
İYİ PARTİNİN 24.06.2018 SEÇİM BİLDİRGESİ
- 7 Haziran 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Politika
- 26
İYİ PARTİNİN 24.06.2018 SEÇİM BİLDİRGESİ İNCELEMESİ
GÜVEN KAYA 07.06.2018 / ANAKARA
İYİ PARTİ, yeni kurulan bir parti olduğu için birçok açıdan seçmenin dikkatini çekmektedir. Seçmen derken kendisine ne gösterilirse gösterilsin seçen kitleyi kast etmiyorum.
İYİ Parti, esasında, partiden ayrılan veya atılan MHP kökenli milletvekillerinin yerinde bir tepki sonucu kurmuş olduğu, toplumda hemen karşılık bulan bir partidir. MHP genel başkanı iyi partiyi seçime sokmamak için –ve daha birçok nedenden dolayı- erken seçim tarihi verdi. Birçok kişi, bunun “sahibinin sesi” olduğunu beyanla neler olacağını görelim tavrına girdi. Fazla geçmeden MHP ve AKP genel başkanları bir araya geldi ve erken seçim kararını daha erken seçim kararı olarak açıkladılar: 24 Haziran 2018.
Henüz erken seçim kararı mecliste oylanmış ve onaylanmış değildir. Açıkladıkları tarihten maksatları İYİ Partiyi seçime sokmayacak tarihtir, kendilerince. Oysa İYİ Partinin genel kurulu 22 Aralık 2017’de yaptığı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarında tescillidir. Seçime sokmamak için tarih olarak 21 Haziran ve öncesini vermek zorundaydılar. Sanırım elleri ayakları dolandı. Açıklamadan sonra tarih konusunda yanıldıklarını anlarlar ama YSK kozunu kullanmaya karar verirler. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı seçime girmeye hak kazanan partiler listesine İYİ Partiyi de dâhil ederek YSK’ya gönderir. Kendine nitelikli seçmen diyebileceğimiz kitlenin nezdinde, oradan buradan talimat aldığı düşünülen YSK, hakkındaki intibaı yanıltmayacak bir şekilde o anda mevcut olan 10 üye ile oylamayı yapar ve 5-5’lik durum oluşur. Bunun için pazartesiyi işaret ederek diğer üyenin oyu ile kesinleşecek kararı açıklayacaklarını beyan ederler. Erdemin bu kadar ayaklar altına alındığı süreçte, CHP ve İYİ Parti genel başkanları bir araya gelerek İYİ Partinin mecliste grup kuracak konuma gelmesi sağlanır. Böylece iyi parti seçime girebilecektir. Kendi hakkında denilenleri haksız çıkartmayan YSK, denilenleri onaylarcasına hemen o gün İYİ Partinin seçime gireceği kararını verir.
Ne ülke ama değil mi, pespayelik diz boyu.
Bu şartlar altında seçime girecek olan İYİ Parti hazırlamış olduğu bildirgeye MİLLETİMİZLE SÖZLEŞME adını vermiştir.
Bakalım millet ile olan sözleşme nasıl olacakmış?
Genel not: Alıntılar (diyor bölümü) metinden olduğu gibi aktarılmış olup üzerinde düzeltiye gidilmemiştir.
Giriş bölümünde bazı tespitler yapılıyor ve bu tespitlere katılmamak mümkün olmadığı gibi aklı başında olan her bireyin yapabileceğidir.
Diyor: Çünkü, yeni dünya sistemi, bölmek, dağıtmak ve yok etmek üzerine kurulu. Eğer insana ve topluma değer veriyorsanız, güçlü bir millet bağınız varsa, bu sistemin karşısında varlığınızı sürdürebilirsiniz.
Eğer, birlik ve beraberliğinizi sağlam bir temel üzerine bina etmişseniz, büyük ve köklü bir tarihiniz olduğu gibi, uzun ve sağlam bir geleceğiniz olur.
Yorumum: Zaten, sanırım 33 veya 34 ayrı yer ve zamanda “ben bop eşbaşkanıyım” cümlesini kurdu bu ülkenin başbakanı ve cumhurbaşkanı. Bunun ne manaya geldiği açıktır.
İLKELER
Diyor:
1.Hiç kimse milletten büyük değildir.
2.Adalet herkes içindir ve hukuk kurumları hepimize eşit mesafededir.
3.Cumhuriyet ve demokrasi tek kişinin eline bırakılamayacak kadar değerlidir, o değeri taşıyacak olan da demokratik parlamenter sistemdir.
