
Mondros Sonrası İşgaller ve Tepkiler
- 23 Mart 2018
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; MGM Tarih
- 3
- Facebook10
- Twitter0
- WhatsApp0
- LinkedIn5
- Telegram0
- Paylaşım
Mondros Mütarekesi Sonrasında İşgaller ve Ordu Komutanlarının Gösterdiği Tepkiler.
Mehmet Çanlı
Giriş.
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanıp uygulamaları ortaya çıkmaya başlayınca buna ilk tepkiler ordu mensuplarından geldi. Bu tepkiler daha çok, İngilizlerle karşı karşıya olan Ordu Komutanlarından geliyor, İngiliz isteklerine karşı çıkılması gerektiği öne sürülüyor, şartların elverdiği ölçüde de direniliyor ve bazı tedbirler alınıyordu. Fakat hükumet, bu fikirlere karşı çıkıyor ve Mütareke şartları ile İtilaf Devletleri taleplerine uyulması için gerekli tedbirleri alıyordu.
Direniş gösteren ordu komutanları, hükumet tarafından Orduları lağvedilip İstanbul’a çağırılırken İtilaf Devletleri temsilcileri de bu komutanlara karşı sert tedbirler almaya çalışıyor, direnci daha başlamadan kırmaya ve gelecekteki planlarına engel teşkil edebilecek tehditleri etkisiz hale getirmeye çalışıyorlardı.
1. Ordu Komutanlarının Tepkileri.
A. 9’uncu Ordu Komutanı Yakup Şevki (Subaşı) Paşa.
Mütareke’nin imzalanmasından kısa bir süre sonra, Ahmet İzzet Paşa’nın emriyle, Kafkasya’daki kuvvetlerimiz hudut gerisine çekilirken Osmanlı İmparatorluğu ‘’Elviye-i Selase’’ (Kars, Batum ve Ardahan)’nin kendi hudutları dâhilinde kalmasını planlamıştı. Bu plana göre Ordu, Brest Litovsk Antlaşması ile elde ettiği yerler dışında ele geçirdiği bölgelerden çekilecekti. Hâlbuki İtilaf Devletleri bu üç vilayetin de hemen boşaltılmasını istiyordu.
9’uncu Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa, bu istekleri ve Mütareke hükümlerini uygulamakta çok yavaş davranıyor ve bölgeyi kısa sürede boşaltma talebine direniyordu. İngilizler, bu tavırlar karşısında Harbiye Nezareti’ne, ihmali görülen subayların cezalandırılması yönünde baskı yapıyor ve bunun üzerine Harbiye Nezareti bu baskıya tepki göstererek kendi personelini suçlu olarak kabul etmediğini, gecikme sebeplerinin iklim ve doğa şartları ile İtilaf Devletleri’nin kabul edilmesi asla mümkün olmayan taleplerde bulunmasından ileri geldiğini söylüyordu.
Bu gelişmelerin ardından 19-24 Aralık 1918 tarihlerinde, İngilizler Batum’u işgal edince, Osmanlı Hükumeti bunu kabul etmediğini duyurarak bu bölgedeki Türk asker ve jandarmasının görevleri başında kalmasını bildirdi. Osmanlı hükumeti ayrıca, Yakup Şevki Paşa’ya, doğu vilayetlerinin durumunu İngilizlerle görüşmesi için yetki verdi.
Bunun üzerine Paşa, Kars’ta bulunan İngiliz generali Walker ile 7 Ocak 1919’da bir görüşme yaptı. Bu görüşmede İngiliz General; Ermenilere bırakılacak üç sancağın Osmanlı Ordusu tarafından 25 Ocak tarihine kadar terk edilmesini istedi. Buna karşılık olarak, çekilmeye kadar 13.000 kişilik Türk Ordusu’nu iaşe etmeyi vaat ediyordu. Paşa, bu taleplere karşı kararlılıkla karşı çıktı.
Fakat Osmanlı Harbiye Nezareti’nden gelen emir üzerine 9’uncu Ordu’yu Erzurum’a çekmek zorunda kaldı, ancak bunu mümkün olduğu kadar yavaş bir şekilde yaptı. Çekilirken malzeme ve silahlarını da beraber götürdü. Bu esnada Yakup Şevki Paşa, 6’ncı Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa ile de işbirliği yapmak için görüşmeler yapıyordu.
