
Papulas’ın yaşamı ve ölümü
- 19 Şubat 2018
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; MGM Tarih
- 1
- Facebook10
- Twitter0
- WhatsApp0
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
Yunan General Anastasios Papulas’ın yaşamı ve ölümü.
Millî Mücadele sırasında Anadolu’da Polatlı/Ankara’ya kadar varan Yunan Küçük Asya Ordusu’nda görev yapan üst düzey Yunan generallerini tanıtmaya devam ediyoruz. Bu yazımızda da Anadolu’daki birliklere komuta eden çoğu üst düzey Yunan generali gibi hayatı dramatik bir şekilde idamla sona eren Anastasios Papulas’tan bahsedeceğiz.
General Anastasios Papulas 1857 yılında dünyaya gelmiştir. Bu durumda kendisinin Atatürk’ten 24 yaş büyük olduğu anlaşılmaktadır. Papulas, Yunanistan’daki mevcut askeri okullarda okuyarak subay olmuştur. Subay olduktan sonra girdiği sınavda başarılı olunca da Almanya Harp Akademisi’ne gitmiştir. Bu okuldan mezun olunca kurmay subay olan Papulas’ın, 2.10.1924 tarihinde Eleftiros Tipus gazetesinde yayımlanan savaş anılarında zaman zaman bu konuya değinmesinden, bu okulda okumakla büyük bir gurur duyduğu anlaşılmaktadır.
Daha sonra ülkesine dönerek değişik birliklerde çalışan Populas’ın en son aktif cephe görevi Balkan Savaşları sırasında 10. Piyade Alayı Komutanlığı olmuştur. Bu birlik komutanlığında başarılı olunca tugay komutanlığına yükselmiştir. 1. Dünya Savaşı yıllarında Kral Konstantin’in en yakın dostlarından biri ve ateşli bir monarşist olan Papulas, 1917’deki Venizelosçu darbe sonucunda Kral yurtdışına çıkmak zorunda kalınca, Avarop hapishanesine atılmıştır.
Yunan ordusu İzmir’e asker çıkararak Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başladığı dönemde hapis yatmakta olan Papulas, 1 Kasım 1920 seçimlerinde Venizelos’un hükümetten düşmesinin ardından 4 Kasım 1920’de serbest bırakılmıştır. 7 Kasım’da da Savunma Bakanlığı’na çağırılmış ve kendisine Küçükasya Ordusu Komutanlığı teklif edilmiştir.
Ne var ki Papulas, böylesine kritik bir mevki için hiç te uygun biri değildir. Çünkü uzun süredir fiili görevden uzak kalmış ve 1. Dünya Savaşı sırasındaki muharebelerde görev almamıştır. Buna rağmen görevi kabul etmiş ve Anadolu’ya geçmiştir. Papulas, 8 Kasım 1920’de Anadolu’daki Yunan ordusunun komutasını General Paraskivopolos’tan teslim almıştır. Kendi anılarında bunu hiç istemediğini söylese de göreve geldikten sonra üst seviyedeki birlik komutanlarını Venizelosçu olduğu gerekçesiyle (muhtemelen hükümetin emriyle) değiştirmeye başlamıştır.
Papulas, göreve gelmesinden çok kısa bir süre sonra, iki tümen kadar kuvvetle Eskişehir genel doğrultusunda bir taarruz harekâtı icra etmiştir. Papulas anılarında, bizim 1. İnönü Muharebesi dediğimiz ve Yunanlıları yendiğimizi belirttiğimiz bu muharebeden, mevcut durumu ortaya çıkarmak için yaptığı bir mahdut hedefli keşif harekâtı olarak bahsetmektedir. Karşısındaki Türk birliklerinin komutanı olan İsmet İnönü de kendi anılarında bu harekâtın küçük bir çarpışma olduğunu anlatmaktadır.
