• Ana Sayfa
  • Hakkımızda
  • Makaleler
  • Türkiye
  • Bölgesel Sorunlar
  • Küresel Sorunlar
  • MGM Tarih
  • Belgeler
  • Yayınlar
  • İletişim
Aralık 16, 2019
  • Ana Sayfa
  • Telif Hakları
  • Gizlilik Politikası
  • Arşiv
  • İletişim
Header Image

  • Ana Sayfa
  • Hakkımızda
  • Makaleler
    • Bilim ve Teknoloji
    • Ekonomi
    • Güncel
    • Gündem
    • güvenlik
    • Kültür ve Sanat
    • Politika
  • Türkiye
  • Bölgesel Sorunlar
  • Küresel Sorunlar
  • MGM Tarih
  • Belgeler
  • Yayınlar
  • İletişim

Evrenin Sırları

  • 7 Nisan 2018
  • Mehmet Mete Çanlıoğulları
  • Başlık; Bilim ve Teknoloji
  • 0
  • Facebook
  • Twitter
  • WhatsApp
  • Tumblr
  • LinkedIn
  • Instapaper
  •  Paylaşım

Benim Kafam Karıştı, Biraz da Sizinki Karışsın

Mehmet Çanlı

“O’nun ‘Ol’ dediği gün (her şey) oluverir, O’nun sözü haktır.” (Enam Suresi, 73’ncü Ayet)

Bir süredir teorik fizik ilgimi çekmeye başladı. Bu sebeple gerek internetten gerek televizyonlardaki bazı programlardan gerekse dergi ve basılı yayınlardan konu ile ilgili hususları takip etmeye başladım. Öğrendiğim şeyler beni oldukça şaşırttı. Kafam biraz karışmış durumda. Öğrendiklerimin bazılarını burada paylaşıyorum. Sizin de kafanızın biraz da olsa karışması dileğiyle….

1. Evren, büyük patlama (big bang) denilen süreçte oluşmaya başlamadan önce sadece 1 santimetre küpün milyon, milyon, milyon (yani trilyon)’da biri kadarmış. Bu şu demek: Evren başlangıçta bir atomdan veya bir canlı hücreden daha küçükmüş. Yani neredeyse yokmuş. Buna göre denilebilir ki evren yoktan var olmuş. Bunu ben demiyorum, bir ABD’li prof’tan dinledim.

2. Evren bu durumdayken saniyenin milyon, milyon, milyon (yani trilyon)’da biri kadar bir zamanda patlayarak bu günkü evreni oluşturacak ilk yapıyı ortaya çıkarmış. Yani neredeyse ”an” diyebileceğimiz zamandan bile kısa bir sürede. Yani ”Ol” denince oluvermiş gibi.

3. Yeni oluşan bu yapı ilk olarak hidrojen atomlarından teşekkül ederken zamanla bu atomların birleşmesi sonucunda yapısında oluşan değişikliklerle diğer elementler oluşmuş. Yani evren başlangıçta tek bir elementten oluşuyormuş. Hidrojenden…

4. Evren ilk oluştuğunda ortama bir düzen değil kaos hakimmiş.

5. Patlamadan sonra, madde ve anti madde şeklinde iki yapı ortaya çıkmış. Anti maddeler ve maddeler birbirleriyle temas ettikçe birbirlerini yok etmişler. Yani eski temel fizik kurallarından biri olan ”Var olan hiçbir şey yok olamaz.” kuralına aykırı hareket etmişler. Geriye kalan maddeler, evrenin oluşumu ve bugüne kadar gelen yapının ortaya çıkması için gerekli malzemeleri sağlamış.

6. Başlangıçta sonsuz denebilecek kadar çok gaz bulutlarından oluşan bu kaos ortamında, evrenin bu günkü şekliyle oluşumunu çekim kuvveti sağlamış. Birbiriyle çarpışıp birleşen moleküller daha büyük kütleler oluşturdukça diğer küçük parçaları çekerek gök cisimlerinin oluşmasını sağlamışlar.