Fakat İngilizlerin baskısı sonucu, 3 Nisan 1919 tarihinde 9’uncu Ordu lağıv edildi. Paşa’ya, Harbiye Nezareti’nce, İstanbul’a dönmesi emredilince, Doğu Bölgesi’nin sorumluluğunu 15’inci Kolordu Komutanlığı’na devretti. İstanbul ile yaptığı uzun yazışmaların ardından başkente gitti.
Milli mücadeleye olumlu bakışı bilindiğinden, başkentte uzun süre kendisine bir görev verilmedi. Kendisinden sürekli şüphelenen İngilizler tarafından 21 Nisan 1920 tarihinde tutuklanarak Malta’ya gönderildi. 1921 yılında esir mübadelesi sonucu yurda dönünce kurtuluş mücadelesine katıldı ve Büyük Taarruz’da 2’nci Ordu Komutanlığı görevini yerine getirdi.[1]
B. 6’ncı Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa.
6’nci Ordu Komutanı Ali İhsan (Sabis) Paşa, Mütareke’nin imzalandığını öğrenir öğrenmez, Bağdat’ta bulunan İngiliz generali Marshall’a bir mektup göndererek aralarında bir tampon bölge oluşturulmasını teklif etti. Bu sırada İngiliz birlikleri Musul’a 60 kilometre mesafede bulunuyordu.
İngilizler, Paşa’nın talebine verdikleri cevapta; Mütareke’nin 7’nci maddesi gereğince Musul’u işgal edeceklerini, bu sebeple Musul’un boşaltılmasını istediler. Paşa, bu maddenin tatbiki için herhangi bir sebep olmadığını ve bu yüzden işgalin mümkün olmadığını bildirmesi üzerine İngilizler, bölgedeki bazı Arap aşiretlerini kışkırtarak bölgede isyan ve yağma hareketlerine başlamalarını sağladılar.
Bu hareketlerin ardından da asayişin bozulduğunu ve halka zulüm edildiğini ileri süren İngiliz Irak İleri Birlikleri Komutanı General Cassel, birliklerini yürüyüşe geçirdi. İngilizler, Ali İhsan Paşa’ya bir mektup göndererek şehrin hemen teslimini istediler. Paşa, bu talebi protesto ederek reddetti.
İngilizlerin eski bir Alman haritasını örnek göstererek Musul’un Irak’ın bir parçası olduğu yönündeki iddialarına karşılık olarak Ali İhsan Paşa, bu tür haritaların sadece Almanlar tarafından yapıldığını ve ilmi bir dayanağının olmadığını söyledi.[2] Aynı gün içinde Osmanlı Harbiye Nezareti de gönderdiği mesajda İngilizlerin Musul’u işgale haklarının olmadığını belirtiliyordu.
Fakat daha sonra, İngiliz İşgal Orduları Komutanı General Galthorpe tarafından şehrin boşaltılması yönünde hükümete bir ültimatom verilince Harbiye Nazırı Ahmet İzzet Paşa’ya, şehrin boşaltılarak İngilizlerin göstereceği hatta kadar ordunun çekilmesini bildirdi. Bunun üzerine Ali İhsan Paşa, ordu karargâhını taşıtabildiği tüm silah ve malzemesi ile birlikte Nusaybin’e çekti.
Bunun üzerine 10 Kasım 1918 tarihine kadar Musul’un tamamı işgal edilince, Paşa elindeki birliklerle; Süleymaniye, Köysancak, Kadıhane, Dipke, Güver, Büyük Zapsuyu ve Hamam Alil’in kuzey sırtlarından Telafer, Sincar, Resülayn, Tel’ebayt, Cerablus, Akçakoyunlu istikametine kadar olan hattı tuttu.
İngilizler, 17 Kasım 1918 tarihinde, Şeyh Mahmut önderliğinde bir Kürt Hâkimliği kurdurdular ve Kürtçülük propagandalarına başladılar. Paşa bu faaliyetlerin kendi işgali altındaki hatların kuzeyine geçmemesi için tedbirler aldı ve Osmanlı hükumetini de bu konuda ikaz etti.
