
HDP’NİN 24 HAZİRAN 2018 SEÇİM BİLDİRGESİ
- 15 Haziran 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Politika
- 26
HDP’NİN 24 HAZİRAN 2018 SEÇİM BİLDİRGESİNİN İNCELENMESİ
GÜVEN KAYA 15.06.2018 / ANAKARA
HDP, seçimlere genel başkanlarının, kendi uygulamalarıyla eş genel başkanlarının, yokluğu ile girdiği gibi, yine aynı kişinin aday olduğu cumhurbaşkanlığı seçimlerine de aynı şekilde giriyor. Bunun yanında birçok milletvekili tutuklu veya hükümlü olarak cezaevinde konaklıyor. Bunun Türk milletinin bir kısmının kin ve nefretini artırdığını görmemek, ancak ve sadece kendini görenler tarafından mümkündür. Bunlar suçluysa niye milletvekili olmalarına izin verildi diye sormak gerekmez mi?
Bir vatandaş olarak, milletvekillerinin ve cumhurbaşkanlarının dedikodudan uzak olmasını, hakkında bir itham veya iddianame olmamasını, hakkındaki davaların dokunulmazlığının kaldırılmasını bekliyor olması gibi sorunları taşımamasını isterim. Bu gibi sorunları olanların milletvekili aday adayı, cumhurbaşkanı adayı dahi yapılmamasının yasalarca garanti altına alınmasını isterim.
Yine aynı şekilde milletvekillerinin milletin sesi ve temsilcisi olduğu düşüncesiyle, bu sesin ve temsil yeteneğinin ortadan kaldırılmaması için cezaevine konmaması taraftarıyımdır. Eğer konacaksa seçildiği yasama süreci içinde işlediği suçlardan dolayı konmalıdır, yoksa eski suçlardan dolayı değil. Eski suçu olanların seçime dahi girmemesi gerekir. Ama olur mu? O zaman bu ülkenin cumhurbaşkanı da seçime girmemelidir. Hatta 2003 yılında da girmemeliydi. Çünkü hakkında dondurulmuş birçok dava var ve dokunulmazlığının kalkacağı anı bekliyor. İşte bu yüzden hakkında iddianame olan ve dava bulunan kişiler de seçilme yeteneğini üzerinde barındırıyor. Bu bir haksızlık olduğu gibi yüzkarasıdır da. Böyle kişilerin seçilme hakkı olmamalıdır. İdeal olan budur, yoksa bir milletvekilini keyfe keder içeri atmak değildir çözüm.
Bugüne kadar okuyup incelediğim seçim bildirgelerinde yukarıda ifade etmeye çalıştığım garabeti kaldıracağına dair bir vaadi olan parti görmedim. Türk milletini suçlular temsil edemez, o meclisi ve diğer makamları kirletemezler.
HDP’nin bildirgesi daha anlaşılır ve okunaklı yazılmakla birlikte uzman eli değmemiş gibi duruyor. Çünkü içinde çok sayıda çelişki var. Ancak okuyanı etkisi altına alabilecek bir tarzı da var.
Genel uyarı: alıntılanan (diyor) bölümler ile ilgili bir düzeltiye gidilmemiştir.
DEĞİŞMELİ, DEĞİŞTİR, DEĞİŞTİRELİM
Bölümünde mevcut iktidar tarafından yaratılan ve sürekli daha kötüye götürülen Türkiye ile ilgili bir tablo çiziliyor. Bu tabloda genel olarak katılmayacağımız yer yoktur. Ancak “halklar” ile “Türkiye halkları” yaklaşımları bölücülüğü işaret ettiği veya öyle anlaşıldığı için denilenleri, okuyucunun birikimine bağlı olarak, bir anlamda değersiz hale getirebiliyor. HDP’nin ve ona oylarıyla destek olanların bu tür yaklaşımlarını anlamak mümkün değildir. Bu söylem solculuk da değildir. Bu söylem ayrılığı bölünmeyi öne çeken bir söylemdir.
Diyor: Yerel demokrasi, hem merkezin yerel tahakkümünü engelleyecek, hem de siyasi istikrarı ve kamusal yaşamın demokratik gelişimini sağlayacaktır.
Yorumum: Yerel demokrasi diye bir tanımlama ile karşılaşıyoruz. O zaman en güçlü yerel demokrasi mezra hayatıdır ve mezralar en demokratik yerleşim yerleridir. Ya da Karadeniz’deki evlerin birbirlerine tüfek menzili mesafesinde olmaları tam bir gerçek demokrasidir… Demokrasiye bu şekilde yaklaşmak demokrasinin getireceği faydaları paramparça etmekten başka bir işe yaramaz. Ayrıca feodalitenin en güçlü olduğu yerde bu tür yaklaşım hem çok saçma kalıyor hem de olmayacak bir şeyin anahtarı gibi gösteriliyor. Yani hem feodal davranacağım hem de demokrat olacağım. Oldu canım, sen git onu seçmen akıllılara anlat.
