
FIRATIN DOĞUSU – 1
- 17 Aralık 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 35
17.12.2018 / ANAKARA
Türkiye ile Suriye’nin sınır uzunluğu resmi kayıtlara göre 911 km’dir. Bunun 500 km’den biraz fazlası Fırat’ın doğusunda, kalan ortalama 400 km’lik kısmı ise batısında yer almaktadır.
Suriye devletinin Fırat’ın doğusunda kalan bölümü, şimdilik, ABD destekli PYD teröristleri tarafından işgal altındadır. Haliyle Türkiye ile olan sınır hattında da anılan terör örgütü ve onun desteğindeki küresel emperyalist ABD vardır.
ABD, desteğinde olduğu teröristleri TSK’ya karşı korumak üzere sınırda devriye gezmekte, gözetleme kuleleri inşa etmekte, radar tesisleri yapmakta ve her geçen ay içerisinde yeni yeni üs bölgeleri işgal etmektedir. Hatta İncirlik hava üssüne gerek duymamak için hava üsleri inşa ettiği bile açık kaynaklarda yer almaktadır.
Türkiye sınırında, Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen, bu akıl almaz düşmanca hareketler nereden kaynaklanmaktadır sorusu akla gelebilir. Bunun en basit yanıtlarını Türkiye’de oluşturulan başkanlık sisteminde (BAKINIZ), uluslararası Yahudi derneklerinden alınan ödüllerde ve milletvekili olunmamasına rağmen kazanılan ilk seçimden hemen sonra ABD’ye gidilip olur alınmasında ve bu konularda açık kaynaklarda yer alan ve itiraz edilmemiş, tam tersi doğrulanmış daha birçok bilgide bulmak mümkündür. Daha fazlası lazım diyenler için ise şu alıntı yeterlidir diye düşünüyorum: Geçenlerde, Amerika’da yaşayan ve düşünce kuruluşları ile yakın bağlantısı olan bir Türk dostum anlattı. Üst düzey bir ABD yetkilisi; “Türkiye’deki iktidar şu an kafamıza yapsa, sesimizi şimdilik çıkarmayız. Çünkü Türkiye’yi planlarımıza yönelik olarak istediğimiz rotada seyrettiriyor” demiş ve “Türkiye’deki iktidar da lideri burada yaşayan cemaat de bizim maşamız. Bugün bu maşanın uçlarının birbirinden uzaklaşmış olması, hatta birbiriyle kavga ediyor olmaları bizim amaçlarımıza hizmet etmedikleri anlamını çıkarmaz” diyerek durumu açıklamış kendisine. TIKLAYINIZ.
Fırat’ın Doğusunun Önemi Nedir?
Fırat’ın doğusunda Suriye nüfusunun yüzde 30’u ve Suriye enerji kaynaklarının yüzde 60’ndan fazlası bulunmaktadır. Bölgede bulunan IŞİD isimli dinci terör örgütü ile etnikçi terör örgütü PYD, mevcut enerji kaynaklarını ele geçirmiş olup, buradan elde ettikleri petrol ve petrol ürünlerini uluslararası piyasada pazarlamaktadır. Tüm bunlara ABD seyirci kalmanın yanında bazen de destek olmaktadır. Böylesi bir gelirin bırakılması düşünülecek en son şeydir. Yeri gelmişken söylemekte fayda var; yeryüzünde bulunan tüm terör örgütleri, birbirlerine karşı olsalar hatta savaşsalar bile, zamanla veya gerektiği durumlarda birbirleri ile ortak eylemler düzenleyebilirler, birbirlerine taşeron olabilirler. Herhangi bir ülkede ortaya çıkan terör örgütü, çıktığı gün değilse bile, zaman içinde diğer terör örgütleri ile ilişkiye girer. Bu var olma zorunluluğunun dayanılmaz bir gerçeği ve gereğidir.
Bunun yanında; BOP/GOP kapsamında sınırları ve yönetim şekli değiştirilecek olan son dört ülkeden biri olan Türkiye’yi güneyinden çevirecek olan Kürt Kuşağı[1] veya Amerikan Koridoru olarak adlandırılan bölgenin 500 km’den daha fazla bir kısmı Fırat’ın doğusundadır. Anılan kuşak/koridor İran-Irak sınırında bulunan Kandil Dağından başlar. PKK’nın Behdinan diye isimlendirdiği sözde eyaleti içine alarak batıya doğru devam ederken Kuzey Irak Kürt Özerk Bölgesini (Barzanistan) de içine alır. Bu şekilde Suriye sınırından içeri girip Türkiye sınırına paralel şekilde ilerleyerek Hatay üzerinden Akdeniz’e ulaşır. Kuşağın kuzey-güney hattındaki genişliği arazi arızalarına ve enerji kaynaklarına bağlı olarak değişmektedir. Her ne kadar bu şerit Fırat’ın doğusunda, şimdilik, kesilmiş durumda olsa da Fırat’ın doğusunun önemini ortadan kaldırmamaktadır, tam tersi artırmaktadır.
ABD Neden Fırat’ın Doğusunda Bulunuyor?
ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey, çok basit bir dil ile neden orada olduklarını anlatıyor: IŞİD’e karşı koymak, İranlı ve İran destekli güçleri Suriye topraklarından çıkarmak ve BMGK’nun 2254 numaralı kararı temel alan bir süreç tesis etmek. BAKINIZ.
