
KAŞIKÇI CİNAYETİ – 2
- 30 Ekim 2018
- Güven Kaya
- Başlık; GüncelMakaleler
- 29
30.10.2018 / ANAKARA
Daha önceki bölümde Kaşıkçının kimliği, neden öldürüldüğü, neden İstanbul’un tercih edildiği ve nasıl öldürüldüğü konularına açıklık getirmeye çalışmıştık. Bu bölümde ise aşağıda okuyacağınız başlıkların altını somut bilgilerle doldurmaya çalışacağız.
Cesedi Nerede
Konsoloslukta öldürüldüğünü Suudilerin de kabul ettiği Kaşıkçının cesedi hala bulunabilmiş değil. Belirli bazı şüpheleri var ancak bunların hiçbiri ispat edilebilmiş değil.
- Ceset parçalar halinde konsolosluktan çıkarıldı ve uçağa kondu şüphesi. Bu şüpheden yola çıkan İstanbul Emniyeti, havaalanında bazı faaliyetlerde bulunuyor. Uçağa binecek Suudilerin Genel Havacılık Terminali’ne girdikleri an yanlarında bulundurdukları valizlerin X-RAY cihazından geçip geçmediğinin kontrolünü yapıyor ve X-RAY görevlisine “Bu bagajlarda parçalanmış vücut parçalarının olması durumunda bunun cihazlardan geçtiği esnada görülüp görülemeyeceği” soruluyor. Güvenlik görevlisi, vücut parçalarına ait izlerin mutlak suretle cihazdan görülebileceğini, bu bağlamda 7 Suudi yolcuya ait bagajlarda herhangi bir olumsuz görüntünün olmadığını beyan diyor.
Bu arada, polis, CCTV canlı izleme ünitesinden saat 22.00’de hareket eden özel jet ile alakalı olarak canlı izleme yapmış ve kamera açılarının el verdiği ölçüde kayıt altına almıştır.
İstihbarat ve Emniyet görevlileri olayın gerçekleştiği 2 Ekim’de, HZ SK2 kuyruk numaralı özel jette arama yapıyor ve tüm kamera kayıtlarını inceliyor, Kaşıkçının kaçırılma ihtimaline karşılık uçağın yolcu ve mürettebat bilgileri teyit ediliyor, salonda bekleyen 7 yolcu gözle kontrol ediliyor ama kaşıkçının yolcular arasında olmadığı görülüyor. Herhangi bir olumsuzluğa rastlanmaması üzerine uçağın kalkışına izin veriliyor. Ayrıntılar için tıklayınız.
İrdeleyelim:
-Kaşıkçı ile ilgili bir sürecin İstanbul’da yaşanacağından MİT’in haberi var. Bu durumda kaşıkçının öldürüldüğü gün konsolosluğa gideceği de biliniyor demektir. Adım adım gidelim. Bu bilindiğine ve buna rağmen kaşıkçı öldürüldüğüne göre burada ciddi bir “görevi ihmal” ya da çeşitli siyasi çıkarlar elde etme karşılığında “görevi savsaklayarak cinayetin gerçekleşmesine izin vermek” var. bence, MİT olabilecek olayları olduktan sonra emniyete bildiriyor. Çünkü siyasi oluşumun MİT’i kontrol ettiği kadar Emniyeti de kontrol ettiğine bu ülkede yaşayan biri olarak inanmıyorum. Görevinin gereğini yapacak namuslu bir vatan evladının, her an ortaya çıkabileceği korkusunun taşındığını düşünüyorum.
– Ancak tüm bunlar bir uçak için yapılıyor, olayda kullanılan ikinci uçak için bu şekilde davranıldığına dair bir bilgi yok.
-Havaalanında kontrol edilen bagajlar, konveyörler tarafından bir yere biriktiriliyor ve oradan görevliler tarafından alınarak ilgili uçağa kamyonetle götürülüp yükleniyor. İçinde ceset parçaları olan valizler bu esnada devreye alınmış olabilir. Bununla ilgili bir gözlem ve araştırmadan bahsedilmiyor. Sadece bilinen, görünen, her normal insanın yaptığı veya yapacağı kontroller yapılıyor. Devreye “ben olsam ne yapardım” sorgulaması alınmıyor.
-Uçaklardan birine yüklenen ceset parçaları ile dolu valiz veya çantalar uçağın notamı üzerinde bir yerde uçaktan atılabilir. Bunun incelendiğine dair bir bilgiye henüz rastlamadım. Böylesi bir eylemde ceset parçalarına ulaşmak mümkün değildir.
