
MENBİÇ OPERASYONU – 2
- 19 Haziran 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 30
MENBİÇ OPERASYONU – 2
SEÇİM HEDİYESİ
GÜVEN KAYA 19.06.2018 / ANAKARA
Menbiç ile ilgili olarak bu sitede 2 Şubat 2018 tarihinde bir inceleme yayımlanmıştı. İncelemede, zaman geçtikçe/uzadıkça Menbiç’e operasyon yapılmayacağı vurgulanmıştı. İlgili yazı için tıklayınız. Gelinen noktada olayların “incelemeyi” doğrular şekilde geliştiğini görüyoruz. Konuyu mevcut hali ile inceleyip geleceğe fener tutmadan önce, o yazıdan bugüne kadar geçen süreci kısaca hatırlayalım:
2003 yılında edilen “Türkiye’de Kürt meselesi vardır” lafından sonra gelinen nokta, “Türkiye’de Kürt meselesi yoktur” çelişkisinin yarattığı siyasi savrulmanın tam göbeğidir. Bu çelişki, biten terörü yeniden canlandırdığı gibi ülkeyi, önce El Bab hedefli Fırat Kalkanı, ardından Afrin hedefli Zeytindalı harekâtlarına kadar getirdi. Yurt içinde yaşanan kanlı çatışmaları saymıyorum bile.
Zeytindalı harekâtı öncesinde, esnasında ve tek tük de olsa sonrasında hedefin Menbiç olduğunu söyleyen çok yüksek perdeden sesler duyuldu. Hatta Fırat Kalkanı Harekâtı esnasında da söylendiği vakidir. Ancak, ülke, seçim ortamına girdiğinden bu sesler duyulmaz oldu. Buradan da anlaşılıyor ki ülkede güvenlik sorunu sadece ve sadece seçim odaklı olarak ele alınıyor ve çözüm üretiliyormuş gibi yapılıyor ve bir şeyler ede edildikten sonra unutuluyor. Buna en kibar tabiriyle stratejik öngörüsüzlük ve sığlık demek mümkündür.
Öylesine unutuluyor ki, mevcut iktidar partisinin daha önceki hükümetlerinde görev alan üç bakan, bizzat kendilerinin PKK’lıdır dedikleri Democratic Progressive Institute (DPI) kurumunda yapılan toplantıya katılıyor ve mutlu mesut bir şekilde fotoğraf çektiriyorlar. Bakınız.
Bu üç eski bakanın AKP genel başkanından habersiz oraya gittiğine, seçmen akıllı adam bile inanmaz. Bu toplantı ortaya çıktığında arka kapı diplomasisi diyorlar. Türkçe meali ile Oslo’da teröristlerle görüşüldüğü ortaya çıktığında edilen “görüşen şerefsizdir” lafının simge olduğu “çözüm sürecini” devam ettiriyorlar. Zaten DPI yetkilileri “nerede kalmıştık, görüşmelere devam edelim, çözüm sürecini işletelim” mealinde cümleler kurdular. Nedense bunların her tarafında bir gizlilik var. Çünkü yaptıkları bir şey görülmeyince o yapılmış olmuyor onların gözünde. Bir de bu hareketler kafalarındaki “gizli ajandayı” ispat ettiği gibi, başta hendek savaşları olmak üzere, yurt içindeki tüm çatışmalarda, Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Harekâtlarında şehit olanların kemiklerini sızlatıyor, sakat kalanlarını ruhlarını acıtıyor…
Menbiç’e “karşı terör” harekâtı yapmak gerekli miydi?
Kısa bir yanıt ile “evet.”
Uzun bir yanıt vermek gerekirse, Menbiç’in Türkiye açısından önemine bakmak gerekir. Konuyla ilgili olarak daha evvel yine bu sitede yayımlanan makalenin 2. Maddesi yeterince açıklayıcıdır. Bakınız.
Menbiç ile Türkiye sınırı arasında kalan bölgede Özgür Suriye Ordusu teröristleri bulunmaktadır. O bölgeden doğrudan bir terör saldırısının olması durumunda, akıllara ÖSO’nun işini iyi yapmadığı veya işin içinde olduğu şüphesini getirmektedir.
Menbiç’te işgalci olarak bulunan ülkeler
Başta ABD olmak üzere ayrılmaz işbirlikçileri İngiltere (etkin değil) ve Fransa asker bulundurmaktadır.