7. Diğer şaşırtıcı bir şey ise kara delikler. Evrenimizin merkezinde sayısı tam olarak bilinmeyen bazı kara delikler olduğu sanılıyor. Bunlardan bizim güneş sistemimizin de içinde bulunduğu Samanyolu galaksisinin merkezinde de varmış. Bu kara deliklerin çok büyük çekim kuvvetleri olduğundan, yakınlarına gelen gezegenleri, yıldızları ve hatta galaksileri bile yutarlarken öte yandan galaksilerin ve evrenin belli bir düzen içinde kalmalarını, yani dağılıp birbirlerine karışmamalarını da bu çekim kuvveti sağlıyormuş.

8. Bir anlaşılması zor şey de karanlık madde dedikleri şey. Şu an, bizim çevremiz de dâhil her yerde, bizim duyu organlarımızla ve hatta ölçme cihazlarıyla hissedemediğimiz bir karanlık madde olduğu neredeyse tüm teorik fizikçilerin inandığı ve hesaplamalarını yaptığı bir konu. Yani uzay boşluktan ibaret değilmiş.

9. Buraya kadar anlattıklarım ilginç diyorsanız acele etmeyin. Esas ilginç konulara yeni geliyorum. Bu karanlık madde iç içe geçmiş olan paralel evrenleri oluşturan madde olabilirmiş. Bir zamanlar hükümet çevrelerinin çok sık kullandığı paralel yapı söyleminden dolayı dikkat kesilmiş olabilirsiniz ama bunun o yapıyla alakası yok.

10. Bazı teorik fizikçilere göre evren tek değil. Bu konuda çeşitli fikirlere bölünmüş olsalar da en popüler fikir, aynı anda aynı ortamda milyonlar hatta milyarlarca paralel evren olabileceği iddiasıdır. Karanlık madde de bu evrenleri oluşturan maddeler olabilirmiş. Biz bunu göremesek te ortaya çıkardığı çekim kuvvetini ölçerek tespit edebilirmişiz. Onlar da bunu ölçmüşler.

11. Bundan sonrasını kafası çok karışanlar okumaya bilir. Çünkü anlaması oldukça zor. Mesela; her insan önüne birden fazla seçenek çıkınca bunlardan birini seçtiğinde aslında seçenek sayısı kadar bölünme ortaya çıkarak o kadar yeni evren oluşuyormuş. Örnek verecek olursak; bir delikanlı karşısından gelen iki genç kızdan biri ile konuşma konusunda zihninde muhakeme yaptığında ve farz edelim Ayşe ile konuşmaya karar verdiğinde evren ikiye bölünüp Fatma ile konuşma seçeneğini tercih ettiği başka bir evren ortaya çıkıyormuş. Yani delikanlı bu evrende Ayşe ile evlenip 9 çocuk yaparken diğer evrende belki de Fatma’nın çocuğu olmadığından çocuksuz bir yaşam sürebilirmiş.

12. Bu kadar saçmalık yeter diyenlere güle güle. Devam edenlere daha söyleyeceklerim var.

13. Bunlara inanmayanlara bunları ispatlamak o kadar zor değilmiş. Nasıl mı? Anlatıyorum…

14. Şu anda dünya ile Ay arasındaki boşluk Güneş sistemi içindeki mesafelerle kıyaslandığında çok kısa bir mesafe. Bir örnekle açıklayayım. Dünya’dan kalkan bir roket Ay’a aynı gün içinde gidebilirken bize en yakın gezegen olan Mars’a 150-300 gün arasında bir sürede (şimdiye kadar gönderilen roketlerin ulaştıkları süreler bu arada seyrediyor) gidebiliyor. Güneşe en uzak gezegen olan Plüto ise dünyanın güneşe olan uzaklığının 40 katı kadar güneşten uzaktır. Yani Güneş’i İzmir’e koysak, Dünya’yı Salihi’ye, Pluto’yu ise Moğolistan civarında bir yere koymamız gerekir.

