
Hrisostomos’un Ölümü
- 4 Mart 2018
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; MGM Tarih
- 2
- Facebook15
- Twitter0
- WhatsApp15
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
Hrisostomos’u kim, neden ve nasıl öldürdü?
Millî Mücadele süresince İzmir Metropoliti olan Hrisostomos’un ölümü trajik bir olaydır. Bu ölüm aynı zamanda, 1919’da başlayan ve 10 Eylül 1922’de sona eren bazı gelişmelerin sonucunda meydana gelen dramatik bir olaydır ve bu gelişmeler başlangıcından sonuna kadar Nurettin Paşa ile de bağlantılıdır. Bu sebeple bu olayı Nurettin Paşa’nın faaliyetleri ile bir arada inceleyeceğiz.
Nurettin Paşa, 14 Kasım 1918’de asaleten 17. Kolordu Komutanlığına ve asli görevi uhdesinde kalmak üzere vekâleten Aydın (İzmir) Valiliğine atandı. Bölgedeki Rumların, İzmir ve çevresinin Yunanlılara verilmesi için Rum Ortodoks Kilisesi’nin yönlendirmesiyle çalışmaya başladıklarını ve adalardan gelen silahlı Rum eşkıyalarla isyanlar çıkardıklarını ve halkı soyduklarını görünce hemen sert tedbirler almaya başladı.
Fakat İzmir Metropolitliğine atanan Hrisostomos (Chrysostomos Kalafatis) Ocak 1919’da İzmir’e gelince işler iyice zorlaştı. Bir domuz kasabının oğlu olan Hrisostomos, Mudanya yakınlarındaki, Yunanlıların Triglia dediği Trilye köyünde 1867 yılında dünyaya gelmişti. Ailesinin de yönlendirmesiyle Hrisostomos din eğitimi alıp papaz olduktan sonra kilise hiyerarşisinde hızla yükselmişti. Aynı zamanda dönemin milliyetçilik akımlarından etkilenmiş ve fanatik bir Yunan milliyetçisi olmuştu. 1910’da atandığı İzmir Metropoliti görevinden de bu fanatik milliyetçi düşüncelerle bölgede yaptığı olumsuz faaliyetler sebebiyle Osmanlı hükümeti tarafından 1914 yılında uzaklaştırılmıştı.
Fakat Mondros Mütarekesi’nden sonra 2 Ocak 1919’da tekrar İzmir’e döndü ve bölge Rumlarını örgütleyerek İzmir ve çevresinin Paris Barış Konferansı’nda Yunanistan’a verilmesi için çalışmaya başladı. Ama Nurettin Paşa’nın aldığı tedbirler ve yaptığı çalışmalar onun bu planlarına engel oluyordu. Çünkü Nurettin Paşa, isyanları kararlı bir şekilde bastırdığı gibi bölgede yaşayan Türkleri herhangi bir işgal ihtimaline karşı örgütlenmeye de teşvik ediyordu.
Eğer Türkler örgütlenirse bölge Yunanlılara verilmeyebilir, verilse bile Yunanistan’ın buraya hâkim olması mümkün olmayabilirdi. Bunun üzerine Hrisostomos Nurettin Paşa’yı bölgeden uzaklaştırmak için İtilaf Devletleri temsilcileri nezdinde girişimlere başladı. Onun 17. Kolordu Komutanlığı ve İzmir valiliğinden alınması için onu Hristiyanları katlediyor iddiasıyla Londra’ya gönderdiği mektuplarla İngilizlere şikâyet etti.
Bu girişimler sonucunda İngilizler, Mart 1919’da hükümetten, Nurettin Paşa’yı görevden almasını istediler. Bu isteğe karşı koyamayan, Damat Ferit Paşa hükümeti, 22 Mart 1919’da Nurettin Paşa’yı kolordu komutanlığı ve valilik görevinden aldı. Nurettin Paşa İzmir’den ayrılınca rahat bir nefes alan Metropolit, İzmir ve çevresinde rahatça çalışarak yerli Rumların örgütlenmesi ve silahlanması, İzmir ve çevresinin Yunanistan’a verilmesi için uydurma nüfus istatistikleri hazırlanarak İtilaf Devletlerine gönderilmesi gibi faaliyetlerine hız verdi. İzmir’e Yunan ordusunun çıkarılacağı belli olunca da İzmir’de buna yönelik hazırlıklara başladı.
Bununla da yetinmeyerek 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan birliklerini limanda dini törenle karşıladı ve askerleri takdis etti. Yunan ordusunun limana çıktıktan kısa süre sonra İzmir halkına ve hükümetin emri gereği hiçbir direniş göstermeden kışlada bekleyen ordu mensuplarına karşı yaptığı insanlık dışı katliamı da Avrupa kamuoyuna mazur göstermek için tüm varlığıyla çalıştı. Anadolu işgal edilmeye başlanınca bu işgali destekleyecek faaliyetlerden de geri kalmadı.
