
Savaşın Doğasını Değiştiren Savaş: Çöl Fırtınası Harekâtı
- 15 Mart 2018
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Küresel Sorunlar
- 2
Mehmet Çanlı
Gorbaçov’un iktidara gelmesinin ardından Glasnost ve Prestorika gibi iki temel açılımla Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecine girmesi soğuk savaşın da artık sona ermek üzere olduğunu gösteriyordu. 2. Dünya Savaşı’ndan itibaren dünyaya hâkim olan iki kutuplu düzen, kendi içinde disiplinli ve sabit bir yapı ortaya çıkarmıştı. Ancak soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte iki kutuptaki dominant devletlerin etkisi ile ortaya çıkmış olan stabil yapı yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Bunun ardından, en sonuncusunu bu gün Suriye’de yaşadığımız gibi birçok bölgede yeni mücadeleler ve çatışmalar ortaya çıktı.
Bu çatışmaların ilki, Ortadoğu’da meydana geldi. Irak’ın başına bir darbe ile gelen ve uzun süredir Baas Rejimi denilen Arap milliyetçiliğine dayalı baskıcı bir yönetim ile Irak’ı demir yumruğuyla yöneten Saddam Hüseyin, ortaya çıkan yeni şartların kendisinin Arap liderliğini ele geçirmesi için uygun bir fırsat olduğunu düşünmeye başladı. Fakat liderlik için para veya en kolay para kazanma yolu olan petrol gerekiyordu. Gerçi Irak’ın oldukça önemli petrol rezervleri vardı ama Saddam, İran savaşında ülke ekonomisini mahvetmiş ve kurduğu büyük ordular ve bu ordulara aldığı silahlar sebebiyle kendi rezervleri Irak için yeterli gelmiyordu.
Bu sebeple Saddam, uzun süredir sınır anlaşmazlıkları yaşadığı ve petrol kaynaklarını çalmakla itham ettiği Kuveyt’i işgal etmeye karar verdi. Kuveyt sadece petrol kaynağı aşısından değil, Okyanus’a çıkan bir kapı olması açısından da önemliydi ve bu haliyle Irak’ı Ortadoğu’da lider konumuna çıkaracak bir konumdaydı. Bunun üzerine Saddam Hüseyin, 1990 yılında bir gece baskınıyla Kuveyt’i işgal etti.
Irak Kuveyt’i işgal ettiğinde, bu yazıyı okuyanlar da dahil çoğu insanın tahmin edeceğinin aksine, Irak’ın bir askeri operasyonla ve zorla Kuveyt’ten çıkarılması için yapılan çağrı ABD’den değil Suudi Arabistan’dan geldi. Çünkü Suudi Arabistan da Irak gibi Arap Dünyasının liderliğine oynayan ve Araplar arasında ağırlığı olan bir devletti. Irak, Kuveyt’i işgal ederek Arap liderliği için Suudilere meydan okuyordu.
Bu işgal silah zoruyla kaldırılmazsa Irak muhtemelen diğer körfez ülkelerini de işgal edecek ve elde edeceği büyük petrol rezervleriyle kısa sürede daha fazla silah akarak Suudi Arabistan’ı da kontrolüne alabilecekti. Bu ise Suudi Arabistan gibi Suudi hanedanlığının da sonu demekti. Bu sebeple Suudi Arabistan hanedanı hemen harekete geçti ve Suudilerin yaptığı çağrı üzerine Irak’a karşı 14’ü Müslüman toplam 33 devletin katılımıyla geniş bir koalisyon oluşturuldu. Bu koalisyonun teşkil ettiği silahlı gücün büyük kısmı ABD’li general (meşhur çöl ayısı) Schwarzkoph’un emrine, geriye kalan kısmı da harekât kontrolüne verildi. Bunun ardından hemen koalisyon kuvvetlerinin yapacağı harekâtın planlamasına başlandı.
