
İDLİB – 1
- 31 Ağustos 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 34
GÜVEN KAYA 31.08.2018 / ANAKARA
Suriye ordusu, Rusya federasyonunun sağladığı hava desteği eşliğinde, İdlib bölgesine harekâta girişmek üzeredir. Bundan maksat, Fırat’ın batısında hayatta kalan teröristlerin elinde olan en son vatan toprağı İdlib’i ele geçirmek ve daha sonra tüm dikkati Fırat’ın doğusuna vermektir.
Bu bölgede çok sayıda terörist ya kendiliğinden gelerek ya da diğer bölgelerden getirilerek birikmiş durumdadır. Sayılarının yüz bin olduğundan bahseden kaynaklar bile vardır.
İDLİB NEREDE BULUNUYOR
Suriye’nin kuzeybatısında kurulu olan İdlib, tam kuzeyindeki Reyhanlı’ya kuş uçuşu 51, kuzeydoğusundaki Kilis’e 97, tam batısında bulunan Yayladağı’na ise 52 km uzaklıkta olup Türkiye’nin Suriye topraklarını batı tarafından ayırarak Akdeniz’e ulaşmasını engelleyen kısmı ile tamamen sınırdaştır.
İdlib kuzeydoğusunda bulunan Halep’e kuş uçuşu 56, güneyinde bulunan Hama kentine 90, tam batısında bulunan Akdeniz’e ise 65 km mesafededir.
Coğrafyası ekili dikili arazilerle kaplıdır. Ekonomisi tarıma dayalıdır. Birinci derecede önemle üretilen zeytin, pamuk, buğday, kiraz ile ikinci derecede önemle üretilen badem, susam, domates, üzüm ve incir halkın geçim kaynağıdır.
Antik kent Ebla, İdlib idari sınırları içindedir. Antik kentte, M.Ö. 2250 yıllarına ait, Sümer alfabesi ile Ebla dilinde yazılmış tabletler bulunmuştur.
İç savaş öncesinde yerel nüfus 2,4 milyondu. İç göçle birlikte gelen 1,3 milyon ile bu sayı 3,7 milyon oldu. Zaman içinde taşınan teröristler ve aileleri ile bu sayının daha da arttığını ve 4 milyon gibi bir rakamı söylemek mümkündür.
İDLİB NEDEN ÖNEMLİDİR
İdlib bulunduğu konum itibariyle Halep, Akdeniz ve Hama-Humusa açılan kapıdır. Suriye’nin tarımsal üretimini limanlara ulaşmasını sağlayacak konumdadır.
İdlib’in karmaşık bir siyasi-sosyal yapısı vardır. Karmaşık siyasi ve sosyal yapılar, niyet ve maksada bağlı olarak hem başarının hem de başarısızlığın yolunu açar. Bunun yanında operasyon sahasının zorluğundan bahsetmek de mümkündür.
2015 yılından sonra İdlib farklı gruplar tarafından ortak olarak yönetilmeye çalışıldı. Bunların aralarında en etkin olanları Nusra Cephesi ile Ahrar’uş Şam oldu. 2016 yılında adını Şam’ın Fethi Cephesi olarak değiştirdiğini ve El Kaide’den ayrıldığını ilan eden Nusra Cephesi, diğer başka cihatçı gruplar ile birlikte Heyet-i Tahrir el-Şam adında bir çatı örgüt kurdu ve Ahrar’uş Şam ile egemenlik çatışmasına girdi. Çatışmalar sonunda Ahrar’uş Şam İdlib merkezinden çekildi.
Akdeniz ile Fırat nehrinin batısı arasında kalan tüm muhalif teröristler buraya toplandı. Sayılarının bazı kaynaklarda 50-60, bazılarında ise 100 bin olduğunu görmek mümkündür. İran ve Rusya’nın kontrol ettiği gerginliği azaltma/çatışmasızlık bölgelerindeki teröristler bazen aileleri ile birlikte, bazen de sadece kendileri olmak üzere genelde otobüslerle ve Rus askeri ile Suriye polisi nezaretinde buraya getirildi.
