
AFRİN – 4: HAREKÂT ERKEN Mİ BİTTİ?
- 2 Nisan 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 29
AFRİN -4
AFRİN’DE NELER OLDU, HAREKÂT ERKEN Mİ BİTTİ?
GÜVEN KAYA 02.04.2018 / ANAKARA
20 Ocak 2018 tarihinde başlayan Zeytin Dalı Harekâtının, Afrin şehrinin ele geçirilmesi ile birlikte, iç ve dış kamuoyunda yarattığı sıcak haber ve heyecan beklentileri düşmüş durumdadır. Yerleşim yerlerindeki El Yapımı Patlayıcılar (EYP) temizlenirken yapılan hatalar sonucu oluşan kayıplar olmasa, bundan sonra kayıp haberlerinin de gelmeyeceğini değerlendirmek yanlış olmasa gerek.
2 Nisan 2018 itibariyle açıklanan şehit sayısı 52, yaralı sayısı 229, düşman unsurlardan bertaraf edilen sayısı ise 3844’dür.
TSK başarmak zorunda olduğu ve belli bir aşamadan sonra çok hızlı bir şekilde başardığı bu operasyon ile askeri hedefi elde ettiğini, Afrin ile ilgili, bir önceki yazımızda belirtmiştik:
“Askeri hedef, harekâtın başlangıcında basına yansıdığı şekliyle, elde edilmiştir. TSK, savunmasını kritik bir arazi arızasına dayamış, kuzey-güney hattındaki geçişi kontrol eden, kendilerini özerk ilan ederek oluşturulan kantonların birleşmesini engelleyen, içinde içme ve sulama suyu sağlayan bir baraj, ulaşımı kolaylaştıran bir havaalanı olan, daha sonra yapılması planlanan Menbiç üzerine taarruz için yeni bir çıkış arazisi elde etmiş oldu.” Yazının tamamı için tıklayınız.
Dahası bir oldubitti ile Hatay’ı Türkiye’den kopartmak isteyen Batı, denize ulaşmasını istediği Kürt koridorunu, en azından şimdilik, unutmak zorunda. Çünkü artık, koridorun batı ucunda daha kalın bir duvar var ve bu duvar daha da kalınlaşacak gibi görünüyor. Geçmiş yıllarda Reyhanlı’da patlatılan bombalara, Hatay’ın Türkiye’den kopartılması gözüyle de bakmakta fayda vardır.
Çok daha uzun süren El Bab operasyonundan daha zorlu arazi şartlarında yapılan Zeytin Dalı Harekâtının, öncekinden daha uzun süreceği değerlendirilmekteydi. Ancak basından görebildiğimiz kadarıyla, teröristlerin -ilginç ve beklenmeyen bir şekilde- tahkim edilmiş dağlık alanı birden bire terk etmesi ile harekât aniden hızlanmış ve 18 Mart 2018 tarihinde Afrin’e ulaşılmıştır. Şekli ve şartı ne olursa olsun bu bir “askeri başarıdır,” tartışılamaz.
Teröristlerin, tahkim ettikleri görüntülenen bölgeden birden bire çekilmelerinin gerekçeleri neler olabilir, işte bunlara eğilmekte fayda var. Çünkü bu gelecekte yapılacağı söylenip duran harekâtlara ışık tutacaktır. Ancak buna eğilen bir habere veya aklı başında bir yazıya rastlamak mümkün olmadı. Buna rastlamak mümkün olmadı ama ilginç bir habere rastlamak mümkün oldu: 2017 yılında, çimento ihracında en büyük alıcının Suriye olduğu açıklandı. Tıklayınız. Suriye ile resmi ilişki olmaması bir yandan çimento satışının nasıl olduğu sorusunu akla getirirken diğer yandan satın alanların mevzileri yapanlar olduğu şüphesini oluşturmaktadır. Yani ihraç edilen çimentonun alıcısı doğrudan YPG/PYD mi veya içinde bulunduğu DSG mi? Bu şüphelerin dağıtılması gerekmektedir.
Afrin beklenen direnişi göstermeden düşünce herkes çok şaşırdı. Esasında asıl direnişin dağlık alanda olacağı değerlendiriliyordu ama tahkim edilen alan neredeyse hiç direniş olmadan ele geçti. Afrin’in ele geçirilmesi konusu değişik yorumlara neden oldu. Kimisi Çanakkale Zaferi ile özdeşleştirdi ve bunu büyük bir zafer olarak lanse etmeye çalıştı, kimisi ise bunun altında bir çapanoğlu olduğunu vurguladı. Çanakkale zaferi ile eş tutanların tarih bilgisinin olmaması bir yana eziklik psikozu içinde oldukları da su götürmez bir gerçektir. Kendilerini yerden kaldırma çabalarından başka bir şey değildir yaptıkları. Çapanoğlu arayanlar ise abartılı bir kurgu ve komplo varsayımları peşinde koşmayı bırakıp olayları tarafsız gözlerle incelerlerse bir sonuca ulaşmaları mümkün olacaktır.