Bu arada İngilizler, Arap aşiretlerini kışkırtarak Türk birliklerine saldırılarda bulunmaya teşvik ediyorlar ve bu aşiretler de daha çok terhis olup memleketlerine gitmek üzere yola çıkan silahsız asker kafilelerine saldırıyorlardı.
Bu gelişmeler üzerine Paşa, 6’ncı Ordunun ikmali için kritik bir merkez konumundaki Carablus şehrini birliklerine işgal ettirdi. Fakat İngilizlerin şiddetli tepkisi sonucu Harbiye Nezareti tarafından verilen emir gereğince şehri terk etmek zorunda kaldı. Bu sırada bölgede yıkıcı propaganda yaparken yakalanan İngiliz Binbaşı Kiling’i de tutuklayarak İngilizlere protesto gönderince durum iyice gerildi.[3]
7 Şubat 1919 tarihinde, İstanbul’a gelmiş olan İngiliz Mısır ve Suriye Orduları Komutanı General Allenby tarafından Harbiye Nazırı Abdullah Paşa ve Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa İngiliz elçiliğine çağırılarak 6’ncı Ordu’nun lağıv edilmesini, silah ve malzemenin İngiliz birliklerine teslim edilmesini, işgal edilen bölgelerdeki jandarmanın görevine son verilmesini, halkın silahlardan arındırılmasını, Konya’nın doğusundaki tüm demir yolları ile haberleşme vasıtalarının kontrol ve denetiminin kendilerine teslim edilmesini, gerekli gördüğü yerleri işgal etmelerine karışılmamasını ifade eden sert bir ültimatom verdi.
Bunun üzerine nazırlar istifa etti ve boşalan Harbiye Nazırlığına Cevat Paşa, Erkânı Harbiye Reisliğine (Genelkurmay Başkanlığı) de Fevzi Paşa atandı. Ali İhsan Paşa 10 Ocak’ta Urfa’ya giderek burada Müslüman halkın kendi aralarında örgütlenmesi yönünde bazı yönlendirmelerde bulunmaya çalıştı ancak bu önemli bir sonuç vermedi.[4]
İngiliz taleplerinin yerine getirilmesi, Ermenilere verilmesi düşünülen Doğu’daki Altı Vilayet’in İngilizlere teslimi demekti. Fakat çaresiz durumda olan Osmanlı Hükumeti Allenby’nin isteklerinin yerine getirilmesi için gerekli emirleri verdi.
Harbiye Nazırlığı 9 Şubat tarihinde gönderdiği bir emirle; 6’ncı Ordu’nun lağıv edildiğini ve Ali İhsan Paşa’nın yerine bir vekil bırakarak, İstanbul’a dönmesi gerektiğini bildirdi. Lağıv edilen 6’ncı Ordu birlikleri yeniden teşkilatlandırılarak 13’üncü Kolordu kuruluşuna dâhil edildi ve komutanlığına Miralay (Albay) Cevdet Bey atandı.
6’ncı Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa, bu direniş hareketleri esnasında, 9’uncu Ordu Komutanı Yakup şevki Paşa ile de işbirliği yapmaya çalışıyordu.[5] Fakat önce bu işbirliği bir işe yaramadı. 21 Şubat 1919’da İstanbul’a hareket eden Paşa, 2 Mart 1919’da vardığı İstanbul’da, Haydarpaşa İstasyonu’nda trenden iner inmez İngilizlerce tutuklanarak[6] Malta’ya gönderildi. 1921 yılında esaretten kurtularak yurda dönen Paşa, Büyük Taarruz öncesinde kısa bir süre 1’inci Ordu Komutanı olarak görev yaptı.[7]
C. Yıldırım Ordular Grubu Komutanı Mustafa Kemal Paşa.
Mondros Mütarekesi imzalandığı gün, Liman Von Sanders Paşa Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı’ndan alınarak İstanbul’a çağrıldı ve yerine Mustafa Kemal Paşa atandı. Genelkurmay Başkanlığı, kendisine gönderdiği telgrafta; ordunun Suriye’nin kuzeyine çekilmesi durumunda savunma vaziyeti alıp alamayacağı, bu sayede Mütareke’nin şartlarının hafifletilip değiştirilmesinin mümkün olup olamayacağını sordu ve Mütareke şartları tebliğ olununcaya kadar İngiliz ve Şerif Hüseyin birliklerinin uygun bir yerde oyalanmasını istedi.