Planlama faaliyetleri, ABD’nin Dahran’daki üssüne konuşlanan Centcom karargâhınca yürütüldü. Bu planlama faaliyetinde harekâtın askeri amacı; ”öncelik Kuveyt’teki işgal ordusu olmak üzere, Irak silahlı kuvvetlerinin yurt içi ile her türlü irtibatını en kısa sürede kesmek, Irak ordusunun savaşma azim ve iradesini kırmak ve muharebeye devam imkân ve kabiliyetini yok etmek’’ olarak belirlendi. Yani kuşatıcı bir manevra ile kısa süreli ve kesin sonuçlu bir muharebe ile sonuç alınmak isteniyordu. Politik amaç ise Irak’ı Kuveyt’ten çıkararak Kuveyt’in bağımsız bir devlet olarak varlığını korumak ve Saddam tarafından zorla bozulan Ortadoğu’daki dengelerin yeniden kurulmasını sağlamaktı.
Yapılan çalışmalar sonucunda dört safhadan oluşan bir harekât yapılmasına karar verildi:
- Safha; stratejik hava harekâtı safhası.
- Safha; Kuveyt harekât alanında bulunan Irak kuvvetlerine yönelik hava harekâtı safhası.
- Safha; Kuveyt harekât alanını tecrit etmeye ve Irak cumhuriyet muhafızlarının (Irak’ın doğrudan devlet başkanına bağlı olan en seçkin birlikleri) muharebe etkinliğinin yok edilmesine yönelik hava harekâtı safhası.
- Safha; Kuveyt’te bulunan Irak kara birliklerine yönelik kara harekâtı safhası.
Buna göre harekâtın icrası ile ilgili olarak şu hususlar tespit edildi:
-Hava taarruzları ile Irak birliklerinin muharebe gücünün en az yarıya indirilmesi ve özellikle bazı özel tugayların daha da yıpratılarak mevcutlarının bir tabur seviyesine indirilmesi (Yani diyorlar ki, ben hava kuvvetleriyle Irak’ın kara birliklerini yok edeceğim, geriye kalan üç beş kişiyi de dostlar alışverişte görsün misali kara birliklerini göndererek avlayacağım.).
-Kara birliklerinin taarruzu sırasında sadece bazı kritik bölgelerdeki Irak kuvvetleri ile yakın temasa geçilmesi, diğer kuvvetlerin kuşatılarak teslim alınması.
-Cumhuriyet Muhafızlarının, taarruzun sıklet merkezi bölgesinde kullanılmasını önlemek için bu birlikleri yanlış yöne kanalize edilmesi için operatif aldatma yapılması.
-Engellerden geçit açma gibi kritik faaliyetleri örtmek için birçok yerde taktik aldatmalar yapılması.
Bu genel hususlar çerçevesinde kara harekâtının (taarruzun) menevra planı genel hatlarıyla şu şekilde belirlendi:
“Batıdan doğuya; 18. ABD Hava İndirme Kolordusu, 7. ABD Kolordusu, 4. Birleşik Arap Kolordusu ve 3. ABD Deniz Piyade Kolordusu taarruz kademesinde, 1. ABD Keşif Tümeni ihtiyatta ve asıl taarruz 7. ABD Kolordusu bölgesinde olmak üzere taarruz edilecektir.”
Olayların gelişimi:
Kuveyt gibi hem çok stratejik bir hammadde deposu ve hem de stratejik bir konumda olan bir ülkenin Saddam tarafından işgali artık soğuk savaşın sona ermesi ile daha barışçıl veya en azından daha az çatışmalı bir düzen hayali kuran tüm dünya için bir şok olmuştu. Bu sebeple Kuveyt’in işgali, sadece koalisyona katılan devletler tarafından değil, bütün dünya tarafından da şiddetle kınandı. Ancak sesi en fazla çıkan tabii ki Ortadoğu’yu tam bir sömürge haline getirebileceği uygun bir ortamın doğmak üzere olduğunu düşünen ABD’ydi. Bu sebeple sorunu hemen BM gündemine getirdi ve BM, 2 Ağustos 1990’da yapılan toplantıda Irak’ın Kuveyt’i işgalini kınadı.