Süreç, kamuoyuna nereden telkin edildiği belli olmayan bir beklentinin tersine, hızlı bir şekilde sona erdiğinden bu tür iddialar ileri sürülmesi çok şaşırtıcı değil. Üstelik kamuoyu birkaç parçaya -çok keskin kenarları olan birkaç parçaya- bölündüğünden, birinin iddiasına diğerinin tam tersi yönde bir iddia ile cevap verdiğini de unutmamak lazım. Ama sorun şu: Doğru olan hangisi?
Buna cevap verebilmek için, konuyu, bu iddialardan ve kamuoyunda oluşmuş olan parçalanmalardan bağımsız ve tarafsız bir gözle incelemek gerekir.
Öncelikle şunu bir tespit olarak ortaya koyarak konuya girmek uygun olacaktır. El Bab çok uzun bir süre direnmesine rağmen Afrin’in hiçbir direniş göstermeden teslim olması ilk bakışta gerçekten de tuhaf görünmektedir. Ama bunun tuhaf olup olmadığına konu ile ilgili bir inceleme yapmadan karar vermek bizi doğru bir sonuca götürmeyebilir. Çünkü savaş bilinmezliklerle dolu bir olgudur ve her savaş kendine has özellikler taşır. Bu sebeple sadece El Bab ile karşılaştırarak Afrin’in teslim olması hakkında yorum yapmak doğru değildir. Bu sebeple durum muhakemeleri yapılırken daima dikkate alınması gereken düşman, hava, arazi ve mevcut kuvvetler ile savaşan tarafların konu hakkında söylediklerini incelemek akla en uygun yoldur.
Bu çekilmeyi anlayabilmek için öncelikle çekilen tarafı temsil edenlerin ne dediğine kısaca göz atmakta fayda var. Basına yansıdığına göre YPG Afrin Sözcüsü Brusk Heseke ve YPJ yöneticisi Viyan Zinar ile kameraların karşısına geçen Afrin Kantonu İdari Meclisi Eş Başkanı Osman Şeyh İsa, “Afrin’de sivil ölümlerin artmasını önlemek için kentten çekildiklerini” söylediler. Bakınız.
BBC Türkçedeki habere göre İsa, “Bütün Afrin coğrafyasında güçlerimiz bulunuyor. Bu güçler her fırsatta Türk ordusu ve paralı askerlerinin mevzilerini vurmaya devam edecek” diyor ve ekliyor: “Türk devleti Afrin’e bayraklarını asmış olabilir. Bizim çekilmemiz bir yenilgi değil, mücadelenin daha da büyütülmesi ve her yere yayılmasıdır. Türk devletinin işgaline karşı mücadelemiz her alanda devam edecek. Savaş yeni taktiklerle yeni bir aşamaya geçmiştir. Türk devletini topraklarımızdan söküp atana kadar her yerde mücadelemiz devam edecek.”
Bu açıklama propaganda kokan ifadeler içermekte olup terör örgütlerinin her zaman yaptığı gibi kamuoyunu yanlış yönlendirmek için yapılmış bir konuşmadan başka bir şey değildir. Ama yine de bu ifadelerde dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar bulunmaktadır.
Bu noktalardan en önemlisi ‘’Afrin’de sivil ölümlerin artmasını önlemek için’’ ifadesidir. Burada ‘’Afrin’de çatışmalar sebebiyle çok sayıda sivil öldü. Bu ölümlerin artmaması için şehri boşalttık.’’ demek isteyen sözcü bununla Türk ordusunu üstü kapalı olarak sivil ölümlere sebep vermekle suçlarken, kendilerinin bu ölümleri önlemek için fedakârlık yaptıkları imajı yaratmaya çalışmaktadır.
Ancak bu ifadelerin altında bazı gerçeklerin saklı olduğu anlaşılmaktadır. Bu gerçek, çatışmaların sivil ölümlere sebep vermesi değil, sivil ölümlere sebep olacak diye Afrin halkının PYD militanlarını ilçeyi terk etmeye zorlamış olabileceğidir. Eğer böyleyse Afrin halkı örgüte ölümü göze alacak kadar bağlı değildir.