Paşa bu telgrafa verdiği cevapta; Gâvur Dağı’nda tutunup savunma imkânı varsa da ortada savunma yapabilecek bir ordu kalmadığını, herkesin bir yerlere kaçmakta olduğunu, kendisinin de Katma-Kurtkulak-Raco istikametinde çekildiğini bildirdi. Bunun üzerine 2 ve 4’üncü Ordular da Yıldırım Ordular Grubu emrine verildi ve karargâh yeri olarak Adana şehri gösterildi.[8]
Mustafa Kemal Paşa, Suriye’den çekilirken geldiği Kilis’te, halkın milis kuvvetleri kurarak düşmana karşı koymaya hazırlandığını görünce halkın ileri gelenleri ile bir toplantı yaparak; ‘’Savaşın henüz bitmediğini, asıl savaşın bundan sonra başlayacağını, buna göre hazırlık yapmalarını’’ söyledi.[9]
Buradan ayrıldıktan sonra 31 Ekim 1918 tarihinde, Adana’ya gelen Paşa, Mondros Mütarekesi’nin imzalandığını burada öğrendi. Aynı gün Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı’nı Liman Von Sanders’ten resmen teslim aldı. 3 Kasım tarihinde Sadrazam Ahmet İzzet Paşa tarafından Mütareke’nin tam metni kendisine gönderildi.
Harbiye Nezareti ile yazışmalara devam eden Paşa, Mütareke’nin bazı maddelerinin tam tefsir edilmesini istiyor, Suriye sınırının kesin yerinin nasıl olacağını soruyor ve buna göre ordulardan geri kalanları düzenleyerek tertiplemeye çalışıyordu.
Esas açıklığa kavuşturulmasını istediği mesele, Mütareke’de adı geçen ‘’Kilikya’’ ismi ile nerenin kastedildiği idi. Adana yerine sınırları belli olmayan tarihi Kilikya isminin kullanılmasının ortaya bazı sorunlar çıkarabileceğini, Kilikya adının kullanılmasında İngilizlerin özel maksatları ve sınırsız ihtirasları olduğunu bildiriyordu.[10]
5 Kasım 1919 tarihinde, Adana ileri gelenlerinin düzenlediği bir yemekte; ‘’Bu memleketin kurtulacağını, henüz ümitlerin sönmediğini, bunun için mücadele edeceğini, Türk Milletinin ve ordusunun kendi vatanını ve istiklalini koruyabileceğini’’ söyledi.
Adana’da görüştüğü kimselerle Doğu’dan gelecek taarruzlara karşı şehrin nasıl savunulacağını konuştu ve şehri savunmak için şimdiden aralarında bir teşkilat kurmalarını, uygun yerlere siperler kazmalarını, gerekli silah ve malzemenin kendisi tarafından karşılanacağını söyledi. Bu kapsamda Gülek Boğazı ve Misis’e istihkâmlar yaptırdı.[11]
Emrindeki birlik komutanlarına gönderdiği emirde; ‘’Mütareke hükümlerinin uygulanmasının bizim için daha ağır bir duruma gelmemesini sağlamak için gerekli tedbirlerin alınmasını, Toros Tünellerinin elde tutulması gerektiğini ve terhis işlemlerinin geçiştirilmesi veya geciktirilmesini’’ tavsiye ediyordu.
6 Kasım 1918 tarihinde, Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya çektiği telgrafta; ‘’Mütareke şartları arasında anlaşmazlıkları giderecek tedbirleri almadan orduların terhis edilmesi ve İngilizlerin her dediğine boyun eğilmesi durumunda İngiliz ihtiraslarının önüne geçmeye imkân olmayacağını bildiriyor, İngiliz ve Fransızların İskenderun ve Adana bölgelerini işgal etmesine karşı çıkılmasını ve bölgenin tahliye edilmemesini’’ istiyordu.
