
Savaşın Yeni Boyutları ve Yeni Çözümler.
- 16 Mayıs 2018
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Küresel Sorunlar
- 1
Mehmet Çanlı / 17 Mayıs 2018 / ANKARA
Daha önce ‘’Savaş bir tercih değil bir zorunluluktur.’’ ve ‘’Savaş ve şiddetin sebepleri.’’ başlıkları altında savaş konusunda düşüncelerimi aktarmaya çalışmıştım. Bu yazılarda savaşı daha çok doğadaki tüm canlıların hayatta kalmak için diğer türlerle ve kendi türleriyle yaptığı mücadele temelinde incelemeye çalışmıştım.
Fakat bugün insanoğlu büyük oranda doğadan kopmuştur. Köylerde, kasabalarda ve (çok büyük oranda) şehirlerde, doğadan yalıtılmış yapay ortamlarda yaşamaktadır. Bu sebeple diğer canlılarla doğrudan karşı karşıya gelme ve mücadele etme olasılığı azalmıştır. Çünkü insanoğlu diğer canlılarla olan mücadelesinde oldukça ileri gitmiş ve bu sebeple diğer canlılar (Bazı mikroplar ve virüsler hariç) insanoğluna doğrudan tehdit oluşturabilme yeteneklerini büyük oranda kaybetmişlerdir.
İnsanların dünyada yaşayan diğer canlılara karşı sağladığı üstünlük sadece silah, araç ve gereçlerin gelişmişliğiyle de sınırlı değildir. İnsanoğlu ulaştığı gelişmişlik seviyesi sayesinde artık diğer canlılara istediği gibi davranabilmekte ve onları büyük oranda kontrol edebilmektedir. Böylece dünyanın çoğu bölgesinde diğer canlıların yaşam alanları insanlar tarafından kontrol altına alınmış, birçok bitki ve hayvan türü evcilleştirilerek insan yaşamının devamı için kullanılan unsurlar haline getirilmiş ve ihtiyaçlara göre kontrollü bir şekilde üretilir ve tüketilir hale gelmiştir.
Böylece, insanlar temel gıda maddeleri üretiminde çok büyük bir aşama kat etmiş ve açlık tehlikesi, bazı Afrika ülkeleri hariç ortadan kalkmıştır. Bununla birlikte, insan nüfusu çok fazla arttığından ihtiyaçlar da büyük oranda artmış ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte ihtiyaçlar çeşitlenmiştir. Buna karşılık kaynaklar aynı şekilde bir artış göstermemiştir.
Özellikle enerji ve hammadde kaynakları dünyanın bazı bölgelerinde toplanmış ve sınırlı miktarda olduklarından, şimdi mücadele bu kaynakları elde etmek için insanlarla diğer insanlar arsında yapılmaktadır. Böylece, artık insanların diğer canlılarla olan mücadelesi önemini kaybetmiş ama birbirleriyle olan mücadelesinin önemi artmıştır.
Nitekim bugün, insanlar ve onların oluşturduğu kurumlar arasındaki çatışmalar ve savaşlar tüm dünyada birinci öncelikli mesele haline gelmiştir. Üstelik bu çatışmalar, devletler veya devlet gruplarının birbirleriyle yaptığı klasik silahlı mücadele boyutundan farklı olarak insanlarla şirketler, şirketlerle diğer şirketler, cemaatler, tarikatlar, siyasi partiler ve diğer oluşumlar arasındaki çok karmaşık bir mücadele haline gelmiştir. Bu sebeple savaş artık hayatımızın içine girmiş, günlük yaşantımızı etkiler hale gelmiş ve topyekûn bir hal almıştır.
Bu gelişmelerin sonucunda savaşın doğası da değişmiştir. Malum, Clausewitz ‘’Savaş, politikanın başka vasıtalarla devam ettirilmesidir.’’ demiştir. Kendi yaşadığı dönem açısından bu söz kısmen doğrudur. Ama günümüzde bu durum tam tersine dönmüş gibi görünmektedir. Artık savaş, barış içinde olduğumuzu zannettiğimiz dönemlerde de başka vasıtalarla devam ettirilen bir şey haline gelmiştir. Artık savaşın nerede başladığını ve nerede sona erdiğini anlamak oldukça zorlaşmıştır.