Teröristler Hangi Gerekçelerle Geri Çekilmiş Olabilir?
Bu konuda geçmiş deneyimlere ve elde edilen bölük pörçük bilgilere dayanarak açıklama yapmak mümkündür.
1. “TSK savaş makinesi” gibi üzerimize geliyor şekliyle beyan ettikleri ölüm makinesine kendilerini kaptırmamak için olabilir. Zayiat kaçınılmaz ve büyük olacaksa, ortadan yok olmak terör veya gerilla harekâtında temel hareket tarzlarından[1] birisidir. Terör örgütünün kuvvetlerini kaptırmamak için bu kurala uyduğunu düşünüyorum. Çünkü hiçbir terörist veya gerilla bir ölür bin doğarız saçmalığına esir olmamıştır. Ölenin yerine adam koyamayacağının bilincindedir. Bu bilinçte olmayan yasal devletlerin, yasallığı tartışılır yöneticilerinin devletlerin ve milletlerin mahvına neden olduğu basit bir tarihi kuraldır. Yazının başında verilen rakamlara göre YPG’nin kayıpları olması gerekenden çok fazladır: 3844 terörist. Mevzi savaşlarında mevcudunun %10’nu kaybeden birlik dinlenmeye alınır. Eğer bu rakam teröristlerin %10’u ise karşıdaki terörist sayısı inanılmaz büyüktür. Yok, %20’si ise rakam yine çok büyüktür: yaklaşık 20.000 kişi. Eğer bu sayıda olan bir grup çok iyi bildikleri arazide bile savaşamıyorsa, gerçekten, savaş alanını bırakıp gitsin.
Yeri gelmişken gayri nizami harp ilkelerinden biri olan “düşman güçlüyse yok ol, güçsüz ise taarruz et” düsturunu hatırlatmak isterim.
2.Teröristler Türk milletinin ve devletinin hafızasızlığına güvenerek ileriye dönük bir yapılanmaya girişmiş olabilirler. Nasıl ki 1986, 1989 ve 1998 yıllarında terör bitirilmişse ve -ne yazık ki- her seferinde eskisinden daha güçlü olarak geri gelmişse, benzer bir gelişmeyi, birinci cümledeki gerçeğe sığınarak ummuş olabilirler. Tarih bilincine sahip biri olarak bu gerekçeye, en az diğerleri kadar, önem veriyorum.
3.Teröristlere telkin edilen “bizim kontrolümüzde olan geri bölgeye çekilin, orada daha kapsamlı bir savunmaya hazırlanın, biz arkanızdayız” türü uluslararası ortak akıl olabilir. Böylelikle teröristler Fırat’ın doğusunda daha sert ve diri savunma yapmak için Afrin’den vazgeçmiş olabilirler. Zaten buna yönelik bazı açıklamalara ve emarelere rastlamak mümkündür.
Kürt ve terör sevicisi olduğu tarihi bir gerçek olan Fransa da, tam da bu noktada, konuya dâhil oldu. Konu ile ilgili haber için tıklayınız. Onların en büyük yaraları 1939 yılında Hatay’ın Türkiye’nin eline masa başında geçmesidir. O gün için önleyemedikleri bu gerçeği -öteden beri- zaman içinde halletmek istemektedirler ve bu fikri takip[2] Batının en önemli özelliklerinden biridir. İlginç bir zamanlama ile geçen hafta, ABD başkanı Trump, Fransa cumhurbaşkanı Macron’a benzer bir görev vererek Türkiye ile Suriye’de işbirliği geliştirilmeli demişti.
4.Yerleşmiş talihsizlikler gereği “Bir faaliyet çok hızlı ve başarılı gidiyorsa sonu mutlaka tuzağa çıkar” kötümserliğini yabana atmamakta fayda vardır. Olaya sadece Afrin olarak bakılırsa bu yaklaşım anlamsız kalabilir. İşin içine, basında konuşulan Tel Rıfat, ABD ile anlaşıldığı beyan edilen ama karşı tarafça reddedilen Menbiç ve pılınızı pırtınızı toplayın çekin gidin denilen Fırat’ın doğusunu da kattığımızda anlam kazanacaktır. Yani TSK uzun vadede çalışacak bir tuzağa çekiliyor olabilir. Bunun da ilk basamağı Afrin’i terk etmek olarak karşımıza çıkmıştır.
