
İRAN’A KARŞI YAPTIRIMLAR-2
- 14 Kasım 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 28
Türkiye Muafiyet Karşılığında Ne Verdi?
14.11.2018 / ANAKARA
Derdinin ne olduğu pek anlaşılmayan Trump yönetiminin İran’a karşı yaptırımlarının ikinci kısmı 5 Kasım 2018 tarihinde uygulanmaya başladı. Bilindiği üzere, daha önceki Başkan Barrack Obama döneminde imzalanmış olan Kapsamlı Ortak Eylem Planından (KOEP) ABD imzasını çekmişti.
Trump yönetimi KOEP’i balistik füzeleri kapsamı içine almadığından dolayı eksik buluyor ve anlaşmanın İran’a yaradığını savunuyordu. Şimdi bu gerekçeye “İran’ın bölgede istikrarsızlaştırıcı bir güç olduğu ve teröre yardım ettiği” eklendi.
Onlar öyle diye dursunlar, tüm dünya, ABD’nin bölgedeki terör örgütleri ile ilişkide olduğu, beslediği, desteklediği, uygun olaylarda kullandığı, kendi ulusal ordusu yapma eğiliminde olduğunu biliyor. Madem teröre destek olanlara karşı yaptırım uygulanıyor, ne demeye İsrail, Suudi Arabistan, Türkiye, Ürdün gibi ülkeler boş geçiliyor. Buradan da anlaşılacağı üzere meselenin o olmadığı açıkça ortada.
Bölgede istikrarsızlık yaratma nedeni olmaya gelince, bundan kasıt, İran’ın yasal Suriye ordusuna, davet üzerine, yardımcı ve destek olmasıdır. BOP / GOP kapsamında sınırları ve yapısı değiştirilecek 22 ülkeden, 20. olan Suriye’de çıkartılan olaylara, yerinde bir öngörüyle, 21. olan İran’ın seyirci kalmaması, Yahudi sermayesi destekli emperyalistlerin Suriye üzerindeki oyunlarını boşa çıkarmıştır. Zaman içinde, 22. sırada olan Türkiye de yanına bir terör örgütünü (ÖSO) alarak, başlangıçta PYD’yi hedef alan ama sonra değiştirilmesi telkin edilerek IŞİD’e yönelen Fırat Kalkanı Harekâtıyla, dost ve müttefiki olduğu savlanan ABD’nin yaptırımlara gerekçe olarak sunduğu istikrarsızlaştırma gerekçesine rağmen İran’ın yanında yer almış oldu. Gelinen noktada 20, 21 ve 22. ülkeler Suriye coğrafyasında son kalan kökten dinci terör örgütlerine karşı son hareketleri yapmak üzeredir. Her ne kadar 22. ülkenin çok sayıda çekincesi ve ipe un sermesi varsa da İDLİB bölgesinde toplanan son teröristler sonlarına hızla yaklaşmaktadır. Bu teröristler, ABD’nin kurduğu, beslediği, eğittiği, donattığı EL KAİDE, IŞİD gibi terör örgütlerinin isim değiştirmiş uzantılarıdır. Bu örgütlerin yok edilmesine ABD “bölgede istikrarsızlık nedeni olmak” diyor.
Yaptırımlara gerekçe olan terör ve istikrarsızlık tanımlamalarına yönelik yapılan kısa açıklamalardan sonra balistik füze meselesine gelelim.
Aklı başında olan hiçbir kimse bırakın çevresinde nükleer silah olmasını, dünyada bile olmasını istemez. Tamam, nükleer güce karşı çıkmak birçok açıdan gereksiz olabilir ama nükleer silaha karşı çıkmak insan haysiyeti taşıyan herkesin görevidir. Dünyada nükleer silahı olan ülkeler hangileridir diye baktığımızda karşımıza ABD, Çin, Fransa, Hindistan, İngiltere, İsrail, Kuzey Kore, Pakistan, Rusya çıkmaktadır. Bunların yanında programı başlatıp iptal eden, silahı yapan ama imha eden ülkeler de yok değildir. Bu noktada herkesin sorduğu şudur: Niye bir başka ülkeye, mesela İsrail’e değil de İran’a uygulanıyor? Yanıtı belli: Benden olan, benden olmayan ya da hedefimde olan, hedefimde olmayan ahlaksızlığıdır…
Davranışları bu olan ABD, SSCB ile 1987 yılında imzalanmış olan Orta ve Kısa Menzilli Füzeler Anlaşması’ndan çekilmek kararındadır. Bu düşüncesini dışişleri bakanının, anlaşmanın şimdiki muhatabı Rusya Federasyonu’nu ziyaretinin hemen öncesinde yapması olaya anlam katmaktadır. Böylelikle ABD, bu kapsamdaki silahları yeniden üreteceğini beyan etmiş oluyor. Maksadımız bunları incelemek değildir, ABD’nin anlamsız bir şekilde bilinçdışı hareket etmekte olduğunu, aşırı derecede ikiyüzlü davrandığını ve giderek daha fazla tüccarlaştığını vurgulamaktır.