Bu sebeple bu gezegene gitmek 8-9 yıl sürüyormuş. Bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi Güneş sistemi, Evren’in geneli gibi, çok az maddeden ama çok büyük boşluktan (veya karanlık maddeden) oluşmaktadır. Güneş etrafında dönen tüm gezegenler Dünya ile Ay arasına sığabilmekte ve hatta boş yer biler kalmaktadır. Tüm gezegenleri toplayıp Güneşe atsak güneş çok fazla büyümez. Yani güneş sistemindeki güneş ve etrafında dolaşan gezegenler, içinde dolaştıkları boşluğa göre çok önemsiz bir yer kaplamaktadırlar.

15. Bu kadarla kalmayarak devam ediyorum. Aynen güneş sisteminde olduğu gibi, maddeyi oluşturan proton ve nötron’dan müteşekkil çekirdek ile etrafında dolaşan elektronlar arasındaki mesafe de çok büyükmüş. Ne kadar büyük olduğunu şöyle anlatalım. Eğer elektronları aradaki boşluğu alarak çekirdeğe yapıştırırsak Dünya bir futbol topundan daha küçük olurmuş. Buradan da anlaşılacağı gibi evren ve güneş sistemi gibi atomlar da daha çok boşluktan oluşuyor.

Bir de atomun çekirdeğindeki proton ve nötron arasındaki boşluğu, daha da ileri giderek bu proton ve nötronları oluşturan quarklar arasındaki boşluğu kapatırsak dünya rahatça cebe sığacak kadar küçülüyor. Şimdi bunu güneş sistemi, galaksiler ve evren boyutunda uygularsak aslında madde ihmal edilebilecek kadar az evrende. Var olan yapı büyük bir boşluk. Yani tüm evren, benim çalışma odama (Çalışma odam oldukça küçük olmasına rağmen.) sığar ve bana da yer kalır. Ve bu boşlukta farklı frekans yapılarında birbiri içinde milyonlarca ve hatta milyarlarca evrenin aynı anda var olması mümkün (müş.)

16. Yine bir yabancı bilim adamı şunu söyledi: ”Evren yoktan var olmuş ve aslında bizim şimdiye kadar anladığımız anlamda var bile değildir.” Ne demek istiyor? Acaba araştıra araştıra İbnül Arabi’nin dediği gibi ”Hiçbir şey yoktur. Sadece Tanrı vardır. Tanrıdan ayrı veya onun dışında hiçbir şey yoktur. Var olan her şey tanrının görüntüsüdür ama tanrı bu görüntüden daha aşkındır.” mı demek istiyor? Ya da Spinoza’yı mı doğruluyor? Pananteistlerin yüzyıllarca önce söyledikleri doğru muymuş? Ben anlamadım. Anlayan varsa bana da anlatırsa sevinirim.

17. Son bir şey söyleyip mevzuyu kapatacağım. Biz şu anda yaptığımız şeyleri neye göre yapıyoruz? Bana böyle bir soru sorulsaydı kısaca şöyle cevap verirdim: Geçmişte yaşadıklarımızdan çıkardığımız dersler ve bu günkü ihtiyaçlarımıza göre. Ama bu da yanlışmış. Fizikçiler şu anın gerçekte var olmadığını, bu anın sadece bizim algımızın yarattığı bir yanılsama olduğunu iddia ediyorlar.

İsterseniz biraz açıklayayım. Zaman geçmiş ve gelecek dâhil bir bütünden oluşuyor. İp gibi uzun bir yolu düşünün. Biz bu yolun o anda ayaklarımızın bastığı bölümünü algılıyoruz. Ama arkamızda da önümüzde de yol var. Önümüzdeki yol biz yürüdükçe var olmuyor. Yani yarın, şu anda var. Biz yarını sadece dünyanın dönüşü sonucu algılıyoruz.