Yalnız ne maksatla ve hangi seviyede yapılmış olursa olsun Papulas bu taarruz harekâtında yenilmiş olmasına rağmen anılarında yenildiğinden bahsetmemektedir. Bunun yerine, keşif harekâtı sonucunda Türk ordusunun düzenli ve güçlenmekte olan bir ordu olduğunu tespit ettiğini ve bu keşif harekâtından güttüğü amaç gerçekleştiği için birliklerini geri çektiğini söylemektedir.
Londra Konferansı’ndan sonra iki kolordu ile yaptığı ve Afyon-Eskişehir hattını ele geçirmeyi hedeflediği ikinci taarruzu (2. İnönü Muharebesi) da kaybeden Papulas anılarında bu başarısızlığın da istediği takviyelerin vaktinde gönderilmemesi ve hazırlıklar tamamlanmadan taarruz etmek zorunda kalmasından kaynaklandığını söylemektedir. Muhtemelen söyledikleri doğrudur ve bu durumdan şikâyet etmekte haklıdır. Ancak bu muharebenin planı ve icra şekli, benim kişisel kanaatime göre, Papulas’ın en temel strateji esaslarına riayet etmediğini göstermektedir. Plan çok zayıf olduğu gibi sevk ve idarenin de iyi olmadığı anlaşılmaktadır.
Fakat bu iki taarruz başarısız olsa da Yunan ordusu, Papulas ve karargâhı için oldukça öğretici olmuştur. Bu muharebeler öncelikle Türk ordusunun o kadar zayıf bir ordu olmadığını ve gün geçtikçe güçlendiğini göstermiştir. İkinci olarak, mevcut Yunan birliklerinin bu orduyu yenmek için yeterli olmadığını ortaya çıkarmıştır. Üçüncü olarak ta yapılan taarruz planlarının hatalı olduğunu ve Eskişehir istikametinde taarruz ederek Türk ordusu tespit edilirken güneyden yapılacak asıl taarruzun kuşatıcı bir şekilde Eskişehir’e yönlendirilmesinin daha uygun bir hareket tarzı olacağını göstermiştir.
Nitekim bu dersler neticesinde Populas, hızla ordunun personel ve silah miktarını artırarak bu esaslara uygun bir plan yapmış ve uygulamaya koymuştur. Bu plan başarılı da olmuştur. Fakat Papulas, bu plana göre icra ettiği Kütahya –Eskişehir Muharebelerinde yendiği Türk Ordusu’nu kuşatarak imha etme fırsatını kullanamamış ve iyi bir takip harekâtı da yapamamıştır. Bu sebeple Türk Ordusunun Sakarya gerisine çekilmesine seyirci kalmıştır.
Papulas, bu başarısına rağmen Kütahya Eskişehir muharebesinden sonra Temmuz 1921’de Anadolu’da toplanan Yunan Harp Meclisi’nde hükümetin ileri harekâta devam edilmesi fikrine karşı çıkmıştır. Çünkü Türklerle yaptığı üç muharebenin sonuncusunda büyük bir başarı sağlayarak Eskişehir ve Afyon gibi çok büyük stratejik öneme sahip iki bölge de dâhil çok geniş bir araziyi ele geçirmesine rağmen Türk ordusunu, araziyi ve iklim koşullarını iyi öğrenmiştir. Kendi ordusunu da iyi tanıyan Papulas daha ileri gitmenin bir felakete sebep olabileceğini anlamıştır.
Bu konuda haklı da çıkmıştır. Ama bu doğru tespitin, Papulas’ın durumu doğru bir şekilde değerlendirmesinden mi yoksa komutan olarak sahip olduğu kişilik özelliklerinden mi kaynaklandığı konusu tartışmaya açık bir konudur. Çünkü Papulas, o zamana kadar yaptığı üç muharebede de oldukça ihtiyatlı davranmış ve daima ordusunu bir felakete sürükleyebileceği endişesiyle hareket etmiştir. Nitekim Anadolu’da yaptığı bütün muharebelerde karşı taraftaki ordunun komutanı olarak kendisi ile savaşmış olan İsmet İnönü de anılarında, o dönemde Papulas’ın bir komutan olarak bazı zayıf yönleri olduğunu tespit ettiğini söylemektedir.
