
II. ABDÜLHAMİT VE JURNALCİLERİ-1
- 26 Şubat 2018
- Güven Kaya
- Başlık; MGM Tarih
- 27
- Facebook5
- Twitter0
- WhatsApp5
- LinkedIn5
- Telegram25
- Paylaşım
GÜVEN KAYA 26.02.2018 / ANAKARA
Ne mümbit bir kişiymiş bu, anlamadım. Son 15 yıldır, önceleri hiç olmadığı kadar, dillerinden düşürmedikleri II.Abdülhamit, bunların sandığı veya bildiği gibi birisi değildir. Son 15 yıldır neden ağızlarından düşürmediğine dair bir fikir, jurnalleri okuduktan ve “2-3 yıl önce çıkarılan komşunuzu gammazlayın” yasasını göz nüne getirdikten sonra kafanızda oluşacaktır.
Bu ismi dillerinden düşürmeyen insanlara baktığımda, onun yanına yanaşamayacaklarını görüyorum. Abdülhamit’i ağzından düşürmeyen bu insanlar, o zaman yaşasalardı ve yıldız sarayı etrafında görülselerdi, nöbetçiler tarafından kesinlikle vurulurdu diye düşünüyorum. Çünkü bunlar hiçbir yeteneği olmayan, eylem-söylem birliği olmayan, sadece dini satarak geçinen insanlar iken, II. Abdülhamit tiyatro ve opera düşkünlüğü ile tanınan, ilk kız okullarını açan, bunların baş tacı ettiği Said-i Nursi’yi tımarhaneye kapattırandır. Bunun yanında; şimdikiler bırakın özetini bile okumayı eserin adını bilmezken, Abdülhamit edebi eserler okuyandır. Yaklaşık 600 eseri çevirtmiş ve bazen kendisi bazen de sütkardeşinin okuması ile edebiyatı takip etmektedir. Eserleri merak edenler İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde “nadir eserler” bölümünde görebilirler.
Ermeni ayaklanmalarını çok kanlı bir biçimde bastırdığı için Avrupalıların ve Ermenilerin Kızıl Sultan dediği, “bir gecede cahil olan” çokbilmiş dincilerin ise neredeyse taptığı Osmanlı padişahı II. Abdülhamit hakkında kimse bir şey bilmiyor ama çok şey söylüyor. Evet, ülkenin en tepesindeki kişiler bile hakkında hiçbir şey bilmeden çok şey söylüyor. Mesela idam edildiğinden bahsediliyor. Haber ve video için tıklayınız. Mesela Kuleli Askeri Lisesinin ve Harp Okullarının onun zamanında açıldığından dem vuruluyor. Oysa Kara Harp Okulu 1834 yılında, Kuleli Askeri Lisesi ise 21 Eylül 1845 tarihinde açılmıştır. Abdülhamit ise 1842 yılında doğmuş, 1876 yılında ise padişah olmuştur. Bir diğer uydurma ise boğazın altından geçiş. Hayır, boğazı köprü ile geçme fikri vardır ama alta inmek düşünülmemiştir. Bunun yanında “bir gecede cahil olanlar” cahil olma gerekçelerini Latin harflerine geçişle açıklarlar. Oysa Latin harflerine geçmeye çabalayanlardan birinin II. Abdülhamit olduğunu bilmezler. Ne diyelim, kılavuzu fesli deli olanın ağzı yanlış bilgiden kurtulamaz.
Nereden öğreniyorlar bunları, anlaşılır değil. Adamları iyi bildiğim için de bir bildikleri vardır diyemiyorum. Kendi kafalarından uydurdukları bir “alternatif tarih” var. Esasında alternatif tarih diye bir kavram olamaz. Olabilmesi için aynı anda en az iki ayrı tarihin işlemesi gerekir. Peki, olan nedir? Olan, gerçek tarih yerine düpedüz yalan tarihin konuşulması ve cahil kitlelere -kasıtlı veya kasıtsız- en yetkili ağızlardan aktarılmasıdır. Bunun yanında, benzer kesimden, kimi bilgili insanlar çıkıp gerçeği aktarabiliyor:
Uzun süre Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcılığı ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın baş danışmanlığını yapan Profesör Dr. Mete Gündoğan, son dönemde artan II. Abdülhamid övgülerine tepki gösterdi:
“Payitaht Abdülhamid dizisi ile ilgili fikirlerimi daha önce paylaştım. Sultan Abdülhamid, günümüz idarecilerine rol model olamaz ve olmamalıdır. Neticede kaybetmiş ve koca Payitaht’ı teslim edip kenara çekilmiş bir sultandır. Sebepler ne olursa olsun, sonuç çöküştür.
