
İLERİ DEMOKRASİ, SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK! – 1
- 5 Mart 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Politika
- 21
YARGIYA BASKI, YETMEZ AMA EVETÇİLER, ÖZÜRCÜLER, ALLAH AFFETSİNCİLER
GÜVEN KAYA 05.03.2018 / ANAKARA
“Ülkede o kadar çok olay oluyor ki yazma konusu bulmakta zorlanmıyorum” klişesinden dem vurmayacağım. Tam tersini de demeyeceğim: “Ülkede o kadar çok gündem maddesi var ki hangi birisini yazayım. Tam birine karar vermişken bir başkası haber portallarına düşüveriyor ve öncekini değersiz kılıyor.” Evet, her iki yaklaşıma da uzağım. Parmaklarım klavyeye bastığı, gözlerim okuduğu, beynim düşündüğü, aklım olayları yoğurduğu sürece en önemli gördüklerimi değerlendireceğim. Bu benim hem insanlık haysiyetine hem yaşadığım topraklara ve hem de kendime borcumdur.
Anlamlı anlamsız çok sayıda gündem maddesi yaratmak, esasında, bir psikolojik harekât ürünüdür. Bu gibi davranışlarla insanların akılları karıştırılarak “boş vermenin” yolu açılır. Bilgisiz ve bilinçsizler kısa zamanda kendini boşverciliğin kollarında bulur. Ancak unutulmamalıdır boşverci olanlar zamanla “boşa” çıkarılır. Çünkü onların yerine birileri düşünür ve yapması gerekeni onlara dikte eder. İşte bu da diktatörlüğün yolunu açar. Diktatörler diktatör olarak gelmez, seçimle gelir ama onları, “boş veren ve boşa çıkarılanların çokluğu” diktatör kılar.
Tarafsız ve Bağımsız Yargıya Baskı
Bu ülkede yargıya baskı, daha iktidar olmadan edilen, içinde ağır suçlamalar barındıran “Ben bu yargıya güvenmiyorum” lafları ile başladı ve mevcut hale geldi. 2017 referandumunda değiştirilen cümlelerden biri de yargı ile ilgiliydi. Yargının bağımsızlığına bir de tarafsızlık eklendi. Bence bu ekleme milleti aptal yerine koymaktır ve ne yazık ki kabul gördü. Bağımsızlık zaten kendi içinde tarafsızlığı barındırır, bunu anlamayan Türkçeyi bilmiyor demektir. Uzatmayayım.
Gelelim konumuza. Avrupa’nın ve tüm dünyanın kıskandığı ülkede, herkesin adaletli bir şekilde yargılandığı “Tarafsız ve bağımsız yargı,” adalet bakanlığınca dağıtılan bir kitap ile “Daha tarafsız ve bağımsız” hale getirildi. Kitapçıkta “yargılananların tahliyesi durumunda keyfiyetin hâkimler ve savcılar kurumuna (HSK) sorulması söyleniyor. Böylece kimin tahliye edileceğine adalet bakanı üzerinden AKP genel başkanının karar vermesi sağlanıyor. Konuyu, bir gecede cahil kalıp da Türkçeyi güzel konuşamayanların dediği gibi “Kılışdaroğlu” gündeme getirdi. Haber için tıklayınız.
Haber yalanlanmadı. Yani “sükût ikrardan gelir” atasözü yerini buldu. Bugün ise konu tam olarak açıklığa kavuştu. Yargıtay başkanı kendisine sorulan bir soru üzerine, her ne kadar kendi makamını ilgilendirmeyen bir konu olsa da olayın doğru olduğunu açıkladı ve daha fazlası için HSK başkanını işaret etti. Haber için tıklayınız.
Ayrıca bu kitapçıkta ayrıca “Fetö soruşturmalarının 17-25 Aralık 2013 tarihi sonrasını kapsaması, öncesine dokunulmaması” telkin ediliyor. Burada araya girip, FETÖ derken çok zorlanıldığını düşünüyorum. Gelin biz bunu fetiş ve fetişgiller yapalım. Daha sevimli ve kolay söylenir duruyor. Bir de erotizmi çağrıştırıyor…
Eğer bir konu suçsa veya suça konu teşkil ediyorsa onun ilk çıkış tarihinden itibaren incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Ama mevcut iktidarda o yürek yok. Çünkü kendi elleriyle besledikleri fetişin esasında bir terörist olduğunu zamanın genelkurmay başkanı 2004 yılında MGK toplantısında bakanlar kuruluna beyan etmiştir. Ancak o bakanlar kurulu hiçbir girişimde bulunmamıştır. Kısacası görevini yapmamıştır. Ne zaman kendilerine dokunulmuştur o zaman harekete geçmişlerdir. Kendilerine ilk dokunulmanın tarihini milat olarak almaları, devlet yönetimi ve dürüstlükle hiçbir ilgisi olmayan durumdur ve bu yazının konusu dışındadır.
Yetmez Ama Evet Diyen Cahiller
Uzun bir süredir, toplumun, “yetmez ama evet” diyen olarak tanıdığı birçok kişi[1] “kandırıldım, özür dilerim” gibi bana çok anlamsız gelen cümleler kuruyorlar. Bu insanlara baktığımızda kendilerinin okuyan yazan kişiler olduğu ortaya çıkıyor. İlk anda aklıma gelenlerden Adalet Ağaoğlu, Murat Belge’yi saymam mümkündür.