İstanbul’a; ‘’kadroları en genç askerlerden yeni bir Tümen kuracağını, Jandarma’yı takviye edeceğini, fazla malzemeyi Torosların kuzeyine aktaracağını, terhis olan askerlerin silah, cephane ve teçhizatını depolayacağını ve bunların nakli konusunda yardım kendilerinden isteyeceğini’’ bildiriyordu.
İngilizlerin aşırı istekleri karşısında direnmekten yana olan Mustafa Kemal, İskenderun’un işgali söz konusu olunca; ‘’İngilizler İskenderun’a asker çıkarırsa mukavemet edeceğini’’ bildiriyor ve ‘’emri altındaki kuvvetler takviye edilirse Türk milletinin sesinin duyurulmasının mümkün olabileceğini’’ söylüyordu. Ayrıca, ‘’İngilizler lehine verilecek emirleri yerine getirmeyeceğini, eğer bu tutumu hükumetçe hoş görülmezse kendi yerine başka birinin atanmasını’’ bildiriyordu.
Bu gelişmelerden endişelenen Harbiye Nezareti, 7 Kasım 1918 tarihinde, Yıldırım Ordular Grubu ile 7’nci Ordu Komutanlığı’nı lağıv etti. Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nezareti emrine verildi. 10 Kasım günü bu emri alan Paşa, emrindeki birliklerin komutasını 2’nci Ordu Komutanı Nihat Paşa’ya devrederek trenle İstanbul’a hareket etti.[12]
13 Kasım günü Haydarpaşa Tren İstasyonuna vardı. İstanbul’da işgal kuvvetleri gemilerini görünce yaveri Cevat Abbas’a; ‘’Geldikleri gibi giderler.’’ dedi[13] ama gördüğü manzara karşısında da çok üzüldü. Kendisini karşılamaya gelen Dr. Rasim Ferit (Talay)’e duygularını şu şekilde ifade ediyordu; ‘’Hata ettim, İstanbul’a gelmemeliydim, ne yapıp edip Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı!’’[14]
D. 2’nci Ordu Komutanı Nihat (Anılmış) Paşa.
Nihat Paşa, savaşın son aylarında 2’nci Ordu Komutanlığına getirilmiş ve Ordusu Adana bölgesinde bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa’dan bölge sorumluluğunu devraldıktan sonra, İskenderun’dan itibaren bölgeyi işgale başlayan Fransız ve İngiliz ordularının yaptıkları taşkınlıkları protesto etti.
İngilizlerin; kıtalarını 1 Aralık gününe kadar Ceyhan Nehri kıyılarına, 5 Aralık gününe kadar Seyhan Nehri ve Göksu kıyılarına, 14 Aralık gününe kadar ise Adana’yı boşaltarak Pozantı’ya kadar çekmesini istemesi üzerine emrindeki birliklerle karşı koymaya hazırlandı fakat bu durum Harbiye Nezareti’nce uygun bulunmadı. Bunun üzerine, İngilizlerden süreyi uzatmalarını isteyerek 26 Aralık tarihine kadar birliklerini silah ve malzemeleriyle beraber Torosların kuzeyine çekti.[15]
İngilizlerin aşırı istekleri konusunda 7 Aralık tarihinde Genelkurmay Başkanlığını uyardı. Kendisine gönderilen cevapta; ordudaki subay ve erlerin mümkün olduğu kadarının Adana’da jandarmaya kaydedilip jandarma kadrosunun tamamlanması bildirildi. Bu emri azami şekilde uygulamaya çalıştı.
2’nci Ordu, Harbiye Nezareti tarafından, 15 Aralık 1919 tarihinde lağıv edilince, Nihat Paşa Adana vali vekilliğine atandı. İngiliz Fevkalade Komiserliği, 2 Ocak 1919’da, Nihat Paşa’nın halkı silahlandırıp cemiyetler teşkil etmesinden dolayı görevinden alınmasını istedi.