Keşke Abdülhamid ll; faizi yasaklasaydı, yüksek faizli borç almasaydı, Duyun-u Umumiyeyi kurmasaydı, masonlara/materyalizme fırsat vermeseydi, toprak vermeseydi, kendini halletmeye gelenleri halletseydi çok daha ulu hakanımız olurdu. Sadece peygamberler masumdur, liderler değil.” Haber için bakınız.
Bu yazıda o “çokbilmiş ama bir şey bilmeyen münafıklara” bir şeyler öğretmek maksadı güdülmemiştir. Sadece -çok övdükleri ve öne çıkardıkları, aslı astarı olmayan fikirleri yaftaladıkları Abdülhamit’e- ispiyoncuları tarafından verilen jurnallerinden bahsedilecektir. Biliyorsunuz ama hatırlatmakta fayda var: ispiyoncular sevilmez ve ilk fırsatta yok edilirler.
Elimde Faiz Demiroğlu tarafından yazılmış, Tarih Kütüphanesi Yayınlarından çıkmış, 1955 İstanbul basımı “ABDÜLHAMİTE VERİLEN JURNALLER (50 Yıldır Neşredilmeyen Vesikalar)” adlı bir eser var. Eser karton kapaklı olup, tek baskı yapmıştır. Nadir Kitap ve Kitap Keyfim isimli sahaf sitelerinde mevcut olup, 8-10 TL arasında ücreti vardır.
Eserde yakılmaktan kurtarılan orijinal jurnallerden bahsedilmektedir. Eser içindeki jurnallere geçmeden önce, gazeteci-yazar Niyazi Ahmet Banoğlu’nun önsözünden alıntılar yapmak faydalı olacaktır. Ama önce bir uyarı yapmak gerekir. Eserden birebir alındığı için o zamanki yazım dili ve noktalama işaretleri aynen korunmuştur. Mesela, şimdilerde hakkıyla dediğimiz o zamanlar “hakkile” yazıldığı gibi…
“Osmanlı saltanatı tarihinde “Abdülhamit Devri” hala bütün cepheleri ile aydınlanamamıştır; bugüne kadar yazılanların hepsi ya noksan, ya uydurma veyahut da cidden mübalağalıdır.
33 küsur yıl, yalnız kendi görüş ve kendi arzusu ile muazzam bir imparatorluğu idare eden bu hükümdar hakkında bütün dünyada neşriyat yapılmış, ciddi fantezi yüzlerce eser çıkarılmıştır.
Bugün, salahiyetle -bu salahiyete, biraz da bu eserden almaktayız- söyleyebiliriz ki, ‘Abdülhamit devri’ ve ‘Abdülhamit’in’ şahsiyeti, hakkile hiçbir müellif tarafından anlaşılamamıştır. Bunun da sebebi, Abdülhamit hakkında hüküm verdirecek “vesikaların” bugüne kadar elde edilememiş olmasıdır.
Abdülhamit hakkında memleketimizde de pek çok eser neşredildi. Bunların arasında başkâtibi Tahsin Paşanın Hâtıraları ile Atıf Beyin Hâtıraları cidden kıymetli eser olmakla beraber, gene Abdülhamit’i tam manası ile anlatabilmekten uzak kalmıştır. Çünkü Abdülhamit’in bir ‘iç âlemi’ vardı ki, bu, ancak vesikalarla öğrenilebilirdi. Bu vesikaların bir kısmı da, şu elinizdeki eser olacaktır.
Sait Paşa, Kâmil Paşa, Serasker Rıza Paşa, Şeyhülislam Cemalettin efendinin eserlerine gelince, bunlar bir taraflı yazılmış birer müdafaanameden ileri gidemezler.
*
Bu vesikalar, yani bu ‘jurnaller” hakkında tam bir fikir verebilmek için 50 yıl geriye bir göz atmak mecburiyetindeyiz.
Abdülhamit tahttan indirildiği vakit, bu memleketin en büyük hadisesi, ‘Yıldız Evrakı” olmuştur. 33 sene yıldızda toplanan evrak, 33 sene gizli kalmış bir çok hâdiseleri aydınlatacak, 33 sene maskeli yaşayanların maskelerini düşürecektir. Bu evrak, bu memleket hizmetinde değil, Abdülhamit’in emrindekilerin neler yaptığını meydana koyacak, bu suretle ‘ak’ ile ‘kara’ ayıklanarak meşrutiyet idaresi ile hürriyete kavuşan millete, yeni idare beklenen nizam ve intizam temin edecekti.”