Buraya kadar olanlar saçma mı geldi. Durun! Hemen karar vermeyin! Dahası da var… Bu anı böyle düşününce, bu anda olanlar da sadece geçmişe ve bu ana bağlı olmuyor. Gelecek te bu anın nasıl olacağını belirliyor. Yani yolun devamı olduğuna göre bu anda üzerinde bulunduğumuz yer önümüzdeki yola da bağlı ve önümüzdeki yol da şu anda nerede olduğumuzu ve ileride nereye gideceğimizi belirliyor. Buna saçma demeyin hemen. Adamlar bunu laboratuvar ortamında ispatlamışlar.

18. İsviçre’de yapılan Cern deneyini çoğunuz duymuşsunuzdur. Burada dağın altına kazılan bir tünelde atom altı parçacıklar (yani; proton ve nötron gibi parçacıklar) çarpıştırılarak deneyler yapılıyor. Benzer deneyler Amerika’da ve bazı Avrupa ülkelerinde daha küçük ölçekli laboratuvarlarda da yapılıyor. Bu kapsamda yapılan bir deneyde bir cama doğru bu parçacıklardan biri gönderiliyor ve bu parçacığın daha cama çarpmadan önce camın öteki tarafından çıktığı gözlemleniyor. Yani gelecek şimdiden ve yakın gelecekten önce oluşuyor. İlginç olan bu parçacık cama, camın öteki tarafından çıkan parçacığın yolunu takip ederek çarpıyor. Yani gelecek şimdiyi belirliyor.

19. Bunlar fizikçiler arasında en çok tartışılan konular. İddialar ve bunlardan ispat edilenler akıl almaz şeyler. Mesela yine Cern deneyine katılan bir profesör şunu söyledi: ”Evren yoktan var olmuş. Madde ve enerji ile ilgili şimdiye kadar bildiklerimizin hemen hemen hepsi geçersiz olabilir. Enerjinin korunumu yasası da bunlardan biri. Belki de madde ve enerji diye iki şey yok. Bunlar aslında aynı şey olduklarından birbirlerine dönüşebilir.”

Son söylediğinin üzerine atlayıp ”Tabii ki öyle. Petrol maddesini yakınca ısı enerjisi elde ederiz. Madde enerjiye dönüşüyor.” diye zıplamayın. Şimdi söyleyeceklerimi dinleyip öyle karar verin. Adam diyor ki; ”Çarpışma deneyi bize gösterdi ki enerjiye de kütle kazandırmak mümkün. Yani enerjiden de madde elde edilebilir.” Bu şu anlama geliyor. O yaktığınız petrol maddesinden elde ettiğiniz ısı ve ışık enerjisi var ya, onu uygun bir işlemle tekrar petrol maddesi haline getirebiliriz. Veya güneşli bir günde dışarı çıkıp güneş ışınlarının getirdiği ısı ve ışıktan madde elde edilebiliriz. Bu ne maddesi olur onu bilemem…

Hadi bakalım…

Çıkın işin içinden…

Not: Bu yazı, daha önce Aklımdan Geçenler isimli bloğumda “Evrenin Sırları” başlığıyla yayımladığım yazının güncellenmiş halidir.

 

  • Facebook
  • Twitter
  • WhatsApp
  • Tumblr
  • LinkedIn
  • Instapaper
  •  Paylaşım

Asimetrik Harp

  • 7 Nisan 2018

Bilgi Harbi ve Türkiye

  • 11 Nisan 2018

Yazar Hakkında

Mehmet Mete Çanlıoğulları
Mehmet Mete Çanlıoğulları
Kurucu - Yazar - Editör

Alakalı Gönderiler

0 comments
Bilim ve Teknoloji

Gerçek Bir UFO Hikayesi

Devamını Okuyun

0 comments
Bilim ve Teknoloji

İkinci UFO Tecrübem

Devamını Okuyun

0 comments
Bilim ve Teknoloji

UFO’larla ilk defa nasıl karşılaştım?