Bunun yanında yerel demokrasi anlayışı kavramı ile özerklik peşinde koştuğu şüphesine de kapılmadım değil. Bildirgenin ilerleyen bölümlerinde bu sonuca varmak daha da kolaylaşıyor.
Diyor: Türkiye halklarının huzura, güvene, refaha kavuşmasının yegâne yolu Kürt sorununda kalıcı barışı sağlamaktır. Kürt sorununun çözümü, demokrasi sorununun çözümüdür. Barış, sadece çatışmaların, ölümlerin ve acıların olmaması değil, aynı zamanda erdeme, iyiliğe, bir arada yaşama doğru atılan en büyük adım olacaktır. Barış mücadelesi demokrasi mücadelesidir, özgürlük mücadelesidir.
Yorumum: Kendileri için Kürt diyenler bir de Kürt sorunu diyorlarsa, kendilerinin sorun olduğunu kabul ediyorlar demektir. Oysa Türkiye’nin büyük bir kısmı, Kürtleri sorun olarak görmüyor, terör sorununa bulaşmış Kürtlerin olabileceğini görüyor, Kürtçülük sorunu olduğunu ve bunu da nedense her kesimden insanın yaptığını görüyor, kendini solcu sananların Kürtçülüğü parlattığını görüyor… Bir de büyük bir kitleye azınlıkmış gibi yanaşmayı içinde barındırıyor bu cümle. Oysa ülkenin tapu belgesi olan Lozan Barış Anlaşmasında azınlık sayılanlar Ermeniler, Rumlar ve Yahudilerdi. Onlar da kısa bir zaman sonra kendilerini azınlık olarak görmediklerini ve Türk vatandaşlarından bir farkları olmadıklarını beyan ederek azınlık kelimesini yok etmişlerdir. Türkiye’nin azınlık sorunu yokken Kürtlerin kendilerini azınlık yerine koyarak sorunuz demeleri akla sığacak bir yaklaşım değildir.
Diyor: 24 Haziran, eşit yurttaşlık temelinde farklılıklarımızla birlikte yaşayabileceğimiz bir Türkiye’de kendimizi de, kentimizi de, ülkemizi de yöneteceğimiz dönemin başlangıç günüdür.
Yorumum: Eşit yurttaşlık ancak bir azınlık durumu söz konusu olursa edilecek bir laftır. Böyle bir yaklaşımın kabul göreceğini sanmaları çok kötü bir siyasettir.
Nazım Hikmet’in “en güzel deniz henüz gidilmemiş olanıdır” şiirinden esinlenerek maddeler halinde sıralanan vaatleri inceleyelim.
1. EN GÜZEL ÜLKE ADALETİN OLDUĞU ÜLKEDİR
Mahkemeler Tarafsız Ve Bağımsız Olacak
Diyor: “Tek adam rejimi” Türkiye’yi adaleti arayan bir ülke haline getirdi. 20 Temmuz OHAL sivil darbesinden sonra yargı tamamen siyasallaştı, HSK ve mahkemeler iktidarın emrine girdi. AİHM kararları artık Türkiye tarafından uygulanmamaktadır.
Yorumum: Bu bir gerçektir ve buna katılmayan siyasi parti AKP’yi saymazsak sadece MHP’dir.
Bu bölümde diğer partiler gibi yapacağı birçok hukuki değişikliği anlatıyor. Diğerlerinden farklı olarak ise;
Diyor: Savcılık ve savcıların çalışma büroları adliye binaları dışında ayrı bir kamu binasında olacak. Savcılığa bağlı adli kolluk teşkilatı oluşturulacak. Adli kolluk teşkilatı soruşturma sırasında avukatlara da hizmet sunacak.
Yorumum: Bu yaklaşım mantıklı duruyor. Mevcut durumda mahkeme savcılık makamını kendi organı gibi görüyor. Eğer iddia makamı mahkeme organıysa savunma makamı nedir? Oysa hukuk iddia-savunma-yargılama üçayağı ile yürür.