16 Ocak’ta ikinci bir muhtıra sonucunda Nihat Paşa 22 Ocak günü Adana vali vekilliği ve Yıldırım Kıtaatı Müfettişliği’nden alınarak İstanbul’a çağrıldı. Yerine; Mersinli Cemal Paşa tayin edildi. İstanbul’a dönen Nihat Paşa, 1920 yılında, Anadolu’daki mücadeleye katılarak Elcezire Grup Komutanlığına getirildi.[16]
E. 7’nci Ordu Komutanı Vekili Ali Fuat (Cebesoy) Paşa.
Mütareke imzalandığı sırada, Ali Fuat Paşa, 20’nci Kolordu Komutanı olarak Halep’in kuzeyinde bu gün Türkiye-IŞİD ve PYD arasında hâkimiyet için yoğun mücadelelerin yaşandığı gölgedeki Katma’da bulunuyordu. Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Ordular Komutanlığı’na atanınca, Kolordu Komutanlığı da uhdesinde kalmak üzere vekâleten 7’nci Ordu Komutanlığı’na atandı.
Mütareke’nin ardından derhal kendi sorumluluk bölgesini tahkim ettirmeye başladı. Bölgesinde bulunan pek çok silah ve cephaneyi Ordu Komutanı sıfatıyla Antep ve Kilis taraflarına sevk ettirerek bunların korunmasına 43’üncü Tümen’i görevlendirdi. Bölgesindeki jandarma kuvvetlerini güçlendirmeye çalıştı. İngilizlerin İskenderun’u işgaline karşı çıkarak bunu protesto etti. İngilizlere bir heyet göndererek Halep kuzeyindeki birliklerin Mütareke şartlarına dâhil olmadığını, dolayısıyla teslim olmayacağını bildirdi.
Mustafa Kemal Paşa’nın davetiyle, 6 Kasım 1918 tarihinde, Adana’ya gitti. Mevcut durumu değerlendirirlerken Mustafa Kemal Paşa; ‘’Artık bundan sonra milletin kendi haklarını kendisinin araması ve müdafaa etmesi, bizlerin de ona bu yolu göstermemiz ve ordu ile yardım etmemiz lazımdır.’’ dedikten sonra[17] Ali Fuat Paşa’ya ‘’20’nci Kolordu’nun Komutanı olarak Adana’da kalmasını, Çukurova’da bir mukavemet başlatılması gerektiğini’’ söyledi.
7 Aralık 1918 tarihinde 7’nci Ordu lağıv edilince, 20’nci Kolordu Komutanı olarak görevine devam etti. Bundan sonra kolordusunu ayakta tutmaya çalışarak elindeki silah, cephane ve teçhizatın düşman eline geçmemesi için bunları iç bölgelere taşıtmaya çalıştı.
1 Aralık 1918 tarihinde, hem tedavi olmak ve hem de genel durumu anlamak maksadıyla, izin alarak İstanbul’a gitti. 1919 yılının Mart ayı ortalarında Konya Ereğlisi’nde bulunan kolordusunda tekrar göreve başladı ve daha sonra Ankara’ya nakledilen kolordusu ile birlikte Milli Mücadele’ye katıldı.[18]
2. Diğer Birlik Komutanlarının Tepkileri.
A. Fevzi (Çakmak) Paşa.
Mütareke öncesinde 7’nci Ordu Komutanı olarak Filistin Cephesi’nde görev yapan Kavaklı Fevzi Paşa, yakalandığı bulaşıcı bir hastalık sebebiyle İstanbul’a gelmiş ve burada tedavi olurken Mütareke imzalanmıştı. Tevfik Paşa kabinesi kurulduktan sonra, 24 Aralık 1918 tarihinde, Erkânı Harbîye Umumi Reisliği’ne(Genelkurmay Başkanlığına) getirildi. Mütareke döneminde Harbiye Nazırı olan; Cevat, Ömer Yaver, Ali Rıza, Ahmet Şakir, Ali Ferit, Ahmet Avni ve Ahmet Abuk paşalarla beraber uzun bir süre bu görevi yerine getirdi.