Bugün ilginç bir kişi aynı konuda haber oldu. Kendisi Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) üyesi olup Emin Şakir ismi ile vatandaşlık kayıtlarına geçmiştir. Halen mapus damındadır ve iyi derecede okur-yazardır. Konuyla ilgili haber için tıklayınız.
İyi derecede okur-yazar olması iyi derecede “anlar” olmasına neden teşkil etmiyor anlaşılan. Cumhuriyet gazetesine bir mektup yazarak mapus damındaki yaşantısından ve insan hak ve hürriyetlerinin kullanılmasındaki AKP yorumundan bahsetmiş. Bu konulara girecek değilim. Haberi okuyan kendi yorumunu yapar.
Değineceğim noktalar partinin ismindeki ve o isimlere zemin teşkil eden hayat algılamalarına olacaktır. Bakalım:
Devrimci diyor. Bu ne demektir? Kısaca “mevcut olan hiçbir kurumu beğenmiyoruz, bunları değiştireceğiz” demektir. Bu da solculuğu çağrıştırır ve insanlığın gelişmesinde önemli bir düşünce-eylem sistematiğidir. Devrimciler, kendi yaptıklarının yanlış olduğunu gördükleri an onu da yıkarlar. Çünkü yanlışlar insanlığın gelişmesi önünde birer engeldir. Bu doğrudur ve katılıyorum.
Sosyalist diyor. Yani toplumcu olduğunu beyan ediyor. Bu da güzel bir şeydir. Bireycilik aşamasını geride bırakmışlar ve üretim araçlarının ürettiklerini bölüşmekten bahsediyorlar. Zamanla ekonomik model olan “komünizm” aşamasına yani üretim araçlarına sahip olmayı duyumsatıyor. Toplumu düşünmek, toplum için üretmek ve paylaşmak harika bir insanlık halidir. Bu da doğru ve katılıyorum.
İşçi diyor. Yani hak ve emekten bahsediyor. Yani kimsenin hakkını ve emeğini yedirmeyeceğiz demeye getiriyor. Muhteşem diyor ve bu doğruya da katılıyorum.
Tüm, bu sözcüklere bürünmüş değerler ile bütünleşmiş olanların ağızlarında millet sözcüğünden ziyade halk, daha doğru tanımlama ile “halklar” sözcüğü vardır. Bunu bir tespit olarak not ediyorum.
Peki, ya neye katılmıyorum? Böylesi niteliklere sahip olan bir partinin ve üyelerinin “yetmez ama evet” demesine katılmıyorum. Bunlar “neye yetmez ama evet” dediklerinin farkında değillermiş meğer. 2002 yılından 2010 yılına kadar geçen sürede Fetiş-AKP ortaklığının bu topraklarda yaşayan millete -bunların demesiyle “halklara-” neler yaptığını, suçsuz insanlara aslı astarı olmayan davalar açtığını, üretim araçlarını sermaye sahiplerine bir yıllık vergisi veya getirisi karşılığı sattığını, emperyalistlerle iş birliği yaptığını, emekçileri ve hak sahiplerini aç susuz bıraktığını, sosyal hakların yok edildiğini görmemişler. Dahası bunların ümmetçi olduğunu da görmemişler.
Ümmetçilik fikri, dinini yaymak isteyen İslam peygamberinin ortaya attığı bir kavramdır. Dinini yaymakta zorlanan peygamber, bunun gerekçesini kabilelerin varlığında bulmuştur. Kabile kavramını bugünkü halk kavramı ile eşleştirmek yanlış değildir. O dönem çokça bulunan kabileleri ümmete dönüştürmek için başlarındaki sultanları, yani saltanat sürenleri yok etmez ise bu işin olmayacağını görür ve buna karşı savaş açar. Zamanla ümmet fikri yaygınlaşır ve insanlar çoban ile idare edilir konuma gelir.
Gelinen noktada, asıl mesele, bu gibi tarihi evrimi bilmeden solcu olunup olunmayacağıdır. Gözünün önünde oluşagelen olayları neden görmediğidir, görmeyenlerin geleceğe dair çizgilerinin olmayacağıdır. Savundukları halkların yok edilip ümmete çevrilmesinin nasıl kabullenildiğidir. İnandıkları değerleri, ne olduğunu ve olacağını açık açık belli eden birine nasıl teslim ettikleridir. Demek ki adamlar hem “ümmi[2]” hem de ümmet.
Demek ki neymiş; anlı şanlı isimlerin, terimlerin arkasına sığınılarak solcu, sosyalist, devrimci, hakkaniyetçi, emekçi… vb. olunmuyormuş. Bu düşünceleri savunanların tarihi perspektiflerinin olması, kafalarının dolu olması ve “neyi ne için” savunduklarının biliniyor olması gerekiyormuş. Yoksa durmaksızın yetmez ama evet denirmiş, akabinde kandırıldık, yanıldık gibi sözler edilirmiş…
Özür Dilerim, Ne İstedilerse Verdik, Allah ve Millet Affetsin, Aldatıldım, Yanıltıldım, Kandırıldım
Bu başlığın altını, konuları benden daha iyi bilen siz değerli okurların doldurmasında bir sakınca görmüyorum hatta rica ediyorum.
Saygılar.
[1] Bunlara aydın diyemiyorum. Çünkü benim aydın tarifimde başkaları için kendi hayatını tehlikeye atmak eylemi vardır. Böyle insanları henüz göremediğim için aydın sözcüğünü kullanamıyorum.
[2] Okuma yazması olmayan demektir.
III. DÜNYA SAVAŞI
- 5 Mart 2018
Hoca Zeynelabidin’in Kerametleri
- 7 Mart 2018