ABD
Bu ülkenin Suriye’de bulundurduğu asker sayısının 2000 civarında olduğu söyleniyor. Ancak bu bana gerçekçi gelmiyor. Daha fazla olduğunu değerlendiriyorum. Çünkü etkin olduğu bölgenin büyüklüğüne bakıldığında 2000 kişinin ABD çıkarlarını elde etmek için çalışırken yeterince etkili olamayacağı açıktır. Kendine üs bölgesi olarak işgal ve inşa ettiği yer sayısına bakınca da bu rakamın komik kaldığını görmek mümkündür. Zaten İngiliz The Economist gibi bazı ciddi gazeteler sadece Menbiç’te 2000 askerinin olduğundan bahsediyor.
ABD’nin bilindiği kadarıyla, Suriye topraklarında işgalci olarak yerleştiği on üssü vardır. Bunlardan 2 tanesi hava üssüdür, kalan 8 tanesi ise özel kuvvetlerinin bulunduğu kara üsleridir. IŞİD terör örgütü ile olan mücadelesinde terörist YPG’ye destek verirken, Türkiye destekli ÖSO teröristlerine karşı da koruma sağlayan askerlerin bulunduğu bu üsleri, bugüne kadar basına yansıyanlardan elde edilen bilgiler ışığında sıralarsak;
- Tel Bayder. Haseke ili sınırları içinde olup, kuzeyinde kalmaktadır. Burada 100 kadar özel kuvvet askerinin bulunduğu değerlendirilmektedir.
- Tel Temir. Haseke ili Resulayn ilçesinin güneyindedir. Ne kadar güç bulunduğu bilinmemektedir. Ayrıca koalisyon askerleri de bulunmaktadır.
- Haseke’nin güneyinde bulunan Şeddadi bölgesi Cebse gaz ve petrol alanında, Deyrizor’da bulunan IŞİD teröristlerine karşı düzenlenecek operasyonlarda PKK/PYD teröristleri ile işbirliği yapmak için 150 kadar özel kuvvet askeri bulunduruluyor.
- Menbiç kuzeyinde, Sacu çayının batısında bulunan Ayn Dadat beldesinde operasyona yönelik bir üs inşa edildi. İçinde ne kadar asker olduğu bilinmiyor. Buradaki askerler ÖSO teröristlerine karşı devriye görevinde bulunuyorlar.
- Ayn Dadat’ın batısında bulunan Uşariye bölgesinde yine operasyona yönelik bir başka üs daha var. Buradakiler de aynı şekilde ÖSO teröristlerine karşı kendi teröristlerini koruyor. Bu görev için ne kadar güç ayrıldığı bilinmiyor.
- 6. Rakka’nın kuzeyindeki Kobani ilçesinin güneyinde bulunan Miştanur Tepesi, güney yükseltisinde, radyo kulesinin de bulunduğu tepede, ABD özel birliklerinin yanı sıra Fransız özel kuvvetleri de yer alıyor. Ne kadar güç bulunduğu bilinmiyor.
- Rakka’nın kuzeyindeki bir diğer nokta da Ayn İsa beldesinin güneybatısında, “Suriye Demokratik Güçleri (SDG)” adı altındaki PKK/PYD üssü içinde de yaklaşık 200 ABD askeri ile 75 kadar Fransız özel kuvveti askeri konuşlandığı biliniyor.
- ABD, Kobani’nin güneyinde, Fırat nehrine açılan karayolunun kuzey yamacındaki Sırrin ilçesinin Sept beldesinde bir noktayı da hava indirme birimi olarak kullanıyor. Bu hava indirme biriminden, Ayn İsa beldesinde, PKK/PYD ile ortak noktaya mühimmat sağlanıyor.
Sept beldesindeki nokta, terör örgütü DAEŞ’in telsiz, telefon irtibatlarını dinlemek, kesmek ve DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyon merkezi ile iletişimi sağlamak için de kullanılıyor.
Suriye insan hakları gözlemevinden bir yetkiliye göre 350 asker barındırılan Menbiç bölgesindeki üsler için hava devriyesi de görev yapıyor. Bilin bakalım uçaklar nereden kalkıyor.