Görevi süresince ordunun elindeki silah, cephane ve malzemenin Anadolu içlerinde kalması için gayret gösterdi. İstanbul’a sevk edilmesi gereken silahları uzun ve dolambaçlı yollardan sevk ettirerek İtilaf Devletleri eline geçmemesine çaba gösterdi. Mevcut birliklerin yeniden düzenlenerek mevcudiyetlerini korumaya çalıştı. Ordu Müfettişlikleri kurulunca 1’nci Ordu müfettişliği görevine getirildi. İstanbul’un işgalinden sonra Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katıldı.[19]
B. Cephelerdeki Diğer Komutanlar.
Mütareke imzalandığında; Hicaz, Asir, Yemen, Trablusgarp ve Bingazi’de bulunan Osmanlı kuvvetleri, 6 Kasım 1918’de, Mütareke’den haberdar edildiler. Medine müdafisi Fahrettin Paşa, Asir’de bulunan Muhittin Paşa ve Trablus’ta bulunan Şehzade Osman Fuat Efendi, padişahın fermanı gelmeden teslim olmayacaklarını bildirdiler. Fakat kendilerine İstanbul’dan heyetler gönderilince teslim oldular. Böylece buralardaki ordularımızın bütün silah ve teçhizatı düşman eline geçti.
1918 yılı Ekim ayında, karargâhı ile İzmir’e gelen Mersinli Cemal Paşa komutasındaki 8’inci Ordu, 13 Kasım 1918 tarihinde lağıv edildi, bunun bakiyesinden 17’nci Ordu kuruldu. Kolordu komutanı Nurettin Paşa, İzmir’de Türklerin milli teşekküller ve cemiyetler kurmalarına yardımcı oldu. İzmir Müdafaayı Hukuki Osmaniye Cemiyeti istişare heyeti ile 17 Mart 1919’da geniş bir kongre topladı.
Paşa, İstanbul’u, muhtemel bir Yunan işgali konusunda uyarıyor ve Yunan işgalini önlemek için İtalyanlara yaklaşılmasını öneriyordu. Bu faaliyetlerinden rahatsız olan İtilaf Devletleri temsilcilerinin baskılarıyla görevden alınınca 22 Mart 1919 tarihinde İstanbul’a döndü.[20] Daha sonra Milli Mücadele’ye katıldı. Merkez Ordusu Komutanlığı ve Büyük Taarruz’da 1’nci Ordu Komutanlığı yaptı.
3. Sonuç ve Değerlendirme.
Döneme ait dokümanlar incelendiğinde, Mütareke sonrasında gerek halkın, [33] gerekse Mustafa Kemal Paşa[34] ve diğer ordu komutanları da dâhil devlet adamlarının genel olarak Wilson Prensipleri’nin Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili maddelerinden etkilendikleri, bu ilkeleri benimsedikleri ve Mütareke sonrasında barış antlaşmasının bu ilkelere uygun şekilde yapılacağı inanç ve beklentisi içinde oldukları görülmektedir.
Mütareke imzalandığı zaman orduların fiilen bulundukları hatlar içinde kalan topraklar, Wilson Prensiplerinde bahsedilen Türklerin çoğunlukta olduğu yerler olarak kabul ediliyordu. Bu sebeple, bu toprakların herhangi bir kısmının, en azından bir anlaşma imzalanana kadar, işgal edilmeyeceği düşünülüyordu.
Fakat İtilaf Devletleri, daha Mütareke imzalanır imzalanmaz bazı bölgeleri işgal etmeye başlayınca ve İtilaf Devletleri temsilcileri bunun Mütarekenin bir gereği olduğunu söyleyince toplumun ve devlet kademelerinin değişik kesimlerince bu işgallere karşı bazı tepkiler gösterilmeye başlandı.
Bu tepkiler en belirgin olarak İngiliz birlikleri ile temas halinde olan ordu komutanlarınca gösterildi. Bu ordu komutanları hükümet yetkililerine; Mütareke’nin sadece ateşkes olduğu, barış antlaşması yapılıncaya kadar bulunulan hatların terk edilmemesi, silahlı kuvvetlerin dağıtılmaması ve bunun için direnilmesi gerektiğini söylediler.
