
Türklerde Kimler Devleti Yönetme Hakkına Sahiptir
- 4 Aralık 2018
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; MGM Tarih
- 5
Bu gün Anadolu ve Trakya’da yaşayan Türk halkı, tarihin en eski dönemlerinden beri devletler ve büyük cihan imparatorlukları kurmuş olan kadim bir kültürün mirasçısıdır. Temelleri Orta Asya’da ortaya çıkmış olan bu kültür, batıya doğru ilerledikçe temasa geçtiği kültürlerden de etkilenmiş ve karşılaştığı yeni koşullara göre yeni bir takım uygulamalar üretmiş olmakla birlikte hala o en eski dönemlerdeki bazı özelliklerini muhafaza etmektedir.
Bu sebeple ülkeyi yönetmeye talip olan veya olacak kişiler ve siyasi partilerce iyi incelenip öğrenilmelidir. Çünkü bir milletin öz kültürünü tanımayanlar o millete yönetici olamazlar. Yönetme erkine sahip olmaya talip olanların, en önce Türk milletinin kadim kültürüne göre kimlerin yönetme hakkına sahip olduğunu ve bir yöneticinin hangi özelliklere sahip olması gerektiğini öğrenmelidir.
Türklerde devletin başına gelecek kişilerde aranan ilk özellik o kişiye tanrı tarafından kut verilmesidir. Bu sebeple tarihin en eski dönemlerinden beri kağan, han, şah, padişah gibi kişilere ‘’Tanrıda kut bulmuş ulu Bilge Kağan, Kutlu hakan, İlig kutu veya İdi kut, yani devletli hükümdar’’ gibi ifadelerle hitap edilmiştir.
Peki, ama ‘’Kut’’ nedir?
Kut, Tanrı tarafından bir kişiye verilen yönetme yetkisi, yönetme kudreti, baht, talih veya kısmet anlamına gelmektedir. Kut devlet anlamında da kullanılmaktadır. Devletli hükümdar/hünkâr/padişah/şah vb. ile kutlu hakan aynı anlama gelmektedir. Türk yönetim anlayışına göre hükümdara yönetme yetkisi, yani kut veya devlet tanrı tarafından verilen bir lütuftur. Bu bakımdan Türk hükümdarı adeta göğün (yani tanrının) yeryüzündeki temsilcisi gibidir.
Bu söylediklerimize bakarak Türk hükümdarlarının da Avrupa’da ve dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi kendini tanrının yeryüzündeki gölgesi olarak gördüğünü ve hiç kimseye hesap vermek zorunda olmadığını düşünmemek gerekir. Çünkü diğer hükümdarlar sadece babası hükümdar olduğu için ve kayıtsız şartsız bu hakkı kendisinde görürken Türklerde böyle bir anlayış yoktur. Hükümdarlık babadan en büyük oğula otomatik olarak geçmez. Hükümdarlık bizzat hak edilmelidir.
Bunu yapabilmek için hükümdarın, eski hükümdarın oğlu olmaktan başka tanrı vergisi bazı vasıfları bulunması gerekmektedir. Çünkü tanrı beylik veya hükümdarlık işini, yani kut’u kime verirse ona doğuştan bazı özellikler verir. Bu özelliklerin başında, yapacağı işe uygun üstün bir akıl ve ruh kuvveti bulunur. Tanrı kimi bey veya hükümdar olarak yaratacaksa onu halkı yönetmeye uygun bir tutum, davranış ve akıl sahibi olarak yaratır.
Bununla birlikte tanrı kut’u herkese vermez. Tanrının kut vereceği kişi, daha önce kut sahibi olmuş bir soydan gelmeli ve genellikle de çok ünlü bir tarihi hükümdardan gelen bir soy ağacına mensup olmalıdır. Mesela Osmanlılar Oğuz Han soyundan geldiklerini iddia ederek hükümdarlıklarına meşruiyet kazandırmışlardır. Karahanlılar da İskitlerin efsanevi hükümdarı Alp Er Tunga’nın soyundan geldiklerini iddia etmişlerdir. Timur ise Cengiz Han soyundan (aslında öyle değildi) olduğunu iddia etmiştir.