Ama 1922 yılının 26 Ağustos günü Hrisostomos’un tüm hayallerini yıkacak gelişmeler ortaya çıkınca Metropolit oldukça sıkıntılı anlar yaşamaya başladı. Türk ordusu İzmir’e doğru ilerlemeye başlayınca bundan büyük bir endişeye kapılan papazlar, onun yediği haltların karşılıksız kalmayacağını ve Türk ordusu İzmir’e gelince onu cezalandıracağı düşüncesiyle şehirden ayrılmasını söylediler. Fakat Hrisostomos, herhalde İtilaf Devletlerine güvenerek, şehirden ayrılmayı reddetti.
Üstelik İzmir’e doğru ilerleyen 1. Türk ordusunun komutanı bir zamanlar hakkında asılsız iddialarda bulunarak İzmir valiliği ve 17. Kolordu Komutanlığı görevinden alınmasını sağladığı Nurettin Paşa’ydı. İzmir’in Türk süvarileri tarafından ele geçirildiği 9 Eylül gününü, korku ve üzüntüden kiliseye kapanarak İsa Mesih’e dualar etmekle geçiren Hrisostomos, yediği o kadar halta rağmen, 10 Eylül’de İzmir’e giren ve hükümet konağında Genelkurmay Başkanı, Batı Cephesi Komutanı, 1. Ordu Komutanı ve 5. Süvari Kolordusu Komutanı ile birlikte değişik çevrelerden ziyarete gelen heyetleri kabul eden Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret etmeye karar verdi.
Metropolit, üzerinde metropolit kıyafeti ve elinde asası olduğu halde yanında bir Rum Meclisi azasıyla birlikte Mustafa Kemal Paşa’ya arzı tazimat (hürmetlerini sunmak) için hükümet konağına geldi. Mustafa Kemal Paşa bu sırada Nurettin Paşa, Fahrettin (Altay) Paşa, İsmet Paşa, Fevzi Paşa ve bazı subaylarla beraberdi.
Metropolitin valilikten aldırdığı Nurettin Paşa, şehir ele geçirildikten sonra ordu komutanlığının yanı sıra İzmir valisi olarak ta görevlendirilmişti ve şimdi Hrisostomos valilik binasına gidiyordu. Bu durum, kaderin ağlarını nasıl acımasızca ördüğünün ve zalimlere hayatını kaybetmeden önce aklını kaybettirdiğinin bir işareti gibiydi. Hrisostomos ta aklı başından gitmiş olduğundan olsa gerek bunu görememişti. Bundan sonra yaşananları, olayın birinci elden görgü tanığı olan Fahrettin Altay Paşa’nın anılarından takip edelim.
Fahrettin Altay Paşa’nın anlattığına göre; Metropolitin geldiği haber verilince Mustafa Kemal Paşa Nurettin Paşa’ya döndü ve gülümseyerek; ‘’Senin dostundur… Git görüş. Ben görmek istemem.’’ dedi. Bunun üzerine Nurettin Paşa yan odaya geçti. Fahrettin Paşa da dışarı çıkarak onun bulunduğu yan odaya geçti.
Kısa süre sonra Metropoliti Nurettin Paşa’nın bulunduğu odaya aldılar. Metropolit içeri alınınca Nurettin Paşa sert bir şekilde; “Gördün mü, Allah’ın adaleti nasıl tecelli etti. Yaptıklarından şimdi utanıyorsun değil mi?’’ diye onu azarladı. Metropolit ise; “Ben suçsuzum. Katiyen benim bir şeyden haberim yok’’ diye yaptıklarını reddederek kendini savunmaya çalıştı. Bunun üzerine Nurettin Paşa; “Sizi artık metropolit olarak tanıyamayız. Mustafa Kemal Paşa da seni kabul edemez. Gidersiniz, kendinize bir vekil tayin eder, çekilirsiniz’’ dedi.
Bunu duyan Metropolit hiçbir şey söylemeden endişeli bir şekilde odadan çıktı ve binayı terk etti. O kadar endişeli ve işittiği azar sebebiyle biraz da sinirliydi ki binaya girerken bıraktığı asasını almadan dışarı çıkmıştı. Fakat binanın önünde büyük bir kalabalık toplanmış onu bekliyordu. Onun 15 Mayıs 1919’dan beri şehirde akıtılan oluk oluk Türk kanının en büyük sorumlularından biri olduğunu düşünen bazı İzmirliler, Hrisostomos’un hükümet konağına girdiğini duyunca binanın önünde toplanmıştı.
Toplanan bu kalabalık kapıdan çıkar çıkmaz bağırıp çağırarak metropoliti protesto etmeye başladı. Kendisine bağıran kalabalığı gören Metropolit ne yapacağını şaşırarak bir an durakladı. Sonra cesaretini toplayarak kalabalığa doğru yürümeye başladı. Fakat kalabalığın arasından bir yüzbaşı ileri çıkarak metropolitin sakalından yakaladı ve İzmir Yunanlılar tarafından işgal edildiğinde kışlada olduğunu, yapılan faciayı kendi gözleriyle gördüğünü ve bu katliamı yapanları onun takdis ettiğini söyledi. Korkulu gözlerle ona bakan metropolite, bunun din adamlığına yakışmadığını söyledi.
