
YENİ YÜZYILIN SİNSİ SAVAŞI: TERÖR
- 28 Şubat 2018
- Mahmut Şahin
- Başlık; Küresel Sorunlar
- 8
Mahmut Şahin
Savaş, doğası itibarı ile insanlık tarihi kadar eskidir. Kelime anlamıyla savaş aynı zamanda mücadele anlamına da geldiği için, insan yeryüzünde var olmaya başladığından bu yana bir savaşın içindedir aslında. Başlangıçtan bu yana doğaya, vahşi hayvanlara, açlığa, hastalıklara karşı olduğu gibi birbirine karşı da savaştı insanlar. Hayatta kalabilmek için mücadele etti önce insan. Zamanla, toplumsal olarak karmaşıklaştıkça insanın mücadele ve savaş alanları, savaş biçimleri de değişti. Her yeni teknolojik ve toplumsal gelişme savaşları da farklılaştırdı. Önceleri az sayıda insan ölürken, harbin yıkım gücü oldukça sınırlıyken, barutun icadı ve ateşli silahların devreye girmesi sadece savaşan taraflar arasındaki dengeleri değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda muharebelerin tahrip gücünü de oldukça yukarılara taşıdı. İnsan ölümleri daha da fazlalaştı, toplu ölümler yaşanmaya başlandı. İkinci dünya savaşıyla birlikte ise nükleer teknolojinin silah olarak devreye girmesi sarsıcı bir etki ve dehşet ortaya koydu. Küçük çaplı bir nükleer silahla bile neredeyse milyonlara varan insan ölümleri gerçekleşir hale geldi. Bu dehşet verici bir etkiydi savaş sahnesinde ve tüm dengeleri alt üst etmişti. Milyonlarca insanın ölümüne yol açabilecek bu silah teknolojisi, belki de paradoksal bir biçimde savaşı sona erdirip bir dehşet dengesine oturttu insanlığı. Görece bir suskunluğa girdi devletler arasındaki savaşlar, birbirleri ile doğrudan cephede savaşmak yerine farklı çatışma biçimleri ortaya koymaya başladılar ve daha çok yerel ve düşük yoğunluklu, sınırları daha dar yıkım kapasiteleri daha kısıtlı muharebeler yaşanmaya başladı.
Özellikle ikinci dünya savaşı sonrasında, yaşanmış nükleer dehşetin de etkisiyle, uluslararası örgütler daha çok devreye girip devletler arasında büyük çaplı savaşlar olmaması için gayret sarf ettiler. Kurulan büyük askeri paktların yarattığı dehşet dengesi de insanları bu tür savaşlardan bir süre alıkoydu. Devletler birbirleri ile doğrudan savaşmak yerine, vekâlet savaşları dediğimiz tarzda, başka aktörler üzerinden güç mücadelelerini sürdürmeyi tercih ettiler.
Her yeni dönem ve her yeni teknolojik ve toplumsal değişim kendi savaş biçimini ortaya koyuyor. Kabaca örnekleyecek olursak; 19’ncu yüzyıl askerlerin cephelerde savaştığı, sivillerin savaşa müdahil olmadığı bir dönemdi. 20’nci yüzyıl kitle imha silahlarının da devreye girdiği, sivillerin savaşa dâhil olduğu devletlerin tüm güçleriyle savaşa katıldığı bir dönemdi. Yaşadığımız yüzyıl ise devletlerin doğrudan değil de vekiller üzerinden savaştığı ve devlet dışı örgütlerin savaşa katıldığı, sivillerin hedef olarak seçilebildiği, hiçbir kuralın işlemediği savaşlar dönemi oldu. Belki iddialı bir cümle gibi gelebilir size, ama üçüncü dünya savaşını 21’nci yüzyılda terörizm üzerinden yaşıyor insanlık.
Savaş dedik, vekiller dedik, terörizm dedik ve üçüncü dünya savaşını yaşadığımızdan söz ettik. Terörizm konusuna girmeden önce kısaca bu kavramlara biraz açıklık getirelim:
Savaş terimi Türk Dil Kurumu Güncel Sözlükte aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.