FRANSA
AKP genel başkanı ve cumhurbaşkanının iç politikaya yönelik olarak İhvanı (Müslüman kardeşler) desteklediğini düşünen ve aynı zamanda kendileri de ciddi bir Esat düşmanı olan Fransızlar TSK’ya karşı 5 ayrı noktada askerlerini konuşlandırdılar.
Tespit edilebildiği kadarıyla kuzeyden güneye Kobani, Miştanur, Sırrin, Harab Işk köyündeki Fransız Lafarge çimento fabrikası ve Ayn İsa bölgelerinde kuvvetleri var.
Fransız haber ajansı AFP’nin 9 Haziran 2016 tarihli Fransız Özel Kuvvetleri’nin (COS) Suriye’nin kuzeyinde görev yaptığına dair haberi temelinde, güvenilir yerel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, o tarihten beri Fransız Özel Kuvvetleri’ne mensup 70’den fazla asker koalisyon gücü adı altında anılan üslerde görev yapmaktadır. Bunların dışında 1. Deniz Piyade Paraşütçü Piyade Alayı ile 10. Paraşüt Komando (CPA 10) birliklerinden askerler de bölgede mevcuttur.
Kimi kaynaklara göre toplamda 200-800 arasında askerinin görev yaptığı Fransa, nedense, Kürtlere karşı derin bir sempati besliyor. Fransız askerleri PKK/PYD teröristleri ile birlikte TSK destekli ÖSO teröristlerine karşı devriye görevi yapıyorlar. Aslında bir sıcak çatışmada Fransız askerlerinin TSK ve onun desteklediği ÖSO’ya karşı savaşmayacağı bir gerçektir. Maksatlarının caydırıcılık olduğu değerlendiriliyor. Savaşmayacak olanın caydırıcılığı olur mu?
Fransa niye Menbiç’te? Kendi Hatay meselesi var. Masada kaybettiğini eski sömürgesine yerleşerek elde etmeye ve dört parçalı hayali Kürdistan’ın Akdeniz kapısını ardına kadar açmak istiyor. Bunun zaman alacağını biliyor ama baştan itibaren sahada olmak istiyor.
ABD Menbiç’i terk eder mi?
Bu mümkündür ancak tüm veriler terk etmeyeceği yönündedir. Hamiliğine soyunduğu ve kendi “silahlı kuvveti” gibi kullanmayı düşündüğü Kürtleri Afrin’de sattılar. Bunu Menbiç’te de yaparlarsa Kürtlerin onlara olan inancı ortadan kalkar ve daha değişik bir kimliğe bürünürler. Bu da uzun vadeli planların çökmesi manasına gelecektir[1]. Ayrıca Fırat’ın doğusu için kendisi güç getirmek veya güvenilmezliği tescilli olan Arap ordularına bel bağlamak zorunda kalacaktır.
Tam bu noktada bir ayağı ile Afganistan’da bir ayağı ile de Ortadoğu’da bulunmak isteyen ABD’nin, şekli ve şartı ne olursa olsun, Suriye’de kalmasının yaşamsal gerekçelerinin varlığından bahsetmek gerekmektedir:
- Petrol ve doğalgaz kaynaklarının fiili kontrolünden çıkmasını istemiyor.
- Hamisi olduğu İsrail’in güvenliğini sağlamak istiyor.
- İkinci madde ile bağlantılı olarak bölgede dört parçadan oluşan bir Kürt devleti kurmak arzusundadır. Böylelikle İsrail devletinin güvenliğini sağlamış olacak.
- İran’ın Suriye ve Iraktaki gücünü zayıflatmak ve ortadan kaldırmak,
- İran-Hizbullah bağını kopartmak,
- Rusyanın etki alanını olabildiğince daraltmak,
- BOP/GOP bağlamında İran ve Türkiye’ye yapacağı operasyonlar için bölgede elde ettiği üslerden destek sağlayacak.
Sırf bu gerekçeler bile, aklı başında olana, ABD’nin Suriye’den çıkmayacağını gösteriyor.
Menbiç askeri konseyinin önde gelen yetkilileri ABD’nin kendilerini terk etmeyeceğini düşünüyor ve bunu “askeri boyuttan öteye geçtiğini, siyasi boyut aldığını” söyleyerek vurguluyor. Bakınız.
