
AFRİN’DE SİYASİ HEDEF NE?
- 23 Mart 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 29
AFRİN’DE ASKERİ HEDEFE ULAŞILDI AMA SİYASİ HEDEF BELİRSİZ
GÜVEN KAYA 23.03.2018 / ANAKARA
Daha önce Afrin ile ilgili olarak geniş bir bilgi içeren bir yazımız olmuştu. Yazı için tıklayınız. İlkini takiben, harekât esnasında neler olabileceğini irdeleyen bir yazımız daha olmuştu. Yazı için tıklayınız.
20 Ocak 2018 ‘de başlayan Zeytin Dalı Harekâtı, Afrin şehir merkezinin ele geçirilmesiyle birlikte yeni bir safhaya girmiştir. Şehir merkezinin düşmesini takiben batıdaki dağlık bölge de düşmüştür. Konuyla ilgili en son rakamsal bilgiler için tıklayınız. Askeri hedefe ulaşılması siyasi hedefin gerçekleştirilmesine kapıyı açmıştır. Ancak siyasi hedef belirsizliğini korumaktadır.
Harekâtın başlangıcında işin uzmanları “askeri hedefi belli olan bu harekâtın siyasi hedefi nedir” diye merak içine düştüler. Zaman geçtikçe merak derinleşti ve sorular sıklaştı ama bu sorulara cevap vermek zorunda olanların, “siyasi hedef nedir” cümlesinden bir şey anlamadığı ortaya çıktı.
Kimsenin toprağında gözümüz yok cümleleri kurularak siyasi hedef açıklanmaya çalışıldı. Ancak bu gibi laflar uygulamada değersizdir.
Basına yansıdığı kadarıyla, siyaseten, içinde seferberlik ilanı geçen slogan tarzı cümlelerin kurulduğu görüldü. Seferberlik ilanı son noktadır. Oysa yapılan harekâtın çapı 20-25.000 kişilik bir askeri gücü geçmiş değildir. İçinde seferberlik ilanı geçen bir cümle, seçmen kitlesince, “ölüm-kalım” meselesi olarak algılandı ve “vay be ne zor durumdaymışız” dendi ve palas pandıras askerlik şubelerine koşuldu. O koşanlar birilerini kandırdığını sandı ama onların da askere alma usullerinin böyle olmadığını bildiğini bilenler kanmadı. Böylelikle siyasi hedefe ulaşıldı: seçmen seçime hazırlandı. Konuşma için tıklayınız.
8-9 yaşlarında, askeri üniforma giymiş bir kız çocuğu sahneye çıkartılıp, içinde şehit olmakla ilgili söylemlerin olduğu cümleler kuruldu. Dahası kızın cebinde bulunan bayrak da işin içine dâhil edilip “şehit örtüsü” ile gelmiş dendi. Pek tabi ki konuşmayı ağlamaklı gözlerle izleyenlerin alkışları sayesinde siyasi hedefe yine ulaşıldı… Tıklayınız.
Bu konuşmada millet, araya cuma günü lafı da sıkıştırılarak, küllerinden yeniden doğmuştur diye tanımlanıyor. O kül olan milletin hangi millet olduğunu bilmem ama Türk Milleti tarihin hiçbir döneminde kül olmamıştır. O yüzden yeniden doğmasına gerek yoktur. Burada kendi varlıklarını ve görevleri gereği yapmak zorunda oldukları işleri yüceltmek için bir milleti kül etmek deyimi dahi kullanılmaktadır. İşte, varın görün siyasi hedeflerinin ne olduğunu…
18 Mart günü Afrin’e girildiğinde içinde “fetih” kelimesi geçen bir cümle kuruldu. Hemen takip eden cümle ise kimsenin toprağında gözümüz yok anlamındaydı. İçinde birbiri ardına gelen ve birbiri ile taban tabana çelişen iki ayrı cümlenin olduğu bir demeç, siyasi hedefin ne olduğunu öğrenmeye çalışan kişileri daha fazla şaşırtırken, terminolojiden -yani askeri hedef nedir, siyasi hedef nedir- haberi olmayan kişilerin alkışları ile yine siyasi hedefe ulaşıldı. Haber için tıklayınız.
Bu arada siyasi arenada “kanla beslenmek, şehitlerin omzuna basmak, siyasi getirim aracı yapmak, askerin başarısını oya tahvil etmek, seçim yatırımı olarak görmek” gibi karşı görüşler beyan edilerek “ülkenin güvenlik gerekçeleri siyasi çıkarlara alet edilemez, vaz geçin bu uygulamadan” türü ahlaki konuşmalar karşılığında “hainlik, vatan hainliği” nitelemelerini gördü. Evet, ilginç bir yaklaşım herkesi hainlik ile suçlamak. İranlı bir yetkili, ABD başkanı Trump’ı 280 harf bilmekle aşağılamıştı. Bakınız. Nereden geldi bu bilgi aklıma, anlamadım.
Örnekleri çoğaltmak pek ala mümkün.
Ama biz askeri hedefe bakalım.