1. isim, askerlikDevletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele, harp, cenk, cidal
“Savaş yıllarıydı. Orta hâllilerin bile doğru dürüst yiyeceği yoktu.“
2. Uğraşma, kavga, mücadele
3. Bir şeyi ortadan kaldırmak, yok etmek amacıyla girişilen mücadele
“Veremle savaş.“
Klasik savaşlarda amaç, düşmanın askeri kapasitesini zarara uğratıp, savaşma azim ve iradesini kırarak teslim olmaya ve bizim istediğimiz şartlarda anlaşmaya zorlamaktır. Düşmanı topyekûn imha etmek ve sivilleri öldürmek, bir halkı yok etmek klasik savaşın hedefleri arasında değildir.
Savaşları şu şekilde de sınıflayabiliriz:
Geleneksel savaş: Açık savaş yoluyla düşmanın kapasitesini azaltma girişimidir.
Gelenek dışı savaş: Zaferin silah dışındaki eylemlerle sağlanmasını amaçlar.
Nükleer savaş: Nükleer silahlar ile yapılan savaştır.
İç savaş- Sivil savaş: Çatışan güçlerin aynı ulus ya da politik çevreye mensup olduğu savaş türüdür.
Asimetrik savaş: Askeri kapasitesi birbirinden farklı gruplarca yapılan savaştır.
Terör: Dehşet, yıldırı.
Terörizm: Dehşet salmak suretiyle stratejik ve siyasal çıkar elde etmek amacı ile seçilmiş ve planlı eylem ve/veya eylem tehdididir.
Yukarıdaki tanımlar savaş ve teröre ilişkin akademik tanımlamalar yapmaktan ziyade konuya ilişkin bir fikir vermek amacıyla yapılmış kısa tanımlamalardır. Daha farklı ve çeşitli biçimlerde de tanımlar yapılabilir ancak tüm tanımlar yukarıda verdiğimiz tanımlamalardaki temel hususları kapsar.
Terörizmi, kuralsız bir savaş biçimi olması nedeniyle Askeri bir terim olan Gayrı Nizami harp olarak niteleyenler de olabilir ve bir yönüyle doğru kabul edilebilir. Ancak takdir edersiniz ki vatanı işgale uğramış bir ulusun, işgalcilere karşı giriştiği kuralsız savaşı terör kapsamı içerisinde değerlendirmek mümkün değildir. En azından hedefleri açısından farklılık vardır. Terörizmde “ahlak” olmadığından hedef seçerken asker sivil ayırt etmediği gibi, daha zayıf ve kolay hedefler olması ve toplumda daha büyük infial yaratması sebebiyle sivil hedeflere daha fazla yönelim vardır.
İkinci dünya savaşından sonra, devletlerin doğrudan savaşmak yerine vekil devletler ve devlet dışı örgütler üzerinden savaşmaları terör yöntemleri ile savaşan örgütleri dünya savaş sahnesine taşımış, terörün uluslararası nitelik kazanmasına sebep olmuştur. Terörizmin uluslararası nitelik kazanması terör örgütlerine yeni fırsatlar yaratmış ve günümüzde, tabiri caizse, teröristlik bir meslek ve terörizm de bir sektör haline gelmiştir. Nitekim buna ilişkin kanıtları hem ülkemizde hem de yakın coğrafyamızda her gün görüyor ve yaşıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda ülkemizin bir bölgesinde yaşadığımız şehir çatışmalarında yaşananlar buna çok güzel örneklerdir. Şehirlerde PKK’nın yarattığı terör eylemlerinde öldürülen teröristler arasında çok sayıda yabancı uyruklu terörist ölü ele geçirilmiştir. Ölen bu teröristlerin başka coğrafyalarda, yurt dışında, farklı terör örgütleri bünyesinde faaliyetlerde bulundukları da tespit edilmiştir.
Terörizm klasik savaş yöntemleri ile elde edilecek amaçların peşinde değildir. Terörizmin ve terörist eylemlerin amacı, saldırdığı hedeften daha büyük bir kitleyi korkutup yıldırmak suretiyle kendisine ya da temsil ettiği daha büyük örgüt ve devlet adına siyasal ve stratejik çıkarlar elde etmektir. Bunu yaparken de hiçbir kural ya da ahlaki değer önemli değildir terör örgütleri için. Onlar için sadece korku ve dehşet salmak önemlidir. Korku ve dehşeti en maliyetsiz ve kolay biçimde nasıl salabileceklerini düşünür ve en korumasız ve zayıf hedefleri seçmeye çalışırlar. O yüzden siviller her zaman terörizmin hedefindedir.