2. EN GÜZEL ÜLKE İNSAN HAKLARINA SAYGI DUYULAN ÜLKEDİR
İnsan Hakları Güvence Altında Olacak
Diyor: 2002 yılında insan hakları vurgusuyla iktidara gelen AKP, 16 yıl boyunca yaşam hakkından işkenceye, ifade özgürlüğünden toplanma özgürlüğüne kadar tüm anayasal hak ve özgürlüklerde adeta bir enkaz bıraktı. 15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri (örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) askıya aldı. AKP’nin militarist, eril ve nefret söylemi içeren dili insan haklarını ihlal edenleri cesaretlendirdi. Cezasızlık sistematik hale getirildi. Barış isteyen yurttaşlar ve akademisyenler kovuşturmaya uğradı ve tutuklandı.
Yorumum: Tespiti oldukça yerindedir. İnsan hak ve hürriyetlerinin askıya alınması veya karşı davranılması nasıl insanlık suçuysa, bu hak ve hürriyetleri kullanarak diğer insanlara zarar vermek veya demokratik hakkını engellemek yoluna gitmek de bir insanlık suçudur.
Diyor: Terörle Mücadele Yasası, İç Güvenlik Yasası, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası ve Polis Vazife ve Salahiyet Yasası’nı kaldıracak, Ceza Yasası’nda gerekli demokratik değişiklikleri yapacağız.
Yorumum: Yerlerine ne koyacaksın? Bu yasaları kaldırmak çok ayrı bir mana taşır, ıslah etmek ayrı mana taşır. Bu yasaların ıslah edilmesi gerekir ama kaldıramazsın. Eğer kaldırırsan yerine daha sertini getirmek zorunda kalırsın ve bu da sana tükürdüğünü yalamak gibi görünebilir. Bu gibi kanunlar her ülkede vardır ve o ülkenin şartlarına göre şekillenmiştir. Burada samimiyetsizlik görüyorum ve taraflı bir davranış seziliyor.
Halklara Eşitlik, İnançlara Özgürlük
Diyor: Türkiye’de AKP dönemi kadar halkların ayrıştığı, inançların baskı altına alınarak özgürlüklerinin elinden alındığı başka bir dönem olmamıştır. AKP’nin inancı siyasete alet eden tavrı ve inançlar arasında ayrımcı yaklaşımı inanç özgürlüğünü engellemekte toplumsal ve inançsal yozlaşmaya sebep olmaktadır.
Yorumum: Doğru tespit. AKP’nin bu davranışının insanları doğduğu günkü haline yani din ve tanrı inancı olmadığı saf haline getirdiğini de görmezden gelemeyiz. Bu iyi bir şeydir. Böylelikle insanlar daha haysiyetli duruş sergileyebilirler çünkü üstlerinde feodal ahlak anlayışının baskısı olmayacaktır, bilimsel ahlakın yol göstericiliği olacaktır.
Belki de AKP böyle davranarak bu topraklarda yaşayanlara dinciliğin ve dinsel siyasetin ne kadar kötü olduğunu ve bir daha iktidara getirilmemesi gerektiğini de göstermiş oldu. Teşekkür etmek gerekmez mi?
Diyor: Özgürlükçü laiklik anlayışını ısrarla savunacağız.
Yorumum: Esasında diğer partilerin bildirgelerinde görmediğim -pek tabi ki AKP bildirgesinde hiç yok- laiklik vurgusu burada birçok yerde güçlü bir şekilde yapılmaktadır. Buradan şunu anlamaktayım: Bu partinin öne çıkanları, laikliğin din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması olmadığını, onun bir araç olduğunu; laikliğin esasında özgür düşünen insan yaratmak ve dahası yönetimin el değiştirmesi olduğunu -ruhban ve soylu sınıfından halkın eline geçmesi- anlamış. Ve bu manada AKP’nin laik olmadığı vurgusunu da aynı cümle içinde güçlüce yapmış oluyor.
Sığınmacılar Ve Mültecilere Eşit Ve Özgür Yaşam
Bu başlık altında sayılan vaatlere katılmıyorum. Mülteci ve sığınmacılar gitsinler kendi ülkelerinde hakları için mücadele etsinler. Biz nasıl tek adam dayatmasına, OHAL saçmalığına, KHK kurnazlığına karşı direniyor ve mücadele ediyorsak onlar da etsinler.
3. EN GÜZEL ÜLKE EKONOMİDE ADALETİN OLDUĞU ÜLKEDİR
Diyor: Türkiye ekonomisi hasta, adeta boğuluyor! İşçiler, çiftçiler, emekliler, memurlar, gençler, kadınlar kısaca toplumun neredeyse tamamı hayat pahalılığının altında eziliyor. Esnaf kepenk kapatıyor. Aileler, “nitelikli” ve ücretsiz eğitim hizmeti alamadıkları için çocuklarının geleceği hakkında ciddi kaygılar taşıyorlar. Ek ödemelerin yüksekliği nedeniyle, nitelikli bir sağlık hizmeti nerdeyse hayal oldu.