Tüm teröristler neden buraya sürüldü veya taşındı sorusuna verilecek net bir yanıt şimdilik yoktur. Kimileri bunun bir ironi olduğunu değerlendirip teröristleri destekleyenler ile teröristler komşu yapıldı diyebilir. Ama denildiği gibi gerçek ve net bir yanıtı yoktur. Ancak, şu da bir gerçektir ki, Astana Sürecinin üç garantöründen biri olan Türkiye’nin teröristleri desteklediğine, diğer iki garantör olan Rusya ve İran ile birlikte Suriye tarafından inanılmaktadır. Gerçek bu olunca, teröristlerin ülkeye girdiği yer olan Türkiye sınırından çıkıp gitmelerinin sağlamak için bu bölge terörist toplama bölgesi olarak seçilmiş ve özgürleştirme önceliğinde ise en sona bırakılmış olabilir. Ayrıca İdlib ve El-Nusra sorununun çözümü için Rusya sürekli olarak belirli aralıklarla Türkiye’ye çağrı yapmaktadır. Bakınız.
İdlib, krokide de görüldüğü üzere, kuzeyden ve batıdan Türkiye ile; doğu, batı ve güneyden Suriye ordusu ile çevrili bulunmaktadır. Bunu niye vurguladığıma gelince, Rusya’nın Suriye’deki Ateşkes İzleme Merkezi’nin komutanı Tümgeneral Aleksey Tsigankov “kimyasal saldırı” düzenlemek için Tahrir el Şam militanlarının “klorin dolu 8 tanker getirdiklerini, Beyaz Miğferler’in kimyasal saldırı ortamında nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda halkı eğittiklerini” belirtti. Bakınız.
Ayrıca Rusya Savunma Bakanlığı, ABD, İngiltere ve Fransa’yı, Suriye hükümet güçlerinin kimyasal silah kullandığı bahanesiyle Suriye’yi yeniden vurma hazırlığı yapmakla suçladı. Bakanlık Sözcüsü İgor Konaşenkov, olası bir operasyonun gündemde olduğu İdlib’deki militanların sivillere kimyasal silahla saldırıp hükümeti suçlama hazırlığında olduğunu söyledi. Konaşenkov, özel bir İngiliz askeri şirketi olan Olive’in rehberliğinde, zehirli maddeleri kullanabilmek için eğitilen bir grup militanın da İdlib’e vardığını savundu.
Dikkatleri çekmeye çalıştığım konu, sözü edilen o sekiz adet klorin dolu tankerin, Suriye ordusu kendi içinden geçmesine izin vermeyeceğine göre, nereden geçirilmiş olabileceğidir.
Beyaz miğferler yine devrede.
Moskova’yı ziyaret eden Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim çarpıcı bir iddiada bulundu: ”Beyaz Miğferler gibi sözde bir örgütün kurulmasının arkasında İngiliz özel servisleri var, onlar mali destek veriyor, onlar yönetiyor. Kimyasal silahların kullanımı ile ilgili önceden üretilen senaryoların arkasında da onlar vardı ve şimdi de İdlib’de kimyasal silah kullanımıyla ilgili de benzer bir mizansen hazırlıyorlar. Elimizdeki verilere göre onlar bu yakınlarda İdlib bölgesinde kimyasal silahların kullanımıyla ilgili bu gösteriyi gerçekleştirmek için 44 çocuk kaçırdı”
Bu iddianın üzerine Rusya’nın ABD Büyükelçisi Anatoliy Antonov, İdlib’deki militanların İngiliz güçlerinin desteğiyle kışkırtma hazırlığında olduğunu beyanla “ümit ediyoruz ki ABD teröristlerin kimyasal silah kullanmasını engellemek için ellerinden geleni yapacak ve sorumlu bir şekilde davranacaktır” şeklinde bir açıklamada bulundu. Böylelikle kışkırtmanın ve kışkırtıcıların ABD kontrolünde olduğu da açığa çıkmış oluyor.
İngiliz Özel Kuvvetleri’nin Batılı güçlerin Suriye’de gerçekleştireceği bir füze saldırısına zemin hazırlamak için sahte bir kimyasal saldırıyı yürürlüğe sokmaya hazırlandığını vurgulayan Rus büyükelçi ayrıca, Rusya’nın ABD’yi Suriye’ye yönelik düzenlenebilecek muhtemel bir saldırı konusunda da uyardığına işaret etti.
Beyaz miğferler kimdir?
Esad’ın kimyasal silah kullandığı iddialarını Suriye’deki Beyaz Miğferler grubu dile getirmişti.