Fakat Saddam, tıpkı tüm diğer diktatörler gibi, kendini dünya lideri, korkusuz, dik duran ve eğilmeyen bir kahraman zanneden bir megaloman olduğundan yaklaşan tehlikeyi mantıklı bir şekilde değerlendirip politik manevralarla bu işin içinden çıkmaya çalışacağına, tam aksi yönde bir manevra yaparak 8 Ağustos’ta Irak’ın Kuveyt’i ilhak ettiğini ilan etti. Bu işgal ile kendi ayaklarından birine kurşun sıkmış bir dengesiz kişinin etraftan tepki gösterenleri görünce daha da ileri giderek diğer ayağına da bir kurşun sıkması gibiydi. Nitekim bu açıklama üzerine ABD, aynı gün içinde askeri birliklerini bölgeye göndermeye başladı.
Saddam, buna rağmen hala işin ciddiyetini kavrayamadı ve tavrını değiştirmemekte inat etmeye devam etti. Ayrıca, bunu bir Müslüman-Hristiyan çatışması gibi göstermeye çalışarak cihat ilan etti. Bu çok acemice ve çok hayalperest bir manevraydı. İlk tepkiyi gösterenlerin Müslüman ülkeler olduğu bir olayda, olan biten şeyleri İslam-Hristiyan çatışması gibi göstererek bazı Müslüman ülkeleri yanına çekip müdahaleyi önleyebileceğini düşünmek, ancak dünyadaki değişimlerin farkında olmayan ve fakat her şeyi en iyi kendisinin bildiğini zanneden Ortadoğu’ya has aptal diktatörlerin yapabileceği bir şeydi.
Nitekim bu manevrayı hiçbir İslam ülkesi ciddiye almadı ve 10 Ağustos’ta toplanan Arap Birliği, işgal ve ilhakı kınadığı gibi körfeze askeri kuvvet gönderilmesi kararı aldı. Bunun ardından BM, 26 Ağustos’ta Irak’a ambargo uygulanmasına karar verdi. Saddam, işin ciddiyetini daha açık bir şekilde görmeye başlayınca bir şeyler yaparak kaçınılmaz sondan kurtulmaya çalıştı. Ancak etkili siyasi ve askeri tedbirler veya siyasi diyalog yerine bedava petrol verme vaadi ile özellikle komşu ülkeler üzerinden ambargoyu delmeye çalıştı. Doğal olarak bu acemice hareketinde başarılı olamadı.
29 Ağustos’ta, artık okun yaydan çıkmak üzere olduğunun ilk ciddi işareti ortaya çıktı. BM, Irak’ın 15 Ocak 1991’e kadar Kuveyt’i boşaltmaması durumunda, Irak’a karşı kuvvet kullanılmasına izin veren 687 sayılı kararı aldı. Fakat Ortadoğu Arap Devletlerini yöneten diğer diktatörler gibi, kendi sapkın kişisel gururu ve iktidar hırsı ülkesinin geleceği ve vatandaşlarının hayatından daha önemli olan Saddam buna rağmen işin ciddiyetini anlayamadı veya anladıysa da ilkel bir kabadayılık dürtüsüyle geri çekilmek yerine kendisini yok olmaya, ülkesini de paramparça olmaya götürecek yolda yürümeye devam etti.
Bunun üzerine, 17 Ocak’ta BM şemsiyesi altında ve ABD liderliğinde oluşturulan koalisyon, Irak’a karşı hava harekâtına başladı.
Hava Harekatının İcrası:
CENTCOM tarafından dört safhalı olarak düşünülen harekâtın ilk üç safhasını oluşturan hava harekâtı şu şekilde icra edildi:
- Safha olan stratejik hava harekâtı safhası; 17-23 Ocak 1991 tarihleri arasında icra edildi. Bu harekât ile Irak hava savunma sistemleri scud füzeleri ve komuta kontrol sistemlerine taarruz edilerek Irak ordusunun sevk ve idare sistemi işlemez hale getirildi. Hava hâkimiyeti tam olarak sağlandı ve Irak uçaklarının %35’i havadayken, bir kısmı da yerdeyken vurularak imha edildi.