Asgari ücretliler açlık sınırının altındaki maaşlarıyla değil ayın sonunu, ortasını dahi getiremiyor. AKP, 16 yıllık iktidarının sonunda, uyguladığı ekonomi politikalarıyla, yalnızca bir avuç yandaşını zenginleştirdi. Saray, kendine yandaş 20 dolar milyarderi ve 40’ı aşkın, dünya çapında inşaat firması yarattı. Döviz kuru, faiz, enflasyon ve dış açık rakamları alarm veriyor. Ekonomik kriz nedeniyle bir panik seçimle karşı karşıyayız, ama alternatifsiz değiliz.
Yorumum: Bu tespitlerin hepsi doğru, itiraz edilemez. Belki eksiği vardır denebilir.
Diyor: Bu program için gerekli parasal kaynağı; kamusal israfları önleyerek ve adaletli bir vergi politikasıyla sağlayacağız. Böylece yoksulluk sınırının altında yaşayan yaklaşık 60 milyon yurttaşımıza aktaracağımız gelir ile hem adaletli bir yaşam hem de adaletli bir ekonomi var edeceğiz.
Yorumum: İlk defa bir bildirgede parasal kaynağın nasıl elde edileceğinden bahsediliyor. Çok basit bir kaynak da ben söyleyeyim: ülkedeki tüm ihaleleri bir yıl yapma, elde edilecek parayı gör. Çünkü devlet kasasını karşılıklı soyma olmayacak.
Diyor: Asgari ücreti net 3.000 liraya yükselteceğiz. Milletvekilleri ve Cumhurbaşkanı dâhil, kamuda çalışan hiç kimseye, bu asgari ücretin 3 katından fazla maaş ödenmeyecek.
Yorumum: Güzel de nasıl olacak bu? Evet, asgari ücret çok az ve yükseltilmeli. Milletvekili gibi tüm seçilenlerin maaşı düşük olmalı, hatta hiç olmamalı. Madem hizmet için oradasın, et öyleyse. Seçilmişlik kazanç veya emeklilik kapısı olamaz.
Diyor: AKP’nin sadece yandaş 19 firmaya verdiği 135 milyar liralık teşvik programı gibi teşvikler iptal edilecek. KOBİ’lere yönelik istihdam ve yatırım odaklı şeffaf bir teşvik sistemi kuracağız. İlave istihdam yaratmaları koşuluyla istihdam teşviki vereceğiz. Böylece işsizliği önemli oranda azaltacağız. Firmalar arasında rekabeti ortadan kaldıran tekelleşmeyi önleyerek büyük sermayeyi değil, KOBİ’leri destekleyeceğiz.
Yorumum: Teşviklerin kontrol altına alınması ve hatta tamamen kaldırılması, bence ekonomiyi düze çıkaracak adımlardan biridir. Hiçbir teşvik verildiği maksatla kullanılmıyor, lüks araba ve ev alımına gidiyor. Teşvik verilirken gerekli olan proforma faturaların şişirilmesini istiyor teşvik alacaklar ve şişirilmiş fatura kesiliyor. Aradaki fark ise kırışılıyor.
Diyor: İşçi, çiftçi, esnaf, memur, emekli olan yoksulluk sınırının altındaki tüm yurttaşlarımızın, toplam 50 bin liraya kadar olan her türlü banka borçlarının faizlerini sileceğiz. Anapara borçlarını sıfır faizli ve uzun vadeli olarak yeniden yapılandıracağız. İcra takiplerini durduracağız.
Yorumum: Karşıyım ama “yoksulluk sınırı altında olmak kaydına tam uyum sağlanacaksa” olabilir. Ancak bunun getireceği disiplinsiz davranış psikolojisini yabana atmamak gerekir.
Diyor: Tarımsal arazilerin konutlaşmasının ve sanayileşmesinin önlenmesi amacıyla Tarımsal Sit Alanları tesis edilecek.
Yorumum: Tarım arazilerini korumak ve çoğaltmak adına iyi bir yaklaşımdır. Ayrıca imara açılan tarım arazilerini tekrar tarıma kazandırmak gerekir. Bununla ilgili bir yaklaşım yok. Verimli tarım arazileri üzerine yapılan tüm tesisler yıkılmalı çünkü gelecek küresel açlığı işaret ediyor.
Kaynaklar AKP’nin İsrafından Sağlanacak.