4.Ülkenin tüm kaynakları ırk, din, mezhep, dil, politika ayrımı yapılmaksızın herkese eşit dağıtılmalıdır.
5.Güçsüz ve korunmaya muhtaç insanlarımız kayıtsız şartsız devletin koruması ve sorumluluğu altındadır.
6.İnsanın iyiliğini ve devletin güvenliğini önde tutmayan hiçbir plan ve projenin altına imza atılamaz.
7.Ahlaki değerlere, bilimsel düşünceye ve sorumluluk duygusuna bağlı bireylerin varlığı toplumumuzun temel değeridir.
8.İnanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve teşebbüs özgürlüğü anayasal güvence altındadır.
Yorumum: İlkeleri herkes görsün ve haberdar olsun diye incelemeye dâhil ettim.
SİYASET ANLAYIŞIMIZ
Diyor: Siyasette ahlak, yönetimde adalet ilkesine gönülden bağlı İYİ Parti ; Türk Milleti’nin Cumhuriyeti kurarak teminat altına almış olduğu “Egemenliğin, Kayıtsız ve Şartsız Milletimize Ait” olduğuna inanır. İYİ Parti, yönetimi belirleyen yegâne gücün milli irade olduğunu kabul eder.
Yorumum: Kendini milli ve yerli ilan ve bu arada tüm milliyetçilikleri ayaklar altına aldığını beyan eden “ümmetçiler” de egemenliğin millete ait olduğunu söylerler. Ancak tek bir farkla yaparlar bunu, “kayıtsız ve şartsız” bölümünü çıkartarak. Bu iradenin Mustafa Kemal’in dediği gibi kayda alınması önemlidir.
ÇOĞULCU VE KATILIMCI BİR DEMOKRASİDEN YANAYIZ
Bu bölümün altını kendinizin okumasında fayda var. Dediklerine katılmamak elde değil.
DEMOKRATİK CUMHURİYET, TOPLUMSAL UZLAŞI, GÜÇLÜ VATANDAŞLIK
Evet, esasında yanlış anlaşılan ve karıştırılan bir konuya parmak basılıyor. Demokrasi bir rejim veya yönetim şekli değildir, tıpkı otokrasi gibi bir anlayış ve yaşam tarzıdır. Yani yere serilen bir halı gibi düşünülebilir. İnsan kendini yumuşak bir halı üzerinde mi yoksa sert ve pütürlü yapısı ile bir beton üzerinde mi daha rahat hisseder?
Demokratik cumhuriyet tanımlaması her ne kadar demokratik olmayan cumhuriyet tanımlamasını ilk başta aklımıza getiriyorsa da aslında demokratik meşrutiyet ile demokratik mutlakiyeti de aklımıza getirmelidir. Bu denilenler olabilir mi? Olur ve olduran ülkeler var. Ancak cumhuriyet İngilizceden tercümesi ile yeniden halk / halka dönüş (republic) kendini en iyi demokratik zeminde ifade eder ve faydalı olur.
Şimdi bu başlık altında neler inceleniyor bakabiliriz.
“Bireysel hak ve özgürlükleri, hukukun evrensel ilkeleri çerçevesinde anayasal teminata bağlayacağız” dedikten sonra
Diyor: Anayasa ve yasalar çerçevesinde özgürlükleri; ancak milli güvenlik, genel sağlık, kamu yararı ve kamu düzeni için tehdit oluşturan istisnai durumlarda geçici olarak kısıtlayabileceğiz, bu kısıtlamalar altında gerçekleştirilen idari tasarruflarda keyfiliği kesin olarak engelleyeceğiz. Milli güvenlik, genel sağlık kamu yararı ve kamu düzeni kapsamına giren hususlar ortak akıl ile belirleyeceğiz. Kavramların içinin doldurulmasında kişisel çıkara yönelik yaklaşımlara izin vermeyeceğiz.
Yorumum: AKP de zaten bundan başka bir şey yapmıyor, iddia ettiğiniz anayasal teminat nerede kalıyor o zaman?
Diyor: Artık geçmiş iktidar döneminde ihlal edilmesi normalleşen; haberleşme özgürlüğü, düşünceleri açıklama ve yayma özgürlüğü, inanç özgürlüğü, girişim özgürlüğü, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü, özel yaşamın gizliliği başta olmak üzere tüm temel hak ve özgürlükleri güvence altına alacağız.