Ayrıca ABD Suriye Demokratik Güçleri adı altında toplanan teröristlere hayli yüksek miktarda silah desteğinde bulundu ve bulunuyor da. Silahlar çok çeşitli sınıflarda olup elinde bulundurana üstünlük sağlayacak niteliktedir. Böylesi bir silah takviyesi yapılan ortam ve ortamın kendi tarafında olan aktörleri terk edilemez. Konuyla ilgili olarak bakınız. Kişisel görüşüm olarak zaman içinde Kürtlerden oluşturduğu kuvvetlerle dünyanın diğer bölgelerinde askeri harekâtlar yapmak arzusundadır. Bunu gerçekleştirmesi ise hayali Kürdistanı kurmasından sonra mümkün olabilecektir.
Türkiye, Zeytindalı Harekâtının başından beri, kendisince, en sert sözlerle ABD’nin Menbiç’ten çıkması için yüksek perdeden çağrıda bulundu. Buraya dikkat çekmek istiyorum: Türkiye sadece teröristlerin değil, ABD’nin de Menbiç’ten çıkmasını istedi. Ancak ABD oralı olmadı. Konuyla ilgili olarak dışişleri bakanlarının görüşmesi oldu. Hatta kaydı tutulmayan ve ortalama üç saat süren bu görüşmeye cumhurbaşkanı bile katıldı.
Görüşme öncesi dışişleri bakanı “ABD’den beklentilerimiz açık ve nettir. Artık biz vaat istemiyoruz, somut adımlar istiyoruz. Tillerson’dan bunu isteyeceğiz. İlişkilerimiz çok kritik bir noktada. Ya ilişkileri düzelteceğiz ya bu ilişkiler tamamen bozulacak” yönünde beyanat veriyordu. Bakınız.
Görüşme sonrası ise yüksek perdeden çıkan sesler, nedense, duyulmaz oldu. Görüşmede uygulamanın tersine kayıt tutulmaması, dışişleri mensubunun bulunmaması, her fırsatta itibar düşkünü olduğunu söyleyen (itibarın bina ve lüks eşyada kaldığı da bir gerçektir) cumhurbaşkanının seviye düşüklüğünü yadırgamayıp görüşmeye katılması ve tercümanlığını ise dışişleri bakanının yapması, konunun Menbiç’ten ziyade başka yönlerde olduğunu düşündürtmektedir.
Görüşme sonrasında açıklamalar özetle şu şekildedir: Tam metin için bakınız.
ABD ile kritik aşamadayız. İlişkilerimizi normalleştirme konusunda mutabakata vardık. Her iki tarafın da beklentileri var.
Yaşamsal kaygılarımızın ciddiye alındığını görmek istiyoruz. Konuştuğumuz konularda tutulmayan sözler oldu. İlişkileri normalleştirmek içim yeni mekanizmalar oluşturma kararı aldık. Biri konsolosluk oldu. Bu mekanizmalar süreci savsaklamak değil tam tersi anlaştığımız gibi sonuç alıcı mekanizmalar olacaktır…
Buna karşılık olarak ise Tillerson şunları söyledi:
Türkiye’nin güvenlik sorunlarını ciddiye alıyoruz. Sivil halka zarar gelmemesi için Türkiye’den ricamız var. NATO çerçevesinde ilişkilerimiz son derece stratejik bir çerçevede gelişmektedir. Tabi ki Türk demokrasisini de destekliyoruz. Türkiye basın özgürlüğü, hukuk gibi konulara sadık kaldığı sürece desteğimiz deva edecek. Yargılama süreçlerine dikkat etmemiz gerekiyor. Tutuklu konsolosluk çalışanlarımız ile ilgili kaygılarımızı dile getirdik.
Türkiye’nin mutabık kaldık açıklamasına karşın ABD dışişleri sözcülüğü YPG güçlerinin Menbiç’ten ayrılmaları konusunda Türkiye ile bir uzlaşmaya varmadıklarını söyledi. Bakınız.
Bunun üzerine bakan Çavuşoğlu bir açıklama yaparak anlaşmaya vardık demedik, bir anlayışa vardık dedi. Böylece kendini yalanlamış oldu. Bakınız.