Beyaz Miğferler eski bir İngiliz subayı ve şimdi Blackwater-Academi ile birleşerek Constellis Holdings’e dönüşmüş bir özel yüklenici kuruluş olan Olive Group içindeki bir paralı asker olduğu kabul edilen, James Le Mesurier tarafından kuruldu. Beyaz Miğferler’in, Esad’a karşı Batı müdahalesini savunan savaş yanlısı bir PR firması olan Purpose Inc üzerinden George Soros’la bağlantılı olduğu da söylenmektedir.
Bu arada Konaşenkov, 25 Ağustos’ta ABD Donanmasına ait destroyer gemisi Ross’un içinde 28 Tomahawk seyir füzesi ile birlikte Akdeniz’e girdiğini, bu füzelerin etki alanının tüm Suriye’yi kapladığını ifade etti.
Konaşenkov’a göre, daha önce Basra Körfezi’ne ABD’nin 56 seyir füzeli Sullivans isimli destroyer gönderilmişti, Katar’daki El Udeyd hava üssüne de 24 JASSM seyir füzeli B-1B stratejik bombardıman uçağı yeniden konuşlandırılmıştı.
TÜRKİYE’NİN İDLİB’DEKİ KONUMU
Türkiye İdlib’de Astana süreci çerçevesinde bulunuyor ancak öyle davranmıyor. O çerçeve dâhilinde gerginliği azaltma/çatışmasızlık bölgeleri oluşturulması karara bağlanmıştı. Astana Süreci görüşmeleri sonucunda dört adet olması karara bağlanan bu bölgelerden İdlib’de gerçekleştirilecek olanı Türkiye’nin sorumluluğundadır.
Peki, Türkiye burada neler yapacak?
Ateşkesi kalıcı hale getirmek için kontrol ve gözlem noktaları oluşturacak. Bunların sayısı 14 olarak belirlenmiştir. Bu sayıyı bazı kaynaklar 12 olarak bildirmektedir. Bu iş için 500 asker planlanmıştır. Duruma göre asker sayısının artacağını değerlendirmek medyumluk olmasa gerek. Türkiye kontrol ve gözlem noktalarından 12 tanesini oluşturdu ve bu sayıyı sonuncu olarak açıkladı. Kroki yazının sonundadır.
Bu süreçte yapılacak olanlar genel hatları ile şunlardır: Teröristler ile rejim ordusunun çatışması engellenecek, uygun şartlarda anlaşmaları telkin edilecek, teröristlerin silahlarından arındırılarak teslim olmaları ve gitmek istedikleri yere gitmeleri sağlanacak ve sonuçta bölge, gerçekte de sahibi olan, Suriye devletine teslim edilecek. Bakınız.
Anlaşma gereği Türkiye İdlib’in iç bölgelerinde bu noktaları oluşturacak, Rusya ise dış bölgeden (rejim ordusunun olduğu hatlardan) süreci kontrol edecekti. Ancak incelendiğinde Türkiye’nin noktaları dış bölgeye yakın oluşturduğu görülmektedir. Bunun manası açıktır; Türkiye, buradaki teröristleri korurcasına, rejim ordusunu gözetleyecek şekilde gözetleme ve kontrol noktalarını oluşturmuştur.
Bölgede sadece kontrol ve gözlem noktaları kurulmuştur, diğer görevler yerine getirilmemiştir. Dahası ülkenin diğer yerlerinden çok sayıda terörist bu bölgeye nakledilmiş olup güven içinde yaşamaktadır ve bombalı araç eylemlerine kadar her eylemi rahatça yapabilmektedir. Bakınız.
Türkiye İdlib’in Suriye’nin eline geçmesini ister mi?
Teröristleri ikna etmediğine ve onları başka yere yollamadığına veya yakalamadığına göre bunu istemiyor demektir. Zaten asıl isteği Esat rejiminin devrilmesi değil midir? Bu bölgede teröristlerin varlığını bunun için bir zorunluluk olarak görüyor ve desteğini sürdürüyor.
Türkiye, terör örgütleri üzerinden Suriye’de elde ettiği gücü kaybetmemenin peşinde koşmaktadır. Örgütler var olduğu sürece bu gücün olacağına inanıyor. Zaten El-Bab ve Afrin’de yapılan harekâtlarda ılımlı muhalif denen teröristler kullanılmadı mı? İdlib ele geçtiğinde tüm teröristler etkisiz kılınacağından, Türkiye’nin Suriye’de varlığı da bir anda anlamsız olacak, sorgulanacak ve etkinliğini yitirecektir. En sonunda ise “çık git” denilecektir.
