
ERKEN SEÇİM CİDDİYETSİZLİĞİ – 2
- 29 Mayıs 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Politika
- 26
GÜVEN KAYA 29.05.2018 / ANAKARA
Üzerinde birçok dedikodu ve şaibe olan seçim süreci başladı. Gün geçmiyor ki bir seçim bürosu basılmasın veya afiş-pankart asanlar dövülmesin. Saldıranlar kendilerine cumhur ittifakı diyenlerdir. Saldırıların temelinde körü körüne peşinden gittikleri partilerinin genel başkanlarının söylemleri vardır. Bu toprakların insanları bir başkasına saygı göstermeyi öğrenemeyecek, bu anlaşıldı.
Kıymeti kendinden menkul Ahmet Maranki isimli bilgisiz ise, AKP karşıtı olanları, talim yaptıkları Belgrad Ormanlarında ağaç altına gömdükleriyle, 25 Haziran’da, öldürmekle tehdit etti. Tehditler kişinin korkularını belirler. Derken kıvırma zamanı geldi çattı: toprağa gömdükleri şeyin öfkeleri olduğunu söyledi. Lümpenlik ve müptezellik korkakların tipik davranışıdır ve yalan korkunun tortusudur. 16 yıllık AKP iktidarında sözünün arkasında duran bir siyasi göremediğimiz gibi yandaşlardan da bunu göremedik. Hepsi inanılmaz omurgasız çıktı. Neydi? Bir dinci bir yılandan daha sessiz, sinsi, kıvrak ve zehirlidir. Çizin bunun altını.
Seçim kararı ile birlikte kimisi “AKP genel başkanı kaybedeceği seçime girmez” derken kimileri ise “ekonomi resmen çöktü, bu seçimi bilerek kaybedip, daha sonra güçlü gelmek istiyor” demeye başladı. Her iki tarafa da hatırlatmakta fayda var. Oy çalınmadığı sürece kimin kazanacağı belli olmaz, ayrıca bu adamlar iktidarı kimseye vermek istemiyorlar. Çünkü alayı yargılanacak hem de kendi getirdikleri yasalar ile kendi çok güvendikleri “bağımsız ve tarafsız yargı” tarafından… Elinden kalemi bırakmayanlar bunun da altını çizsin, lütfen.
Bence seçimlerin öne alınmasının ana gerekçesi ödenmek zorunda olunan ortalama 240 milyar dolarlık borcun olması ve bunun için de halkın birikimlerine el koyacak gücü elde etme isteğidir. Seçimi kazanmanın onlara bu gücü vereceğini düşünüyorlar. Çizmeye devam.
Seçim ile ilgili şüphelerim var.
24 Haziran seçimleri anayasaya uygun mu? Yapılan anayasa referandumunda seçimlerin 2019 Kasım’ında yapılacağı kayıt altına alınmıştı. Bu süreçte gerekli olan uyum yasaları çıkarılacaktı. Yasalar çıkarılmadı. Bunun yanında geçici de olsa anayasa hükmü değişmeden erken seçim kararı almak mümkün müdür?
İki kafadar seçim kararı aldı. Alınan seçim kararını meclis görüşüp onaylamadı. Bu haliyle de yasal olmadığını düşünüyorum. KHK ile yapılıyor denecek olsa bile yasa ile düzenlenmesi gereken konularda KHK çıkarmak mümkün değildir.
Ayrıca seçim öncesi meclisten hile hurda ile geçirilen ve CHP’nin anayasa mahkemesine taşıdığı ittifak yasası var. O yasa henüz görüşülmedi ve karara bağlanmadı. Ya ittifak yasası bozulursa veya yürütme durdurulursa ne olacak?
Bilindiği üzere ittifak yasası, %10 olan ülke barajını “%0,00” seviyesine çekiyor. Tüm iktidarlar gibi bunların da yıllardır değiştirmekten sürekli kaçındıkları seçim kanununun bu maddesi, ittifak yasası ile değişmiş oluyor ve böylesi bir davranış kanun yapım tekniğine ve yasa maddelerinin çakışmaması ilkesine aykırıdır. Acaba, böylesi bir davranışla, elde etmek istedikleri neydi? Bunun karşısında oluşturulan MİLLET İTTİFAKI ise bu yanlışlıktan çok iyi bir şekilde faydalanarak, AKP’nin korkulu rüyası olan SP’yi alacağı milletvekilleri ile grup kuracak konuma getirdi. Yine bir acaba diyerek ağırlıklı olarak İYİ PARTİ ve SP’nin, kısmen ise HDP’nin hep AKP’ye giden aşkın milletvekillerini alacağını göremediler mi?