Kamuoyundan bir sır gibi saklanan Tillerson görüşmesi ile ilgile bazı bilgiler sızmaya başladı. Kamuoyu baskısını azaltmak için ya kasıtlı olarak sızdırılıyor ya da gafil muhbirler devreye girdi. Sızmalara göre Türkiye ABD’nin değil YPG’nin çıkmasını istiyor. Oysa daha görüşme öncesi “ne işin var burada, komşu musun, 11.000 km öteden geliyorsun” çıkışı söz konusuydu. Ayrıntı için bakınız.
Bu arada ABD başkanı, Suriye’den çekileceğini açıkladı. Ancak kimse inanmadı. Onun maksadının bölgedeki harcamaları birilerine yıkmak olduğunu anlamak mümkündür. Zaten bazı Arap ülkeleri masrafları karşılamaya hazır olduklarını beyan ettiler.
Sonuç olarak hem siyasilerin hem bürokratların, karşılıklı olarak çıkacaksın, çıkmayacağım tartışması sürüp gitti ama mevcut durum değişmedi. Ayrıca bu tartışmaların gölgesine sığınarak PYD Menbiç’e her geçen gün daha fazla terörist, silah ve malzeme sokuldu.
Menbiç’e harekât yapılır mıydı?
Bu soruya yanıt, konu ilerledikçe kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Konuyla ilgili olarak daha önce yayımladığımız makalede “Bu şehir, daha önce gerçekleştirilen El Bab ve iki haftaya yaklaşan bir süredir yapılmakta olan Afrin operasyonunda “daha sonraki hedefin” olduğu yer diye bahsedilen ama bir türlü öne alınıp, söylenenlerin yapılmadığı yerdir. Hatta son günlerde söylenenlere bakılırsa sonraki hedef İdlip. Yani Menbiç bir başka bahara kalabilir ya da hepten unutulabilir, hele bir de seçimlerden sonraya kalırsa… Hepten yok bilin. Sonrası mı “ört ki, ölem.” denmişti. Bakınız.
O günden bugüne geçen sürede bu fikrimizi daha da pekiştiren olaylar yaşandı.
Yine aynı yazıda Menbiç’in Türkiye için olan önemine de değinilmişti. Menbiç’in ele geçirilmesi Türkiye’nin beka sorunlarını ortadan kaldırmayacaktır. Asli olarak Fırat’ın doğusunun temizlenmesi işi çözecektir. Ancak Menbiç’e girilmesi ve oranın terörden temizlenmesi bu kadar konuşmadan sonra mecburen gerçekleştirilmeliydi. Gelinen nokta, zaman içinde, motivasyon kaybına neden olacaktır.
Sözde kimyasal silah saldırısı masalından sonra yapılan hava harekâtına verilen destek, Astana sürecini orta ve uzun vadede baltaladığı gibi Menbiç’e yapılacak operasyonu da suya düşürmüştür. Bu bağlamda Rusya ile olan ilişkiler, basına yansımasa da, gerilmiştir. Suriye içsavaşının çözümü için kürtlerin kesinlikle masada olmasını isteyen Rusya, Zeytindalı opersayonunda kürtleri sattı ithamı ile karşı karşıya kaldı. Evet, eylem ve söylem çelişkisi yaşandı, bu bir gerçektir. Böyle bir ithamla karşı karşıya kalan Rusya, olası bir Menbiç operasyonunda, belki de TSK’ya hava sahasını kapatacaktı.
Ayrıca Menbiç’te hava sahası ABD kontrolündedir ve izin vermeyecekti. Hem adamlara çık git diyeceksin hem de sana hava sahası kullanımı sağlasın isteyeceksin, ne yaman çelişki bu.
Menbiç ve Kandil Dağını seçim hediyesi olarak değerlendirmek mümkün müdür?
Evet, yukarıdaki bölümde Menbiç sürecinin gelişimini, özet bir şekilde, 2 Şubat 2018’den alarak günümüze getirdik.
Yine geçmişten gelen bir bilgi verelim: Artık dillere pelesenk olan bir gerçeği burada da tekrar etmek durumundayız. Ülkemizi, iktidar olduğu günden beri BOP/GOP eş başkanı olduğunu hemen her ortamda dillendiren AKP genel başkanı 16 yıldır yönetmektedir. Henüz şu ana kadar övünerek anlattığı eş başkanlığının kaldırıldığını veya kendi bu görevden istifa ettiğini duymadık. Duyulmayacağı da bir gerçektir.