İlk defa bir parti yapacağı işler ile ilgili somut bir kaynak gösteriyor. Bu başlık altında sayılanların tümü yapıldığında ciddi bir kaynağın oluşacağı gerçektir. Bunun yanında geriye dönük olarak vergi affı, mücevherden kaldırılan KDV gibi konular da değerlendirilerek kaçırılan kısmın maliyeye kaynak olarak kazandırılması gerekir.
4. EN GÜZEL ÜLKE EMEKÇİNİN HAKKINI ALDIĞI ÜLKEDİR
Diyor: Emeğin yağmasına dayanan bir sermaye birikim rejimi, AKP iktidarlarının kesintisiz sürdürdüğü öncelikli bir politika olmuş, sürece damgasını vurmuştur. Üretim sürecinde esneklik, güvencesizlik, taşeronluk temel istihdam politikaları olarak öne çıkmıştır. Günde ortalama 6 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği uygulamalar ‘sıradan birer vaka’ haline gelmiştir. AKP döneminde işsizlik çığ gibi büyümüştür.
Yorumum: Yapılan tespite itiraz etmek mümkün değildir. Bu tespitin peşinden gelen vaatler (sayıca fazla ve uzun olduğu için alınmadı) kulağa hoş gelmekle birlikte işveren-işçi dengesinin gözetilmediği dikkat çekiyor. İşverenin “kapattım, fabrikayı söküyorum, başka ülkeye götürüyorum” deme hakkının olduğunu unutmamak lazım. Kimsenin sermaye önünde eğilmesini istemem ama emeğe saygı kadar sermayeye saygıyı da hatırlatmak isterim.
5. EN GÜZEL ÜLKE SOSYAL EŞİTLİĞİN OLDUĞU ÜLKEDİR
Diyor: Devlet sosyal eşitliği sağlamakla yükümlüdür. Türkiye’de sosyal eşitliğin önündeki en önemli engeller gelir dağılımındaki adaletsizlik ve kayırmacılıktır. En zengin yüzde 20’lik kesimin toplam gelirden aldığı pay, en yoksul yüzde 20’lik kesimin aldığı paydan 7,7 kat daha fazla hale gelmiştir.
Sosyal politikalarımız, kaynakların adil dağılımını destekleyecek, hem ekonomik hem de yaşamsal bir dönüşümü hedefleyecektir.
Yorumum: İtiraz yok. Unutulmasın ki Türkiye kapitalizmi seçtiği günden itibaren sosyal devlet anlayışını rafa kaldırmıştır. Anayasada yazması uygulamaya geçmedikten sonra pek bir anlam ifade etmez. Ekonomik modelin karma veya diğer ismi ile devletçilik olduğu dönemde bile sosyal devlet anlayışı yeterli değildi. Önceliğin ekonomik model değişikliğinde olduğunu hatırlatır ama bununla ilgili bir ibare görmediğimi de beyan ederim.
Yorum dışı ama konu içi olan bir bilgi vermem gerekiyor: ülkeler devlet oluşumuna geçtiğinde yaşam tarzı (demokratik, otoriter), yönetim şekli (cumhuriyet, meşrutiyet, mutlakıyet) ve bir de ekonomik model (komünizm, kapitalizm, devletçilik) seçmek zorundadır. Bu seçimler birbirleri ile örtüşmelidir. Otoriter bir yaşam tarzı ile cumhuriyet yönetimi ne kadar bağdaşırsa kapitalist ekonomik model ile sosyal devlet kavramı da o kadar bağdaşır. Zaten tüm sorunlar da bu tercihlerin yanlışlığından kaynaklanıyor. Bu ülkenin ilk tercihi en doğrusudur: demokratik yaşam tarzı içinde, cumhuriyet ile yönetilmek ve karma ekonomi ile tam bağımsızlığı yakalamak. Kurucular bunu sağlamışken cahiller, yalancılar ve hırsızlar kendilerini gerçekleştirecek ortam için bunu atıl bıraktılar.
Soruyorum; kendine yandaş birinin 422 milyon liralık vergi borcunu affeden, borcu affedilenin ise ertesi gün tüm Türk milletine küfredercesine gidip uçak satın almasına ses çıkarmayan hükümet mi sosyal eşitlik sağlayacak?
Diyor: İşsiz, engelli, yaşlı, hasta, çocuk, eşi vefat etmiş veya boşanmış, yetim, yoksul, aç hiçbir yurttaşı sahipsiz bırakmayacağız. Kişinin aileye ya da devlete bağımlı olmaktan kurtulmasını mümkün kılacak özgür ve sosyal yurttaşlık anlayışını esas alacağız. Yurttaşların temel ihtiyaçları olan su, elektrik, ulaşım ve barınma ihtiyaçları kar alanı olmaktan çıkarılacaktır.
