
ORDULAR MİDELERİ ÜZERİNDE YÜRÜR
- 12 Ekim 2018
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Türkiye
- 7
Askeri okullarda okurken öğretmenlerimizin çok sık tekrarladığı bir söz vardı. ‘’Ordular mideleri üzerinde yürür.’’ O zamanlar bunu lojistiğin önemini vurgulamak için söylediklerini biliyorduk ancak bu sözün ne kadar önemli bir konuya vurgu yaptığını ancak kıtalara çıkıp Türk askerini tanıyınca anladık.
Her insan ve her asker için yemek önemlidir. Ama sanki bizim askerimiz için çok daha önemli gibi geliyor bana. Bizim her birliğimizde kıta yükü ve demirbaş erzak gibi bir kısmı konserveden oluşan standart bir erzak stoku bulunur. Her bölük ve taburumuzda da arazide yemek pişirmek için seyyar mutfak teşkilatı vardır.
Bunlar çok önemlidir çünkü bizim askerimiz en çok aç kalmaktan korkar. İç güvenlik operasyonlarında yürürken ve hatta çatışma sırasında bile karnı acıkan ve elindeki ekmeği yiyen çok sayıda asker gördüm. Eğer erzak bitmişse yenilebilecek her şeyi de yediğinin örnekleriyle karşılaştım.
1993 veya 1994 yılında yaşadığım bir olay bunun en ilginç örneklerinden biridir. Bir gün bize operasyona çıkan bir taburun ihtiyatı olarak o taburun kışlasına gideceğimiz bildirildi. Alınan bilgilere göre o taburun konuşlandığı tepeye doğru bir terörist grubu gidiyormuş. Eğer teröristlerle temas sağlanırsa bizi temas bölgesine atacaklarını ve çatışmaya gireceğimizi söylediler.
Hemen çantalarımızı ve silahlarımızı alıp araçlara bindik ve söz konusu taburun kışlasına gittik. Tabur 4-5 gün önce 2 günlük bir arama tarama için araziye çıkmış. Teröristler o bölgeye geliyor diye haber alınınca tabura bölgede mevzilenmesi söylenmiş. Tabur 2 günlük kumanya aldığı için tabur komutanı üst komutanlıktan su ve yiyecek ikmali yapılmasını istemiş. Fakat hava sürekli sisli ve yağışlı olduğu için havadan ikmal yapılamamış.
Biz tabur merkezinde (yanlış hatırlamıyorsam) bir gün süreyle çatışma çıkınca bölgeye intikal etmek veya helikopterle atılmak için hazır bekledik. Bu sırada teröristlerin taburun bulunduğu tepeye değil, başka bir bölgeye gittikleri haberi alındı. Bunun üzerine tabur kışlaya dönüş emri aldı. Bize de tabur kışlaya dönene kadar beklememiz bildirildi.
Bir süre sonra tabur karargâhından, birliklerin sırtlardan aşağıya doğru inmeye başladığını ve yarım saate kadar kolbaşının kışlaya gireceğini öğrendik. Taburu karşılamak için hemen kışla dışına çıktık. Kışlanın önünde bazı köylüler de toplanmış ve taburun dönüşünü bekliyorlardı. Bu durum bize biraz tuhaf geldiği için köylülerin neden beklediğini sorduk. Meğer tabur dağa çıkarken ağır silahlarını ve bu silahların mühimmatını taşımak için köyden 5 adet katır almış. Bekleyenler de katırların sahipleriymiş.
Yarım saat kadar sonra taburun kolbaşı göründü. Kolun ortasına yakın bir yerde askerlerle beraber üç katırın geldiğini gördük. Katırların biraz arkasından da tabur komutanı geliyordu. Katırların sahibi olan köylüler hemen katırlarının yanına gittiler. Fakat katırları görünmeyen iki kişi beklemeye devam ediyordu. Kol sonu tepede görünmesine rağmen katırlarını göremeyen bu köylülerin endişelenmeye başladıkları yüzlerinden okunuyordu. Tabur komutanını görünce hemen onun yanına koştular.
‘’Komutanım hoş gelmişsiniz. Geçmiş olsun.’’
Tabur komutanı köylülere bakarak gülümsedi ve cevap verdi.
‘’Sağ olun. Sağ olun…’’
Köylüler endişeli bir şekilde tekrar konuşmaya başladılar.
‘’Komutanım üç katır geldi ama bizim katırlar görünmüyor. Bizim katırlara ne oldu?’’
Tabur komutanı gülümseyerek cevap verdi.
‘’Haa…. Onlar sizin katırlar mıydı?’’
‘’He vallah komtanım. Bizim katırlardı. Ne oldu onlara.’’
Tabur komutanı sakin bir şekilde cevap verdi.
‘’Yedik.’’
Köylüler duyduklarına inanamamış olmalı ki zoraki bir gülümsemeyle konuştular.
‘’Komtanım. Şaka yapıysen herhal?’’
Tabur komutanı biraz ciddileşerek cevap verdi.
‘’Ne şakası canım. Hava yağışlı olduğu için helikopter kumanya getiremedi. Aç kalınca biz de iki katırı kesip yedik.’’
Köylüler hala duyduklarına inanamıyorlar ve tabur komutanının onlarla eğlendiğini düşünüyorlardı.
‘’Yok artık, komtanım. Olur mu öyle şey? Katır yenir mi ki?’’
Tabur komutanı artık bu muhabbetten sıkılmış olacak ki sesini yükselterek cevap verdi.
‘’Kardeşim! Katır yenir mi yenmez mi bilmem ama biz yedik. Üç gün yemek gelmedi. Açlıktan ölse miydik?’’
Biraz durakladıktan sonra devam etti.
‘’Merak etmeyin. Kaç para ediyorlarsa size katırlarınızın parasını ödeyeceğiz. Özellikle sizin katırları seçmedik. Zaten hangi katırın kimin olduğunu bilmiyorduk. Tüm tabura yetecek kadar et çıksın diye en besili olanları kestik.‘’
Bunu duyan köylüler artık söyleyecek bir şey bulamadılar ve tabur komutanının yanından uzaklaştılar. Duyduklarımıza biz de inanamamış ve köylüler gibi tabur komutanının şaka yaptığını zannetmiştik. Ama tabur personeline sorduğumuzda bunun doğru olduğunu öğrenip köylüler gibi çok şaşırmıştık.
Daha sonra bazı operasyonlarda benzer durumlarla biz de karşılaştık. Gerçi biz yanımızda katır filan götürmediğimiz için katır eti yemedik ama arazide yenilebilen ne varsa yediğimizi hatırlıyorum. Işkın denilen bir ot hem karın doyurucu hem de susuzluğu giderici olduğu için en çok yediğimiz şeydi.
Başka otları, yumrulu bitkilerin köklerini, yaban meyvelerini, kısaca bulduğumuz her türlü yenilebilecek bitkiyi yiyorduk. Çünkü aç karnına ne yürünüyor ne de başka bir şey yapılabiliyor. Aç kalınca insanın gücü tükeniyor ve ayaklarında derman kalmıyor. Gerçekten de ordular mideleri üzerinde yürüyor.
Neyse ki daha sonraları bu tür sorunlar için daha iyi planlamalar yapılmaya başlandı ve arazide hemen hemen hiç aç kalmadık.
Hits: 221
Kahramanmaraş ve Tümgeneral Mehmet Hayri Tarhan Kı...
- 21 Eylül 2018
Efendiler! Yarın Cumhuriyet İlan Edeceğiz
- 28 Ekim 2018