5.Zeytindalı harekâtının mevcut iktidar partisi tarafından iç politika malzemesi olarak kullanılması gerçeği olduğu gibi sırıtıyor. Operasyonun başlamasından sonra yapıldığı savlanan anket bunu doğruluyor. Bakınız.
Dünya kamuoyu ve düşmanlarımız yerli kamuoyu gibi gözlerini kapatmış değildir. Türkiye’de olan her şey olduğu gibi gözlenmekte, değerlendirilmekte ve sonuçlar çıkarılmaktadır. Bu sonuçlardan biri, Zeytin Dalı Harekâtının, 2019 yılında gerçekleşecek üç seçim için iktidar partisi tarafından malzeme olarak kullanılacağının değerlendirilmesidir. Geçmişe ve özellikle de 2015 yılına bakarak bu değerlendirmeyi yapan terör örgütü veya akıl babaları, seçim sürecine kadar ortalıktan yok olmayı bir seçenek ve korunma yöntemi olarak görmüş olabilirler. Sonrasında meydandaki yerlerini alabilirler.
6.Afrin kenti coğrafi konumu itibariyle diğer yerleşim yerlerinden yalıtılmış ve savunulması oldukça zor olan bir yerdedir. Afrin, Kürtler için önemli olan ve oldukça güçlü oldukları Rojova bölgesi ile bağlantısı olmayan konumdadır. Buraya kuvvet kaydırmak ve şehir ile etrafını savunmak zahmetli ve rizikosu çok yüksek olan bir yöntemdir. Zaten kendilerinden oldukça uzakta, kopuk ve savunması zor olan bir yeri, inadına elde bulundurmak yerine konması mümkün olmayan kayıpları beraberinde getireceği için terk etmek akılcı görünüyor. Bu akılcılık deneyimli, ağır silahlı ve organize olma özelliklerini üzerinde bulunduran ve bu sebeple hasmına ciddi kayıplar verdirebilecek olan YPG için de geçerlidir.
7. Afrin halkının PYD militanlarını ilçeyi terk etmeye zorlamış olabilir. Her ne kadar halkın ellinde bunu yaptıracak silah gücü yoksa da bu da bir gerekçe olarak orta yerde duruyor.
Böylelikle yerleşim yeri ve halk zarar görmemiş olur ve teröristler sempatilerini kaybetmezler. Olayları bugünden yarına düşünürsek bu bir gerekçe olamaz ama daha uzun erimli değerlendirdiğimizde bunun gerçek bir neden olabileceği ortadadır. Barış yapıldığında teröristler yine oraya gelme hakkını kendilerinde rahatlıkla görebilirler. Ayrıca yıkılan bir binada hak iddia etmek sapasağlam bir binaya göre daha zordur. Şehri işgal ettiklerinde kendi üzerlerine yaptıkları tapuları göstererek hak iddiasında bulunabilirler.
8.Savunmanın kırsal alana dayandırıldığını anlıyoruz. TSK dağlık alanın yamaçlarındaki yerleşim yerlerini ele geçirince, Afrin, dağlık alandaki teröristlerin tek ikmal kanalı olarak kaldı. Daha sonra Afrin’in içinde bulunduğu vadiye hem kuzeyden hem de güneyden yapılan taarruz ile şehir düşürüldü. Böylece hiçbir ikmal kanalı kalmayan teröristler çareyi çekilmekte buldular.
Daha önce yaşanan şehir savaşlarının, yıkılan şehirlerden dolayı, teröriste olan nefreti artırdığını herkes gördü. Buna terörist de kayıtsız kalamaz. Ayrıca şehir savaşlarında TSK’nın deneyimi oldukça yükseldi ve teknolojisi ilerledi.
Yukarıda sıralanan gerekçeler ile bunların dışında olan gerekçelerin tamamı veya bir kaçı bir araya gelip savaşmadan geri çekilmeye neden teşkil etmiş olabilir. Geri çekilme gerekçeleri, bu gibi olgularda, daima gizlidir. Konuyla ilgili bir şeyler söylemeye çalışanlar ise çoğunlukla başkalarını suçlayan konumda olurlar.
[1] Bu anlayış, esasında, düzenli ordularda da vardır. Ancak bazı kibirli ve budalalar bunu korkaklık olarak algılar ve ordunun mahvına neden olur. Tipik örnek olarak Hitler gösterilebilir.
[2] Fikri takip düsturuna en iyi örnek Oryantalizm konusudur.
Hits: 34
Toplumlar Nasıl Sürüklenir
- 2 Nisan 2018
AFRİN – 5: HAREKÂTIN BÖLGEYE YAPTIĞI ETKİLER
- 3 Nisan 2018