Yorumum: Güzel ve inandırıcı bir felsefe ortaya koyuyor. Birey olabilmenin önemine işaret ederek özgürlük kavramanı öne çıkarıyor. Güzel. Ancak feodalitenin yoğun olarak yaşandığı bir bölgeden ve etnikten gelenlerin bunu dedikleri kadar yapamayacaklarını değerlendiriyorum.
Vaatler bölümünde öne çıkarılan su, doğalgaz ve elektrik ile ilgili konular sosyal devlet kavramı içinde olması gereken bir konudur ama bu güne kadar sağlanmamıştır. Çünkü bunlar devletin kar amacı güttüğü konulardır. Yine çünkü ülkede bunların yokluğunu karşılayacak üretim getirisi yok.
Diyor: Halkın hem daha ucuza yaşayabilmesi, hem de iş sahibi olabilmesi için üretim ve tüketim kooperatifleri kuracağız ve/veya bu kooperatifleri destekleyeceğiz.
Yorumum: Kooperatifçilik bu toprakların insanının genel yapısına uymayan bir oluşumdur. Çok başarılı olan kooperatifler bile çok basit nedenlerden dolayı yok olmuştur. Ancak konu önemlidir ve gerçekleştirilmelidir. Örgütlenmenin ve birlik olmanın yolu budur. Ülkenin kurucu iradesi de bu yolu göstermiştir ama dediğim gibi bu toprakların insanına uygun değildir ve dağılmıştır. Bakınız soygun aracı haline gelmiş olan konut yapım kooperatiflerine…
Diyor: Nitelikli bir istihdam politikası geliştirememiş olan AKP, sosyal yardımları çalışmanın ikamesi olarak devreye sokuyor. Yurttaşlar sosyal yardımlarla ev geçindirmeye çalışıyor. Eğitim ve sağlığa yeterince yatırım yapılmadığından yoksulluğun nesiller arası mirası önlenemiyor. Yurttaş devlete göbeğinden bağlı hale getiriliyor.
Yorumum: AKP böylelikle oy devşirdi. Eğer HDP dediklerini yapacak konuma gelirse -mümkün değil- görecektir ki kimse çalışmak istemiyor. Çünkü “bedava sirke baldan tatlıdır” atasözü yerini bulmuş durumdadır.
Diyor: Sosyal yardımları iktidarın bir lütfu olmaktan çıkararak, yurttaş hakkı temelli bir sosyal politika izleyeceğiz. Yoksulların rencide edilmeksizin bu hizmetten faydalanmasını sağlayacağız.
Devletin halen uygulamakta olduğu sosyal yardımlara devam edecek ve hak sahiplerinin uygulamadan kaynaklanan mağduriyetlerini gidereceğiz.
Yorumum: Üstte incelediğimiz ile bu denilen arasında bir çelişki yok mu? Çelişkiden iyi bir sonuç çıkarmak mümkün müdür?
6. EN GÜZEL ÜLKE HERKESİN SAĞLIKLI YAŞAYABİLDİĞİ ÜLKEDİR
Bu başlık altında vaat edilenler ile eleştirilenler arasında en akılda kalanı şehir hastaneleri ile ilgili olandır. Zaten bunlarla ilgili en akli yaklaşımları bir tek bu partide gördüm. Diğer vaatler zaten yapılması gerekenlerden oluşmaktadır. Bunun yanında anadil konusunu burada da geçirmişler. Peki, doktor senin anadilini bilmiyorsa ne olacak?
7. EN GÜZEL ÜLKE HERKESİN NİTELİKLİ EĞİTİM ALABİLDİĞİ ÜLKEDİR
Diyor: AKP iktidarı; kamusal, parasız, bilimsel, laik ve demokratik eğitim anlayışını hedef aldı. Siyasal saikler ile inanç istismarına dayalı eğitim politikalarını hayata geçirdi. Özel okulların ve imam hatip okullarının sayısını hızla arttırdı. Bu okulları ayrıcalıklı bir konuma getiren AKP, diğer devlet okullarını tasfiye sürecini başlattı ve okullar arasındaki eşitsizlikleri derinleştirdi. Çocukları ve gençleri sınıflarına, cinsiyetlerine, dillerine, inançlarına, etnik kökenlerine göre sürekli olarak ayrıştıran eğitim politikalarını hayata geçirdi. Anadilinde eğitim hakkını yok saydı. Tüm bu yaptıklarıyla eğitimin niteliğini düşürdü.