- Halıya sarılıp konsolosluğun dışına çıkarıldı ve yerli işbirlikçiye verildi beyanatı. Bundan yola çıkan Emniyet birçok aracı aradı ama henüz bir şey bulamadı.
İrdeleyelim:
-Ceset yerli işbirlikçi tarafından ya gömüldü ya da birilerine teslim edildi. Gömüldüyse o yerli işbirlikçi ele geçirilmeden bulmak mümkün değildir. Konsoloslukta öldürüldüğünün Suudiler tarafından kabul edilmesiyle birlikte cesedin zaman içinde ortalık bir yere konup bulunmasının sağlanması da artık mümkün olmaktan çıktı. Eğer ceset birilerine teslim edildiyse ve bunlar da Suudi gizli servisinin elemanıysa cesedi bulmak yine kolay değildir. Çünkü bir şekilde yurtdışına çıkarılmıştır ya da hiç kimsenin bulamayacağı, hatta tahmin edemeyeceği bir yere gömülmüş demektir. Sanırım, bu sağlandıktan sonra Suudiler öldürüldüğünü kabul ettiler.
- Parçalanmış cesedin dışarıya çıkartılması ve ülke içinde bir şekilde yok edilmesi. Bunun irdelenmesi bizi daha farklı bir yere götürmeyecektir, ikinci maddedeki gibi sonuçları olacaktır.
- Ceset hiçbir şekilde konsolosluktan çıkarılmadı ve bulunulan ortamda bir şekilde uygun hale getirilerek kanalizasyon sistemi vasıtasıyla yok edildi. Bu da akla gelebilecek, pek ihtimal verilmese de uygulanabilecek tarafı olan seçenektir.
İstanbul Emniyeti konuyla ilgili olarak kanalizasyon araştırmasını robotlar aracılığı ile yaptı ama bulunduğuna dair bir açıklama olmadı.
Suudiler Niye Sürekli Yalan Söylüyor
Buna verilecek en basit ve fakat en doğru yanıt, ülkemizdeki dincilerde de olduğu gibi, görülmediğini düşündükleri bir suçun/günahın işlenmediğini sanmalarıdır. Tüm dincilerde olduğu gibi bunlarda da yalan söyleyerek zaman kazanma ve diğer tarafı oyalamanın da ahlaki yapılarına uygun olduğunu sanırım söylemeye gerek yoktur.
Bu hatırlatmalardan sonra bakalım neler söylenmiş:
-06.10.2018
Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosu ülkesinin Kaşıkçı’nın aranmasına yardım ettiğini, Suudi yetkililer tarafından kaçırılmasının söz konusu olmadığını söyledi. Bakınız.
-07.10.2018
Yukarıdakine yanıt olarak Türk-Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı
“Bize ulaşan bilgi, öldürüldüğü yönündedir. Bu kesinleşti. Büyük ihtimalle bugün, yarın bütün detayları açıklanacak. Bütün dünya medyasının başı sağ olsun. Çok önemli bir gazeteciydi. Sadece bizim dostumuz değil, aynı zamanda dünyanın yakından bildiği önemli bir isimdi. Tüm dünyanın sevdiği bir gazeteciydi” diyor.
-13.10.2018
Türk yetkililer öldürüldüğünü öne sürüyor ama Suudiler iddiaların asılsız olduğunu söylüyor.
-20.10.2018
Suudi yönetimi konsolosluk içinde yaşanan arbede neticesinde öldüğünü duyurdu. Sözde orada bulunan başka Suudi vatandaşlarla sözlü dalaşa girişiyor ve bunun sonunda çıkan arbedede ölüyor. O zaman sormazlar mı iki uçak dolusu adamı niye konsolosluğa yığdınız diye?
Aslında tam bu noktada, 18 gün sonra, ne oldu da gerçeği yanlış da olsa kabul ettiler? Ancak yine yalan söylediler, suçu masum ve belki de orada hiç olmayan vatandaşlarına atarak.