Askeri hedef, harekâtın başlangıcında basına yansıdığı şekliyle, elde edilmiştir. TSK, savunmasını kritik bir arazi arızasına dayamış, kuzey-güney hattındaki geçişi kontrol eden, kendilerini özerk ilan ederek oluşturulan kantonların birleşmesini engelleyen, içinde içme ve sulama suyu sağlayan bir baraj, ulaşımı kolaylaştıran bir havaalanı olan, daha sonra yapılması planlanan Menbiç üzerine taarruz için yeni bir çıkış arazisi elde etmiş oldu.
Bu bir başarıdır. Zaten Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), terörle mücadelesinde, 1986 yılının son aylarında, 1989 yılının sonbahar aylarında, 1998 yılının yazında olduğu gibi yine başarılı olmuştur. Yılları anarak verdiğim başarılar, nedense -ülke içindeki terör destekçileri, terörist sevicileri tarafından- her seferinde boşa çıkartılmış[1] ve yine çok kanlı boğuşmalara girilmiştir. Çok değerli Türk çocukları, birilerinin kişisel çıkarları için, kara toprağın bağrına düşmüştür. Bundan sonrasında da benzer bir gelişme olacağından emin olmamakla birlikte olabileceği ihtimalini bir kenara atmıyorum. Çünkü bu topraklarda yaşayanlar, dünyanın en iyi organize olmuş terör örgütüne -kendi damarlarında Kürt kanı dolaştığından dem vurarak- “3-5[2] eşkıya” diyen başbakan (sonradan cumhurbaşkanı) görmüştür. Yine aynı makamları aynı sıra ile işgal eden ve 2003 yılında bu ülkede “Kürt meselesi vardır,” 2015 yılında ise “Kürt meselesi yoktur” diyeni de görmüştür.
Bu noktaya nasıl gelinde dersek uzun süren bir “çabanın” sonunda gelindi gerçeği ortaya çıkar. O çabanın içine Kürt meselesi vardır yaklaşımıyla başlayan açılım, İmralı, Oslo, Habur, Dolmabahçe süreçleri ve masa devirmeler ile devam eden ve nihayetinde Kürt meselesi yoktur yaklaşımına dayanan bir öykü girmiştir. O öykü daha kapsamlı bir yazının konusu olacağından burada konu edilmeyecektir.
Devlet yapısı milleti yönetmek için vardır, kişisel çıkar sağlamak veya ego gidermek için değil. Terörle mücadele edecek devlet şunu bilmelidir: terörle mücadelenin en iyi yöntemi terör örgütü yaratmamaktan geçer.
Eğer bir şekilde yaratılmışsa onunla mücadele ise kesin hatlara sahiptir[3]:
- Örgüte “bir kez” çağrıda bulunulur teslim olması için.
- Teslim olmaz ise örgütün çıktığı bölgeye hiçbir şekilde yatırım yapılmaz. Yoksa terör vurdu devlet verdi sloganı devreye girer.
- Tüm teröristler, istisnasız bir şekilde yok edilir.
- O bölgede bir daha terör örgütü oluşmayacak şekilde, ekonomik, ticari, siyasi, sosyal tüm sorunlar giderilir ve boşta gezen insan bırakılmaz.
Bir yerde terörün varlığından söz ediliyorsa bu işin devlete rağmen ve iç desteksiz olmayacağının bilinmesi gerekir. Bu işin abecesi buradan başlar. Tekrar ediyorum: devlete rağmen ve iç desteksiz olmaz. Ne anlamamız gerekiyor? Terör varsa devlet de işin içindedir demektir bu. Bir de terörün dış destekten kaynaklandığını söyleyenlere denk gelirseniz, onları bir daha asla görmeyin ve dinlemeyin. Dış desteğin işi zaten odur. Örnek vermek gerekirse Türkiye’deki terör olayları için hep ABD suçlanır. Bu işi bilen biri olarak, ben, henüz bu ülkeyi suçlamadım. Çünkü işi o. İşini iyi yapan herkese saygı duymak gerekir. Hep o böbürlendiğimiz Türk imparatorluklarının diğer ülkeler içinde karışıklık çıkarması neyse, ABD’nin de ülkemizde karışıklık çıkarması odur. ABD’ye kızıyorsanız Türk imparatorluklarına da kızınız. Yok, Türk imparatorluklarına kızmıyorsanız, lütfen ABD’ye de kızmayınız. Riyanın anlamı yok. Bu arada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 2011 yılından beri Suriye’de yaptıklarına ne denir? Teröre dış destek denir. ÖSO ile yaptığına ne denir? Terör örgütü ile iş birliği denir. Daha FETÖ ile ilgili konulara gelmedik bile… Haydi, şimdi kızınız ABD’ye.
[1] Bu gerçek araştırılması ve isim isim, kurum kurum ortaya dökülmesi gereken bir ülke gerçeğidir.
[2] Hafızamda kaldığı kadarıyla, bu yaklaşım, “3,5” eşkıya olma olasılığını üzerinde barındırıyor.
[3] Bu usul uluslararası kabul görmüş bir usuldür.
Hits: 34
Mondros Sonrası İşgaller ve Tepkiler
- 23 Mart 2018
Mondros Sonrası Vahdettin, Hükümet ve Aydınlar
- 24 Mart 2018