Bundan sonra da ‘’Zito Mustafa Kemal’’ diye bağırmasını istedi. Metropolit korkudan ‘’Zito Mustafa Kemal’’ diye bağırdı. Bunun üzerine Yüzbaşı; ‘’Nerede kaldı senin milli kahramanlığın? Süleyman Fethi[1] süngüler arasında olduğu halde ‘’Zito Venizelos.’’ diye bağırmamış ve kanını döktürmüştü…’’ diye onu aşağıladı.
İşlerin çığırından çıkmak üzere olduğunu anlayan Hrisostomos, alttan alan yumuşak sözlerle onu ve kalabalığı yatıştırmaya çalıştı. Ancak onun bu tavrı hiç kimseyi yatıştırmaya yetmedi ve çevresindeki kalabalık üzerine yürüyerek onu sıkıştırmaya başladı. Kalabalığın arasında kalan Hrisostomos bir süre ezilerek sonra öldü. Hrisostomos’un halk tarafından linç edildiğini öğrenince Mustafa Kemal Paşa buna çok üzüldü ve yanındaki paşalara; ‘’Bu olmamalıydı…’’ diyerek memnuniyetsizliğini bildirdi.
Bu olaydan sonra Hrisostomos, Ortodoks kilisesi tarafından aziz ilan edildi. Şimdi kendisinden, hakkında yazılan tüm yazılarda Aziz Hrisostomos veya İngilizce olarak Saint Chrysostomos of Smyrna olarak bahsedilmektedir. Ortodoks Topluluğu gibi bazı gruplar, Türkçe olarak hazırladıkları sitelerinde Nurettin Paşa ve askerlerimize türlü iftiralarla saldırılırken adamı, adeta yeni doğmuş bir bebek kadar günahsız ve kutsal biri olarak anlatmaktadır. Ölümünü de çok dramatize edilmiş bir film sahnesi gibi anlatmaktadırlar.
(Not: Vatandaşı olduğu bir ülkenin bir kısmının yabancı bir devlet tarafından işgal edilmesi için çalışan ve işgal ordusunu törenle karşılayan bir kişi, en ilkel kabile devletinden en gelişmiş modern devlete kadar her devlette ve dünyanın her yerinde vatan haini olarak kabul edilir. Bu sebeple yargılanır ve cezalandırılır. Fakat bu şekilde katledilmesi hem yanlış hem de üzücüdür.
Bununla birlikte, bu vatan haininin katledilmesi üzerinden; ülkesi işgalci güçler tarafından yakılmış, halkı türlü türlü işkence ve katliamlara maruz kalmış ve ülkesini bu durumdan kurtarmaktan başka hiçbir düşüncesi olmayan Türk ordusu ve Türk askerine iftiralarla hakaret etmeye çalışan Ortodoks Topluluğu gibi grupları ve benzer ifadeler kullanan siteleri şiddetle kınıyorum. Bu çevreler art niyetlidirler ve müfteridirler.
Nurettin Paşa, Merkez Ordusu komutanı olarak isyanları bastırırken sergilediği aşırı davranışlar sebebiyle TBMM’de eleştirilere maruz kalmış ve Ali Kemal olayında yaşanan benzer bir durum sebebiyle de hala eleştirilmektedir. Ancak olayın görgü şahitlerinin anılarından anlaşıldığı kadarıyla bu olayda Nurettin Paşa’nın doğrudan bir müdahalesi olmadığı anlaşılmaktadır.
Anlaşıldığı kadarıyla Metropolit, kendisinin limanda dini törenle karşılayıp takdis ettiği ve daha sonra da en büyük yardımcısı ve destekçisi olduğu Yunan ordusunun 15 Mayıs 1919’de Anadolu’ya çıktığı ilk gün başladığı katliamlara bizzat maruz kalmış ve bu işgalci ordunun ülkeyi terk ettiği son ana kadar yapmaya devam ettiği vahşete şahit olmuş bazı kişiler tarafından, intikam duygusuyla linç edilmiştir.
Bunu başka türlü yorumlayanlar ve kendilerine göre masallar anlatanlar nedense Yunan ordusunun vahşetinden, metropolitin bu orduyu desteklemesinden ve kendi vatanına ihanet etmiş olmasından hiç bahsetmemektedir. Metropolit’in katledilmesi ne kadar yanlış ve üzücü olursa olsun bu durum onun yaptığı ihaneti ve kötülükleri temize çıkarmaz. Bu sebeple Hrisostomos, birileri tarafından ‘’aziz’’ olarak ilan edilebilir fakat bu ülkede her zaman ‘’hain’’ olarak anılmaya devam edilecektir.)
[1] 15 Mayıs 1919’da bir Yunan subaylarının ‘’Zito Venizelos.’’ diye bağırması için yaptığı zorlamaya ve savurduğu tehditlere rağmen öyle bağırmayan, aksine onu sert bir şekilde tersleyen ve bunun üzerine Yunan subayının emriyle Yunan askerleri tarafından süngülenen şehit Kurmay Albay Süleyman Fethi.
Hits: 817
Başkomutanlık Meydan Muharebesi
- 3 Mart 2018
III. DÜNYA SAVAŞI
- 5 Mart 2018