
CHP’NİN 24 HAZİRAN 2018 SEÇİM BİLDİRGESİ
- 7 Haziran 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Politika
- 26
CHP’NİN 24 HAZİRAN 2018 SEÇİM BİLDİRGESİ İNCELEMESİ
GÜVEN KAYA 05.06.2018 / ANAKARA
Partilerin seçim bildirgelerini incelemeye ülkenin en köklü partisi ile devam ediyoruz.
Başlangıçtaki sayfalarda kendi tarihsel geçmiş ve görevinin anlatıldığı bildirgenin 11-18 arasındaki sayfalarında BİZ ile başlayan, geçmişten geleceğe izlenen yol ile gündeme göre alınan pozisyonu tarif eden nitelemelerin olduğu cümleler kendine yer buluyor. Bu nitelemelerin altında ise Türk Milletinin mevcut hali, diğer bir deyişle düşürüldüğü içler acısı hali anlatılıyor. Buna itiraz etmek mümkün görülmüyor. Tespitler doğru ve yerinde.
Genel manzarası bu olan Türkiye’ye CHP nasıl bir çözüm sunacak, görelim. Ama önce 19-29 arası sayfalardaki tespitlere bakalım.
Genel not: Alıntılar (diyor denen kısım) metinden alındığı için üzerinde düzelti yapılmamıştır.
DEMOKRASİ: HAK, HUKUK, ADALET
Hem parti genel başkanı hem de cumhurbaşkanı sıfatlarını kullanan kişinin, başlıkta yer alan kavramları ne hale getirdiği anlatılıyor. Tek adam rejiminde yapılabilecek olanların tümünü ve daha fazlasını yaptığından dem vuruluyor. Denilenlere hayır demek mümkün değildir. Ancak bunları bu hale getiren kişi, o zamanların deyişiyle “muhtar bile olamazken,” cumhurbaşkanı olmasına giden yolu açan partinin CHP olduğunu ve o kişiye bu yolu açmak için yırtınan o zamanki genel başkanının yine milletvekili adayı olduğunu söylemeye gerek yoktur diye düşünüyorum. Tam bu noktada evrenselleşmiş bir kuraldan bahsetmek gerekiyor: Stratejik hatalar, taktik başarılar ile düzeltilemez.
Diyor: Cumhuriyet Halk Partisi, bu baskıcı ve çarpık yönetim anlayışına son verecek, tüm Türkiye’yi kucaklayan ve tek bir yurttaşımızı dahi dışarıda bırakmayan yeni bir demokratik anayasayı, tüm partilerle birlikte yaşama geçirecektir.
Yorumum: Bu dediğini, ancak, tek başına iktidara gelirsen yapabilirsin. Çarpık yönetim anlayışının ve anayasanın altında sadece tek bir kişi yok, yozlaşmış ve olgu haline gelmiş kişi, kurum, yasa, algı, değer ve kavramlar var. Senin düzeltmeye çabaladığın bir konu bir başkası için mükemmelliği temsil ediyor olabilir. Tipik örnekler siyasi partiler yasası ile seçim yasasıdır. Değiştireceğiz diyen çok ama değiştiren yok!
EKONOMİ: ÜRETEN, BÜYÜYEN, HAKÇA BÖLÜŞEN TÜRKİYE
AKP’nin Türkiye’yi sürüklediği ekonomik uçurumdan bahsediliyor: 450 milyar dolar borç, dolaylı vergilere yaslanarak gelir dağılımındaki adaletsizlik, enflasyon oranının dünya ortalamasının beş katının üstüne çıkması, TL’nin son beş yılda en çok değer kaybeden paralardan biri olması… 16 milyon insanın yoksul olması ve bu sayının yıllardır azaltılamaması, 6 milyonun ise işsiz olması bunun giderek yükselmesi, neredeyse her beş gençten birinin iş bulamaması… Saray rantı ve bunu kullananın %1 olması, ekonomik adaletsizlik ve eşitsizliğin her geçen gün derinleşmesi, toplumun en zengin % 5’lik kesiminin, en yoksul % 5’lik kesimin gelirinin 24 katını elde etmesi. Milyonlarca insanın borç yükü, işsizlik ve hayat pahalılığı ile karşı karşıya olması, yaklaşık 9,5 milyon kişinin güvencesiz ve kayıt dışı çalışması… Asgari ücretin, neredeyse açlık sınırının bile altında olması, milyonlarca insanın düşük asgari ücretle çalışmaya mahkûm edilirken, Türkiye’de ortalama ücret seviyesinin, asgari ücrete oldukça yakın seyretmesi…
Diyor: Bölüşümde adaleti sağlayacağız, mali dengeyi gözeteceğiz, teknoloji yoğun üretime odaklanan ve çağın fırsatlarını kullanan yeni bir ekonomik yapı oluşturacağız. Ülke içindeki ticaret hacmini genişleterek, birbirine bağlı ekonomik bölgeler ortaya çıkmasını sağlayacağız. İhracatta yüksek ve orta yüksek teknoloji yoğunluğuna sahip ürünlerin payını artıracağız. Cari açığı kontrol edilebilir seviyelere getirecek; enflasyon, yüksek faiz ve işsizlik sorununu çözecek, yoksulluğu alt edecek, kişi başına düşen geliri zengin toplumlar seviyesine yaklaştıracağız.