İnönü’ye göre Populas sinirleri zayıf bir komutandır. Bu sebeple taarruzda, planladığı gibi başarı elde edemeyince hemen muharebeyi kesmekte ve geri çekilmektedir. İnönü’nün bu ifadesinden de anlaşıldığı gibi Papulas, iyi bir asker için olmazsa olmaz bir özellik olan kararlılıktan yoksun ve irade gücü zayıf bir kişidir. Nitekim hükümet taarruza mecbur olduklarını söyleyince, yine ihtiyatlı bir palanı ön gören bir rapor hazırlayarak Hükümete ve Krala vermiştir. Bu plan incelendiğinde de Papulas’ın endişeli ve kararsız ruh halinin izleri açıkça görülmektedir. Çünkü plan kesin olarak belirlenmiş bir hedeften yoksundur. Plan, değişik ihtimallere göre önerilen farklı hareket tarzları ile sanki sırf emir verildiği için mecburen taarruz edildiğini gösteren özellikler taşımaktadır.
Papulas, bu plana göre Ağustos 1921’de tekrar ileri harekâta başlamış fakat Sakarya Meydan Muharebesi’nde 22 gün 22 gece süren muharebelerin stresine daha fazla dayanamayarak geri çekilmeye karar vermiştir. Buna rağmen Papulas bu muharebenin sonundan itibaren, sanki yenilmemiş te yaptığı planda öngördüğü ihtimallerden birinin ortaya çıkması üzerine daha en baştan karar verdiği çekilme planını uygulamış gibi bir tavır takınmıştır. Fakat bu iddiasıyla, başta kendi hükümeti dâhil, hiç kimseyi ikna edememiştir.
Nitekim bu yenilginin ardından, bu günkü İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in kocasının (Philip Mountbatten, 10 Haziran 1921’de Yunanistan’da Korfu’da doğmuştur. Doğumunda kendisine Yunanistan ve Danimarka’nın Prensi unvanı verilmiştir. Birleşik Krallık kraliçesi II. Elizabeth’in eşidir. Kraliçe ile evli olduğu için İngiltere’de aldığı Edinburgh Dükü unvanına rağmen armasında halen Yunanistan bayrağı ve Danimarka Kraliyet Bayrağı bulunmaktadır.) babası olan ve bir kolorduya komuta eden Yunan Prensi Andre de dâhil kolordu komutanları seviyesinde görev değişiklikleri yapılmış ve Papulas ta Mayıs 1922’de görevden alınarak emekliye sevk edilmiştir.
Ancak yerine atanan kişi generallik sanatına Papulas kadar da vakıf olmayan ve psikolojik sorunlar yaşayan Hacianesti olmuştur. Hacianesti Yunan ordusunda en son yaptığı birlik komutanlığında, dengesiz davranışları sebebiyle birliği kendisine isyan etmiş sorunlu bir generaldir. Küçük Asya Ordusu komutanlığına getirildiği dönemde bu dengesiz ruh halinin ağır bir psikolojik hastalık haline geldiği iddia edilmektedir.
Bu kifayetsiz kişiliğiyle Hacıanesti doğal olarak, Büyük Taarruz sırasında ordusunu uygun şekilde sevk ve idare edememiş ve Yunanlıların Anadolu macerası çok acı bir şekilde sona ermiştir. Yunanistan’a dönen ordu, Albayların öncülüğünde bir darbe yapmış, Kral Yurt dışına gitmek zorunda kalmış ve Anadolu macerasından sorumlu tutulan hükümet üyeleri ve generaller yargılanarak bazıları idam edilmiştir. Bu durum 1. Dünya Savaşı ve onun devamı niteliğindeki savaşların sebep olduğu genel bir durumdur. Çünkü bu savaşlarda yenilen ülkelerin tamamında rejimler değişmiş, krallar tahtlarını kaybetmiş ve ülkeyi yönetenler ya idam edilmiş veya ülkelerinden kaçmak zorunda kalmıştır.