Yorumum: bunlar mevcut halde de var. Ancak çok kolay bir şekilde, devlet sırrı denerek veya terör ile ilişkilendirerek yasaklama geliyor. Yasalar değişmediği sürece benzer uygulamalar gerçekleşebilir. Burada esas olan yasa değişikliği olmakla birlikte işin özünde bu özgürlüklerin kavramlaştırılması yatıyor. Bunu başarmanız mümkün olacak mı?
İnanç ve basın özgürlükleri daha fazla öne çıkartılmış. TRT’nin satılması, RTÜK’ün yeniden tasarlanması, internetin özgür ve sansürsüz olması sözleri verilmiş. Tüm bunlar zaten olması gerekenlerdir. Wikipedianın kapatılma gerekçesi “kendi kendine darbe yapan” cümlesidir. Benzer bir cümle yeni cumhurbaşkanı veya başbakan için kurulursa izlenecek yol nedir? Şunu demek istiyorum; bu toprakların insanları nedense çok yüksek egolu ve hiçbir şey bilmese de özgüveni anlaşılmaz derecede yüksek. Birer insani sapma olan bu haller, basit bir cümle ile eleştirilince, nedense o yüksek ego ve özgüven darbe alıyor ve gururlar kırılıyor. Sonuç ise yasaklamalar oluyor.
Yeniden parlamenter sisteme dönüleceği, seçim ve siyasi parti yasalarının değiştirileceği, ülke barajının %5’e düşürüleceği, milletvekili dokunulmazlığını kürsü masuniyeti ile sınırlanacağı sözü veriliyor. Bu sözlerin ilki hariç hepsi önceki iktidarlar döneminde sürekli vaat edildi ama uyan olmadı. Çünkü çıkarlarına uygun gelmedi. Onların çıkarlarına uygun gelmeyen konuların İYİ Partinin çıkarına uygun gelmesinin gerekçelerini, bildirgede anlatılanlardan anlamak mümkün değil. Dahası ülke barajını sıfırlayan bir seçim ittifak yasası varken seçim kanunu ile uğraşmak niye? Bu bağlamda ittifak yasasının kaldırılacağına dair bir ibareye denk gelinmedi.
Hukuk ve adalet konularında; önceleri “ben bu yargıya güvenmiyorum” denen, şimdilerde ise “tarafsız ve bağımsız” olduğu anayasaya geçirilen ve pek tabi ki kendilerinin çok güvendiği yargı ile ilgili olarak, 2002 yılından beri -özellikle de kumpas davaları sürecinde- rahatsızlık duyduğumuz konular ele alınıyor ve olması gereken hale getirileceğine dair sözler veriliyor.
Böylesi bir düzelme herkesin arzu ettiğidir.
Anayasa mahkemesi, hâkim ve savcılar kurulu ile ilgili düzenlemeler yapılacağını beyanla, kanayan yara haline gelen ve iktidarın sopası olan sulh ceza hâkimliklerinin kaldırılacağı sözü veriliyor. YSK da boş geçilmiyor. Onun da düzenleneceği ve yapılan hilelerde dahli olanların ceza boyutu ile karşılaşacağı sözü veriliyor.
ADİL, GÜÇLÜ VE İNSAN ODAKLI DEVLET
GÜÇLÜ, İNSANA DUYARLI MERKEZİ YÖNETİM alt başlığında genellikle vatandaşın devletin uygulamalarından kaynaklanan rahatsızlıklar ve onlara bulunacak çözümler kaleme alınmış. Esasında bu her iktidar partisinin sözünü verdiği ama devlet mekanizmasının başına geçtiğinde ise statükonun koruyuculuğuna sığınma isteğinden kaynaklanan ve tembelliğin dayanılmaz cazibesi ile beslenen tipik bir tepeden bakma sendromudur. Bunda başarılı olmak hız ve zaman kazandıracak olup emek tasarrufunda da bulunacaktır.
Bunun yanında devlet için gerekli olan ama mevcut iktidar tarafından kontrol edilmek istememesinden kaynaklanan ve bu uğurda yozlaştırılmış düzenleme ve denetleme kurumlarının işlevini yeniden kazandırılacağına dair verilen sözler de var. Temel insanlık suçları olan hırsızlığı ve yalancılığı şiar edinmemiş bir seçmen tabakası için oldukça iyi vaatlerdir bunlar. Gerçekleşmesini isteriz.