- Safha olan Kuveyt harekât alanında bulunan Irak kuvvetlerine yönelik hava harekâtı safhası; 24 Ocak günü gerçekleştirildi ve Kuveyt’teki mobil hava savunma sistemlerinin etkisiz hale getirilmesine çalışıldı.
- Safha olan Kuveyt harekât alanını tecrit etmeye ve Irak cumhuriyet muhafızlarının muharebe etkinliğinin yok edilmesine yönelik hava harekâtı safhası; 25 Ocak-23 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirildi. Böylece Kuveyt’teki Irak kuvvetlerinin iyice yıpratılmasına çalışıldı.
Bu harekât, tarihte ilk defa bütün dünyanın bir ülkenin bombalanmasını televizyon ekranlarından naklen seyrettiği bir sürecin başlamasına sebep oldu. Irak, ülkesindeki yabancı gazete ve televizyonları toprakları dışına çıkarmadığı için televizyonlar tüm bombardımanı saniyesi saniyesine dünyaya yayınladı. Bu görüntüler ABD’nin konvansiyonel savaş teknolojisinde ne kadar ilerlemiş olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Sadece Sovyetler Birliği değil, Sovyetler Birliği soğuk savaştaki mücadelede pes etti diye kendilerini mutlu ve güçlü hisseden büyük orduları olan birçok NATO ülkesi başta olmak üzere büyük bir baskı ve tedirginlik yarattı. Bu ülkelerde yaşayan sıradan halk ta savaşın geldiği boyutu ve öldürücülük kapasitesini görünce endişelenmeye başladı.
Bu hava harekâtı sonucunda Irak’ın geri kalmış Sovyet teknolojisiyle üretilmiş hava savunma sistemleri hiçbir işe yaramadan imha edildi. Çünkü ABD ordusu ve kısmen de diğer NATO üyesi Avrupa ülkeleri orduları, bilgisayarların ağırlıklı olarak kullanıldığı postmodern bir savaş icra ediyorlardı. Doğal olarak hem silah teknolojisi, hem bilgi seviyesi ve hem de zihniyet açısından oldukça ilkel bir ordu olan Irak ordusu yapılan saldırılara cevap bile veremedi. Saddam’ın Irak’ın petrol gelirlerinin çoğunu harcayarak satın aldığı Sovyet yapımı hava savunma silahları, acınası bir yetersizlik ve çaresizlik içinde koalisyon güçlerinin yaptığı hava bombardımanı sonucu çöpe gitti. Yerin metrelerce altına yapılan beton sığınaklar bile Saddam yönetimini korumaya yetmiyordu. Yeni teknoloji ürünü ABD silahları yer altındaki sığınakları da tespit edip imha edebiliyordu.
Neredeyse tüm hava kuvvetleri ve hava savunma sistemleri hiçbir varlık gösteremeden imha edilen Saddam, bu saldırılara uzun menzilli füzeleri kullanarak bu saldırıya karşılık vermeyi denedi. İran’ı, bazı küçük İslam ülkelerini ve terör örgütlerini yanına çekebilmek için de bu füzeleri İsrail’deki hedeflere yolladı. İlk füzeler 18 Ocak günü Hayfa ve Tel Aviv’e atıldı. Saddam’ın amacı İsrail’i karşılık vermeye zorlamak ve karşılık verince de bunu bir dinler arası mücadeleye dönüştürecek şekilde propaganda yapmaktı. Böylece koalisyonu parçalayacağını ve bazı İslam ülkelerinin desteğini kazanabileceğini umuyordu.
Fakat ABD buna izin vermedi. İsrail’e ve bölgedeki saldırıya uğrama ihtimali olan diğer ülkelere vatansever anlamına gelen Patriot Füzesavar Sistemleri gönderdi. Bu sistemler, Irak füzelerinin önemli bir kısmını havada vurarak etkisiz hale getirmekte oldukça başarılı oldu. Bu başarı sebebiyle Patriotlar, bundan sonra her füze tehdidinde tehdit altındaki ülkelerin hemen kiralamak veya satın almak için harekete geçtiği füzeler oldu. Böylece savaş ABD silahlarını pazarlamak için de iyi bir gösteri haline geldi.