Yorumum: Keşke AKP’nin açıkladığı kişi başı gelirin yanlış olduğunu ve gerçek rakamı beyan etselerdi. Ülke içinde birbirine bağlı ekonomik bölgeler oluşturulması zaten bu topraklarda uygulandı ve büyük başarı elde edildi (bakınız Kemalist İdeoloji). Ancak 1950 ve sonrasında lanetlendi ve son ürünleri de AKP döneminde satıldı. Yapacağız denilenin ancak tek parti iktidarı ile mümkün olduğunu yine hatırlatmalıyım.
EĞİTİM: İŞ GARANTİLİ, PARASIZ, NİTELİKLİ EĞİTİM
Mevcut iktidarın eğitimi geri götürmesi anlatılıyor: Cumhuriyetin kurduğu eğitim kurumlarının içini boşaltmıştır. Dar gelirli ailelerin çocuklarının nitelikli eğitim olanaklarını ellerinden almıştır. AKP politikalarının sonucunda öğrencilerimizin başarı düzeyi gerilemiş, uluslararası testlerdeki performansları düşmüştür. AKP, eğitim kaynaklarını beceriksizce ve savurganca yönetmektedir. Bir yandan öğretmenlik mesleğinin düşen itibarı, diğer yandan da görece azalan maaşlar yüzünden meslekte ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Benzeri bir durum, iktidarın üniversite politikalarında da mevcuttur. Tek adam yönetimi Türkiye’nin seçkin üniversitelerinde kadrolaşmayı amaçlamaktadır. Tekçi zihniyet, itaat etmeyen ya da eleştirel konumdaki akademisyenleri soruşturmalarla yıldırmaktadır. KHK’lerle meslekten atmaktan çekinmemektedir.
Diyor: CHP’nin hedefi, anayasal bir hak olan çağdaş, nitelikli ve parasız bir eğitimi okul öncesinden üniversiteye kadar sağlamaktır. Ancak böyle bir eğitim modeliyle katma değeri yüksek üretimin artması ve vasıflı iş gücünün yetiştirilmesi mümkündür. Bilimsel ve sorgulayıcı eğitim, ülkemizin demokrasisinin ve kalkınmasının temel koşuludur.
Yorumum: Bunlar yapılamayacak konular değildir. Ancak uzun bir zaman ve yüksek bir gayret gerektirmektedir. Haliyle ciddi, uzman, sabırlı, açık görüşlü kadrolar gerekiyor. Bunlar var mı?
TOPLUMSAL BARIŞ: KARDEŞLİK VE BİRLİKTE YAŞAM
Mevcut iktidar, iktidar partisinin genel anlayışı ve o partinin genel başkanı hakkında yerinde tespitlerde bulunuluyor: AKP, iktidarını devam ettirebilmek için Türkiye’nin bir arada yaşama kültürüne darbe vurmaktadır. Dinsel, etnik ve siyasal kimlikleri birbirine karşı kullanmakta, açılım adı altında gizli pazarlıklar, çözüm görüntüsünde inandırıcılıktan uzak vaatler üretmektedir. Her bir açılım, fiyasko ile sonuçlanmakta, her bir açılım başka bir toplum kesiminin ötekileştirilmesi ile sona ermektedir. Tek adam rejimi, karşılaştığı her sorunu, daha büyük sorunlar ve krizler yaratarak aşmaya çalışmaktadır. Varoluşunu adeta toplumsal kutuplaşmanın sürekli tırmandırılmasına bağlamaktadır.
Diyor: İşte bu koşullarda CHP, hiçbir yurttaşımızı inancı, kökeni ve kimliği nedeniyle dışlamayacak ve ötekileştirmeyecektir. Her bir bireyi demokratik bir yurttaşlık anlayışıyla kucaklayacaktır. Özgürlükçü yurttaşlık siyasetimizin ve Cumhuriyet anlayışımızın gereği budur.
Yorumum: Böylesi doğru tespite ve karşı yaklaşıma yorum yapmak gereksizdir.
DIŞ POLİTİKA: İSTİKRAR VE İTİBAR
Tek adamcı ve ben yaptım oldu zihniyetin dış politikada ülkeyi getirdiği boyut tarif edilmiş: Tek adam diplomasisi, ülkemizin üyesi olduğu tüm uluslararası kurumlarda itibarının kaybolmasına yol açmıştır. Türkiye, neredeyse tüm komşularıyla sorun yaşar hale gelmiştir. Ülkemiz, bölgesinde çözüm üreten bir ülke olmaktan hızla uzaklaşarak, kriz üreten bir ülke konumuna sürüklenmiştir. Arap Baharına fırsatçı ve yayılmacı bir biçimde yaklaşan saray diplomasisi, takip ettiği maceracı politikalar yüzünden Türkiye’nin büyük bir Suriyeli sığınmacı göçüyle karşılaşmasına neden olmuştur. Suriyeli sığınmacı krizi sadece yarattığı insani dramlar nedeniyle değil, ülkemize yüklediği ekonomik maliyetlerden dolayı da ciddi bir sorun haline gelmiştir.
Diyor: Türkiye’nin dış dünyada yeniden saygınlığını kazanması, güvenilir, güçlü ve etkin bir ülke konumuna gelmesi ancak tarafsız, adil ve akılcı bir dış politika ile mümkündür. Bunun için kavgacı, hamasi, şahsileşmiş, dogmatik ve maceracı tek adam politikalarına son verilmelidir. Türkiye ekonomisinin hızla büyüyebilmesi ve rekabetçi sektörlerimizin gelişebilmesi için, krizlerden uzak duran ve iş birliğine açık bir dış politika elzemdir. Dış dünyada istikrar ve itibar, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesinin yeniden yaşama geçirilmesi ile mümkündür. 21. Yüzyılda Türkiye’nin diplomatik ve ekonomik çıkarları ancak bu yolla korunabilir.