Çünkü önceden iki grup, ordu veya devlet arasında yapılan klasik savaşların yanında bu gün siber savaş, ekonomik savaş, kültürel savaş, demografik savaş ve psikolojik savaş gibi birçok yeni savaş türü ortaya çıkmış ve savaş için imal edilmemiş şeyler de savaş araç ve gereçleri haline gelmiştir. Bunun sonucunda, eskiden sadece orduları etkileyen savaş, artık oturma odamıza kadar girmiştir.
Nitekim kısa süre önce ülkemizde, kendisini beklenen mehdi zanneden bir psikopat, daha çocuk yaşta örgütüne devşirdiği şakirtleri ile Türk milletine, ordusuna ve devletine savaş açmış, hükümetlerin ve bazı siyasi partilerin de desteğini kazanarak daha önce hiç yaşamadığımız bir saldırıyı organize etmiştir. Üzülerek söylüyorum ki bu örgüt, bu savaşta hiç umulmadık şekilde başarılı olmuş, hatta TSK ve devleti ele geçirme noktasına kadar yaklaşmıştır.
Ama dünün vaizi bugünün başkomutanı olmaya özense de stratejik vizyondan yoksun ve beyinleri yıkanmış birer robot gibi davranan şakirtleri, gerçek bir insan gibi realist olmayı beceremedikleri için bu gün bu terör organizasyonu baskı altına alınabilmiştir.
Bu tecrübe bize, günümüzde savaşın ne kadar değiştiğini açıkça göstermiştir. Çünkü bu örgüt, darbeye kadar tek bir kurşun atmadan 2000 seneden daha uzun bir tarihi geçmişi olan bir orduyu ve hatta bütün devleti çökme noktasına getirebilmiştir.
Bu süreçte hepimiz; internet siteleri, facebook, twitter, gazeteler, televizyonlar, camiler, okul sıraları, mahkeme salonları, şirketler, üniversiteler, para, makam, mevki ve benzeri şeylerin nasıl birer silah olarak kullanılabileceğini ve bunların kullanıldığı sinsi bir savaşla neler yapılabileceğini hep beraber gördük.
Ancak bu durum bizi bir yanılgıya sürüklememelidir. Evet, örneklerini bizzat yaşadığımız gibi bugün savaşın boyutları çok değişmiş durumdadır ama bir kavram olarak savaş pek değişmemiştir. Çünkü savaşın boyutu, çeşitleri ve yöntemleri ne kadar değişirse değişsin savaşa sebep olan motivasyonlar, yanı savaşın maksadı hala en ilkel dönemlerdekilerle aynıdır: Yaşamak, güçlenmek, büyümek ve çoğalmak için kaynaklara sahip olmak.
Bu sebeple yöntemler değişip çeşitlense de motivasyonlar değişmediğinden savaş halen kaçınılmaz bir yöntem ve zorunluluk olmaya devam etmektedir. Zaten bu sebeple her ülke güçlü bir orduya sahip olmaya çalışmakta, barış söylemlerindeki artışa rağmen ordular küçülmemekte, aksine büyümekte ve askeri harcamalar gün geçtikçe artmaktadır.
Dünya üzerinde her yıl meydana gelen çatışmalar ve savaşlarda da bir azalma görülmemektedir. Gelecekte savaşların ve çatışmaların sona ereceği ve tüm insanların barış içinde dostça yaşayacağına dair herhangi bir işaret ve beklenti de bulunmamaktadır.
Mademki bu dünya üzerinde mutlak bir barış mümkün değil, o zaman savaş bir kenara atılacak ve barış söylemlerine kapılarak ciddiye alınmayacak bir şey değildir. Çünkü tarihte savaşmayan toplumlar ya katledilerek yok olmuşlar ya savaşan toplumların içinde asimile olmuşlar veya o toplumlara köle olmuşlardır.