-20.10.2018
Bu arada, Suudi Arabistan resmi haber ajansı SPA, Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ailesine başsağlığı dileklerini ilettiğini duyurdu. Şaka gibi geliyor, hem ölümünden sorumlu tutul hem de başsağlığı dile…
-21.10.2018
Dışişleri bakanı El Cubeyr, “Bu bir hata, bu bir suç ve bunun sorumluları cezalarını çekecek. Bu kontrolsüz bir operasyondu, bazı kişilerin kendilerine tanınan yetkileri aştıkları, Kaşıkçı’yı konsoloslukta öldürerek hata yaptıkları bir operasyondu ve bu kişiler, bunu gizlemeye çalışıyor” dedi. İtirafa bakar mısınız? Yavaş yavaş gerçeğe yanaşıyorlar ama yine suçu, bu sefer, devlet görevlilerine atarak…
-21.10.2018
Suudi başsavcılığının soruşturma açtığı beyan edildi ve 18 kişinin gözaltı edildiği eklendi.
-21.10.2018
Kraliyet kararnamesiyle, Suudi Arabistan Genel İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmed Asiri görevden alındı. Daha önceki satırlarda bahsedilen ve Batıda konuşulan günah keçisi görevden alınmış oldu.
Suudi Arabistan Genel İstihbarat Başkanlığının yeniden yapılandırılması için Veliaht Prens Muhammed bin Selman başkanlığında bakanlık komitesi kurulması kararlaştırıldı.
İlginç, değil mi? Her şeyin başı olduğu söylenen prens istihbaratı düzenlemek için komite başkanı yapılıyor. Bu Araplar gerçekten komikler.
-25.10.2018
Suudi başsavcılığı cinayetin önceden planlandığının tespit edildiğini açıkladı.
AKP Hükümeti Ne Yapıyor
Ülkede hükümet ile parti iç içe girdiğinden iyi-kötü her şeyi hükümet hanesine yazmak yanlış olmasa gerek.
Daha Karlov cinayeti aydınlatılamamışken bir de bunun çıkması iyi olmadı. Olmadı ama AKP süreci nasıl yönetiyor veya sürece nasıl bakıyor?
Sanırım, bunu en iyi anlatan cümleler cumhurbaşkanlığı danışmanlarından olan İlnur Çevik’ten geldi, bakınız:
“Son dönemde ülkesinde ve Ortadoğu’da at oynatan’ Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın bir anda sessizliğe bürünüp direksiyona ‘kriz çözücü’ olarak Kral Selman bin Abdulaziz’in geçtiğini belirten Çevik, kralın ABD Başkanı Donald Trump’la skandalı nasıl çözeceklerini tartıştığını söyledi.
Trump’ın artık bu işin bir cinayet olduğu, ama faillerin kralın bilgisi dışında hareket eden ‘Suudi serseriler’ olduğu noktasına geldiğini belirten Çevik, Ankara’nın konuya yaklaşımını ise şöyle özetledi:
Türkiye kendisine tepeden bakan, hatta PYD’ye ve YPG’ye yardım eden, Birleşik Arap Emirlikleri ile ülkemize karşı bazı fitnelerin içine girdiği sanılan Veliaht Prens Selman’ın yaptıklarına karşı bu olayı kullanıp dünyayı Suudilerin başına yıkmak yerine yine kraliyet ailesine dostluğunu gösterip olayı fazla deşelemeden, aksine iyi niyetle adımlar atarak Kral Selman’a yardımcı oluyor… İşte bu yüzden Kral Selman, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı arayıp teşekkür etti. Türkiye gerçekten kıymetini bilene iyi dost.”
Bu lafların üzerine başka bir cümle kurmak gereksizdir. Ancak kamuyu bilgilendirme açısından söylenmesi ve işaret edilmesi gereken yerler var.
Türkiye olayın öncesinden beri olması gereken yaklaşımı göstermemiştir.
- Bilmesine rağmen önleyici tedbir almamıştır.
- Olayın gerçekleşmesini müteakip yapması gerekeni yapmaktan kaçınmıştır. Yapılması gereken konsolosluğun basılması ve daha her şey tazeyken veya iş üstündeyken yakalamaktı. Tam bu noktada konsolosluğa girilemez diyenler olacaktır. Hayır, konsolosun konutu hariç her yere girilebilir, çünkü orası kamuya açık alandır. Bunu da büyükelçiliğe bir nota vererek yapmak mümkündür. Buna 24 Nisan 1963 Konsolosluk İlişkilerinin Düzenlenmesi İle İlgili Viyana Sözleşme amirdir. Ama ülkemizde notalar müzik notası olarak algılandığından bunu yapmak akla gelmemiş olabilir.