Yorumum: Tespitler doğrudur, sınıf sözcüğü yanlıştır. Bu ülkede siyaset yapacak herkes şunu bilsin sınıf kavramı veya ayrıcalığı savunanları mutlaka yüzüstü bırakır. Kendini sol sananların birinci büyük hatası milliyetçilik kavramını aşağılamak, ikinci hatası halklar ise üçüncüsü de sınıf ayrımı gütmesidir. Bu millet öteden beri sınıfsız gelmiştir, sınıfsız gidecektir.
Diyor: Kız çocuklarını güçlendiren ve eğitim hakkından eksiksiz bir şekilde yararlanmasını sağlayan destekleme politikalarını uygulayacağız.
Yorumum: Güzel bir vaat. Ancak, bence, yapılabilirliği sıfırdır. Çünkü HDP köken itibariyle kız çocuklarını çocuktan saymayanların genetik modülasyonundan gelmektedir. Bu feodaliteyle nasıl savaşacaklar, başarı bunun neresinde olacak?
Diyor: Üniversite rektörleri ve dekanlarının üniversite bileşenlerince seçilmesini sağlayarak, öğrenci meclisleri/konseylerinin her düzeyde üniversite kurullarında söz sahibi olmasını sağlayacağız.
Yorumum: Harika olur ama birilerinin tekerine çomak sokar ve o birileri boş durmaz. Demedi demeyin.
8. EN GÜZEL ÜLKE DOĞA HAKLARININ KORUNDUĞU ÜLKEDİR
Diyor: AKP, iktidarı devraldığı günden bu güne kadar doğa ve kentler üzerinde ülke tarihinde benzeri görülmemiş tahribatlar yarattı. Canlıların bütün yaşam alanlarını birer rant alanına dönüştürdü. BİZ’ler insana, doğaya ve bütün canlılığa düşman olan bu düzeni değiştireceğiz.
Yorumum: Yapılan tespit doğru olup sonrasında sıralanan vaatler ise yapılamayacak şeyler değildir. Yapılabilecek mi?
9. EN GÜZEL ÜLKE KOMŞULARIYLA BARIŞ İÇİNDE YAŞAYAN ÜLKEDİR
Diyor: Ortadoğu’da mevcut iktidar tarafından yürütülen Kürt düşmanı politikaya derhal son vereceğiz.
Yorumum: 2003 yılında “bu ülkede Kürt meselesi vardır” diyenlerin hala aynı yerde durduğunu görüyorum. Dolayısıyla “Kürt düşmanı” politika nitelemesi kandırmaca oluyor. Sadece seçime yönelik davranışlar söz konusudur. Seçimden sonra çözüm sürecinin devam ettirileceği konuşuluyor. Oslo sürecini tezgâhlayanlar ile AKP’nin bakanlarının görüştüğü dikkatlerden kaçmadı.
Bu bölümdeki diğer vaatler de ülke çıkarları doğrultusunda tasarlanmamış görüntüsü veriyor.
10. EN GÜZEL ÜLKE SANATIN ÖZGÜRCE YAPILABİLDİĞİ ÜLKEDİR
11. EN GÜZEL ÜLKE DEMOKRATİK SPOR YAPMA ORTAMI OLAN ÜLKEDİR
Her partinin eleştirdiğini bu da eleştirmiş: passolig uygulaması. Ama dopingden bahsetmemiş. Emekten ve emekçiden yana olduğunu söyleyen herkesin dopingden bahsetmesi ve bunu mezara gömeceğini beyan etmesi gerekir.
12. EN GÜZEL ÜLKE GAZETECİLERİ ÖZGÜR OLAN ÜLKEDİR
AKP’nin yaptıklarının tersini yapmak, genel olarak, doğru ve geçerlidir. Bunun yanında, yapılanlar ve o yapılanların sağladığı ortam aracılığı ile terör örgütlerine yardım ve yataklık edilip edilmediğinin iyi değerlendirilmesi gerekir. Çok hassas olunması gereken bu konuda vaatle kulağa hoş gelebilir ama uygulandığında sonuçları hüsran getirebilir. Dikkat!
13. EN GÜZEL ÜLKE ÇOCUK HAKLARININ OLDUĞU ÜLKEDİR
Diyor: AKP 16 yıllık süreçte çocuklara yönelik kapsamlı politikalar üretmediği için çocuklar korumasız haldedir. Çocuğa yönelik istismar yüzde 700 artarken, çocuk işçiliği, erken evlilik, intihar, uyuşturucu bağımlılığı ve kayıp çocuklar gibi sorun alanları korkutucu boyutlara ulaşmış durumdadır. Çocukların cezaevlerinde yaşadıkları taciz, cinsel istismar ve saldırılar bu ülkenin/iktidarın ayıbı olarak karşımızda durmaktadır.