Devamını Okuyun

0 comments
Bilim ve Teknoloji

Zamanı İyi Kullanın. Çünkü Vakit Nakittir.

Devamını Okuyun

Kaçırma

0 comments
Bilim ve Teknoloji

Gerçek Bir UFO Hikayesi

Devamını Okuyun

Mehmet Mete Çanlıoğulları
Mehmet Mete Çanlıoğulları
Kurucu - Yazar - Editör

Bizi Takip Edin

mgm strateji

Çok Okunanlar

Kültür ve Sanat

Türkiye’de Müziğin Gelişimi ve Değişimi

1960-1980 Yılları Arasında Türkiye’de Müziğin Geli... Devamını Okuyun

  • 3.2k

KİŞİ BAŞI MİLLİ GELİR (KBMG) NE KADARDIR?

  • 2.3k

Nikolaos Trikupis’in Acı Sonu

  • 1.4k

Papulas’ın yaşamı ve ölümü

  • 1.2k

HELİKOPTER KAZASI

  • 1.1k

BERBAT DURUMDAYIZ – 1

  • 938

Millî Mücadele Döneminde Meydana Gelen İç İsyanlar

  • 904

Hrisostomos’un Ölümü

  • 801

NİYE BAŞKANLIK SİSTEMİ

  • 784

İç Güvenlik Harekâtında Üs Bölgesi Emniyeti İçin A...

  • 773

Bunlar da İlginizi Çekebilir

O, kendi milleti ve beşeriyet alemi için beslediği muhabbetle, bir dâhinin neler yarattığına dair, cihana fevkalade heyecanlı bir sahne seyrettirmektedir.

Profesör Herbert MELZIG (Tarihçi)

  • RSS - Yazılar

Etiketler

ABD afrin akp buldan demirtaş DEVLET dış politika ekonomi erdoğan fetö güvenlik hdp hükümet imralı insan hakları isyan jandarma jeopolitik mücadele ngo ordu Orta Doğu osmanlı pkk politika rusya s-400 savaş seçim silah sivil toplum siyasi soğuk savaş stratejik suriye tedip terör TÜRKİSTAN Türkiye YPG yönetim çete çin öcalan şehit

Ayın Enleri

1

Bir ‘kadın’ vardı, neydi ...

  • 2 Aralık 2019
  • 0
  • 61
2

Kapı Kapı Erken Seçim … !...

  • 8 Aralık 2019
  • 0
  • 54
3

Şimdi uyanmayacaksan, ne ...

  • 6 Aralık 2019
  • 0
  • 25
4

Tuvalet taşı dile geldi…

  • 13 Aralık 2019
  • 0
  • 26
5

KANAL ÇANAKKALE VE “ÇANAK...

  • 14 Aralık 2019
  • 2
  • 33
6

Yeni Eğitim Sistemi

  • 6 Aralık 2019
  • 0
  • 24

Kategoriler

  • Bilim ve Teknoloji
  • Bölgesel Sorunlar
  • Denemeler
  • Ekonomi
  • Güncel
  • Gündem
  • güvenlik
  • Kültür ve Sanat
  • Küresel Sorunlar
  • Makaleler
  • MGM Tarih
  • Politika
  • Türkiye
  • Yayınlar
MGM Strateji 2016 © Tüm hakları saklıdır. Gizlilik Politikası – Telif Bildirimi
  • Ana Sayfa
  • Telif Hakları
  • Gizlilik Politikası
  • Arşiv
  • İletişim
Got a hot tip? Send it to us!

Your Name (required)

Your Email (required)

Subject

Your Message

Got a hot tip? Send it to us!

Your Name (required)

Your Email (required)

Video URL

Attach Video

Category
SportNewsTechMusic

Your Message

  • 647
  • 500Takipçiler
  • 182Takipçiler
  • 78Takipçiler
  • 0Subscribers
  • 39Followers
  • 500Takipçiler