Diyor: Partimiz devleti yeniden yapılandırma kapsamında hayata geçireceği İYİ Kamu Yönetimi Reformuyla, hiçbir ayrım gözetmetmeden kamu hizmetlerinin vatandaşlarımız için kolay ulaşılabilir ve ekonomik hale getirilmesini sağlayacağız. “Demokratik katılım”, “vatandaşa güven” ve “toplumsal memnuniyet” ilkeleri çerçevesinde vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştıracağız ve yaşam kalitesini artıracağız. Sürdürülebilir bir refah ve huzur ortamı sağlayacağız, ‘mutlu millet, güçlü devlet’ anlayışını benimsemiş, katılımcı, üretken, adaletli, vicdanlı, ahlaklı, denetlenebilir, öngörülebilir, güvenilir, modern, dinamik ve halkıyla barışık bir kamu yöne mi düzeni kuracağız.
Yorumum: “Günah işleme özgürlüğü var” diyen, “çaldıysa devletten çaldı” körlüğünde olan, “onunla karımı aynı yatakta görsem, suçlu karımdır” diyen deyyus profesörün, “Allah’ın niteliklerini taşıyor” diyen şirk koşucularının, “peygamberlik payesi” verenlerin hayli yekûn tuttuğu bir seçmen tabakasının da içinde bulunduğu toplumda “vatandaşa güven” ilkesi nasıl olacak? Bu kitleyi memnun etmek için sürekli deyyusluk mu yapılacak, çalınacak mı?
Diyor: Kamu Yönetimi Reformu çerçevesinde idari süreçleri basitleştireceğiz, işlevini yitirmiş kamu kurum ve kuruluşlarını kaldıracağız, benzer görevleri yürütenleri birleştireceğiz.
Yorumum: Kamu yönetimi ile ilgili reform sözcüğü çok uzun zamandır kullanılıyor ve bence bu dinci bir söylemdir. Reform sözcüğü çok büyük anlamları olan sözcüktür ve artık bilgiye dakika geçmeden ulaşılan bir devirde anlamsızdır. Evrim daha mantıklı durmaktadır. Devlet yapısını ikiyüzlülükten kurtarıp, işlevsel hale getirmek bilişim çağında birkaç saat içinde yapılabilecek bir uygulamadır ve bunu devrim ile açıklamak, zamanla sözcüklere olan inancın kaybolmasına neden olur. E-devlet denen bir kurum var ve oraya birçok devlet kuruluşu bütünleşmiş vaziyettedir. Bunu daha kapsayıcı ve güvenli hale getirerek, o ortamdan alınabilecek belgeleri vatandaştan istememek işlemlerin, devlet çalışanlarının, kırtasiyeciliğin azalmasını sağlayacaktır. Tasarrufun boyutunu görüyor musunuz? Alın size hemen kapı arkasında duran bir kaynak.
Diyor: Cumhurbaşkanlığını yeniden Çankaya’ya taşıyacağız. Devleti, kurucu Cumhurbaşkanımızın yönettiği yerden idare edeceğiz.
Yorumum: Rusçada “ahır” anlamına gelen saraylardan bu milleti ve devleti kurtarmakta büyük fayda var. Aksi durumda millet bozunuma uğrayıp başkalaşım geçirecek ve alışık olmadığı sesleri işitecek…
Diyor: Kamu hizmetlerinin sunumunda ve ihtiyaç duyulan insan kaynağının temininde siyasi etki ve baskıyı ortadan kaldıracağız. Devlet memurlarının verimliliği ile iş süreçlerinin etkinliğinin artırılması için Devlet Personel Başkanlığı ve Devlet Memurları Kanunu yeniden düzenleyeceğiz. Kamu hizmetlerine atanma ve görevde yükselmelerde “kıdem, kariyer ve liyakat” ilkelerine uyulması hususunda, sıralı amirlere ciddi yasal sorumluluklar getireceğiz; atamaya fesat karıştırıldığının tespiti halinde keyfi ya da hileli atamaların iptal edilmesinin yanında, bu atamaları yapanların da atanan kişiyle birlikte cezai sorumluluğunu getireceğiz.Kamudaki en üst kademe yöneticilerinin (devlet memuru ünvanı haiz yeni kişilerle) siyasal iktidarla birlikte değişimi kuralını getireceğiz.
Yorumum: Kıdem, liyakat ve kariyer ilkelerinin bozulma nedeni, kendi adamlarını istedikleri yere getirme isteğidir. Kindar ve dindar nesillerin kariyer ve liyakat esaslı sistemde başarılı olmalarını beklemek, onların yetiştirilmelerine zemin teşkil eden telkin sisteminde mümkün değildir. Orada önemli olan kim daha fazla yalakadır. Mümkün olsa her devlet kuruluşunun en tepesine bir imamı getirmek isterler. Demiryolcuyu THY’de, hayvanat bahçesinden aldıkları bir adamı TÜBİTAK’ta etkili makama getiren bu zihniyette başarısızlık ve iş bilmezlik, esasında aranan bir niteliksizliktir. Çünkü işi bilen ve başarılı olan birine istediklerini yaptıramazlar.