Yorumum: Bu tespitin yapılması, zaten yapılması gerekenleri belirliyor. Mevcut iktidar zamanında türeyen ahlaksız dinciler çocuklar ile ilgili fantezilerini -kuvvetle muhtemel kendileri de o tezgâhtan geçtikleri için biliyorlar- sürekli söylemekte, çoğaltmakta ve bunları topluma adeta telkin etmektedir. Bununla mücadele edilmesi ve bu mücadelenin bilimsel yöntemlerle olması gerekmektedir.
14. EN GÜZEL ÜLKE GENÇLERİNE UMUT VEREN ÜLKEDİR
Diyor: Seçme ve seçilme yaşını 18’e indirmekle gençlerin sorunlarını çözdüğünü sananlar, gençler için siyaset alanını tasfiye etme peşindedir. Gençler siyasetten ve sosyal yaşamdan dışlanmaktadır. Güvenlikçi şiddet politikalarının hedefi gençlerdir. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin maruz kaldığı hukuk dışılık, 70 bin gence uygulanan siyasal şiddetin sadece bir parçasıdır. Cezaevlerinde 70 bin, işsiz olarak ise milyonlarca genç vardır.
Yorumum: AKP seçme ve seçilme hakkını 18 yaşa indirerek gençlerin sorunlarını çözdüğünü falan sanmıyor, sadece oy devşirmeye çalışıyor ve bunda da oldukça bilinçli. AKP kazandığı sürece bir başkasına ne olduğu onlar için önemli değildir. O yüzden gençlere şiddet uygulanması, o gençler kendinden olmadığı sürece umurunda olmaz.
Diyor: Nitelikten tamamen uzak bir şekilde “her kente bir üniversite” diyen anlayışın yarattığı yüzbinlerce diplomalı işsize, umutsuz gençlere nefes olacağız.
Yorumum: her kente bir üniversite de oy devşirmenin bir aracıdır. Zamanla devlet kadrolarına bunlar yerleştikçe o kadroların da niteliksiz ve çürük hale gelmesi sağlanacak. Tüm bunlar bilinçli yapılan hareketlerdir. Okumuş ve bilgi sahibi insanı aşağılamak için tercih edilen uzun bir yoldur. Kendileri bilgisiz oldukları için ciddi bir bilgi ve liyakat düşmanıdırlar. Bir yere üniversite gerekli mi değil mi onun kararını siyasiler vermemelidir. O kararı ülke çapında oluşturulan bir bilim komitesi veya benzeri bir kurum vermelidir. Çünkü üniversiteler bilim yapılan, bilim üretilen ve öğretilen yerlerdir. Bu da ciddi bir akademisyen kadro gerektirir ki, o kadrolar her geçen gün niteliksiz hale getiriliyor. Açılan her üniversite çok ciddi bir mali yüktür. Dolayısıyla bu maliyet karşılanamıyor ve niteliksiz fakülteler, öğrenciler, mezunlar ve akademisyenler ortalığı dolduruyor…
15. EN GÜZEL ÜLKE KADINLARIN EŞİT VE ÖZGÜR OLDUĞU ÜLKEDİR
Diyor: Kadınların, tarihin bu evresinde alacağı tutum ve tavır geleceği doğrudan etkileyecektir. Yaşamın, siyasetin, hakların eşit paylaşımı için birlikte, eşit ve özgür bir ülkeyi yeniden kurmak için erkek egemen iktidara meydan okuyoruz ve değiştiriyoruz.
24 Haziran seçimleri ile sadece bir cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçilmeyecek, bir rejim de değiştirilecektir. 16 yıldır adım adım uygulamaya konulan ve açık bir faşizme dönüşen bu tekçi, cinsiyetçi, militarist rejimi kadınlar değiştirir. Kadınlar hayatlarına sahip çıkmak için meydanlarda ve sandık başlarında olacaklar.
24 Haziran’da her şey kadınlarla değişecek. 24 Haziran seçimleri, kadınlar için bir dönüm noktası olacak. 16 yıldır kadınlar üzerindeki baskısını giderek artıran, tekçi ve erkek egemen yönetime karşı kadınlar iradelerini, sözlerini ve hayallerini yönetime taşıyacaklar. Her türlü muhalefetin hedef alındığı bu dönemde, kadınlar, kadın dayanışmasını ülkenin dört bir yanına yayacak.
Yorumum: “Değiştirirse kadın değiştirir” diyor ve ekliyorum “yorum yok.”
Hits: 21
İYİ PARTİNİN 24.06.2018 SEÇİM BİLDİRGESİ
- 7 Haziran 2018
LIONEL MESSI VE REKORLARI
- 19 Haziran 2018