Nedir BOP/GOP? Kısaca ve basitçe Müslüman coğrafyanın bir şekilde yeniden tasarlanması ve küresel sömürgeciliğin başkanı olan ABD’nin istekleri yönünde şekillendirilmesidir. Şu anda savaşın sürdüğü Suriye, o savaşa benzinle giden Türkiye, sınırdaş olmasa bile o savaşı söndürmeye çabalayan İran da bu küresel şekillendirmenin konusudur ve bunlar son kalan üç ülkedir. İkisi gerçeğin farkındadır ama biri ise benden sonrası tufan modunda olanların yönetimindedir.
Artık, 4,5 ay önceki öngörümüzde olduğu gibi, bölgeye operasyon yapılmayacağı belli oldu. Çünkü Menbiç’teki teröristler, çok yaygın bir ifadeyle, üst akıl -ne demekse- tarafından telkin edildiler ve tıpkı Afrin’de olduğu gibi bölgeyi terk edip gittiler. Nereye gittiler? Pek tabi ki Fırat’ın doğusuna… Zaman içinde kullanılacakları alan da zaten orası ve daha doğusudur.
Mevcut halde Menbiç şehri dışındaki kırsalda Türk askeri ile Yankee’ler devriye geziyorlar. TSK’nın devriye güzergâhı Sacu çayının kıyısında bitmektedir. Bu demektir ki Menbiç bölgesinde fiili bir hâkimiyet olmayacak ve şehir yönetiminde söz sahibi olunmayacak.
Bunun yanında, kısa zaman sonra ÖSO’nun da durumu hem içte hem de dışta sorgulanmaya başlayacaktır. Belki de Türkiye ÖSO’dan desteğini çekecektir.
Menbiç bölgesinde devriye havucu ile yetinen TSK, Kandil Dağına öncelikle havadan sonrasında ise karadan operasyona başladı. Kandil Dağının boş olduğunu bilmeyen kalmadı ve bu da bu haliyle bir havuç konumundadır. Ayrıca oradaki teröristlere bir tek kişisel bildirim yapılmadığı kalmıştı operasyon yapılacağı konusunda. Bilinen ve mevcut olan her türlü iletişim aleti ile “ansızın” gelineceği bildirilmişti.
Kandil dağındaki teröristler nereye gitti. İyi soru. Yanıt basittir: hem Irak içine dağıldılar hem de İran’ın içlerine doğru çekildiler. Niye İran dendiğinde ise, bunun ayrıca bir yazı konusu olacağını beyan etmek durumundayım. Konu hem uzun hem de derindir.
Bundan sonra ne olur? Seçim sonuçlarının belirleyici olacağını söylemek mümkündür. İktidar değişmez ise bu böyle devam eder. İktidar değişirse birçok konuda değişiklik olacağı gibi bunda da olacaktır. Konuyla ilgili olarak mevcut muhalefet partilerinin etkin bir söylemi ve stratejisi yok tıpkı iktidar partisinin olduğu gibi. Bu yokluk zaman içinde “neden Menbiç’i darmaduman etmediğimizi” acı bir şekilde önümüze koyacaktır ve o gün her şey için çok geç olacaktır.
Ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda Suriye ile dost olunması gerektiği bir gerçektir. Suriye ile olan dostluk PKK/PYD teröristlerini ortadan kaldıracağı gibi diğer teröristleri ve onlarla yapılan işbirliklerini de yok edecektir. Bu dostluk mevcut iktidar ile mümkün müdür? Pek olası gibi durmuyor. Kişisel refleksler öne fırlıyor nedense. Mesela mezhepçilik…
Her şeyi zaman gösterecek diyerek Menbiç ile ilgili üçüncü bir yazı yazmak zorunda kalmamayı diliyorum.
[1] Öteden beri gerçekleştirmek istediği ve bol kanlı geçeceği baştan beri belli olan, Wilson İlkeleri gereği kurmak zorunda olduğunu da düşündüğü, Ermenistan-Kürdistan (Hopa limanı ile İskenderun limanı arasına çekilen çizginin doğusu) için şu anda mevcudu 60.000’den fazla olan Kürtleri kendi silahlı gücü olarak görüyor.
Hits: 44
LIONEL MESSI VE REKORLARI
- 19 Haziran 2018
SEÇMEN NİYE BUNLARI SEÇİYOR
- 22 Haziran 2018