Diyor: Her kurumun, nitelikli “meslek elemanı” ihtiyacını kendi içinden karşılaması ilkesi getireceğiz; meslek memurluklarına atanmada kurumlar arası nakil işlemi türünden uygulamalara meydan vermeyeceğiz.
Yorumum: Yapılması durumunda kıdem, liyakat ve kariyer ilkeleri kendiliğinden sağlanır. Unutulmasın diye tekrar ediyorum: telkin sistemlerinde niteliksiz insanlar her zaman daha değerlidir. Hiçbir şey bilmedikleri için kendilerini oraya getirenlerin dediklerini yapmak zorunda kalacaklarından tercih sebebidir.
Diyor: Kamu vicdanını kanatan imar yolsuzlukları, rant ve kent yağmacılığının önlenmesi için mahalli idarelerin imar yetkilerini yeniden düzenleyeceğiz. İmar planlarının hazırlanması süreçlerine üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve meslek odalarının karılımını sağlayacağız ve merkezi idarenin denetim yetkisi artıracağız.
Yorumum: Bu konu ciddi bir rant alanıdır. AKP buradan ciddi rant elde etmiştir ve sayesinde “rantsal dönüşüm” kavramı icat edilmiştir. İmar ile ilgili konuların tamamen bilimsel esaslara dayalı olmasının sağlanması gerekir. Kentlerin 50-100 yıllık kent gelişim planları yok ise onlara imar ile ilgili hiçbir yetki verilmemeli. Bugün yapılan bir bina en az 100 yıllık sorun demektir. Sorunları aha başından görecek tasarı ve uygulamalar hayata geçirilmelidir.
Diyor: Mahalli idareleri; büyükşehir, il ve ilçe ölçeğinde yeniden yapılandıracağız, bütünşehir uygulamasından vazgeçeceğiz.
Yorumum: Yerinde bir hareket olur. Bütünşehir uygulaması AKP’ye Ankara, İstanbul gibi şehirleri kaybettirmemiştir.
YOLSUZLUĞA KARŞI SIFIR TOLERANS
Diyor: Mevcut iktidarın kendi zenginlerini yaratma arzusu, yolsuzluk hastalığının siyaset, devlet ve toplum içinde kanser gibi yayılmasına neden olmuştur. Giderek artan ve biçim değiş ren yolsuzluklar siyasal sistemi çürütmüş, devle yöne mi ve toplumu yozlaştırmıştır.
Yorumum: Kamu ihale yasasının 186 kez değiştirilmesinin altında bu vardır. Ayrıca dün 422 milyon liralık vergi borcu affedilen adamın bugün uçak alması gibi konuların da gözden geçirilmesi gerekir. Bu iktidar döneminde vergi borcu affedilmiş tüm kişi ve tüzel kişilerden o borçlar birkaç misliyle tahsil edilmesi gerekir. Aynı uygulama geriye dönük olarak mücevher sektöründe de yapılmalıdır.
DÜNYADA VE BÖLGEMİZDE BARIŞI HEDEFLEYEN GÜÇLÜ DIŞ POLİTİKA, HUZURLU TÜRKİYE
Türkiye’nin komşuları ile olan belli başlı sorunları Ege adaları, fır hattı, kıta sahanlığı, karasuları, Kıbrıs, açık denizler, sınır aşan sular, Türk azınlıklar gibi herkesin bildiği konulardır. Bu bölümde bunlardan bahsedilip bahsedilmediğine bakmamız gerekiyor.
Diyor: Büyük Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” düsturu temelinde, uluslararası hukuku esas alan, caydırıcı, dengeli, barışçı, etkin, akıllı, kararlı, saygın, güvenilir, istikrarlı, gerçekçi, sadece sorunların çözümünü değil krizlerin önlenmesini de hedefleyen, sonuç odaklı ve çok yönlü bir dış politika izleyeceğiz. Türkiye’yi dış politikada yalnızlıktan kurtaracağız. Ülkemizin son zamanlarda dini-mezhepsel ve toplum mühendisliği yaklaşımlarıyla içine çekildiği “Ortadoğululaşma” yanlışına son vereceğiz.