Ayrıca, kendi yetki ve güçleri çerçevesinde her türlü işgal girişimine karşı tepki göstermeye, geri çekilmeleri geciktirmeye, askerlerin terhisini ertelemeye, silah ve mühimmat ile cephaneyi düşman eline geçmemesi için gerideki emniyetli bölgelere taşıtmaya çalıştılar. Fakat hükümet yetkilileri, çatışmaların yeniden başlamasına sebep olabilecek herhangi bir davranışı uygun bulmadıklarından bu ordu komutanlarını dizginlemeye çalıştılar.
Bunda başarılı olamayacaklarını anladıklarında da orduları lağvederek ordu komutanlarını İstanbul’a çağırdılar. Böylece Osmanlı orduları birer birer lağvedildi ve ordu komutanları İstanbul’da toplandı. Bunların bazıları İngilizler tarafından tutuklandı fakat yine de bu kişileri tamamen kontrol etmek mümkün olmadı. Tam aksine İstanbul’da toplanan komutanlar bir araya gelerek memleketin durumu hakkında konuşma fırsatı buldular. Bu konuşmalar sonucunda ortaya çıkan fikirler neticesinde de Milli Mücadele’nin nasıl yapılacağına dair düşüncenin temelini attılar.
Kaynaklar:
[1] Zekeriya Türkmen, Mütareke Döneminde Ordunun Durumu ve Yeniden Yapılanması, (1918-1920), TTK Basımevi, Ankara, 2011, s.37-39.
[2Gotthard] Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Çev. Cemal Köprülü, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2011, s.33.
[3] Jaeschke, s.34.
[4] İsmail Özçelik, Milli Mücadelede Güney Cephesi, Urfa, AAM Yayınları, Ankara, 2003, s.37.
[5] Türkmen, s.31.
[6] Jaeschke, s.34.
[7] Türkmen, s.39-45.
[8] A.g.e., s.45-50.
[9] Kemal Çelik, Milli Mücadelede Adana ve Havalisi, TTK Basımevi, Ankara, 1999, s.36.
[10] Çelik, s.37-39.
[11] Süleyman Hatipoğlu, Türk-Fransız Mücadelesi (Orta Toros Geçitleri, 1915-1921), ATAM Yayınları, Ankara, 2001, s.30-33.
[12] Türkmen, s.45-50.
[13] Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, 1’inci Cilt, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991, s.337.
[14] Semih Yalçın, 90’ıncı Yılında Milli Mücadele Bildirileri, Milli Mücadele Dönemi, AAM Yayınları, Ankara, 2011, s. 13.
[15] Jaeschke, s.31.
[16] Türkmen, s.50-53.
[17] Aydemir, s.337.
[18] Türkmen, s.53-56.
[19] A.g.e., s.56-58.
[20] A.g.e., s.58-60.
[21] N. Yüceer, Osmanlı Ordusunun Azerbaycan ve Dağıstan Harekâtı, Gnkur. Basımevi, Ankara, 2002, s.158.
[22] Türkmen, a.g.e., s.29-33.
[23] Jaeschke, s.26.
[24] A.M.Samsutdinov, Mondros’tan Lozan’a Türkiye Ulusal Kurtuluş Savaşı Tarihi 1918-19, Çev. Ataol Behramoğlu, Epsilon Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 2007, s.35.
[25] Stanford ve Ezel Kural Show, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, 2’nci Cilt, 2’nci Baskı, E Yayınları, İstanbul, 1994, s.391.
[26] Samsutdinov, s.44.
[27] Aydemir, s.362.
[28] Türkmen, s.34.
[29] Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 26’ncı Baskı, İstanbul, 2011, s.221.
[30] Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, 5’inci Baskı, Çev. Boğaç Babür Turna, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2011,s.324.,
[31] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Günümüz Türkçesi. Mehmet Seçkin, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2004, s.18.
[32] Jaeschke, s.42-44.
[33] Kazım Özalp, Milli Mücadele, 1919-1922, TTK Basımevi, Ankara, 1998, s.3.
[34] M. Derviş Kılınçkaya, Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Suriye, AAM Yayınları, Ankara, 2004, s.150.
[35] Nutuk, s.23.
[36] Çelik, s.145.
Hits: 1232
Haberlerde Bir Rakam Olmak
- 22 Mart 2018
AFRİN’DE SİYASİ HEDEF NE?
- 23 Mart 2018