Aslında tüm bunların yanında temel bir çelişkiden söz etmek gerekir. Astana sürecinin üç garantörü Rusya, İran ve Türkiye’dir. Rusya ve İran Suriye rejiminin tarafındadır, Türkiye ise kendilerine ılımlı muhalif denen ama gerçekte terörist olanların tarafındadır. Böylesi bir taban tabana zıtlık “süreci” nereye kadar başarılı bir şekilde götürecektir? Bundan uzun süreli başarı beklemek mümkün müdür? Zaten, bugüne dek Rusya, Türkiye’den beklentilerinin İdlib’in kontrolünün yüzde 60’ını elinde tutan El-Nusra (Şam’ın Fethi Cephesi ) dâhil silahlı cihatçı grupların dağıtılması olduğunu hiçbir zaman saklamadı: Astana formatında başarıyla çalışıyoruz ve bu işbirliği sürmeli. Ancak ilkesel duruşumuz, Fetih el Şam’ın (El-Nusra) imha edilmesini öngörüyor ve biz bundan vazgeçmeyeceğiz. Bakınız.
Bu meyanda belirtmek gerekirse, bu bölgedeki teröristler Rusya’nın Tartus ve Hmeymim üslerine dron saldırısında bulunmuştur. Zamana yayılan saldırılar başarılı olamamıştır. Rusya toplamda 46 adet dron düşürdüğünü açıklamıştır. Konuyla ilgili olarak, Rusya, gereğinin yapılmasını Türk tarafından istemiştir ama saldırılar devam etmiştir.
Daha kötüsü ise fazla beklemeden gelmiştir. Zeytindalı Harekâtına destek veren gruplardan biri olan Ceyş el-Nasr adlı grup, İdlib bölgesinden ateşlediği karadan havaya bir füze ile bir Rus uçağını düşürmüş ve pilotunu öldürmüştür. Bakınız.
Esasında çok büyük bir skandal olan bu ciddiyetsizlik, karşı hamle sırası kendilerine gelen Ruslar tarafından, şimdilik, “kuzeyli soğukkanlılığı” ile nadasa bırakılan bir verimli tarla görünümündedir.
Görevi sorumlu olduğu İdlib bölgesini teröristten arındırmak olan Türkiye, bölgede oluşan çatışmalarda ihlalleri Suriye tarafının yaptığı şikâyetinde bulunmaktadır. Bunu ihlal olarak görmemek gerekir ve dahası Türk dışişleri bakanı da bunun böyle olduğunu bilmek zorundadır. Çünkü, Astana sürecinin 3-4 Mayıs günlerinde yapılan sözleşmesinde “Güvenli bölgelerin içerisi ve dışarısında IŞİD, El Nusra ve El Kaide veya IŞİD ile ve BMGK tarafından terör örgütü olarak kabul edilen tüm örgütlerle bağlantılı her türlü kişi, grup, oluşum ve kuruluşlarla mücadeleyi sürdürmeye yönelik tüm tedbirlerin alınacağı” yönünde bir hüküm mevcuttur. Öte yandan, o topraklar Suriye rejimine aittir.
Bir başka eleştirel yaklaşım ve müdahale isteğini de içinde barındıran söylem ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Joseph Votel’den gelmiştir. Votel, mevcut durumu “özellikle de İdlib gibi yerler, birçok kötü örgütün toplanma alanları haline geliyor ve en nihayetinde bunlarla ilgilenmek gerekecek. İlgilenilmezse daha büyük sorun olacakları konusunda kaygılıyım” şeklinde yorumladı. Bakınız.
Görüleceği üzere Türkiye İdlib’de bulunmasının gereğini tam olarak yerine getirmek istemiyor. Dolayısıyla bir başka gücün -bu güç toprakların gerçek sahibi olan Suriye ordusu bile olsa- bu bölgede operasyon yapmasını, diğer bir deyişle terörün bitmesini kesinlikle istemiyor. Buna karşın Suriye topraklarında bulunma nedenini “terörle mücadele” olarak açıklıyor. Ne yaman çelişki!
Kısacası, Türkiye’nin başarısız olan Suriye politikasını tasarlayanların esas amacı, Türkiye’nin İdlib eksenindeki dış politikasını, Suriye’nin olası bir İdlib operasyonunu engellemek, bunu yapamıyorsa bile geciktirmek yönünde şekillendirmektir.