Yorumum: İnsanlar her geçen gün, Mustafa Kemalin akılcılığını ve gerçekçiliğini daha fazla görür oluyor. Tarihi yapan bir milletin tarihi çarpıtanlar seviyesine indirilmesi kadar kendini Türk hisseden insanlara eza veren bir durum yoktur. Bunun düzeltilmesi hem de hemen yapılması gerekiyor. Maden ocağında ölen yüzlerce insan için inmeyen bayraklar, bir tane Arap kralı öldü diye üç gün boyunca iniyor. Bunun kadar acı verici bir durum olamaz.
Diyor: Kıbrıs konusu Türkiye için bir Millî Davadır. Ada’daki Türk varlığının bekası, Türkiye’nin millî güvenliği ve Türkiye ile Yunanistan arasında Lozan Barış Antlaşmasıyla kurulmuş bulunan hassas stratejik dengelerle doğrudan ilgilidir.
Yorumum: Kıbrıs konusunun ele alınması ve ele alınırken Türkiye’nin ülkenin tapu senedi olan Lozan barış anlaşmasının deklere edilmesi doğru yolda olunduğunun işaretidir. Kıbrıs adası Türkiye’nin sabit uçak gemisidir. Oradan tüm doğu Akdeniz ve Ortadoğu ile irtibatlı olan Afrika ülkeleri kontrol ve gözetim altında bulundurulur. O adaya öyle bir sahiplenmek gerekir ki adadaki İngiliz üslerinin tahliyesi sağlansın. Her şeyin ters gittiği bir anda tüm adanın işgal edilerek ülkenin bir ili yapılması dahi düşünülmelidir.
Diyor: Türkiye’nin Ege’deki haklarının korunmasında ve ihlâllerin önlenmesinde kararlı davranacağız.
Yorumum: Yunanistan ile olan sorunların isimleri zikredilmeden konuya yaklaşılmış. Sorun değil. Önemli olan bu ülkeye karşı tavrın ne, ne kadar şiddetli olduğu ile zamana yayılmasıdır. Yunanistan ile ilişkilerde bugüne kadar denenmeyen bir yöntem kalmadı. Mevcut iktidar sıfır sorun adı altında alttan aldı. Şu andan itibaren Yunanistan ile olan ilişkilerin düzeltilmesi tüm adaların işgal ve istilasından geçtiğinin bilinmesi gerekir. Sertlik sonuca giden yolu açacaktır.
DAHA İYİ BİR GELECEK İÇİN ÜRETKEN EKONOMİ, KAPSAYICI BÜYÜME
Ekonomik konularda ne denirse densin, temel paradır. Borçluluk tüm ekonomileri berbat eden bir eziklik halidir. Borçlu olmayı savunanlar da var. Çıkış noktaları yatırım yapmaktır. Kimisi düşük enflasyonu yeğlerken, kimisi yüksek enflasyonun ekonomiyi rahatlattığını söyler. Ekonominin birçok alanında fikirler çatışır. Önemli olan üretmek, satmak, yeniden üretmek ve satmaktır… Böylelikle nakit elde edilir ve geleceğe yönelik planlar yapılabilir. Türkiye böyle bir durumun çok gerisinde kalmıştır. Çünkü ülke üretmeyen konumuna gelmiştir. Üretimi artıracak, çeşitlendirecek ve hızla nakde dönüştürecek politikaların devreye alınması gerekir.
Ekonomi hakkında açıklanan rakamlara inananın olduğunu sanmıyorum. Zaten İYİ Parti de bunun farkında olduğunu TÜİK ile ilgili bölümlerde hissettiriyor.
Teşviklerin yerini bulmadığına inanan biriyim. Verilen teşvikler lüks araba ve ev alımına gidiyor, üretime gitmiyor. Ya verilmesin ya da doğru yerde kullanılması sağlansın. O yüzden içinde teşvik geçen politikalara sıcak bakmıyorum.
Ekonomi ile ilgili tüm üst kurullar ile merkez bankasının siyasi etkilerden arındırılması doğru bir yaklaşımdır. Hiçbir şey bilmeyenlerin egosu yüksek olurken profesyonelliği ise dipte oluyor. Meslek grupları içindeki yükselme ve atama işlerine de siyasiler bulaştırılmamalıdır. Çünkü onlar bağımlı ve kaygılıdır. Tüm ülke vatandaşlarını ilgilendiren konular birkaç kişinin siyasi bağımlılığına ve kaygılarına terk edilemez. Bu profesyonelliği ve bağımsızlığı sağlayacağı izlenimini vermektedir İYİ Parti.
Diyor: Varlık fonunu kaldıracağız.