- Böyle bir sürecin yaşanacağının bilinmesine rağmen, havaalanına inen Suudilere ait iki özel uçağın yolcuları ile ilgili hiçbir işlem yapılmamıştır. Yolcular takip, kontrol ve taciz edilmemiştir.
- Cinayet ortaya çıktıktan sonra konsolosluktaki her şeyden haberdar olan konsolosun ülkeden elini kolunu sallaya sallaya çıkmasına izin verilmiştir. Bundan beklenen murat nedir? Konsolos tam da konutunun ve araçlarının aranacağı gün ülkeyi terk etmiştir. İçerden haber mi almaktadır?
- Suudiler böyle bir eylemi Türkiye’de yapma cesaretini hangi gerekçelere dayanarak bulmuşlardır? AKP Sözcüsü Ömer Çelik’e, konuyla ilgili olarak “Suudi Konsolosluğun dokunulmazlığı var. BM İnsan Hakları Konseyi sözcüsü bu şahsın dokunulmazlığının kaldırılması gerektiğini söyledi. Seyahatinin engellenmesi söz konusu olamaz. Bunların faaliyetleri Viyana Sözleşmesi’yle garanti altına alınmıştır”sözlerini söyleten zihniyetten mi cesaret almıştır? Ne dokunulmazlığı? İçeride bir adamın tüm hayatının elinden alınmakta olduğu biliniyor ama birileri konsolosun dokunulmazlığından bahsedebiliyor. Türkiye’nin caydırıcılığı tamamen lafta kalmıştır. Daha büyük olayların olmaması tamamen tesadüftür.
Brunson meselesinden dolayı ülke ABD karşısında onulmaz bir yenilgi almıştır. Tamam, mesele ABD’nin istediği yönde çözülmüştür ama doların %100 değerlenmesine engel olunamamıştır. Ekonomik kayıp çok büyüktür ve yerine konamamaktadır.
-Ufukta ABD’nin yapacağı bir yardım görülmemektedir.
-Dünya finans merkezi olan Londra çıkarmalarından boş elle dönülmüştür.
-Avrupa’nın en büyüğü olan ama nedense ülkemdeki iktidar partisi tarafından NAZİ devamı olarak görülen Almanya’dan, Merkel’in insan hak ve hürriyetleri konusunda verdiği nasihatlerle dönülmüştür.
-Ülkenin borcu 457 milyar dolar olup her geçen ay daha da büyümektedir. Önümüzdeki 12 ay içinde ödenecek borç miktarı 230 milyar dolardan yüksektir.
Genel görünümü bu olan AKP’nin hala kayıp olan cesetten beklentileri neler olabilir?
-Elde bulunan tüm bilgileri ve onların neler olduğu bilinmiyor. Bu bilgiler kullanılarak, ahmakça davranışla işlenen hunhar cinayetten dolayı sefil bir görünümde olan Suudilerden para kopartılabilir. Suudiler para verir, karşılığında elde olan bilgiler paylaşılır ve sessiz kalınır. Bu arada, her türlü pisliğin kaynağı olan veliaht prens Muhammet bin Selman da temize çıkartılır. Nasıl olur demeyin; bu ülke her türlü kumpası yaşadı ve bunların neler yapabileceğini çok iyi biliyor. Öyle ki kaşıkçı cinayeti işlenmemiş bile gösterilebilir. En azından böyle olduğunu kabul edecek % 55’lik bir kesim var.
-Katar ile Suudilerin ilişkileri üzerinden gidilerek, Katar’ın durumu rahatlatılarak Katar’dan daha fazla para akışı sağlanabilir.
-AKP ile Suudiler arasında Sünni liderliği konusunda tamamen cahillikten ve kibirden kaynaklanan bir mesele var. Buna mehdiliği eklemek de uygun olur. Her ikisi de halifeliğin kendi hakkı olduğunu derinden derine karşı tarafa kabul ettirme derdindedir. Mevcut durumda kalleşçe işlenmiş bir cinayeti kullanarak AKP bu konudaki avantajını paraya tahvil etmek istiyor olabilir. Ya da tamamen manevi alanda kalarak Sünni liderliğini elde etmek isteyebilir. Böylelikle veliaht prensi ezmiş olduklarını düşünürler. Bu arada tüm bu çekişmeleri halka soran yok. Çünkü insanların barış ve huzur istediklerini biliyorlar.
-AKP kendini ABD’ye karşı iyi hissedip maddi destek sağlamanın yollarını arayabilir.