Yaptırımlar neyi kapsamaktadır?
Konuyla ilgili daha önce yine burada yayımlanan makalede ayrıntıları bulmak mümkündür. Bakınız. Buna ek olarak sadece şunu söyleyebiliriz: ABD Başkanı Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, İran’a karşı yürürlüğe giren yaptırımlarla ilgili değerlendirmelerde bulunurken “İran’a yaptırımlarımız bunun da ötesinde, daha çoğu yolda…” demiştir. Nedir bu yolda olanlar diyerek bazı ülkelerin yaptırımlardan muaf tutulduğunu belirtelim.
Türkiye’ye Sağlanan Muafiyet
Birleşmiş Milletler kararı olmaksızın -hukuki dayanaktan yoksun olarak- uygulanan yaptırımlarda bazı ülkelere muafiyet sağlandı. Bunların arasında Türkiye de var. Diğer ülkelerin neden muaf olduğu konusunda ahkâm kesilecek değil. Aralarındaki ilişkiler, coğrafi konum, birbirlerinden olan beklentiler gibi sadece kendilerini ilgilendiren konular öne çıkmış olabilir.
Türk vatandaşı bir Türk olarak ülkemin neden veya ne karşılığında muaf tutulduğunu irdelemek görevimdir.
Böylesi bir muafiyet Türkiye’nin başarısı ya da kaba anlatımı ile “win win” gibi duruyor. Türkiye kazanırken ABD kaybetti diye düşünmek abesle iştigalin en olmayacak olanıdır. Çünkü ABD tüm “win win” vakalarında en az iki kere kazanan bir ülke olup akabinde “vın vın” konumuna geçer. Bunun altında, hangi parti iktidarda olursa olsun, bilinçli bir şekilde ve ödün vermeksizin uygulanan devlet olmanın gerekleri yatar. Ne demektir devlet olmanın gerekleri, açalım:
Çok kısa bir süre önce ABD ile papaz olundu. Daha açık söylenirse bir din adamı üzerinden kriz çıkartıldı. Krizin büyümesi her iki tarafın çabası ile gayet hızlı bir şekilde oldu ve ülkenin para birimi ADB doları karşısında inanılmaz değer kaybetti. Daha sonra, ne düşünüldüyse, rahip 35 yıl istenmesine rağmen kısacık bir ceza ile yırttı ve tutukluyken yattığı süre cezadan sayılarak, “altın çağını yaşayan tam bağımsız ve tarafsız yargı” tarafından serbest bırakıldı. Karşı taraf istediğini almanın rahatlığı ile parite ile oynamaktan vazgeçti ve akabinde dolar 150-170 kuruş arasında geriledi. Türkiye’nin yetkili makamları doların yükselmesinin papaz ile alakası olmadığını söylerken, papazın elden kaçması sonucu bu düşüşün olması kimin ne kadar doğru söylediğini açığa çıkardı. Çünkü ABD tarafı sürekli olarak, İsrail’de tutuklanan rabiacı Türk vatandaşının serbest bıraktırılması karşılığı “papazın serbest kalacağı sözünü aldık” gerekçesini söyledi ve papazın serbest bırakılmasını istedi. Ne yapmak gerekiyorsa da yaptı. Sonuçta papaz kaçtı…
Bu arada ABD, iktidar partisinin iki bakanına karşı uygulamaya soktuğu yaptırımları kaldırdı. Demek ki neymiş, mesele papaz meselesiymiş, öyle dendiği gibi “alakası yok” değilmiş…
Bunun yanında, ABD’nin elinde Halkbank kozu var ve nasıl oynandığı, “yandaş çağını yaşayan tam bağımsız ve güvenilir basının” gerçekte var olma nedeni olan haber yapma hakkını kullanmaması ve böylelikle halkın haber alma hakkının sekteye uğratılması sonucu öğrenilememektedir.
Halkbank ve benzeri konular kendi başlarına uzun uzadıya irdelenecek konulardır. O yüzden geçiyoruz.
Konumuza dönerek Türkiye ne karşılığında muaf bırakıldı diye soralım. Üstelik daha önceki yaptırımlar sürecinde ABD’yi zarara uğratan, dört bakanı koltuğundan eden, İran devletine aktarılan paralar gibi yaptırımları hiçe sayan olayların beşiği Türkiye olmasına rağmen ve geçmiş geleceğin aynasıdır atasözü de orta yerde dururken ne oldu da Türkiye muaf tutuldu diye daha kalın çizgilerle soralım.
Evet, ABD burada ne kazandı? Ülkenin petrol ve doğalgaz ihtiyacının mazeret olmadığını düşünüyorum. Sadece Türkiye mi alıyor bu maddeleri İran’dan?
Evet, bu yeni bir “win win” mi, yoksa literatüre yeni sokulan “lose lose but only you” vakası mıdır?
Hits: 66
ABD ÖDÜL HAVUCU KOYDU
- 11 Kasım 2018
AYNI GEMİYMİŞ
- 15 Kasım 2018