Zaten kölelik kurumunun da canının bağışlanması karşılığında özgürlüğünden vazgeçmeye razı olan insanlar sayesinde ortaya çıktığı ve kurumsallaştığı öne sürülmektedir. Bunun gelecekte farklı olacağına dair hiç kimsenin verebileceği bir garanti yoktur.
Bu sebeple; biraz acı verici, biraz tehlikeli ve biraz da pis bir iş olsa da yaşamak, güçlenmek ve varlığını geleceğe taşımak isteyen toplumlar her zaman savaşı bir seçenek olarak göz önünde bulundurmalıdır. Çünkü savaşmaktan vazgeçenler yaşamaktan da veya en azından özgür olarak yaşamaktan da vazgeçmiş demektir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki savaş, başlangıçtan beri var olan, gelecekte de var olacak olan doğal bir eylem biçimidir. Bu sebeple ciddi bir şekilde üzerinde düşünülmelidir. Savaş ordularla yapıldığı için, her ne kadar son 15-16 senedir bu ülkede ordu düşmanlığı moda olsa da son Suriye operasyonlarında da anlaşıldığı gibi her ülke gibi bizim de olası tehditleri bertaraf etmeye yetecek kadar güçlü bir orduya sahip olmamız kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bu durumda üzerinde düşünülmesi gereken şey, bir orduya sahip olmak veya olmamak değil, nasıl bir orduya sahip olmak gerektiğidir. Nasıl derken kastettiğimiz; ordunun büyüklüğü ne kadar olmalıdır, hangi silah ve teçhizatla donatılmalıdır, eğitimi nasıl olmalıdır, hangi stratejileri uygulamalıdır gibi konulardır.
Bu konuda klasik ordu yapılanmaları içine sıkışıp kalmak doğru değildir. Günümüzde yalnız silahlar değil, bilgisayar başta olmak üzere birçok günlük araç ve gereç te savaşlarda kullanıldığından bu konulara karşı da hazırlıklı olunmalıdır.
Bunu yapabilmek için atılacak ilk adım klasik savaş türleri dışındaki savaşlar için de yeni teşkilatlar veya TSK içinde bunlarla ilgili yeni birimler kurulmasıdır. Bunların bir kısmı daha önce TSK içinde kurulmuş fakat Fethullahçı Terör Örgütü’nün ve bu örgütün yardakçılığı için birbirleriyle yarışan birtakım çevrelerin propagandaları sonucunda hükümet eliyle kapattırılmıştır.
Kapanan bu birimler en kısa zaman içinde tekrar açılmalıdır. Ayrıca, ihtiyaca göre diğer alanlarla ilgili yeni teşkilatlar, bağımsız veya TSK içinde bir birim olarak kurulmalıdır. Bu teşkilatlar; en kısa süre içinde elektronik savaş, siber savaş, psikolojik savaş, bilgi harbi, ekonomik savaş, demografik savaş, kültür savaşı gibi diğer savaş türleri ile ilgili yeni doktrinler, stratejiler ve taktikler geliştirmelidir.
Bizde genel alışkanlıktır. Hasta olmadan doktora gitmeyiz. Doktora gittiğimizde de çoğu zaman artık hastalığın tedavisi için geç kalınmıştır. Günümüzde, bu reaksiyoner anlayışı terk edip proaktif yaklaşımlar uygulamak kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bu sefer zor da olsa uçurumun kenarından dönebildik. Ama yeni tehditler FETÖ belasından dersler çıkararak yeniden saldıracaklardır. Onların saldırmasını beklemeden şimdiden tedbir almak gerekir. Aksi takdirde, bir dahaki saldırıda işler içinden çıkılmaz bir hale gelebilir.
Hits: 32
Kıbrıs: Türkiye’nin Vazgeçilmezi!
- 15 Mayıs 2018
ERKEN SEÇİM CİDDİYETSİZLİĞİ – 2
- 29 Mayıs 2018