Bu sırada koalisyon kuvvetlerinin yığınaklanması tamamlandı ve BM, 19 Şubat 1991’de Kuveyt’in koşulsuz olarak boşaltılması için Saddam’a 23 Şubat’a kadar süre tanındı. Fakat Saddam yine geri adım atmadı. Bunun üzerine, 24 Şubat saat sabahın üçünde kara harekâtı başladı.
Harekâtın 4. Safhası olarak planlanan kara harekâtı safhası; 24-28 Şubat tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Bu harekât sırasında tarafların kuvvet yapısı şöyleydi:
Irak kara kuvvetleri; Yedi kolordu, sekiz cumhuriyet muhafızları (zırhlı) tümeni, beş mekanize tümen, elli piyade tümeni, iki başkanlık muhafız tugayı ve üç özel kuvvet tugayından oluşuyordu. Irak’ın elinde ayrıca; modernize edilerek menzili 550 kilometreye çıkarılmış olan 400 kadar El-Hüseyin (scud ss-1) füzesi bulunuyordu.
Bu kuvvetleri şu şekilde tertiplenmişti: Irak kara birlikleri, kuvvet çoğunluğu ile Irak-Kuveyt sınırına konuşlandı. Bu birlikler; Irak-Kuveyt sınırı boyunca iki savunma kuşağı şeklinde tertiplendi. Cumhuriyet Muhafızları ise harekât alanı ihtiyatı olarak bu savunma kuşaklarının gerisinde konuşlandı. Bir kısım birlikler de Kuveyt’i savunmak için Kuveyt’te mevzilendirildi. İki savunma kuşağı şeklinde tertiplenme klasik Kızılordu doktrininden alınmış bir uygulamaydı. Ancak stabil bir savunmayı öngören bu tür tertiplenmelerin düşünce olarak zamanın gerisinde kaldığını, gelişen teknolojilerin yarattığı ateş gücü ve hareket kabiliyeti karşısında hiçbir işe yaramayacağını acı bir şekilde tecrübe edeceklerdi.
Irak genelkurmayı; arazi şartlarını, tarihi tecrübeleri ve yol şebekesinin kısıtlı olmasını dikkate alarak koalisyon kuvvetlerinin taarruz ederken çölün iç kesimlerini kullanmayacaklarını düşündüğünden Kuveyt Şehri-Basra istikametinde yapılacak bir taarruza göre birliklerini tertiplemişti. Irak’taki güneyden yapılan bir harekata dayanan son savaşın 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin Osmanlı ordusuna karşı yaptığı harekât olduğu düşünüldüğünde bu zihniyetin ne kadar geri kalmış bir zihniyet olduğu sanırım daha iyi anlaşılır.
Bu sebeple Irak ordusunun tertiplenmesi, tam da dünyadan haberi olmayan ilkel bir diktatörün yönettiği bir orduya yakışır bir tertiplenmeydi. Iraklılar Kuveyt’i terk etmeyerek kabadayı olduklarını göstermişler ama koalisyon güçlerine karşı Kuveyt’i uygun bir şekilde savunmayı akıl edememişler ve esas olarak Irak’ı savunmayı düşünmüşlerdi. Akıllarınca koalisyon güçleri çok istedikleri Kuveyt’e saldırıp orayı alsalar da Irak’a girmeyeceklerdi. Eğer girmeye niyet ederlerse de sınırda onları karşılayıp durduracaklardı.
Koalisyon kuvvetleri, Iraklıların tahminlerinin aksine taarruz için şu şekilde tertiplenmişti: Batıdan doğuya 18. ABD Hava İndirme Kolordusu, 7. ABD Kolordusu, 4. Birleşik Arap Kolordusu ve 3. ABD Deniz Piyade Kolordusu taarruz kademesinde ve 1. ABD Keşif Tümeni ihtiyatta olacak şekilde taarruz için tertiplendi.