Yunanistan’da darbe yapılıp yargılamalar ve idamlar başlayınca, eski generaller gazetelerde birbirlerini suçlayan yazılar yazmaya başlamışlardır. Bu yazılarda herkes suçu başkasına atmaya çalışmıştır. Bu kapsamda Papulas, bazı emekli generallerin gazetelerde yayımladıkları yazılarla başarısızlıkta kendisinin de payı olduğunu iddia etmeleri üzerine, yapılan suçlamalara 2.10.1924 tarihinde Eleftiros Tipus gazetesinde cevap vermiştir. Papulas bu yazılarına başlarken, Küçük Asya Ordusu’nda hükümet temsilcisi olarak görev yapan General Kesnifon Sitratigos gibi bazı kişilerin gazetelere kendisi aleyhine verdiği demeçlerin iftiralarla dolu olduğunu ve bu sebeple gerçekleri anlatmak için gazetede bu yazıyı yazmak zorunda kaldığını söylemiştir.
Papulas bu yazısı okunduğunda, tamamen bir savunma psikolojisi ile hareket ettiği ve her yenilgisine mantıklı bir açıklama getirmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Mevcut belgelere bakıldığında, Sakarya Meydan Muharebesi’ne taraftar olmadığına dair iddiaları gibi bazı iddialarının gerçekten doğru olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Anadolu’dan mağlup bir general olarak ayrılmıştır ve bir birliğin yaptığı ve yapamadığı her şeyden o birliğin komutanı sorumludur. Bu sebeple, her ne kadar sorumluluk kimsenin omuzlarına yakışmayan bir unvan olsa da (benim kişisel kanaatime göre) Papulas ta bu başarısızlıktan sorumlu olanların başında gelmektedir.
Büyük bir bozgunun ardından birçok kişinin suçlamalara maruz kaldığı, yargılandığı ve hatta idam edildiği bir dönemde Papulas’ın, kendisine basın yoluyla yapılan saldırılara, endişeye kapılarak yine basın yoluyla cevap vermesi ve kendini savunması insani bir davranış olarak normal karşılanabilir. Ancak onun siyasi tavrındaki değişim o kadar da normal karşılanacak gibi değildir. Çünkü Papulas, sergilediği tavırları ve söylemleriyle siyasi görüşleri yüz seksen derece değişmiş, savaş öncesinde ateşli bir monarşi taraftarıyken birdenbire ateşli bir cumhuriyetçi ve Venizelosçu kesilmiştir.
Fakat bu durumun dönemin gelişmelerine ayak uydurmak ve hayatta kalmak için yaptığı bir manevradan ibaret olduğu kısa süre içinde ortaya çıkmıştır. Yani Papulas bu dönemde muhtemelen yargılanmamak için takiyye yapmıştır. Çünkü bu günlerde cumhuriyetçi kesilen Papulas, 1935 yılında yapılan başarısız bir askeri darbenin ardından bu darbenin elebaşı olduğu suçlamasıyla yargılanmış ve suçlu bulunarak idam edilmiştir. Böylece, Sakarya Meydan Muharebesi’nde cephe gerisine sızarak karargâhına saldıran Türk süvarilerinden bile ihtiyatlılığı sayesinde (kaçarak) sağ olarak kurtulmayı başaran Papulas, ülkesindeki siyasi mücadelelerden sağ olarak kurtulmayı başaramamıştır.
Hits: 465
Üç İnsan, Bir İsyan, Üç Ölüm
- 17 Şubat 2018
AFRİN’DE NELER OLUYOR?
- 19 Şubat 2018