken gözlem noktalarının oluşmasında geçecek zamanı Türkiye’nin Afrin, hatta Menbiç operasyonlarına yönelik olarak kullandığı ve hazırlandığı” eleştirisi de özellikle Rus basını başta olmak üzere diğer bazı Avrupa ülkelerinde dile getirilmiş ve olumsuz tepki almıştı.
Afrin’e yönelik Harekât başladıktan sonra, İdlip bölgesinde bulunan kökten dinci gruplar Rus üslerine insansız hava araçları ile saldırılarda bulunmuşlardı. Rusya’nın açıklamaları sert olmuştu. Perde gerisinde yapılan diplomatik görüşmelerde -İdlip bölgesinin sorumluluğunu alan ülkeye karşı kullanılan- tonun nasıl olduğunu bilmemiz mümkün değildir. Ama bu saldırıdan sonra Türkiye gözlem noktalarını oluşturmak için daha bir çaba gösterir olmuştu. Beşinci ve altıncı gözlem noktaları için gerekli olan konvoylar yola çıkarılmıştı. Bu arada, oluşturulmayan gözlem noktalarının eksikliğini Ruslar kendi imkân ve kabiliyetleri ile gözetleyerek kontrol altına aldıklarını açıklamışlardı.
İlerleyen zaman içinde bir Rus SU-25 uçağı, İdlip bölgesinde kökten dinci teröristler tarafından düşürülmüş olup, pilotu yere indikten sonra çıkan çatışma esnasında kendini patlatmıştır. Rusya’nın buna tepkisi “hava sahasını” kapatmak olmuştur. Bir süre kapatılan hava sahası ara ara açılarak TSK’nın hava harekâtı yapmasına izin verilmiştir. Düşürülme olayına Rusya’nın nasıl bir tepki verdiğini buraya yazmanın bir anlamı yoktur diye düşünüyorum.
Afrin Harekâtı ile ilgili olarak daha önce yayımlanan yazıda YPG’lilerin Afrin’i Suriye rejimine devredebileceklerini söylemiş ve eklemiştik “Eğer Afrin Suriye devletine kısa zamanda devredilmezse, oradaki çatışmaların şiddeti oldukça yüksek olacaktır.” Bakınız.
İşte şu anda –aslında, Türk basını hariç- dünya basınında bir süredir konu edilen, “Afrin’in Suriye rejimine teslimi” gündeme geldi. Daha fazla ayrıntı için bakınız. Belki de bu yazının yazıldığı saatlerde devredilmiş bile olabilir. Afrin terör örgütü tarafından rejim ordusuna niye devredilir diye sorduğumuzda şu sonuçlara ulaşmamız mümkündür:
1. Böylesi ani bir hareket Türk devletini uluslararası arenada kötü gösteren propaganda sürecini geliştirerek işgalci yaftasını yapıştırır.
2. Aniden hedefsiz kalan ve çabaları boşa çıkan Türk devleti, sonraki süreçlere planladığı operasyonlar için kendinde güç bulamayabilir. Fiziki gücü olsa bile siyasi güç olarak derin tereddütler yaşar. Ülke içindeki muhalif grupların “Ortadoğu bataklığına girmeyelim dememiş miydik” söylemleri haklı olarak zirve yapar ve “monşer” diyerek aşağılanan dış politikanın eski uygulayıcıları -doğal olarak- haklılık kazanır. Yurt içinde ve dışında Türk dış politikaları yerden yere vurulur hale gelir.
3. Suriye olaylarının başlamasından beri birkaç kere ve o da şiddetsiz olmak üzere rejim ve YPG’nin çatıştığını görürüz. Diğer terörist unsurlara nazaran her iki tarafın arası oldukça iyidir. Her ne kadar Suriye devlet başkanı devlet kurmaya çabalayan Kürtler için hain ve düşman demişse de bunlar toprak kazandıracağından baş tacı edilirler.
4. Terör örgütü baş edemeyeceği bir güçle kesin sonuçlu bir şekilde karşılaşmak ve çok kötü sonuçları yaşamak istememektedir. Kuvvetlerini yıpratmamış bir şekilde, Fırat’ın doğusunda kurulacak olan dört ayaklı Kürt devletine daha zinde katılmak isteyebilir.