Bu birliklerin görevleri ise şu şekilde belirlenmişti:
- Hava İndirme Kolordusu; Rafha’dan As salman’a kadar uzanan bir hat boyunca Fırat vadisindeki An nasıriyah bölgesine taarruz edecek, As salman bölgesini ele geçirecek ve bu bölgede bir ileri üs tesis etmeyi müteakip uçar birlik harekâtı icra ederek Irak ordusunun ana çekilme yolunu kesecekti. Müteakiben güneyinde taarruz eden 7. Kolordu ile birleşerek bu kuvvetin kuzey ve batı yan emniyetini sağlayacak ve Cumhuriyet Muhafızlarına saldıracaktı.
- ABD Kolordusu; emirle, Irak savunma cephesini Al batın vadisi istikametinde yaracak ve ikinci kademe kuvvetlerini imha ettikten sonra Cumhuriyet Muhafızlarına karşı kütle halinde bir zırhlı birlik taarruzu yapacaktı.
Doğuda taarruz edecek olan 4. Birleşik Arap Kolordusu ve 3. Deniz Piyade Kolordusu; birbirleriyle koordineli olarak Kuveyt’i işgal etmiş olan Irak birliklerine taarruz edecek, Kuveyt’i işgalden kurtaracak ve düşmanı asıl taarruzun yeri hakkında yanıltacaktı.
Bu maksatla Deniz Piyade Kolordusu’nun bir tugayı Basra Körfezi’ndeki Faylaka Adası’na amfibi harekât icra edecekti.
Irak ordusu, yaptığı yanlış değerlendirme sebebiyle asıl taarruzu yapacak olan 18. ABD Hava İndirme Kolordusu ve 7. ABD Kolordusu cephesinde savunma için sadece 5 Irak Tümeni yerleştirmişti. Koalisyon kuvvetleri Kuveyt’e tali bir taarruz yaparken asıl taarruzu savunma hatlarında tertiplenen Irak ordusunun asıl kısmının yan ve gerilerine saldırmayı planladığından doğal olarak bu durum Iraklıların kısa süre içinde hezimete uğramasına sebep oldu.
Bunun sonucunda koalisyon güçlerinin taarruzları kısa süre içinde büyük bir başarı kazandı ve neredeyse tüm Irak ordusu imha edilerek etkisiz hale getirildi. Bunda yapılan hatalı plan ve tertiplenme kadar Irak’ın askeri birliklerinin hareket kabiliyetini kısıtlayan hantal bir teşkilat yapısından da kaynaklanıyordu. Nitekim harekat başlayınca Saddam’ın büyük ve hantal Tümenleri, ABD’nin ve diğer koalisyon güçlerinin çevik zırhlı, mekanize ve hava indirme tümen ve tugayları karşısında hiçbir varlık gösteremedi.
Silahlı helikopterlerin zırhlı birliklerle koordineli olarak Irak tümenlerine karşı kullanılmasıyla Irak tankları hiçbir hareket gösteremeden imha edildi. Bu muharebelerde, Türk askeri talimnamelerine de girmiş olan ve bizim de o zamanlar her kademede eğitimlerini yaptığımız Kara-Hava Muharebe Konsepti’nin koalisyon gücü tarafından uygulanmasını fiilen görmüş olduk.
Bu konseptin mükemmel icrasının da etkisiyle Irak kuvvetleri büyük bir hezimete uğratıldı ve 27 Şubat günü koalisyon güçleri Kuveyt şehrine girdi. Bunun üzerine Irak ateşkes istedi. 3 Mart günü çatışmalar sona erdi ve taraflar ateşkes görüşmelerine başladılar.
Irak ordusunun yenilmesinin muhtemel sebepleri:
-Katı ve merkezi emir komuta sistemi ve bundan dolayı Iraklı birlik komutanlarının inisiyatif kullanmaktaki isteksizliği.
-Çöl koşullarında örtü ve korumadan mahrum bir şekilde hava saldırılarına hassas kara birlikleri ve lojistik sistemler.
-Statik bir savunmaya dayanan muharebe anlayışı ve derin harekât icra etmek için sınırlı kabiliyet.
-Uzun ikmal ve ulaştırma yolları.
-Sevk ve idaresi zor bir lojistik sistem.