Yorumum: Bence bu konuda tek doğru olan reçete öne çıkarılıyor: Yurtta barış, dünyada barış.
32-231 sayfaları arasında ise yukarıda genel tespitlerin yapıldığı ana konular alt konu başlıklarına ayrılarak yine bazı tespitler yapılıyor ve çözümlerinin ne olacağı yönünde bazı telkinlerde bulunuluyor. Konular incelenirken her alt başlığa veya satırbaşına bir yorum getirilmeyecek olup, tipik olanlarına değinilecektir.
DEMOKRASİ: HAK, HUKUK, ADALET
Diyor: Kuvvetler ayrılığı ilkesini tavizsiz bir biçimde yaşama geçiren, evrensel insan haklarına saygılı, sosyal adalet ve eşit yurttaşlık ilkeleri üzerine inşa edilmiş, yeni bir Anayasa hazırlanmasına öncülük edeceğiz.
Yorumum: Bu topraklarda yaşayanlar kendilerinin sonsuz hakkı olsun ama diğerlerinin hiç olmasın ister. Eğer parti içinde bir anlaşma sağlanmış ise en az 401 milletvekili ile meclise gelmeniz gerekecektir. Çünkü diğerleri buna olumsuz oy verecektir.
Diyor: Tek adam rejimine karşı, yurttaşlarımızın adalet ve hukuk özlemini yansıtan, siyasal çoğulculuğu ve bir arada yaşama kültürünü yeşertecek yeni bir toplumsal sözleşmeyi hayata geçireceğiz.
Yorumum: Böylece bir partinin ağzından toplumsal sözleşme lafını duymuş olduk. Bu iyiye işaret olmakla birlikte, aslında, mevcut iktidar tarafından bu sözleşmenin yok edildiğini de işaret etmektedir. Evet, toplumsal sözleşme hayata geçirilmelidir. Aksi durum iç savaş demektir ve zaten oraya doğru gidilmektedir. Zaten toplumsal sözleşme bozulduğu için Fransız İhtilali olmuştur.
Güçlendirilmiş meclis, güçlendirilmiş yurttaşlar alt başlığında mecliste çoğunluktan dolayı yaşatılan haksızlıkları ve uygulamadaki usulsüzlükleri giderecek bir çaba içinde olunacağından bahsediliyor. Buna hayır diyenin zaten yalancı ve hırsızlardan yana olduğunu düşünmek gayet doğaldır.
OHAL’in kaldırılması ve mağduriyetlerin giderilmesi alt başlığında OHAL uygulamasının keyfiliğinden ve bununla ilgili oluşan mağduriyetlerden bahisle bunların giderilme yollarının açılacağını ve OHAL uygulamasının kaldırılacağını beyan ediyor.
Yorumum: Evet, bir ucube gibi Türk Milletinin sırtında duran bu keyfi uygulama en kısa zamanda kaldırılmalıdır. Adamların hiç umurunda değil ve seçime OHAL gölgesinde KHK kurnazlığında gidiliyor.
Diyor: AİHM’in ve Anayasa Mahkemesi’nin hükmettiği tazminatları, zarara sebep olan kamu görevlilerine rücu ettireceğiz.
Yorumum: Kumpas davalarının rahatlıkla görülmesinin özünde bu vardır. Çünkü mevcut iktidar hâkim ve savcıları tazminata mahkûm edilmesi durumunda tazminatın devlet tarafından ödenmesi yasasını çıkarmıştı. Önüne geleni Fetiş teröristi ilan eden bu iktidar, terörist ilan ettiği kumpas davalarının savcı ve hâkimlerini yargılamakla birlikte bu abuk sabuk yasa maddesini kaldırmamıştır. Çünkü bundan beslenmektedir. Çünkü şu anda görülmekte olan darbe davalarında verilen haksız cezaların sonucunda oluşacak tazminatlara karşın, güdümünde tuttuğu hâkim ve savcıları koruma altına almaktadır.
Otoriterliğe karşı hukuk devleti ve bağımsız yargı alt başlığında incelenen konular yerine getirildiğinde birçok kavram yerli yerine oturtacaktır ve millet bundan memnun olacaktır. Ancak bunu yapabilmek için mecliste nitelikli çoğunluğa erişmek gerekiyor.
Özgür medya, özgür internet alt başlığında şu anda yaşanan olumsuzluklar dincilerin demesiyle zulüm- anlatılmakta ve bunlardan kurtulma yollarının bilindiği ve uygulanacağı sözü verilmektedir. Yeniden hırsıza hırsız, yalancıya yalancı diyebilmenin özlemini gerçek vatandaşlar derinden hissetmektedir. Dört gözle bekliyor olacağız.
EKONOMİ: ÇOKÇA ÜRETİM, HAKÇA BÖLÜŞÜM
Diyor: Ekonomi politikalarımızın orta ve uzun vadede beş temel amacı vardır:
- Katma değeri yüksek mal ve hizmet üretiminde uzmanlaşmak,
- İşgücünün niteliğini yükseltmek ve ücretler genel seviyesini artırmak,
- İşletme ekosistemini dönüştürmek,
- Bölgesel eşitsizlikleri gidermek,
- Tüm yoksulları Aile Sigortası çatısı altına almak.