5. Böylesi bir hareketin Wilson Prensiplerinin dünya sahnesine çıkmasından beri, hamileri olan ABD için de oldukça kuvvetli faydaları vardır. Dolayısıyla ABD de onları bu yöne teşvik etmiş olabilir. Bu teşvik hangi gerekçelerle yapılmış olabilir dersek;
a. Zeytin Dalı Harekâtında boşa çıkan TSK’nın Menbiç’e girmesi kendiliğinden engellenmiş olur. Böylelikle iki NATO ordusunun karşı karşıya gelmesi ortadan kalkar. Seçmen tabakasını bu kadar hoyrat biçimde ayağa kaldıran Türkiye’deki iktidar partisinin geri adım atmayacağı değerlendirilirse, olası Menbiç operasyonunda ABD geri adım atmak ve söylediklerinin tersine davranarak Fırat’ın doğusuna çekilmek zorunda kalabileceğinden dünyadaki prestiji sarsılır.
b. Suriye rejimince istenmeyen ABD Fırat’ın doğusunda ayaklarını daha sağlam basar. Ayrıca rejime karşı bir gülücük göndermiş gibi bir algı yaratır.
c. Yasal Suriye devleti tarafından Suriye’yi bölmeye çabalayan bir şekilde gösterilen Türkiye Suriye devleti nezdinde küçük düşürülmüş olur.
Afrin Suriye Devletine verilirse ne olur veya olaylar nasıl gelişir?
Bunu tam olarak kestirmek mümkün değildir. Ayrıca bu konuda strateji geliştirmek politika üretmek, eldeki mevcut bilgilerle pek mümkün değildir. Hükümetin sahip olduğu bilgiler elimizde olmadığından yapılan her yorum eksik ve aksak kalmak durumundadır. Yine de gündeme düşen gelişmelere bakarak bazı sonuçlara ulaşmak mümkündür:
1. Denilenin aksine böyle bir gelişme olmayabilir. Ortadoğu ile ilgilenen herkesin malumudur “bu topraklarda olayların aniden yön değiştirmesi.”
2. Gerçekten Afrin yasal Suriye devletine teröristler tarafından devredilir. Bu durumda Türkiye şunları yapabilir:
a. Mevcut durumu kabullenir ve geri çekilir. Bu durumda -yukarda bahsettiğimiz gibi- iktidar partisi siyaseten çöker ve artık Fırat’ın batısı doğusu gibi ayrımlara gidemez, hatta Suriye lafını bile edemez duruma gelir. Ayrıca tüm gelişmelerin olumsuz sonuçlarına açık hale gelir.
b. Mevcut durumu kabullenmez ve ileri hareketine devam eder. Bu seçenek aşılması güç sonuçlar doğurur:
aa. Yasal Suriye devletinin hamisi olan Rusya hava sahasını kapatır ve kara gücünün koruma kalkanı biter. Dahası ilerleyen zamanda -ihtimal verilmese de- Ruslar hava bombardımanlarına başlayabilir.
bb. Yedi yıldır savaşan çok deneyimli bir ordu ile savaşmak ve ağır zayiatları kabullenmek durumunda kalır.
cc. Terörist ile mücadele için verilen halk desteği bir anda geri çekilir.
dd. Siyasi iktidar manevra alanı bulamayabilir.
ee. Zaten çok kötü giden ekonomi dayanamaz ve piyasalar çökebilir. Borç stoku çok fazla olan Türkiye’nin alacaklıları kapıya dayanır ve alacaklarını çeşitli yol ve yöntemlerle tahsil etmeye bakarlar.
ff. Uluslararası arenadaki olumsuz propagandalar daha hızlı yayılır ve ülke yöneticilerini “savaş suçlusu” gibi gösterme faaliyetleri artar.
gg. Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı göstermeyen ülke konumuna getirilip, işgalci olarak tanımlanır.
hh. Türkiye Astana Sürecinden dışlanır.
ABD dışişleri bakanı Tillerson’ın Türkiye ziyareti sonrasındaki açıklamalar ve Türk tarafının suskunluğu olası Menbiç Operasyonunun olmayacağı düşüncesini bende oluşturmuştu. Çünkü çok yüksek perdeden sert bir şekilde konuşan dışişleri bakanı ve hükümet sözcüsü sessiz kalmış, savunma bakanının ise hükümetin tavrına aykırı olarak gelişen ve fotoğraflar yoluyla basına yansıyan aşırı kibar jest ve mimikleri, kapalı kapılar ardında “çok değişik” konuların konuşulduğunu tahmin ettirdi.
Afrin operasyonundaki eleştirilerden biri de “siyasi hedef nedir” idi. Operasyonun siyasi hedefinin iyi belirlenmediği veya hiç belirlenmediği düşüncesi akıllara gelmiyor değil. Hedef belirlemeksizin terör ile mücadele etmek bataklığa saplanmaktır. Bu işler terörle mücadele edilmiş ve başarılı olunmuş 1984-2002 yılları arasını lanetlemeye benzemez.
Hits: 59
Papulas’ın yaşamı ve ölümü
- 19 Şubat 2018
ABD: Ortak mı, Düşman mı?
- 19 Şubat 2018