Yorumum: Adı üzerinde varlık fonu, yoksulluğun olduğu bir ülkede varlık fonu kuruluyor ve bunun hesapları denetlenmiyorsa, geri planda kaçırılan bir şeyler vardır. İktidar değişir ve varlık fonuna bakılırsa boş olduğu görülecektir. CHP’de bu fonu kaldırmanın sözünü veriyor.
Diyor: Torba kanun uygulamasından vaz geçeceğiz.
Yorumum: Tamamen ahlaksız ve erdemsiz olan bu uygulama ile iktidar kendine yol açan uygulamaları yasallaştırmıştır. Torbaya son anda alakasız bir şey ekleniyor ve yasalaşıyor. Böyle bir ahlaksızlık olabilir mi?
Diyor: İşsizlik Oranını OECD ortalamasına çekeceğiz, %5.6’ya düşüreceğiz. Dinamik ve Yerel Ekonomileri dikkate alan Yeni bir İstihdam Stratejisi Belirleyeceğiz.
Yorumum: Makul ve mantıklı. Ancak işsizliği düşük göstermek için yapılan üniversite afları, askerliği cazip gösterme, gereksiz istihdam gibi uygulamalar ile bu işin olmadığı 16 yıldır tescillendi. Kamudan satılan üretim tesislerinin kaçı çalışıyor? Ya da yeni açılan bir üretim tesisi var mıdır? Şunu diyorum; işsizliğin ana yok edicisi istihdamdır. İstihdam ise “yatırım” ile olur. Yatırım ne ile olur? İşte, dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz: nakit para. Hatırlatayım; hizmet sektörü yatırım değildir. Çünkü ihraç edilecek bir ürünü yoktur.
Diyor: Vergi adaletini tesis edeceğiz.
Yorumum: Dünyadaki devletleri bilmiyorum ama ülkemdeki vergi sisteminin adaletsiz olduğunu biliyorum. Mevzuatı bilmenize gerek yok, vergi kaçıran veya vergiden kaçınan var mı ona bakın. İstisnasız tüm gerçek ve tüzel kişiler vergi kaçırıyor. Vergiden kaçınıyor demiyorum. Böylesi bir durum mevzuat açısından yüz karasıdır. Tuttular bir de kurumlar vergisini iki puan yükselttiler. AKP bu konuda o kadar yüzsüz ki, vergi oluşmamışsa bile verilen beyannameden para alıyor. Bunlara kadar bu yoktu. Yılda 12 kere KDV (38,80 TL), 4 kere Stopaj (38,80 TL) , 4 kere geçici vergi (60,60 TL) ve 1 kere de kurumlar vergisi (145,70 TL) olmak üzere verginiz oluşmamışsa bile beyanname doldurtuyor ve boş kâğıttan para alıyor. Önce bu soygunun engellenmesi lazımdır. Ülkede 3 milyon firma ve şirket olduğunu varsayarsak rakamın nerelerde olduğu ortaya çıkacaktır.
Diyor: 2000’li yılların başından itibaren izlenen iktisadi politikalar sonucu hızlı bir sanayisizleşme ve istikrarsızlaşma sürecine giren Türkiye Ekonomisinin son 10 yılda içine düştüğü orta teknoloji tuzağından kurtulması için bilim, sanayi ve teknoloji alanındaki küresel dönüşüm, değişim ve gelişmelerin farkında olarak, güncel, etkili politikalar belirleyeceğiz ve uygulayacağız.
Yorumum: Sanayi üretimi sağlanırsa, işsizlik kendiliğinden düşer, enflasyon kendiliğinden kontrol altına girer, ihracat artar ve ekonomi seyrini yükselen eğime bırakır. Önemli olan sanayileşme ve ürünleri satabilmedir. Çok satış, az alış. Kural bu.
TARIM VE GIDA GÜVENLİĞİ
Diyor: Tarımda AR-GE çalışmalarını teşvik edeceğiz. “ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ Tarımsal Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Enstitüsü” kuracağız. Bunun için gerekli kaynağı AOÇ’nin bütçesinden sağlayacağız.
Yorumum: Bu topraklarda ilk modern tarım bu ve benzeri çiftliklerde yapılmıştır. Buranın kurumsal bilgi birikimi oldukça yüksektir. Bu açıdan doğru yerden, doğru adımla işe başlanmış oluyor. O kadar bozmalarına rağmen AOÇ’un ürünleri yine ülkenin en iyi ürünleridir. Eklemek istediğim bira ve şarap fabrikalarının da devreye alınmasıdır.
