
II. ABDÜLHAMİT VE JURNALCİLERİ – 6
- 16 Mart 2018
- Güven Kaya
- Başlık; MGM Tarih
- 25
GÜVEN KAYA 16.03.2018 / ANAKARA
31 Ağustos 1876’da, 33 yaşındayken tahta “oturtulan” II. Abdülhamit, korkularının ve evhamlarının esiri bir kişilik yapısıyla, 33 yıl boyunca ülkeyi jurnalciler ve hafiyeler üzerinden yönetti.
Borsadan para kazanmayı seven padişah, 23 Aralık 1876’da anayasayı ilan ederek birinci meşrutiyetin yolunu açtı. Bunda etkili olan güç Mithat Paşadır. Padişah, Mithat Paşanın gücünü biliyordu. Mithat Paşa ise padişahın anlaşılabilir, uzlaşılabilir olduğunu sanıyordu.
Hasta adam sıfatıyla tanımlanan Osmanlı devleti üzerinde o dönemler İngiltere ve Çarlık Rusyası bilek güreşi yapıyordu adeta. İbre bir o yana, bir bu yana gidip geliyordu. Kim etkiliyse onun dediği oluyordu.
Var olan Osmanlı-Rus gerginliği Paris Anlaşması ile aşılmaya çalışılmış ama Ruslar bundan memnun kalmamıştı. Bir yolunu bulup Osmanlıya savaş açtılar: Müslüman zulmü altında inleyen Ortodoks Hıristiyanlara özgürlük sağlamak. Pek tanıdık geliyor, değil mi? Zulüm kelimesinin kendini kullanan dincilere isyan etmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bu gibi gerekçelerin her tarafı yalan ve hile kokar. Ama malumunuz tarihin kurallarından biri de “hiçbir hükümdarın dindar olmadığı ama dinleri kılıç gibi kullandığıdır.”
Ruslar Sofya ve Edirne’yi işgal ederek on bir ay içinde bugünkü Yeşilköy’e kadar gelirler. İstanbul’un Osmanlı tarafından ele geçirilmesinden bu yana geçen 425 senede hiçbir düşman şehre bu kadar yanaşamamıştı.
Fırsatı ganimet bilen 2.Abdülhamit Meclisi Mebusanı süresiz tatil eder. Tarih 13 Aralık 1877’dir. O tarihte sadrazam Mithat Paşadır. Durum sadrazama korkaklığın sembolü maddi sembollerinden olan Yıldız Sarayında tebliğ edilir. Mithat Paşanın sadrazamlığı 48 gün sürmüştür ve kendisini bir anda sürgüne gönderildiği İzzettin isimli geminin güvertesinde bulur. Sürgün yeri İtalya’dır.
Padişah iki ay sonra meşrutiyeti kaldırdığını ve meclisi kapattığını açıklayarak meşru olmayan yollara sapar. Derken İngilizlerden destek alır ve Ruslarla masaya oturur. İngilizler desteği KIBRIS ve MISIR karşılığında vermiştir. Alınan rüşvet İngilizleri hayli uzun bir süre doyuracaktır hatta günümüzde dahi geviş getirmeye devam ettirecektir… Ama masada kaybedilenler belki de daha büyüktü. Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan, Romanya tam bağımsız oldular. Avusturya’nın işgaline bırakılan yerler de hayli yüklüdür: Bosna Hersek ve Yenipazar Sancağı. Rus ayısı da karnını doyurmakla meşguldü: Kars, Ardahan, Batum ve Beserabya’yı bir lokmada yuttu. O onları hazmederken; İran Kotur’u; Yunansitan Teselya’yı; Fransa Tunus’u paket etmekle meşguldü. Bu arada her şeyi tezgâhlayan İngiltere’nin, yarattığı katma değerin karşılığını kendisine sunulan altın tepsi üzerinde sıvazlarken, 32 dişi sayılmaktaydı: Sudan ve Kuveyt üzerinde fiili egemenlik kurmak… Şimdilerde Ulu Hakan denilen padişah kendi postunu kurtarmaya çabalarken olan olmuştur ve Türkiye’den 2 kat büyük toprak parçası bir lokmada “taam” edilmiştir.
Daha bitmedi. Fatura kabarıyordu. 1878 Berlin Kongresinde alınan bir karar ile Osmanlının maliyesi uluslararası bir komisyonun denetimine geçiyordu. Uygulamaya 20 Aralık 1881 yılında konulan komisyonun adı Duyun-u Umumiyedir. Bu bir ilkti dünya tarihinde. Dış devletler bir ülkede bir şirket kuruyor, devletin toplayacağı vergi ve gelirleri kendileri topluyordu. Böylelikle kendilerine olan Osmanlı borçlarını tahsil etmenin yoluna gidiyorlardı. Ülkede para eden her şey bitti ama o borçlar bitmedi bir türlü. Ticarette kuraldır kasa kimdeyse o kazanır. Hayatın kuralı da “ipin puştun elinde” olduğudur. O dönemler fatura İngiliz’in elindedir, yazar yazabildiği kadar… Bu komisyon zamanla Osmanlı maliyesinden daha büyük olmuştur. Hatta şarkılara, türkülere “kolcu” olarak geçen silahlı jandarma gücü bile kurdular. Bunlar alacak para bulamadıkları zaman, tahsilatı, tütün tarlalarında çalışan kadınlar üzerinden yapıyorlardı…
Bir numara veya güncel deyimiyle “beyefendi” ise jurnalcileri ve hafiyeleri aracılığı ile millete kan kusturuyordu. Paris’te vatansever Türklerin kurduğu Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti (daha sonra ismi İttihat ve Terakki Cemiyeti olmuştur) üyelerini kandırmak için çeşitli yalanlarla donattığı Serhafiye Ahmet Celalettin Paşayı Paris’e göndermekle meşguldür. Çünkü bu cemiyetten çok korkmaktadır. Millete ne olursa olsun ama benim koltuğum sağlam kalsın düşüncesindedir padişah. Serhafiye Paris’te kandırabildiğini kandırır ve beyefendinin saflarına çeker. Kimisi ülkeye döner ve devlette görev alır. Kimileri ülkeye dönmez ama dış temsilciliklerde hükümet görevlerine getirilir. Bu “kandırılanların” yaptıklarına -her ne kadar kendileri bilmiyor olsa da- davayı satmak, düşmanla işbirliği yapmak denir. Derken serhafiye bir numaranın kuşkuculuğundan, korkaklığından bezerek Mısıra kaçar ve orada ittihatçılara katılır. Bakar mısınız komediye? İttihatçıları parçalamaya ve yok etmeye çalışan ispiyoncu “kul” son tahlilde güvenceyi onlarda buluyor. Buyurun buradan yakın dediğinizi duyar gibiyim… Bu gerçek, kelimenin tam manasıyla ideoloji yoksunluğudur, felsefesiz yaşamadır.