Diyor ve devamında 1909 yılında Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit’in “Jurnaller” başlığı altında yazdığı ve ana fikri bu evrakları yayımlayalım olan bir makale ile yine Tanin gazetesinde, yine 1909 yılında ve 457 numaralı sayısında A.N imzalı, ana fikri yayımlamayalım olan bir mektuptan bahsediyor. Makale ve mektup fazladan yer işgal edeceği için buraya alınmadı. Ancak şunu söylemek gerekir: Hüseyin Cahit’in makalesi ortalığı karıştırmış, fırtınalar kopartmış ve Abdülhamit döneminin ileri gelenlerini telaşa düşürmüştür. O kadar ki, işi, yine aynı gazetede yayımlanacak gizli saklı bir isim üzerinden bir mektup göndermeye kadar vardırmıştır.
Sonuçta her zaman olduğu gibi “kötüler ve kötülük severler” kazanmıştır. Jurnallerin büyük bir kısmı yakılmıştır. Bu durumu Niyazi Ahmet Banoğlu yazdığı önsözde şöyle anlatmaktadır:
“Görüyorsunuz ki, Abdülhamit’in 33 yılda biriktirdiği jurnallerin neşredilmesini isteyenlere karşı duranlar muvaffak olmuşlar, hatta mühim bir kısmını da yaktırmışlardır.
Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra arka arkaya gelen felaketler memleketi kavurmasaydı, bu jurnaller belki de bugüne kadar neşredilmiş olacaktı. Fakat işte 50 sene uyuduktan sonra, ‘Tarih Kütüphanesi’ ilk defa bunlardan bir kısmını toplu olarak Türk umumî efkârına sunmaktadır.”
Eserde jurnaller bölümüne girmeden Ahmet Rasim’den alıntılanan iki öykü var. Yaşanmış iki öykü. Bunları ilk gençlik yıllarında okuduğumda hayli meraklanmış ve gülmüştüm. Öykülerin tamamını Ahmet Rasim’in “Muharrir Bu Ya ve Gülüp Ağladıklarım” adlı eserlerinden okumanızı öneriyorum.
Ve geldik jurnallere. Eserde yazıldığı gibi aktarılacağından sıkılacağınızı düşünüyorum. Berbat ve ağır bir dil var. O zamanki dilin “Konuşması bu ise bunun Arap harfleri ile yazması nasıldır? Bir gecede cahil kaldık diyen sahtekârlar, ne cahil kalması, zaten okuyamaz ve yazamazsınız bu dili” fikrine ortak olacağınızı düşünüyorum.
Hanedan Azaları Hakkında Verilen Jurnaller:
31/Ağustos/1309
Salı günü Reşat Efendi hazretleri kupa arabasiyle saat dörde çeyrek kalarak akaretlerden Nişantaşı yoliyle hareket ederek ve akşam saat onikiye beş kalarak fayton ile aynı yoldan dairei alilerine geldikleri ve Kemaleddin Efendi hazretleri dahi bir tarafa hareket etmediği maruzdur. Ol babda emrü ferman şevketmeap efendimiz hazretlerinindir.
Tüfekçi kulları
İbrahim Ethem Yusuf Haydar
16/Mayıs/1314
Devletlû necabetlû Reşat Efendi hazretleri bu gün saat dördü beş geçerek Maçka tarafından Nişantaşına kadar yürüyerek şişli cihetine gelmişler, saat onikiye yirmi kala dönerek Maçka tarafına gitmiştir. Müşarünileyhin avdetinde Teşfikiye camiinin alt tarafında Maçka tarafından gelmekte olan Şûrayı Devlet Reisi Said Paşaya tesadüf etmiş ise de selam verildiği görülmemiştir.
Tüfekçi kulları
İbrahim
11/Mart/311
Bugün dahi berayi vazife Pangaltı ve Taksim cihetlerinde dolaşırken saat yedi kararlarında şehzadei civanbahtdan devletlû, necabetlû Reşat Efendi hazretlerinin nefsine aid arabacısı Beyoğlunda Tepebaşında vaki Büyük Londra Otelinin kapısının derununda otel kapıcısı ile başbaşa verip görüşmekte olduklarını aynen müşahede edip, on dakika sonra arabacı çıkıp gayet sür’atle sokak aralarından Tünel cihetine gittiği ve halbuki mezkûr otele daima taşradan bütün ecnebiler gelip arabacıya müteallik bir şey olmadığından nazarı dikkatimi celb eylediğinden keyfiyet berayi malûmat arzolunur.
Mehmet Misaleddin
JURNALLERİMİZ DEVAM EDECEK. DURMAK YOK, AKTARMAYA DEVAM.
Hits: 296
Unutmak: Asıl İhanet Budur
- 26 Şubat 2018
II. ABDÜLHAMİT VE JURNALCİLERİ-2
- 28 Şubat 2018