SURİYE ORDUSU İDLİB’İ ELE GEÇİRMEK İÇİN HAZIRLANIYOR
Rusya Savunma Bakanlığı, Suriye’nin kuzeybatısındaki İdlib bölgesinde, hükümet güçlerinin kontrolünde bulunan Halep ve Hama’ya “saldırmak üzere ağır silahlar ve zırhlı araçlar ile donatılmış binlerce militanın toplandığını” açıkladı. Bakınız.
Baas Partisi Şam Milletvekilli Omer Osi, Suriye ordusunun Türkiye sınırında bulunan ve 100 bin cihatçının yaşadığı bilinen İdlib’i almak için operasyona hazırlandığı ve bu bağlamda Hama, Halep ve Lazkiye’den bölgeye askeri sevkiyat yapmaya başladığını açıkladı.
Ordu kaynaklarından edinilen bilgilere göre Suriye Ordusu, İdlib’in Lazkiye ve Hama vilayetleri ile kesişme noktası olan güneybatı bölgesine takviye birlikler gönderdi. Ordunun öncü gücü olan Kaplan Birlikleri ve 4. Tank Tugayı, çemberin güney ucuna doğru kaydırıldı.
Basına sızan veya “sızdırılan” bilgilere göre, Operasyon kapsamında ilk olarak İdlib-Hama arasındaki Gab düzlüklerinin ve ardından Cisr eş-Şuğur kasabasının alınması planlanıyor. Stratejik öneme sahip ve İdlib’e yakın bir konumda bulunan olan Cisr eş-Şuğur kasabası, coğrafi olarak yüksek bir bölgede yer alması nedeniyle de önem taşıyor. Bunun yanında bir başka özelliği ise, savaşlarda çok gerekli olan kin ve nefret duygularını üzerine çekmiş olmasıdır.
4 Haziran 2011 tarihinde, cihatçılar Cisr eş-Şuğur kasabasında 123 Suriye askerini öldürüp kol ve bacaklarını keserek Asi Nehri’ne atmıştı. Ordu bu katliamın intikamını almak istemektedir. 2015 yılının Mart ayında ise kasaba tamamen cihatçıların eline geçmişti.
Yine basına sızan veya “sızdırılan” bilgilere göre, teröristler ile sivil halkın iç içe olmasının sivil kayıplar oluşturabileceği için, başlangıçta hava gücünün etkin ve tam teşekküllü olarak kullanılamayacağını değerlendiren Rus askeri yetkilileri, öncelikle karadan hareket etmek gerektiğini düşünüyor. Kara operasyonuna sadece Suriye hükümet birlikleri değil, aynı zamanda Rus özel kuvvetleri de dâhil olacak. Rus özel kuvvetlerinin özel operasyonlarda kullanılacağı çok açık olmasının yanında, harekât alanındaki kara unsurlarının “batılı terörist sever” üç ülkesi (ABD-Fransa-İngiltere) tarafından havadan bombalanmasını engelleyeceği de bir gerçektir.
Operasyona hangi ülkeler karşı?
İdlib bölgesine operasyon yapılmasına her zaman olduğu gibi yukarıda anlattığımız sebeplerden dolayı Türkiye, beyaz miğferlerin hamisi İngiltere, Ortadoğu’da toprak kapma hayali ile yanıp tutuşan Fransa ile eylem ve söylemlerinde türlü çelişkiler yaşayan ABD karşı çıkmaktadır.
İngiltere ve Fransa ABD olmaksızın bir hareket yapmayacağı değerlendirildiğinden bunların gerekçelerine bakmaksızın ABD’nin gerekçeleri incelenecektir.