Bu amaçlara dönük olarak 5 yıl içinde 5 temel hedefi tutturacağız:
1.Kişi başı geliri 15 bin dolara çıkaracağız.
2.Enflasyonu ve işsizliği % 5’in altına indireceğiz.
3.Cari açığı, milli gelirin % 4’ünün altına düşüreceğiz.
4.Yoksulluğu bu topraklarda sıfırlayacağız.
5.İmalat sanayi ihracatında yüksek ve orta yüksek teknolojili mal ve hizmet payını, dünya ortalaması olan % 60’a yükselteceğiz
Yorumum: Anlaşılan o ki, kişi başı gelir AKP’nin iddia ettiği gibi 19.000-21.000 dolar değil ve CHP bunu farkında. Nüfus bu şekilde hızla artarken ve Suriyeli hainler de nüfusumuza dâhil olurken kişi başı gelirin denilen seviyeye çıkabilmesi için Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH)’nın 81milyon x 15 bin dolar= 1.215.000.000.000.000 (birkatrilyonikiyüzonbeştrilyon) $ olması gerekir, kabaca. Sorum şu; 2018 bütçesinin geliri yaklaşık 763 milyar TL olduğu yerde bu mümkün müdür? Bakınız.
Yoruma devam ediyorum: Nitelikli insan gücünün devletten uzaklaştırıldığı yerde bunu yapmak ne kadar mümkündür? Sürekli olarak artma eğiliminde olan işsizliği, %15’lerden %5 seviyesinin altına indirmek mevcut ekonomik zemin ne kadar olasıdır?
CHP, ülkede ekonomik kalkınma için çeşitli programları uygulamaya sokacak. Bunu yaparken de ülke beş kuşağa bölünmüş: Doğu, Güneş, Karadeniz, Marmara ve Mavi Batı Kuşağı. Kuşakların her birinde kendi özelliklerine uygun alanlarda ilerleme sağlanması hedefleniyor. Bir yerden başlamanın akılcı yollarından biridir. Ancak 2018 yılı içinde ödenmesi gereken para kimilerine göre 238, kimilerine göre ise 241 milyar dolar. Ne yazık ki ülkede bunu ödeyecek bir kaynak yok. Zaten seçimin öne alınmasının ana gerekçesi de bu. Mevcut iktidarın, seçimde kazandığı vakit halkın elindeki paraya el koyacak tahminleri yapılmıyor değil. Hangi yöntemlerle kaynak yaratılacak ve bu programlar yürürlüğe sokulacak?
Asgari ücretin 1 Ocak 2019 tarihinden itibaren 2.200,00 TL’ye çıkarılacağından bahsediliyor. Bu iyi bir gelişme ancak %38’lik bir artışın bütçede kendini gider olarak göstermesi gerekeceğinden bunu karşılayacak gelir nasıl elde edilecek?
Tarım, hayvancılık, gıda, sanayi, tarıma dayalı sanayi, ormancılık konusunda yapılacağı beyan edilen konuların çoğu için paraya bile gerek yok. Sadece uygun yasa değişikliği ve yönetmelik düzenlemeleri yeterli olacaktır.
Madencilik ile ilgili konularda, ülkenin yeraltı değerlerini sömürgecilere peşkeş çeken maden ve petrol yasaları işlenmemiş. Bunun nasıl yapılacağına dair ikna edici bilgi yok. Yoksa bu konuda iktidar partisi ile aynı zihniyet mi geçerlidir?
PARASIZ, NİTELİKLİ, EŞİT EĞİTİM
Diyor: Çocuklarımızı belirsizliğe ve niteliksizliğe terk eden eğitim anlayışının en temel sorunu, çocuk ve öğretmen merkezli olmamasıdır. Keyfi biçimde değişen AKP’nin eğitim politikaları tam gün, parasız ve nitelikli eğitimi neredeyse imkansız kılmıştır. Ülkemizin kalkınması için gerekli olan çağdaş bir eğitim modeline geçiş sağlanmamıştır. AKP hükümetleri tarafından çocukların bilişsel, duygusal ve bedensel bütünlülüklerine göre tasarlanmayan, gelecek gereksinimlerine duyarsız bir eğitim sistemi yaratılmıştır. Dürüst, hümanist, çalışkan, estetik duygusu gelişmiş, spor kültürüyle tanışmış ve toplumun tamamına karşı duyarlı bireyler yetiştirmeye dönük bir politika benimsenmemiştir. Evrensel ilkeler ve ulusal öncelikler yerine, hamasi ve siyasi söylemler yerleştirilmiştir. Öğrenciler ideolojik müfredata maruz bırakılmıştır. Toplumun ortak iyi, doğru ve güzel anlayışını destekleyecek bir eğitim anlayışı yerine, partizanca anlayış benimsenmiştir. Dahası yoksul çocuklarımıza ücretsiz sıcak yemek verilmemiş, eşit eğitim olanakları yaratılmamıştır.
Yorumum: AKP bu çağdışı düzenlemeyi iktidara gelişinden itibaren 10 yıl sonra tam olarak gerçekleştirebildi. CHP, bunu kaç yılda düzeltecek? Anadolu tarihinin en büyük kadrolaşmasının yapıldığı bu süreçte on binlerce yetişmiş öğretmen tasfiye edildi. Bunların yerine geçirilecek kadroların yetkinliğinden nasıl emin olunabiliyor? Üstelik ülkede Fetiş ve terör örgütünün tezgâhından geçmeyen yok gibi; yerleştirilecek öğretmenlerin temiz olduğundan nasıl emin olunacak?