-Yargılamasını Türkiye’de yapmak için Suudilerden gözaltı edildiği beyan edilen 18 kişiyi isteyebilir.
Kesin bilgiler var, faili meçhul olmayacak diyen AKP olayı uluslararası yargıya taşımayacağını beyan etti. Bu arada kaşıkçının nişanlısı için 24 saat koruma kararı aldı.
ABD Bu İşin Neresinde
Bu başlığın altını doldurmaya başlamadan önce Trump’ın söylediklerini kayda geçirelim ve her şeyden haberleri olduğunu bilelim. Bakınız.
3 Ekim 2018’de ise ABD Başkanı Trump bir konuşması sırasında; “ABD’nin desteği olmadan Suudi Arabistan Kralı’nın koltuğunda iki hafta bile kalamayacağını” söylüyor. Trump, Suudi Arabistan’a ve Muhammed bin Salman’a “durumdan haberimiz var” mesajını çok net bir şekilde açıktan iletiyor. Bunu söylerken, esasında, Suudilerin kucaklarında olduğunu biliyor.
Suudiler ne zaman kucağa oturdular? Kısa bir tarih ziyareti bunu bize açıklayacaktır.
14 Şubat 1945’te, Süveyş Kanalı içinde bulunan Büyük Acı Göl (Great Bitter Lake)’de[1] demirli bulunan USS Quincy adlı kruvazörde, ABD Başkanı Roosevelt Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz El Suud arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma; dikkat edileceği gibi bir aile ile bir devlet arasında yapılmıştır. Yani ABD, bu aileyi koruyarak ve kollayarak, Suudi Arabistan’dan istediklerini rahatlıkla elde ediyor. Mesela 110 milyar dolarlık silah satışı gibi…
Devam edelim Kaşıkçı olayının dışındaki bilgilere. Suudiler İran, Katar ve Türkiye’yi şer üçgeni olarak tanımlıyor. Bunu ne zamandan beri yapıyor? Bir önceki kralın ölümünden sonra gerçekleşen saray darbesinin sonrasından beridir bu düşüncedeler. Oysa ikisi birlikte Arapların içinde en demokrat karneye sahip olan Suriye’ye demokrasi götürmeye çalışmışlardı. Sonradan Türkiye yan çizince şer üçgenine dâhil edildi. İşte, ABD bu Suudileri koruyup kolluyor. Peki, ABD Türkiye hakkında ne düşünüyor? En yetkili ağızlardan çıkan cümleye bakarsak iyi düşünmedikleri ortada: Müslüman kardeşlerin iktidarda olduğu tek ülke Türkiye’dir.
Cemal kaşıkçının AKP ile sıkı fıkı olasının sırrı ikisinin de Müslüman Kardeşçi olmasındadır.
Gelinen noktada ilginç bir durum var diyerek tespitini yapalım: Bahsedilen saray darbesinin ABD desteği ile yapılması, buna muhalif olan Kaşıkçının ise gidip ABD’ye yerleşmesi, hatta Washington post gazetesinde muhalif yazılar yazması… Tamam, ABD özgürlükler ülkesi(!), kabul. Böylesi muhalif kimliği ve siyaseten etkisi olan birinin ülkede yaşaması ve yazması ABD istihbarat servisleri tarafından dikkatle izlenmesini gerektirir bir durum değil midir? Evet, izlenmesini gerektiren bir durumdur ve izlendiği de yukarıdaki satırlarda geçmektedir. Hal böyleyken ABD yönetimi bu cinayeti niye engellemedi? Çok basit ve anlamlı yanıt “işine böylesi geldiğinden engellemedi.” Çünkü suudilerin kucaktaki pozisyonunu daha da sağlamlaştırmalarına neden olacaktır bu. Böylelikle siparişini verdikleri hiçbir silah sisteminden vazgeçemeyeceklerdir. Bu da Trump’ın başarısı olarak kamuoyuna yansıyacaktır. Çünkü ara seçimlerde başarısız olursa Trump’ın görevden alınma süreci yeniden hızlanacaktır. İşte bu yüzden alelacele 110 milyar dolarlık silah anlaşmasının yerine getirileceğini ilan etti. Arkasına aldığı silah şirketleri onun oy deposudur.