Bu sebeple hükümdarlık veya beylik genellikle babadan oğula geçmektedir. Ama zamanla bunun aksi uygulamalar da yerleşmiştir. Örneğin Gazneliler Devleti’ni, Samanoğulları Devleti’nde general olan bir kölemen kurmuştur. Kendisinden sonraki hükümdarlar ise genellikle ordu tarafından seçilmiştir. Memlüklerde de benzer bir uygulama vardır. Yani hükümdar olma yetkisi için tarihi bir hükümdar soyundan gelme zorunluluğu her zaman gerekli olmayabilmektedir. Ama Türklere hükümdar olabilecek bir kişinin mutlaka Türk olması gerekmektedir. Bununla birlikte, ister babadan oğula geçsin, ister bir kurultay tarafından seçilsin, hükümdar olan kişinin kut’a sahip olması gerektiği inancı değişmemektedir.
Fakat tanrının kut vermesi, bir kişinin ömrü boyunca hükümdar olması için yeterli bir şey değildir. Bu husus Türk hükümdarlık anlayışının, diğer kültürlerdeki Tanrının temsilcisi hükümdar anlayışından en büyük farklarından biridir. Çünkü Türklerde kut sahibi olan kişi insanüstü bir varlık değildir. Normal bir insandır ve kendisine kut verilmiş biri ancak bu kut’a uygun davrandığı müddetçe hükümdar olabilir ve hükümdar olarak kalabilir.
Bu yönüyle kut, yönetmek için bir garanti değildir. Çünkü bir kişiye verilince, bu o kişinin ömür boyu o kut’a sahip olacağı anlamına gelmez. Tam aksine kut değişken tabiatlıdır ve onu elde tutmak kolay değildir. Kut bir topa benzetilir. Bu gün bir yerde duran top, eğer sahip çıkılmazsa yuvarlanıp bir başkasına gidebilir.
Kut’un göstergelerinden birinin üstün kişilik özellikleri olduğundan bahsetmiştik. Bunun yanında kut’un en belirleyici özelliği başarıdır. Eğer bir kişi yönetmeye layık görülür ve yönettiği devlet veya topluluğu başarıya götürürse kendisinde kut vardır. Eğer sürekli aldatılır ve başarısız olursa artık kut ondan uzaklaşmıştır, yani tanrı yönetme yetkisini ondan almıştır ve o kişi yönetme yetkisini kaybeder. Bu bakımdan Türk yönetim anlayışının somut değerlere dayandığı, yani başarı odaklı olduğunu söyleyebiliriz.
Başarılı olana tanrı kut vermiştir anlayışı belki de Türklerin büyük hükümdarlar çıkarmasının en büyük sebebidir. Bu anlayışın kendi içinde gayet tutarlı bir mantığı vardır. Çünkü eğer tanrı bir kişiye kut verdiyse o kişiye başarılı olabilmesi için gerekli zekâ ve yeteneği de vermiştir. Tanrının verdiği kut’un hala o kişide kaldığının tek göstergesi de bu zekâ ve yeteneğin hala onda var olduğunu gösterecek şekilde yönetmekte başarılı olmaya devam etmesidir.
Bu sebeple hükümdar, sadece tahta oturması için değil, orada kalabilmesi için de başarılı olmak zorundadır. Çünkü tanrı, bahşettiği hükümdarlık hakkını, ona layık olmayanlardan geri alabilir. Yani hükümdarın yeri garanti değildir. (Günümüzdeki siyasi partiler de bu anlayışı uygulasa ne güzel olur.)
Hal böyle olunca hükümdarın yönetme yetkisi bazı şartlarla sınırlandırılmıştır. Yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi hükümdar bazı özelliklere ve yeteneklere sahip olmalı ve ayrıca bir hükümdardan beklenen görevleri en iyi şekilde yerine getirebilmelidir. Bir hükümdarın sahip olması gereken kişisel özellikleri yitiren ve üzerine düşen görevleri yapamayan bir hükümdar, hükmetme hakkını da kaybeder.
Bu özelliklerin ve görevlerin neler olduğunu bir sonraki yazımızda detaylı bir şekilde anlatmaya çalışacağız. Şimdilik, hayat pahalılığı ve ekonomik krizlerin hükümdarın görevlerini yerine getiremediğini gösterdiğini ve bu durumda tanrının hükümdardan kut’u geri aldığı anlamına geldiğini söyleyelim.
Hits: 159
Zalim Fransız Polisi ve Türk Polisinin masumiyeti.
- 2 Aralık 2018
Türklerde Devleti Yöneten Kişinin Sahip Olması Ger...
- 5 Aralık 2018