Diyor: Eğitim sistemini 1 yıl okul öncesi, 8 yıl ilköğretim, 4 yıl ortaöğretimden oluşan 1+8+4 modeliyle yeniden yapılandıracağız.
Yorumum: Bunun AKP modelinden farkı 1+4+4+4 olmaması mıdır?
Bunların yanında ayrıntılarda hem güzel olan hem de güzel olmayan vaatler var. Bunların bir kısmını yapmak mümkün ama bir kısmını yapmak pek olası değil. Eğitimde getirilecek olan her iyi nitelik kesinlikle çok faydalı olacaktır. Ancak 16 yıldır oturtulan feodalite ve telkin sistemi nasıl yok edilecek? Buna ilişkin bir izlenim edinemedim.
Ayrıca öğrencinin yeteneğine göre yönlendirilmesinden bahsedilmemiş. Böylesi bir durum niteliksiz olanların toplum yönetimine gelmesine neden olacaktır. Zaten böylesi bir hatanın sonuçlarına katlanmak zorunda kalmadık mı son 16 yıldır?
TOPLUMSAL BARIŞ, KÜRT SORUNU
Diyor: Kürt Sorunu’nun bir güvenlik sorununa indirgenmesi ve olağanüstü dönemlerde yapılan yanlış uygulamalar, yurttaşlarımızın önemli bir bölümünü mağdur etmiş ve aidiyet duygularını zayıflatmıştır. Uzun yıllar süren şiddet ve çatışma ortamı, toplumumuzun bir kısmında ülkenin bölüneceği kaygısının yerleşmesine yol açmıştır.
Yorumum: Kürt sorunu güvenlik sorununa indirgenmiş değildir. Güvenlik sorunu Kürt sorunu haline getirilmiştir. Ülkede kesinlikle Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır. Bunun yanında Kürtçülük sorunu ile at başı giden Kürtçülüğü solculuk sanma sorunu da vardır. Bu ülkenin kurucu partisine bazı konularda dahi olsa yanlış teşhislerde bulunmak yakışmıyor, bilgi birikimini yok sayıyor. Böylesi bir yaklaşım terör sorununu kalıcı olarak çözmekten uzak durur.
Diyor: Kürt Sorunu’nu eşit yurttaşlık ilkesi ve diyalog temelinde, salt güvenlikçi anlayışa teslim olmaksızın, cesaret ve kararlılıkla çözeceğiz.
Yorumum: Bu ülkede Kürt Sorunu olmadığı gibi eşit olmayan yurttaşlık sorunu da yoktur. Kendilerine Kürt diyen veya denen kişiler bu ülkede her yerde rahatlıkla yaşıyor ve her makamda görev alıyorlar. Kürt sorunu, eşit yurttaşlık gibi zorlama tanımlamalar iç huzurun bozulmasına neden olur. Bu ülkeyi kuran partinin böylesi tanımları kullanmasını anlamak mümkün değildir. Şunu diyebilirsiniz: Kendini bu topraklara ait hissetmeyen, dışarıdan emir alan ve istenileni yapan Kürtlerin çıkardığı sorunlar vardır ve bunlar kendilerini bu topraklara ait hisseden yurttaşlarımız gibi muamele görmemiştir. Böylesi bir durumda, zaten, eşit muamele yapmak kendini bu topraklara ait hissedenlere haksızlık yapmaktır.
DIŞ POLİTİKA: İSTİKRAR VE İTİBAR
Türkiye’nin komşuları ile olan belli başlı sorunları Ege adaları, FIR Hattı, kıta sahanlığı, karasuları, Kıbrıs, açık denizler, sınır aşan sular, Türk azınlıklar gibi herkesin bildiği konulardır. Bu bölümde bunlardan bahsedilip bahsedilmediğine bakmamız gerekiyor. Hep beraber bakalım:
Diyor: AKP iktidarı Türkiye’nin dış politikasında önemli bir sapma sonucu doğuran bir uygulama içindedir. Türkiye’nin hem komşuları nezdinde bölgesel bir aktör olarak, hem müttefikleri gözünde güçlü ve yapıcı, sorunlara çözüm üretebilen bir ortak olarak itibarı kalmamıştır. Türkiye, dış politika uygulamalarında tarafsızlığını, inanılırlık ve güvenilirliğini kaybetmiş, öngörülebilir bir uluslararası aktör olma özelliğini yitirmiştir. Dış politika güven esasına dayalı bir politika alanıdır. Güvenin yitirilmesi Türkiye’nin uluslararası imajını da olumsuz etkilemektedir.
Yorumum: doğru söze ne buyrulur? Tespit yerinde ve gerçektir. Adı geçen partinin bulunduğu yere gelmesi şimdilerde ters düştüğü veya öyle gösterdiği müttefikleri sayesinde olmuştur. Bu tipik bir “besle kargayı, oysun gözünü vakasıdır.” Dış politika bu tipik görüntüyü asla unutmaz ve 16 yılda bozulanı 3-5 tane 16 yılda onarmak ancak mümkün olur. Böyle bir zaman var mı veya zamanı öne çekecek sihirli değnek var mı?
