
Haberlerde Bir Rakam Olmak
- 22 Mart 2018
- Mahmut Şahin
- Başlık; Gündem
- 8
Mahmut Şahin / 22 Mart 2018 / Ankara
Afrin ve Bitlis’ten geldi son acı haberler;
“Teröristlerce tuzaklanan el yapımı patlayıcıların infilak etmesi neticesinde Afrin’de üç, Bitlis’te bir asker şehit oldu, bir asker de yaralandı.”
Kim bu şehit olan dört, yaralanan bir asker? Neden şehit oldular, neden yaralandılar? Bu askerlerin anneleri, babaları, kardeşleri, eşleri, çocukları kim, yaşadıkları hayat nasıl?… Korkuları, sevinçleri, kederleri ve ümitleri vardı onların. Kısaca insandı o beş asker, tıpkı daha önceleri şehit olan, yaralanan diğer arkadaşları gibi. Vatan için düşünmeden canlarını verdiler. Haberlerde geçen bir rakam olmayı göze aldılar. Kendilerini şehit olmaya yüreklendiren, her gün nutuklarıyla onları ölmeye ikna eden politikacıların oğulları değildi ölenler.
Yaklaşık kırk yıldan fazladır bu ülkede terör ve savaşla koyun koyuna yaşıyoruz, alıştık ve kanıksadık hepimiz haberlerde verilen rakamları:
“Dur ihtarına uymayan teröristlerin açtığı ateş sonucu çıkan çatışmada üç asker şehit oldu, beş asker de yaralandı. Çatışmada on dört terörist ise etkisiz hale getirildi. Kaçan teröristleri yakalamak için bölgede operasyonlar devam ediyor.
“… Bakanı ve Başbakan çok sert konuştu, şehitlerin kanlarının yerde kalmayacağını ifade eden Başbakan: ‘Gücümüzü sınamaya kalkanlar bunun bedelini misliyle ödeyeceklerdir’ dedi.”
Yukarıdaki satırlar eminim hiçbirinize yabancı değildir. Yarım asra yakın bir zamandır bu haberleri her gün duya duya bugünlere geldik. Değişen fazla şey yok. Amacım terör ve savaşın neden ve sonuçlarını, bu sonuçlara halkın tepkisi ya da tepkisizliğinin ayrıntılarını açıklamaya çalışmak değil, bu başka ve daha ayrıntılı bir çalışmanın konusu. Niyetim sadece yaşananların insani boyutuna dikkat çekmek. Konu terör ve savaş olunca bu insanlık dramının yaşandığı tek yer ülkemiz değil elbette.
Savaşın her gün kapımızı çaldığı, terörün kol gezdiği bir coğrafyada yaşamak hiç de kolay değil. Gündemin hızını yakalamak neredeyse imkânsız. Her gün yeni bir olaya, yeni bir çatışmaya gebe. Gün geçmiyor ki dünyanın herhangi bir yerinden çatışma, savaş ve terör haberi gelmesin. Ekranlarda duyuyor gazete ve dergilerde okuyoruz:
“Suriye’nin Şam kentinde meydana gelen bir patlamada 30 kişi hayatını kaybetti 50 kişi yaralandı”.
Bu tip haberler, ülkemizin de içerisinde olduğu Orta Doğu coğrafyasında artık sıradanlaştı. Okuduklarımız ve duyduklarımız sanki sadece birer rakamdan ibaret.
Rakamların ardındaki hayatlar unutuldu. 30 ölü! 30 Baba, 30 çocuk, 30 anne, 30 dede, 30 teyze, 30 kardeş… Kim bunlar? Niye öldüler? Bu bombaları patlatanlar ile patlayan bombalar yüzünden ölenler birbirlerini tanıyorlar mıydı? Soru, soru soru… Bitmeyen sorular var. Ama cevap? Cevap yok. Emperyalistlerin, gözü doymazların çıkarları var sadece. Ölenler ise sadece birer rakamdan ibaret.
İnsanlık, yaşadığı onca felakete, savaşa ve kıyıma rağmen ders almıyor sanki. Hala birbirini yemeye devam ediyor. Ciğer parçasına üşüşmüş kurtlar gibi yiyoruz birbirimizi. Ne zaman bitecek bu doymazlık, ne zaman aklı başına gelecek insanlığın, belli değil.
Seçim derdine düşen siyasetçiler ırkçı ve aşırı milliyetçi söylemlerini her geçen gün artırıyorlar. Devlet yönetenler her gün birbirlerine had bildiriyorlar. Hiç aşağıdan alan, geri adım atan yok. Herkesin dilinde bir savaş çığırtkanlığı. Siyasetçilerin bu savaş naralarının arasında sağduyunun sesi duyulmuyor. Sağduyunun ve aklın yolunu izleyen, barış için çaba sarf edenlerin sesleri duyulmaz oluyor bu kargaşada.
İçinizin karardığını, yeter artık dediğinizi duyar gibiyim. İçinizi karartmak değildi maksadım, yaşanan gerçekleri ortaya koymaktı. Bu gerçekleri neredeyse hayatının tamamında yaşayıp hissetmiş ve bir zamanlar kendisi de haberlerde rakam olmuş birisi olarak gerçekleri anlatmak görevim diye düşünüyorum.
Savaş haklı ve gerekliyse bir anlam ifade eder. Barışı sağlamak için de savaşa hazır olmak gibi çelişkili görünen bir gerçeklikle karşı karşıyayız maalesef. Savaş ve barıştan söz etmişken Ulu önder Atatürk’ün şu sözlerini anmadan geçmek olmaz:
“Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.”
Savaş, geçtiğimiz yüzyılda tanık olduğumuz gibi Emperyalist saldırılara bir başkaldırı, bir vatan savunması olduğu kadar aynı zamanda emperyalist saldırganları, uygarlıkları yok eden vahşeti de ifade eden bir sözcüktür. Haksız savaşların tarafı olmamak insanlığa karşı en büyük sorumluluğumuzdur. Bazı politikacıların dediği gibi terör ve savaş alışılacak bir şey değil. Alışmayalım, terör ve savaşla yaşamaya. Emma Goldman’ın şu sözü savaşı çok güzel tarif ediyor aslında:
“Bütün savaşları, dövüşemeyecek kadar korkak olan, bu yüzden de kendileri adına dövüşmek için dünyanın gençlerini cepheye süren hırsızlar çıkarır.”
Hits: 19
Tarihi Değiştiren Savaş: Çanakkale
- 17 Mart 2018
Mondros Sonrası İşgaller ve Tepkiler
- 23 Mart 2018