Suudiler ABD için İran’a karşı kullanılacak bir koçbaşıdır. Suudilerin elden çıkması durumunda İran’a karşı eli zayıflayacaktır. Suudiler, geçen yıl İranlı din adamlarına karşı suikast yapmış ve öldürmüştü. Zaten aralarında ciddi bir Şii-Sünni çatışması var. ABD bu çatışmayı körüklemese bile küllendirmez de…
Yukarıdaki nedenden dolayı suudilere ihtiyacı var ama orta yerde alçakça işlenmiş bir de cinayet avr. En makul ve mantıklı yol, kraliyet ailesine zarar gelmeden bir “günah keçisi” bulmaktır.
Diktatörlük heveslisi olan ve bu gibilerle iyi görüşen, evrensel haklar ve demokratik standartların dış politikanın temelini oluşturması gereğine inanmadığını defalarca net biçimde ortaya koyan Trump için günah keçisi yöntemi cazip bir seçenek gibi duruyor.
ABD’nin, bu cinayetin sorumluları netleştiğinde ciddi tepkiler vereceğine inanmıyorum. Haraca bağladığı ve her istediğini yaptırdığı Suud hanedanlığını, bir gazetecinin cansız bedenine feda etmeyeceği, kuru kınamalarla geçiştireceğini değerlendiriyorum.
Diğer Ülkelerden Tepkiler
Suudilerin çok parası var ve açgözlü Batı, para için her şeyin üstünü örtmeye hazırdır diyerek gelen tepkilere bakalım:
-Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Antonio Tajani ve AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger Cemal Kaşıkçı’nın ölümüne ilişkin soruşturma taleplerini açıkladı.
AP Başkanı, sosyal medyadan, “Acilen, Cemal Kaşıkçı’nın ölümüne ilişkin kanıtların incelenmesini sağlayacak titiz bir uluslararası soruşturma başlatılmalı” paylaşımını yaptı.
-AB’den yapılan açıklamada, “Cemal Kaşıkçı’nın ölümüne dair ortaya çıkan detaylar ve 1963 tarihli Viyana Konsolosuluk Sözleşmesi’nin şok edici şekilde ihlali son derece endişe vericidir. Kaşıkçı’nın öldürülmesine ilişkin kapsamlı, güvenilir ve şeffaf soruşturma devam etmeli, sorumluların hesap vermesi sağlanmalı” ifadeleri yer aldı.
Açıklamada ayrıca, Kaşıkçı’nın ailesine ve arkadaşlarına en derin başsağlığı dileklerinde de bulunulurken, basın özgürlüğü ve dünyadaki gazetecilerin korunmasına yönelik bağlılık da vurgulandı
-Belçika’nın en büyük silah üreticisi FN Herstal’ın bulunduğu Valon Bölge Başkanı Willy Borsus, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’da öldürülmesi olayı ile ilgili olarak Suudi Arabistan’a silah ihracatına geçici yasak getirilebileceğini açıkladı.
-Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkesinin Suudi Arabistan’a silah satışını daha önce sınırlandırdığını ve bu şartlar altında Suudi Arabistan’a silah ihracatı yapamayacağını açıkladı.
-Boykot edileceği söylenen konferanstan 34 milyar dolarlık iş anlaşmaları çıktı.
-İsrailli bir güvenlik yetkilisi, Suudi gazeteci Kaşıkçı’nın kaybolmasına ilişkin “Tel Aviv rejiminin, Türkiye’den çıkan haberlere değil Suudi Arabistan’ın açıklamalarına güvendiğini” söyledi.
Sonunda Ne Olabilir
Bir günah keçisi bulunacak ve Suudiler her şeyi bunun üzerine yükleyip bir nevi pardon diyecek. Bu arada aileye şirin görünme adına bazı ayrıcalıklar tanınacak.
Olaydan alınması gereken ders, sıradan bir muhalifi öldürten zihniyetin insanlık için ne büyük bir tehlike oluşturduğunun görülmesi, bu zihniyete sahip olan tüm dincilerle sonun kadar mücadele edilmesi, hiçbir ülkenin kendi topraklarında bu tür zihniyete izin vermemesi gerçeğidir. Bu mümkün mü? Mümkün ama başarılı olmak çok zor…
[1] Bu göl güney ayağı ile Kızıldeniz’e, kuzey ayağı ile de Akdeniz’e bağlanarak Süveyş kanalı oluşturulmuştur.
Hits: 66
KAŞIKÇI CİNAYETİ – 1
- 28 Ekim 2018
UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ!
- 9 Kasım 2018