Uluslararası ilişkilerde kimse kimseye muhtaç kalmak istemez. Çünkü istismar edilir. Eğer dostluk kurduğunuz ülke sizi dostluk ilişkisi devam ederken kazıklıyorsa, zamanla her alanda her şekilde kazıklayacak demektir ve hiçbir ülkenin böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Ayrıca diğer ülkelerin yöneticileri halklarına karşı mahcup olmaktan utanırlar, bizdekiler gibi şeref duymazlar.
CHP uluslararası ilişkileri, ilişkide olduğumuz ve sorun yaşadığımız ülkeler bazında incelemiş ve değerlendirmiş. Neyin ne olduğuna tam olarak vakıf olamadıkları daha doğrusu gizli anlaşmaların ne olduğunu bilmedikleri için de değerlendirmeler askıda gibi duruyor.
Yunanistan faslı değerlendirilirken aramızdaki en belirgin sorunların isimleri zikredilmemiş. Mesela FIR hattı, kıta sahanlığı, karasuları, adalar, bitişik bölge gibi… İsterdim ki bunlarda net çözümlere temel teşkil edecek LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI deklere edilsin. Her ne kadar, birileri, şimdilerde kavgalı olduğu batılıların ağzıyla konuşarak LOZAN’ı lanetlese de, bu anlaşma, ülkenin tapu senedidir ve dünyada eşi benzeri yoktur. “Kedi uzanamadığı ciğere murdar der” atasözünü hatırlatmak isterim.
Kıbrıs konusunda, gerçekten, nelerin döndürüldüğünü bilmedikleri açığa çıkıyor. Zaten kim biliyor ki?
Balkanlardaki Türk azınlıklar ile ilgili olarak akraba topluluklar diyerek olaya yumuşak yanaşmışlar. Zaten Balkanlardaki Türk topluluklar, vakıf ve miras sorunlarını ülkenin %99’undan fazlası bilmez.
Diyor: Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunları çözme çabası içinde olacağız.
Yorumum: Yetmez, aç sınır kapısını ve Ermenistan’ı malzemeye boğ. Üstelik Azerbaycanlıların malını satarak yap bunu. Adamlar aç, biilaç geziyor. Zaman içinde de kendine müzahir yap onları.
Suriye ve Irak ile ilgili bölümlerde sınır aşan sular ile ilgili sorunlardan bahsedilmemiş. Bu anlaşır çünkü mevcut durumda öncelik her iki ülkenin de kalıcı gerçek barışa ulaşmasıdır.
Diyor: Yurt dışında verilen askerlik yapamaz raporunun Türkiye tarafından kabul edilmesini sağlayacağız.
Yorumum: bu oldukça hassas bir konu olup, uzmanlar tarafından incelendikten sonra çözüm üretilmelidir. Askerliğin mecburi olmadığı ülkelerde askerliğe yaklaşım ülkemizdeki gibi değildir.
KAMU YÖNETİMİ VE HİZMETLERİ
Diyor: Kamu İhale Yasası’nı AB standartları temelinde yeniden düzenleyeceğiz.
Yorumum: AKP zamanında 187 ayda 186 değişiklik yapılmak suretiyle çalınan paraların da peşine düşmelisiniz. Ayrıca bu ve benzeri hatta tüm kanunlar meclis üye tam sayısının en az %90’ının oyu ile değiştirilebilmelidir. Böylelikle hem çıkar grupları engellenir hem de değişiklik esnasında toplumsal uzlaşma sağlanmış olur.
Diyor: Tüm kamu çalışanlarını kapsayacak bir sicil affı çıkaracağız.
Yorumum: Sicil affı söylemi AKP yaklaşımıdır ve içinde suçluluk barındırır. Öteden beri bunu söylerdi ve yaptı. Sonra da her tarafı terörist sıfatlı çalışanlar kapladı. Devlette sicil affına karşıyım. Dahası bırakın suçu, kabahati/hatası olan bile kapı önüne konmalıdır. Devlet yönetiyorsunuz, sürü değil.
Diyor: Büyükşehir statüsündeki illerde, köylere tüzel kişiliklerini yeniden kazandıracağız.
Yorumum: Aslında bütün şehir yasasından bahsedilmeliydi ve bunun kaldırılacağı sözü net biçimde verilmeliydi.
Diyor: Silah edinme yaşını 21’e çıkaracak, 2 yılda bir sağlık kontrolü şartı koyacağız.
Yorumum: Bu yaş en az 40-45 olmalıdır. Silah kullanmak için değildir, caydırmak içindir. 21 yaşındaki insanın neyine güveniyorsunuz? Toplumsal sorumluluk almamış hiçbir kimse silaha erişememeli.
Genel olarak bu bölümde “yapacağız” diyerek anlatılanlar olmayacak şeyler değil. Bence makul ve mantıklı duruyor. Okunduğunda fark ediliyor, üzerinde çalışılmış. Bazıları yasa bile gerektirmeyen, uygulama emri ile olabilecek konulardır. Ancak daha derin çalışmalar yapılmalı. Şöyle ki yapıldığında geri adım atılmayacak konumda olabilmek ve kötü niyetlilerin bozmasını engelleyebilmek için…
ADİL VE İNSAN ONURUNA YARAŞIR BİR ÇALIŞMA HAYATI
Çalışanları, işverenleri ve her ikisinin birlikte oluşturduğu çalışma hayatı esasında ekonomi ve onu ilgilendiren konularla birlikte ele alınmalıdır. Ekonomiyi anlaşılır ve canlı hale getiren işveren ve çalışanlardır. Çalışanları koruyup kollar iken, işvereni mezara gömmek mantıklı değildir. Herkes çalışanın emeğinden bahseder ama kimse işverenin emeğinden ve sermaye rizikosundan bahsetmez. Konular ele alınırken her yönüyle ele alınmalı. Pek tabi ki tüm çalışanların çalışma hayatı güvenceye, çalışma ortamı emniyete alınmalı ama bu işveren için de geçerli olmalıdır. İşverenler çalışanların sabotajına maruz kalmaktadır, bu da gözetilmelidir.