Seçim süreci başladığında ilk işleri İYİ PARTİ’YE kazık atmak oldu. Ancak karşı hamle kazıkçıların çalışmadıkları yerden geldi: demokratik uygulamalar. Yargıtay cumhuriyet başsavcılığı adı geçen partinin seçime katılabileceğini YSK’ya bildirmesine rağmen -yaptıkları ile iktidar partisinin yanında olduğunu herkese düşündürten- bu kurul ne yapacağını şaşırmış vaziyette debelenir ve doğru kararı veremez hale büründü. Oysa yapılacak iş başsavcılığın kararına uymaktı. Bu tereddütün altında bir çapanoğlu olduğunu gören ve anayasal hükümden faydalanan CHP, gerekli talimatları vererek kendi milletvekillerinden yeterli kısmın kazıklanmak istenen partiye geçmesini sağladı ve “grup kuran” parti seçimlere girebilir hale geldi. Böylelikle kurulun kıvranmaları da son buldu ama oturdukları koltuğun eğreti olduğunu da anladılar…
Bu hamle yapılmasaydı
1.Adı geçen parti seçime giremeyecekti.
2.Birçok kişi yıllardır oy verdiği CHP’ye oy vermeyecek ve evinde göbeğini kaşıyacak, sevdiği ile oynaşacak veya kitap okuyacaktı. Yine aynı şekilde cumhurbaşkanı adayına da oy vermeyecekti. Sen çok yaşa YSK, e mi?
Süreç içinde gerçekleşen olaylara bakalım biraz da.
ABD doları, avro ve diğer tüm önde gelen para birimleri Türk Lirası karşısında inanılmaz değer kazandı. Bunun adı DEVALÜASYONDUR. Bu gerçeği kimse söylemese de bu böyledir. Türk parasının değer kaybının ana gerekçeleri şişirilmiş ekonomik rakamlar, aşırı fazla dış borç yükü, üretim alt yapısının hiç olmaması, Zeytindalı Harekâtı, Ey ora bura diye seslenmeler gibi gerçeklerdir. Ama düşük zekâlılara göre sebep yabancı oyunudur. Pariteyi koruyacak ekonomik gücün yoksa paran değer kaybeder. Ama mevcut iktidar o ekonomik gücü özelleştirmeler adı altında yerli ve yabancı işbirlikçilere sattı. Bu düşük zekâlıların dünya ile de ilgileri olmadığından bu yaşananların ne olduğunu anlamaları mümkün olmadı. Bakınız Süveyş kanalı krizi.
Ağızlarından hiç düşürmedikleri istikrar lafının bir yalan olduğunu dövizlerin yükselmesi düşük zekâlıların suratlarına çarpmıştır diye düşünüyorum. Aslında bir şekilde istikrar lafı doğrulandı: istikrarlı bir şekilde istikrarsızlığa ve ekonomik çöküşe gidildi.
Merkez bankasının üstünde anlamsız ve bilgisizce yapılan faizleri düşür baskısı var. Para bulmak için gidilen İngiltere’de bile ülkenin cumhurbaşkanı, “vatandaşa karşı her şeyden ben sorumluyum, o yüzden para politikasında benim dediğim olmalı” mealinde bir şeyler söylediğinde toplantıya katılanların ağzı bir karış açık kaldı. Anlaşılır bir tarafı olmayan bu yaklaşımı bir batılı hiç anlamaz. Çünkü toplumun kendisini yönetmesi için ortaya koyduğu devlet mekanizması içinde uzman ve liyakatli yöneticilerin varlığı sayesinde çözümlerin bulunduğunu düşünür ve “tek aklın” sadece ve ancak kendisine yetebileceğini bilir.
Bu bağlamda bir İngiliz köşe yazarı, AKP genel başkanının faizlerin düşürülmesini istemesini, dini inancı gereği faizin haram olmasından kaynaklanan faiz karşıtlığından kaynaklanan bir istek olduğu yönünde yorumluyor. Bu yorum bahse konu olan kişiyi masum göstermekten başka bir şeye yaramaz. Faizlerin düşürülmesini istemekteki asıl murat, konut kredilerinin maliyetinin ucuzlatılmasıdır. Ülkede milyonlarca konut fazlası varken ve hiç gereği yokken yüzbinlerce lüks konutun yapılmasının çok derin sebepleri var. Hatta öylesine derin ki son 15 yıldır yurt dışından gıda maddesi almak zorunda kalan ülkenin en değerli tarım arazileri imara açacak kadar derin. Daha vahim derinliği ise o konutların satılması ve birilerinin satışlardan cebine para girmesi gerekmesinde yatıyor. Sanırım anlatabildim.
Cahiller cahilleri parlatıyor. Neymiş paradan altı sıfır atılmış ve değeri yükselmiş. Bu yalana sadece düşük zekâlılar inanır. Paradan altı sıfır atılması miktarın söylenmesini ve yazılmasını kolaylaştırmıştır, başka da bir işe yaramamıştır. 4 milyar lira demek var, 4 lira demek var. Dahası bunları o düşük zekâlıların yazması zorluğunu işin içine katarsanız sıfır atmanın yazım kolaylığını görürsünüz. Ama o kadar, fazlası yok! Asıl olan o en soldaki rakamın “1,0” olmasıdır, şimdiki gibi 4,6 veya 4,9 olması değil. Bunu yapabiliyorlar mı?