Bu bölümde genel olarak Türkiye’nin kapasitesinin ve yeteneğinin farkında olunduğunu anlamak mümkün. Alıntılamadığım yerleri okuduğunuzda yapılabileceklerin neler olduğunu gördüklerini anlayacaksınız. Pek tabi ki niye yapılmadığını da soracaksınız. CHP ile ilgili incelemede yazdığım gibi bu topraklar zorlanmaksızın 750-800 milyon insanı besler. Sanırım İYİ Parti bunun farkında.
ENERJİ VE MADENCİLİK
Bu bölümde sadece maden kanununa yer verilmiş ve düzenleneceğinden bahsedilmiş. Esasında petrol ve maden yasaları tamamen ülke çıkarları açısından yenilenmelidir.
İYİ EĞİTİM, İYİ GELECEK
Eğitimde son 16 yıldaki geriye gidişi durdurmaya yönelik çabalardan bahsedilmiş ancak orta yere bir felsefe konmamış. Sadece yapılacaklar sıralanmış. Düşük zekâlı, düşük yetenekli, düşük kapasiteli kişilerin önünün her aşamada kesilmesi ile ilgili bir çalışma yok. Böyle bir çalışma olmaz ise zeki, üstün zekâlı ve dâhilerin önü kesilir. Böylelikle zaman içinde kötü yöneticilere mahkûm kalınır. Bu konu için Avrupa ülkelerinde uygulananlar incelenebilir. Zorunlu eğitim ile ilgili de bir yaklaşım yok.
SAĞLIKLI TOPLUM
Sağlık konusunda da ciddi bir değerlendirme yok. Haliyle bir felsefe öne sürülemiyor. Mevcut olanın aksayan taraflarını düzenlemekle bir yere varılmaya çalışılıyor.
SOSYAL POLİTİKA, EŞİT VE ADİL YAŞAM
Diyor: Bu Fon ile, 30 Nisan 2018 tarihi itibarıyla borçları yasal takibe ya da yakın takibe alınmış ve de borçları tahsilat şirketlerine satılmış olan 5 milyon vatandaşımızın tüketici kredisi, kredi kartı ve kredili mevduat hesaplarından doğan borçlarını satın alacağız.
Asgari ücretlinin, İşsizlerin, Emeklinin ve Şehit ve gazi ailelerinin bu kapsamdaki borçlarını sileceğiz.
Maddi durumu nispeten yerinde olan vatandaşın borcunun yüzde 80’ini siliceğiz. Kalan yüzde 20, 10 yıl takside böleceğiz. Borç ödemesi bitene kadar yeni kredi çekilmesine izin vermeyeceğiz.
Yorumum: Kredi çekip ödeyenlerin suçu ne? Aynı dönemde kredi çekmiş ama ödeyenlere de kredi miktarlarının %80 lik kısmı kadar bir yardımınız olacak mı? Bu konu gerçekten çok ciddi ve dikkat edilmesi üzerinde uzun uzun düşünüldükten sonra karar verilmesi gereken konudur.
Kişisel olarak her türlü affa karşıyım. Çünkü o kişilerin affedildiği konularda, hiç affedilecek bir şeyi olmayanlara herhangi bir suç durumunda affedileceği garantisi veriliyor mu? Ya da reşit olduğu andan o ana kadar geçen süre içinde çıkan aflar kadar suç işleme hakkı tanınıyor mu? O zaman suç işlemeyenin, kredisini zamanında ödeyenin suçu nedir?
SONUÇ DEĞERLENDİRMESİ
Yeni kurulan ve rakiplerinin her türlü engellemesi ile karşılaşan bir partinin kısa zaman aralığında seçim bildirgesi hazırlaması bile önemlidir.
Ciddi bir stratejik öngörü ve yaklaşım göremedi, daha ziyade geçici tedbirler ile sorunlara yaklaşılmış. Belki de böylesi daha makbul veya geçerlidir. Ancak taktik başarılar stratejik hataları ortadan kaldıramaz.
Yapılacakları beyan edilenler için kaynak gösterilmemiş. Acil durumlarda devreye sokulacak yedek akça türü bir uygulamadan dem vurulmamış tıpkı diğer partilerde olduğu gibi.
Vaatlerin bazıları yapılabilecek, bazıları ise yapılamayacak durumda. Bazıları ise gereksiz duruyor.
Hits: 19
CHP’NİN 24 HAZİRAN 2018 SEÇİM BİLDİRGESİ
- 7 Haziran 2018
HDP’NİN 24 HAZİRAN 2018 SEÇİM BİLDİRGESİ
- 15 Haziran 2018