Sosyal güvencesi olmayan, sendikası olmayan işçi kalmamalıdır ama o sendikalar da işçiye ve işverene karşı çok dürüst olmalıdır. Sendika ağalığına gidecek yollar açılmamalıdır, varsa kapatılmalıdır. Çocuk işçi ve yabancı kökenli işçi çalıştıranlar hapsedilmeli ve işyerleri kapatılmalıdır. Hiçbir işçiye asgari ücretin altında ücret verilmemelidir.
Bu bölümdeki konular incelenirken tek yönlü davranıldığını fark ettim. Olaya sermaye düşmanlığı gözüyle bakılmış gibi bir hisse kapılmadım değil. Bu ne söylediklerinin farkında olmayan ve tarihin üzerlerinden bir silindir gibi geçtiği, bence tatlı su solcusu olanların söylemine benzer bir yaklaşım gibi geldi. Zaten sorun da burada başlıyor. Gerçekleştirilemeyecek söylemlerde bulunulması işçinin giderek yalnızlaşmasına neden olur. CHP’ye düşen aklı başında söylem ve eylem birlikteliğidir.
TOPLUM KESİMLERİ
Bu bölümde toplumun, genelde, ezildiği veya hor görüldüğü düşünülen her kesimi ile ilgili vaatler var. Bazıları gerekli ve yapılabilir ama bazıları keyfe keder gibi duruyor. Bu benim bakış açıma göre olabileceği için konulardaki ayrıntılara girmiyorum. Ama beni öteden beri rahatsız eden birkaç konu var. Birisi emniyet kemeri takmayana ceza yazılması ise diğeri de Bağ-Kurludan prim kesintisi yapmak için neredeyse o kişiyi hapse atmaya kadar varan davranışlardır. Önce emniyet kemeri meselesine bakayım. Emniyet kemeri takıp takmamak tamamen kişisel olup, kazaya sebebiyet vermemekle birlikte bir kaza anında karşıdaki kişiye zararı dokunmayan bir eylemdir. Size ne takmamasından? Ölürse ölür, bu onun tercihidir. Kaza anında emniyet kemerinin takılı olup olmadığı kaza tutanağına not edilir ve tedavi süreci ona göre yapılır. Takmayan kendi öder, takan ise güvenlik kurumundan faydalanır. Bu arada, arabaya bindiğim an kemerimi takarım.
İşte Bağ-Kur primi de böyle bir şey.
Diyor: Bağ-Kur ve Tarım Bağ-Kur’lu olan yurttaşlarımıza 2008 yılı öncesinde vergi kaydı, şirket ortaklığı veya ziraat odalarına kayıtlı oldukları süreler için de borçlanma hakkı tanıyacağız.
Yorumum: Adı üzerinde “bağımsız kuruluşlu” o kişi. İster senden emekli olur ister bir başka yerden. Kişi sana prim yatırdığında priminin boşa gittiğini düşünüyordur ve SAPINA KADAR HAKLIDIR. Kişi SGK ve benzeri kurumlara para yatıracağına biriktirip, emekliliğinde daha fazla gelire ve sağlık harcamasına yönelik paraya sahip olur. Aritmetik denilen bir gerçek var ve oturup hesaplanmayı bekliyor. Bu hesabı yaptım ve hem Bağ-Kur’dan hem de SSK’dan emekli olanların paraları kendilerinde kaldığı konumuna göre zarar ettiklerini tespit ettim. İsteyen herkes 18 yaşında çalışmaya başlama, 65 yaşında emeklilik ve 75 yaşında ölümü baz alarak ödenen primleri, ödenen primlerden geri gelenleri (maaş ve sağlık ödemeleri) ve o ödenen primlerden o primleri toplayan kurumun ettiği karı ve ona buna çektiği peşkeşi hesaplayabilir.
Önerim bağımsız kuruluş sahibi olanı kendi haline bırakmanızdır, düşün yakasından. Vergiyi alın, çalışanlarının primlerini yatırdığından emin olun gerisine karışmayın.
Diyor: Esnafın kira stopajını kaldıracağız.
Yorumum: Aciliyeti var, hemen yapılmalı. Kira geliri mülk sahibinin ama onun vergisini ödeyen orayı kiralayan. Var mı böyle bir abukluk? Ödemem dediğinizde kiralık işyeri bulamıyorsunuz.
Diyor: Esnafa yıllık ödediği vergi ve prim miktarı kadar sıfır faizli kredi kullandıracağız.
Yorumum: Bu gerçekten çok mantıklı. Böylelikle vergiden kaçınılmaz (kaçırılır demiyorum) ve esnaf kendinde mesleki gelişim gücü görür.
Diyor: Ticari taksiler ve okul taşıtlarının 5 yılda bir yenilenirken ÖTV’den muaf tutulmalarını sağlayacağız.
Yorumum: Göze ve kulağa hoş gelse de kapitalizmin okşandığını görmemek elde değil. Sömürüye ve köleliğe giden her yol kapatılmalıdır. Sosyal, hukuk devlet düzenini savunan herkesin ilk kuralıdır bu.