Klasik savaşların bir kuralı vardır. Yasalarla belirlenmiştir savaşın kuralları. Bu kurallar savaş sırasında elbette çiğnenebilir, ancak kuralların çiğneniyor olması savaşın kuralsız olduğunu göstermez. Savaş sonrasında ve sırasında savaş suçu işleyenler yargılanırlar ki tarih bunun örnekleriyle doludur. Ancak teröristler için kural yoktur ve ses getirecek her şey onlar için hedef olabilir. Bu kimi zaman yüzlerce yolcunun olduğu bir uçak, kimi zaman bir alışveriş merkezi, kimi zaman bir stat dolusu insan olabilir. Terör örgütlerinin amaç ve eylem yöntemleri de bölgeye, sahip olduğu parasal kaynaklara göre çeşitlilik göstermektedir. Gelişen teknoloji ve iletişim kanallarına paralel olarak teröristler de taktik ve yöntemlerini değiştirmektedir.
Terörizmle mücadeledeki en büyük zorluk, yaşanan bu savaş türünün geçmişteki klasik savaşlardan çok farklı olmasında yatıyor. Geçmişin klasik savaşlarında hem savaşan taraflar hem de hedefler belliyken ve kurallı bir savaş söz konusuyken, günümüzün bu asimetrik savaşında kural olmadığı gibi cephe de yok. Acımasız, hiçbir ahlaki kaygısı olmayan, kaypak ve sinsi bir düşmanın yüzlerce cephede açtığı kuralsız ve düzensiz bir savaş söz konusu. Bu kaypak ve sinsi düşmanın kimi devletlerden aldığı destek ve organize suç örgütleri ile yaptığı iş birliği sonucu ulaştığı parasal gücü de düşünürsek uluslararası terörizmle mücadele etmenin zorluğu daha da iyi anlaşılabilir.
Dünyada terörist saldırılara en çok maruz kalan ülkelerden birisi de Türkiye. 2016 yılının son aylarında ve 2017 yılı başlarında yaşadığımız canlı bomba olayı, bombalı araç vakası ve Rus büyükelçisine karşı girişilen suikast ülkemizin maruz kaldığı terörist saldırılara verilebilecek en belirgin örneklerdir. 1984 Yılında başlayan ve hala devam eden PKK teröründen herhalde bahsetmeme bile gerek yok.
Peki, kanlı ve sinsi yüzünü her gün gösteren, 21’nci yüzyılın bulaşıcı siyasal veremi uluslararası terörizmle nasıl baş edecek insanlık? Teslim olmayacağız elbette. Öncelikle bilmemiz ve kabul etmemiz gereken şey terörizmle mücadele edebilmenin yolunun uluslararası bir dayanışmadan geçtiğidir. İnsanlık ortak bir mücadele ortaya koymadan bu bulaşıcı sorundan kurtulmak zor ve ağır bedelli olacak.
Terörizme uluslararası destek sağlayan devletlere karşı iş birliğini geliştirmek ve BM gibi örgütler nezdinde bu gibi devletlere karşı geniş yaptırımlar uygulatmanın yollarını aramak gerek. Tüm bunlardan daha da önemlisi teröre teslim olmamanın yolu ulusal birliği muhafaza etmek ve daha da pekiştirmektir. Terörizme, terör örgütlerine taviz verilmemeli kesin ve kararlı biçimde hem yurt içinde hem de yurt dışında mücadeleye azim ve kararlılıkla devam edilmelidir. Bu konuda samimi olan devletlerle iş birliğine gitmek de bu mücadelede önemli katkı sağlayacaktır.
Hits: 38
II. ABDÜLHAMİT VE JURNALCİLERİ-2
- 28 Şubat 2018
II. ABDÜLHAMİT VE JURNALCİLERİ-3
- 1 Mart 2018