-Yetersiz eğitim seviyesindeki birlikler.
-Koalisyon kuvvetlerini gücünü göz ardı etmek.
-ABD’lilerin üstün teknolojisi karşısında Irak ordusunun düşük teknolojisi.
-Iraklı liderlerin ve generallerin koalisyon kuvvetlerinin gücünü göz ardı etmesi.
-Sınırlı hava harekâtı yeteneği.
-Etkisiz bir dış istihbarat.
Körfez Harekâtından alınan dersler.
1.1982 yılında ortaya atılan kara-hava muharebeleri konsepti ilk defa burada uygulanmıştır. Kara harekâtı ile birlikte amfibi harekât ta yapıldığından bu doktrin denizde de uygulanmıştır.
- Yüksel teknoloji ürünü silahların, stratejik amaçlarla, önemli hedeflere karşı kullanılmasını öngören Ayrımcı Caydırıcılık konsepti operatif sanata yeni bir boyut kazandırmıştır.
- Teknolojik üstünlüğün sayıca üstünlüğe galip geldiği bir defa daha görülmüştür.
- Uzayda konuşlu füze ikaz sistemlerinin görevlerini başarıyla yerine getirdiği görülmüştür. Bu sayede Irak füzelerini ve muhtemel hedeflerini 3 dakika içinde belirlemek ve hedef alınan ülkeyi ikaz etmek mümkün olmuştur.
- Uzayda konuşlu sistemler, istihbarat temininde başarıyla kullanılsalar bile taktik istihbarat için uçakların ve insansız hava araçlarının icra ettiği keşif harekatına hala ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır.
6.Emir komuta sisteminin aksaksız olarak yürütülmesi için mümkün olduğu kadar basit olması gerektiği anlaşılmıştır.
- Kara muharebesi 100 saatten kısa bir sürede sona ermiş ve hızın ve manevranın muharebedeki önemi bir defa daha görülmüştür. Bu muharebelerde taarruz savunmaya, hız ve hareket sabit konumdaki ise zırh ve tahkimata üstün gelmiştir.
- Kimyasal tehdide karşı savunmanın önemi anlaşılmıştır. Özellikle muharebe alanında kullanılan zırhlı araçların kimyasal tehdide karşı koruma sistemlerine sahip olması ve personel için uygun kimyasal koruma teçhizatı bulunmasının önemi anlaşılmıştır. Çünkü kimyasal mühimmatın kullanıldığı ortamlarda da ateş ve manevra yapılmak zorunda kalınabileceği görülmüştür.
9.Muharebelerin sadece gündüz değil gece de icra edilmeye devam edilmesi sebebiyle gece görüş cihazları ve termal kamera gibi cihazların önemi artmıştır.
- Silah ve silah sistemlerinin menzil, çap ve etki sahası açısından birbirleriyle koordine edilerek birbirlerinin eksiklerini tamamlayacak şekilde kullanılmasının büyük bir sinerji yarattığı ortaya çıkmıştır.
- Psikolojik harekâttan azami şekilde faydalanılmıştır. Bu husus bir savaşın tarihte ilk defa naklen televizyon ekranlarından tüm dünyada seyredilmesi sebebiyle özellikle büyük etki yaratmıştır.
- Yüksek teknolojili sistemlerle elektronik olarak hava harp silah ve teçhizatına karşı uygulandığı hava harekâtlarında, paket taarruzlarla yoğunluk istenilen hedeflere teksif edilerek zayiat verilmeden düşman üzerine çok şiddetli darbeler indirilebileceği görülmüştür.
- Lojistik sistemde de büyük yenilikler ortaya çıkmıştır. İkmal Bakım Bölgeleri (İBB) ve İkmal Noktaları Serisi (İNS) gibi klasik ikmal yerleri uygulaması yerine ikmal faaliyetleri ileri lojistik üsler tesis edilerek sağlanmıştır.
Hits: 306
OSMANLININ MASONLARI VE İLK MATBAASI
- 14 Mart 2018
II. ABDÜLHAMİT VE JURNALCİLERİ – 6
- 16 Mart 2018