Diyor: Orman içi boşlukların orman ekosistemini bozmadan orman köylüsünün tarımsal amaçlı kullanımına bedelsiz olarak açacağız.
Yorumum: Unutulan bir gerçeği hatırlatmakta fayda görüyorum: Ormanın üç düşmanı vardır; siyasetçiler, keçiler ve orman köylüleri. Her üçüne de ormanlık alanda “hareket” imkânı tanımamak gerekiyor. Zaten bu vaatte bile siyasetçilerin ormanı yok etmek için işbaşı yaptığını hemen gördünüz. Bu yol açıldığında o alan bir dönümse kısa bir zamanda onlarca dönüm haline getirilir ve devletin gıkı bile çıkmaz.
KÜLTÜR VE SANAT
AKP için söylenen her şey doğru. Yapacağız denilenlerin yapılamaması için bir neden yok.
KENT HAKKI
Bu konuda söylenecek çok söz olmakla birlikte çok eskiden beri süregelen çarpık kentleşmeyi ne kısa bir zamanda, ne değişik sıfatlar verilen kent tanımlamaları ile ne de zorlayıcı koşullarla düzeltmek mümkündür. Geniş kitlelere yayılan ve kolayca değiştirilemeyecek bir yasa kıvamında olan özel yasalar ile çok uzun zamanda düzeltmek mümkündür. Kent içinde yıkılan binanın yerine yapılan her bina kentsel düzelmeyi en az 100 yıl daha öteliyor. Yıkılan binaların yerleri boş kalmalı ve anlamlı bir alan bu suretle elde edildiğinde işe oradan başlanmalı ve bunu en son sınıra kadar götürmeli.
Kişilerin konut edinme sayısını sınırlamadıkça, konuttan gelir elde etmenin yolu ardına kadar açık kaldıkça, emlak vergileri kişinin ilk konutu ile yüzüncü konutu arasında farklı olmadıkça asla ve asla çarpık kentleşme düzeltilemez. Kişilerin ilk konutundan vergi alınmasın, edindiği diğer konutlardan canını çıkartacak vergi alınsın; fazla değil 5-10 yıl içinde sistem düzene girer.
Ben mevcut partilerden hiç birinin bu başlık altında ele alınan konuyu düzelteceğine inanmıyorum.
DOĞA DOSTU BİR YAŞAM
Bu bölümde AKP için söylenenlerin hepsi doğrudur. AKP nezdinde eleştirilen her şeyin, mevcut uygulamaların tam tersi yapıldığında kolayca normale döneceğini kestirmek zor olmasa gerek. Bunun yanında, ülkenin geleceği ve dünyanın geleceği gıda maddeleri üzerinden değerlendirildiğinde ciddi bir faciaya doğru gidildiği görülmektedir. Ülkenin tarihteki konumunun ilk tarımın yapıldığı bereketli hilal içinde olduğu değerlendirildiğinde, esasında, bu toprakların dünyanın gıda deposu olduğunu fark etmemek mümkün değildir. Bu ülkenin tarım dışına kaçırılan toprakları, yeniden tarım alanı yapıldığında elde edilen alanlar ile bu toprakların en az 750-800 milyon insanı besleyecek yetenekte olduğu görülecektir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı pazar olarak belirlemek gerek.
Yapılacak doğal veya ekolojik tarım ile elde edilecek kazanç birkaç katına çıkarılabilir.
YENİ BAKANLIKLAR
Bu yönetimle ve zamanın ihtiyaçları ile alakalı olduğundan herhangi bir eleştiri veya yorum getirmek anlamlı olmaz.
İncelenen konular burada bitti.
SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ
Birçok konu taktik ve teknik seviyede kalmakla birlikte stratejik çözüm önerileri getirilen konular da var. Ancak tüm bunları yapmak için olmak zorunda olan parasal kaynaklardan bahsedilmemiş. Toplumla, kurumlarla ilgili bir şey yapılırken en önemli konu parasal kaynaktır.
Mesela kaynak olarak, çalındığı kesin olan paraların bulunarak maliyeye devredilmesi, yolsuzluğu her daim sabit olanların mal varlıklarına el konulması, kara para sahibi olduğu değerlendirilen kişilerin elinden bu paranın alınması gibi kaynaklar yaratılabilir. Ülkeden kaçırılan paraların şekli ve şartı ne olursa olsun geri getirilmesi gibi yolların düşünülmesi gerekmekte. Ancak ben bu gibi yolların düşünüldüğünü veya dikkate alındığına dair bir iz bulamadım. Hatta yapılamayacağına dair bir iz buldum: “…uluslararası tahkime üye olduğumuz için…” şeklinde kurulan bir cümleyi gördüm.
CHP, ülkenin içinde bulunduğu açmazı çözecek kadroya sahip tek parti olarak durmaktadır. Evet, bunu yapacak kadrolara sahiptir ancak bu kadrolar hayli narin ve nazlıdır. Konu vatan olduğunda herkes terminatör gibi olmak zorundadır. Kişisel kırılganlıklar veya anlaşmazlıklar ötelenmeli veya hepten unutulmalıdır.
Hits: 18
AKP’NİN 24 HAZİRAN 2018 SEÇİM BİLDİRGESİ İNC...
- 3 Haziran 2018
İYİ PARTİNİN 24.06.2018 SEÇİM BİLDİRGESİ
- 7 Haziran 2018