İdlib, Fırat’ın batısında bulunan uzlaşmaz militanların en son kalesidir. Oraya El-Nusra’nın dışında aralarında doğu Türkistan İslami Hareketinden olan radikal dinci Uygurların da olduğu, teslim olmayı reddeden, onlarca terörist gruba ait binlerce terörist ya nakledildi ya da kendiliklerinden geldi. Bunlar silah bırakma niyetinde değiller. Suriye ordusu onları dağıtırsa, Suriye’de militanların sonu gelir. Militanların, üs kurmak ve saldırı hazırlığında bulunmak için yeri kalmayacak. Bu durumda ABD, Suriye’de tutunmak için bir gerekçeden daha mahrum kalacak. Militanların İdlib’de yenilmesi, Suriye hükümeti ve müttefiklerinin konumunu güçlendirecek. ABD bir müdahalenin bu operasyonu geciktirebileceğini düşünüyor. Sözü edilen müdahalenin en uygun yolu ise havadan seyir füzeleri ile çok önemli olan hedefleri ateş altına almaktır. Bu hedefler neler olabilir? Büyük hava üsleri ile Devlet Başkanlığı Sarayı ve bakanlıklar gibi devlet tesisleri olabilir. Bunların yanında, daha fazla yıkıcı olma adına, alt yapı tesislerine de saldırılabilir tüm insani gerekler göz ardı edilerek…
İDLİB’DEKİ OLASI BİR KARŞI TERÖR HAREKÂTININ OLASI SONUÇLARI
Türkiye açısından
Yüz binlerce belki de milyonlarca yeni sığınmacının Türkiye’ye gelmesi söz konusudur. Birleşmiş milletlere göre Türkiye’ye göçecek sayı 2,5 milyon kişi olabilir.
Bölge rejim ordusu tarafından ele geçirildiğinde, büyük olasılıkla, Türk ordusuna, ÖSO teröristleri ile birlikte ele geçirdiği Suriye topraklarından çıkması deklare edilecektir. Zaten işgal amaçlı bulunmadığı beyan edilen ordunun da bu çağrıya uyması beklenir.
İdlib teröristlerden temizlendiğinde Türkiye’de bulunan Suriyeliler ülkelerine dönmeye başlayacaktır.
Sınırlarımızın bir kısmı teröristlerle komşu olmaktan çıkacak ve Türk Silahlı Kuvvetleri bu manada rahatlayacaktır.
Belki de bölgeden ABD’nin çıkmasına giden süreç başlayacaktır.
İç politikaya dönük olarak iktidar partisi itibar ve oy kaybına uğrayacaktır.
Rusya-Türkiye ilişkisi açısından
Rusya Türkiye’nin İdlib’de teröristlere karşı savaşmasını istiyor, Türkiye ise kendisine bir saldırı olmadığı sürece mücadele etmek istemiyor.
Terörist temizliği Astana sürecini daha değişik bir yola sokabilir. Süreç Suriye’nin yeniden yapılanmasına evrilebilir. Böylece Türkiye’ye süreçte gerek kalmayabilir. Çünkü Suriye yeniden yapılanmada önceliği Rusya, İran ve Çin’e verdiğini beyanla, kendisine düşmanlık gösteren ülkeleri ülkesinde görmek istemediğini açıklamıştır. Böyle bir süreç Rus – Türk ilişkilerini cansız hale getirebilir.
Türkiye, Suriye pratiğinde akıl-mantık-vicdan-ahlak tabanlı bir politika üretmekten çok uzaktır, çelişkilerle doludur. Bir bakmışsınız Astana süreci ile ilgili hareket ediyor, bir bakmışsınız Suriye bombalandığında alkışlıyor. Bir bakmışsınız terörden temizlenen yerlere daha başka terörist grubu yerleştiriyor ve kendi çıkarına uygun yönetim şekli kuruyor, bir bakmışsınız oradaki insanları bir gecede yüz üstü bırakıyor. Bir bakmışsınız Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsediyor, bir bakmışsınız o toprak bütünlüğünü zedeleyenleri destekliyor…
Burada üretilen politika devlet tabanlı olmaktan ziyade kişisel çıkar, hırs, kin ve nefret kökenli olarak ortaya çıkıyor. Bölgesel devlet iddiası ile çıkılan arenada kişisel ikbal düşünülüyor ve ona göre şekil alınıyor. Daha kötüsü ise tüm bu ikircikli davranışların önüne konmayacağı sanılıyor. Bunların hepsi teker teker öne sürülecek ve mutlaka fatura tahsil edilecektir.
Şimdilik insan haysiyetinin kazandığı günlerin yaşanmasını dilemekten başka yapabilecek bir şey yok.
Hits: 81
ATATÜRK’Ü DÜELLOYA DAVET EDEN ADAM: ALFRED RÜSTEM
- 31 Ağustos 2018
Balyoz Davası’nda; iddialar, davanın gelişme sürec...
- 12 Eylül 2018