Tüm bunlar olurken ve ülke her geçen gün kaybettiği topraklarla küçülür, kaybettiği itibarı ile güvenilmez hale gelirken, jurnalcilerin işi iştir, ispiyonlamaya devam ederler:
“Levazım reisi nasıl takip edildi?
38/Mayıs/315 : 9/Haziran/899
Başkâtip Beyefendi kulları vasıtasıyla Levazım Reisi Ahmet Paşa hakkında gayet hafi surette takibat ve tarassudat icra etmek üzere ahz ve telâkki eylediğim fermanı cenabı hilâfetpenahileri mucibince memurlar tâyin kılınmış idi. Müşarileyh dün Bâbı Seraskerîde bulunarak akşam üstü Kızıltopraktaki köşküne gidip bugün saat beşte köşkünden çıkarak Eyüp Sultana gidip türbei şerifi ziyaret ettikten sonra avdetle Yenicamide Merhametciyan eczahanesinde bir müddet oturarak bâde Kadıköyüne gelip orada dahi Belediye eczahanesinde oturup on bir buçuk raddelerinde köşküne avdet ettiği memur kullarınızın ihbarından anlaşıldığı, bundan birkaç sene mukaddem kendisinin şimdi bulunduğu köşkünde bir düğün tertip edip fevkalade hazırlıklarla bir çok davetlileri olduğu malûmat alınıp kadınlardan maada kimse gelmemesi mabeyin hümayundan emir verildiği ve ol zaman med’ular vürut ettikçe kabul etmeyip hazırlamış olduğu yemekleri bir emri mahsusla döküyorum, size yedirmiyorum diyerek döktüğünün dahi ayrıca arzına ictisar eylerim. Ferman…
Yaveri hususi hazreti şahriyarilerinden
adbi memlûkleri Çerkez Mehmet
Fehim Paşa[1] bile takip ediliyor.
3/Mayıs/905
Dün saat sekizde Fehim Paşa hazretlerinin küçük bir vapurla Midyenin alt atarfında Çilingöz Çiftliği mevkiine geldiği bildirilmekle berayi malûmat maruzdur.
Terkos Müfrezeleri Kumandanı
Süvari Binbaşısı Mehmet Ziya
29/Nisan/301 : 4/Mayıs/905
Fehim Paşa hazretlerinin mevkii maruzdan gece saat beşte Dersaadete avfet ettikleri bildirilmekle berayi malumat maruzdur. Ferman…
Mehmet Ziya
Şehremini[2] bile takip ediliyordu
5/Şubat/904
Şehremini Rıdvan Paşa hazretlerinin dünkü gün saat altı buçuk raddelerinde daire mahsusa vapuriyle Kadıköy karyesine çıkıp Göztepedeki köşküne azimet ve akşam üzeri Dersaadete avdet eylediği maruzdur. Olbapta…
Üsküdar Mutassarıfı
Hamdi
Caddede gezenler de jurnalleniyor
20/Mayıs/905
Bugün Beyoğlu caddesinden mürur eden zevatın isimleri aşağıya arzedilmiş olmakla…
Beyoğlu Mutasarrıfı
Hamdi “
Alıntılanan bölümler Abdülhamit’e Verilen Jurnaller, Faiz Demiroğlu, Tarih Kütüphanesi Yayınları, 1955, İstanbul adlı eserdendir.
Not: Eserden aynen aktarılmıştır. Yazım hatalarına ve dilbilgisine müdahale edilmemiştir.
JURNALLER DEVAM EDECEK. DURMAK YOK, AKTARMAYA DEVAM.
[1] Padişahın sütkardeşi ismet Beyin oğludur. Babasının iyi ahlâkına rağmen, pek şımartılan, genç yaşında yüksek askeri rütbelere nail olan Fehim Paşa İstanbul’da büyük rezaletler yapmış, nihayet yabancı sefirlerin, bilhassa Alman sefirinin ısrarlı müracaatları ve sadrazam Ferit Paşanın tesiri ile Bursa’ya sürülmüş, orada da rahat durmamış, 1908 Meşrutiyetinin ilanı üzerine, canları yanan ahalinin hücumuna uğrayarak parçalanmıştır. Ayrıca padişahın serhafiyesidir. Abdülhamit’e verilen jurnaller, Faiz Demiroğlu, 1955.
[2] O zamanlar İstanbul Belediye Başkanına denmektedir. Bir aralar Ankara Belediye Başkanlığı için de kullanılmıştır.
Hits: 15
MİLLİYETÇİLİK VE TÜRKLER
- 17 Mart 2018