Halkı böyle kandıranların öte yandan yaptıklarına bakalım: maliye bakanlığında 30 milyar liralık bir danışmanlık bütçesi olduğunu öğreniyoruz. Ve bu bütçenin denetimsiz olduğunu da öğreniyoruz. Kim bu danışmanlar? Bu şahıslar o kadar iyiyse ve gerekliyse ülke bu duruma nasıl düştü?
Satın alınan basın, AKP’nin aday göstermediği kişiler için kan değişimi, muhalefetin aday göstermedikleri için ise birbirlerine girdiler diyor. Basının bu şekilde okuduğunu ben daha farklı okuyorum. O aday gösterilmeyen kişiler 15 Temmuz cinnet gecesindeki danışıklı dövüşün siyasi ayağıdır. Ama asla yetmez, “ne istediler de vermedik, sorun bakalım bir emri var mı diyenler ile bir gazeteciye uçak tahsis edip görüşmeye gönderenler” de liste dışı kalmalı ve o çok güvendikleri yargının karşısına terör örgütüne yardım ve yataklık yapmaktan çıkmalıdır. Hani kefenleri ile gelmişlerdi? Kefenleri ile gelenlerin korkularından binlerce koruma ile gezdiğine her gün tanık oluyoruz.
18 yaş için seçilme gelmişti en son referandumda. Listelere bakan var mı veya haberlere? Hiç seçilebilecek yerde olan 18 yaşında biri var mı? Göremediniz, değil mi? Bu topraklarda ayakların yere basması en erken 35-40 yaşlarında gerçekleşiyor. Öğrenimin bitmesi ve sorumluluklarla yüz yüze kalınması ise ortalama 25 yaşında oluyor. Bu nedenle seçme yaşı en az 25, seçilme yaşı ise en az 45 olmalıdır. Bu konudaki bir diğer gerekçem ise bu yaşlardaki insanları kandırmanın daha zor olmasıdır.
16 yıldır iktidarda olan partinin genel başkanı halktan oy isteyerek, daha önceki seçimlerin öncesinde yapacaklarını beyan ettiklerini, şimdi yapmayı taahhüt ediyor. Sanırım dalga geçiyor. 16 yılda yapamadığını, daha doğrusu yapmak istemediğini, süresinin ne olacağını bilemediği zamanda mı yapacak? Yapmak istedikleri neler olabilir? Bunlardan birisi daha ileri demokrasiyi getirmekmiş. Gülmeyin; OHAL ve KHK ile bu çok kolaydır. Ol dersin olur. İnsan da öyle yaratılmamış mıydı? Diğeri özgürlükmüş. Sormazlar mı adama, içerde neden yattığını bilmeyen binlerce insan var ve sen ülkeyi OHAL ve KHK ile yönetiyorsun diye? Bir diğeri ise muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak. Bunu söylediği anda Türkiye’nin gelişmediğini hatta geriye gittiğini itiraf ediyor demektir. Bir de bu lafın kime ait olduğunun algısından faydalanarak, cumhuriyeti kuran iradenin bugünkü temsilcilerine göz kırpıyor.
Bir zamanlar bu iktidar partisini çok destekleyen ikiyüzlü Avrupa ülkelerinde birçok kurum ve kuruluş, AKP genel başkanı hakkında artık iyi düşünmüyor. Daha önce izin verdikleri seçim propagandalarına bu sefer izin vermediler ki bence doğrusu budur. Siz hiç Türkiye’ye yerleşmiş Almanlardan oy isteyen Almanya başbakanı gördünüz mü?
Bazı yerlerde reklam panolarına diktatör olduğuna dair ilanlar asılıyor. Bazı dergi ve gazeteler yine diktatörlüğüne vurgu yapıyor. Gülmek gerek bu gibi şarlatanlıklara…
Son günlerde yapılan seçime yönelik anketlerde millet ittifakının cumhur ittifakından daha önde olduğu ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise ilk turda kazananın olmayacağı ikinci turda ise millet ittifakının başarılı olacağına dair emareler giderek artıyor.
Böylesi bir durumda seçimlerin yapılmayacağı, yapılsa dahi iktidarın verilmeyeceği, kendisi kazanıp parlamentoyu kaybettiğinde ise kazanana kadar seçim yapma saçmalığına başvurulacağı gibi şüpheler giderek artan bir ivme kazanıyor. Elinde bulunan KHK gücü ve OHAL sopası ile bunları yapacağı değerlendiriliyor. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diyerek kazanılan hakkın gasp edilmesi durumunda milletin evinde çekirdek çitleyeceğine kimse garanti veremez gerçeğinin altını çizelim.
Hits: 17
Savaşın Yeni Boyutları ve Yeni Çözümler.
- 16 Mayıs 2018
SEÇİM PROPAGANDASI
- 31 Mayıs 2018