Bu tamamen kek destekli kıraathane kültürü ile beslenenlerin gözünü boyamaya, karnını doyurmaya yönelik bir söylemdir. “Şekli ve şartı ne olursa olsun bir ayağımız Ortadoğu’da olacaktır. Çünkü İsrail devletini korumak, Rusya’nın bölgede artan nüfuzunu geriletmek, enerji kaynaklarını kendimize göre yönetmek, İran-Hizbullah eksenini engellemek, İran’ı kuşatmak, Türkiye’yi karıştırmak, Kürt devletini kurmak ve tüm bunları sağlayabilmek için de Kürt Kuşağı/Amerikan Koridorunu gerçekleştirmek istiyoruz” diyemediğinden, Türkiye’nin de içinde bulunduğu atmosfere göndermede bulunurcasına çayır-bayır, yat-yuvarlan edebiyatı yapmaktadır. Bu bağlamda şunu da söylemek anlamı kuvvetlendirecektir: 2015 yılı haziran ayında, İsrail ve Suudi Arabistan yetkilileri ABD’ye ait CFR (Council on Foreign Relations-Dış İlişkiler Konseyi) adlı düşünce kuruluşunda Türkiye’nin de bir bölümünü içine alacak bir Kürt devleti kurulması yönünde anlaştıklarını açıkladılar. Bu da aslında, bir şekilde ortaya atılan İbrahimî dinler kavramının küreselcilik bazında ne anlama geldiğini gösterir. Adı anılan şahsın bir oğlundan İsrailliler, diğer oğlundan Araplar türemiştir diye anlatılır söylencelerde. Bu da sürekli birbirlerini yiyor görüntüsü içinde olan Yahudiler ile Arapların akraba olduğunu, aslında birbirlerine hiç zarar vermediklerini ve tüm pislikleri beraber tezgâhladıklarını gösterir.
Ayrıca, eğer gerçekten maksatları IŞİD’i bitirmek olsaydı, şimdiye kadar o örgüt emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin oluşturduğu kokuşmuş çöplükte yerini almış olurdu. Ama bunlar tarihe kara sayfalarda yer alarak geçtiler. Çünkü PYD gibi IŞİD de ABD’nin piyonudur ve denetimi altındadır. ABD ve başını çektiği koalisyon güçleri IŞİD ile Rusya’nın yaptığı gibi mücadele etmediler. Konuyu daha iyi anlamak için ele geçen bir IŞİD’linin itiraflarına bakmak yeterli olacaktır: BAKINIZ.
Evet, ABD’nin öncelikli tehdit algılaması Pasifiktir, bu doğru. Ülke ismi verecek olursak Çin’dir. Ama bu diğer yerleri boş bırakacağı anlamına gelmez. ABD, dünya üzerindeki hâkimiyetini sürdürebilmek için Asya ana kıtasında Afganistan ve bu kıtanın enerji ve sorun kaynağı olan Ortadoğu’da bulunmak zorundadır. Bunun yanında BOP/GOP kapsamında sınırlarını değiştirmeyi düşündüğü son dört devlet yine bu bölge ve civarındadır. Mevcut durumda istediği gibi hareket edebileceği en uygun yer Suriye ve halen elde etmiş olduğu Irak’tır. Zaten bunlar bölünmüş durumdadır. Buralardan Türkiye ve İran’a etkili olmak çok kolaydır.
Fırat’ın doğusunda bulunurken varlığını sürdürebilmek için yasal olmayan bir devlet kurma, kendine sürekli üs bölgeleri edinme, kendi adına savaşacak bir ordu -PYD kökenli DSG- kurma eylemleri peşine düşmüştür. Bu bağlamdan olsa gerek ABD, bir terör örgütüne “işlevsel ortak -PYD-”, NATO müttefiki Türkiye’ye ise o örgüt karşısında, “taraf” sıfatını uygun bulacak kadar ileri gitmiş durumdadır.
Kendine müzahir olan Kürtler için Irak kuzeyinde yaptığı gibi özerk bir bölge kurguluyor ve bu devlet için şimdilerde 60.000’den daha fazla savaşçısı olan bir ordu bile kurmuş durumdadır. Bu ordunun zamanla 100.000 kişiyi aşacağını ve ABD’nin dünyanın diğer yerlerinde de kullanacağı bir hale bürüneceğini değerlendiriyorum. Kendini pazara çıkaran satılıklardan ordu kurmak ve bunların ABD için ölmesini sağlamak, aslında, oldukça güzel bir fikir ve emperyalizmin mantığına da uygun. Böylesi bir davranışı Türkiye de ÖSO üzerinden yapmıyor mu? ABD, Türk devletinin yöneticilerinin açıkladığı rakamlara göre 20.000’den daha fazla tır dolusu askeri malzemeyi PYD kökenli bu orduya aktarmış durumdadır. Bunların içinde her türden silah mevcuttur.
ABD kendi varlığını da sürekli artırmaktadır. Şimdiden bölgedeki mevcudu 5.000’i askeri aşmıştır. En son rakamlara göre 25 adet üs bölgesi inşa etmiş olup, bunlardan Şeddadi şehrinde bulunan Mesakın Hekkil bölgesindeki üs ile Ayn el Arap güneyindeki Gerebeşk Köyü yakınlarındaki üs hava araçlarının rahatlıkla inip kalktığı hava üssüdür. Türkiye’ye karşı olduğu düşünülen bir radar tesisini de çalıştırmaktadır. Bu arada PYD teröristlerinin elinde bulundurduğu alanları koruyacak şekilde hava savunması tamamlanmaktadır.
Diğer üsleri şöyle sırlamak mümkündür: Derik, Tabka, Rimelan, Hol, Şeddadi (hava savunma ve radar üssü var), Ayn el Arap, Ayn İsa, Menbiç, Rakka, Deyr ez Zor, Haseke x 2, Tel Abyad, Kamışlı, El Tanaf, Hekul Ömer, Harab Işk (hava üssü), Miştanur, Sırrin…
Kısacası, ABD Kandil Dağından başlayan ve Akdeniz’de dünyaya açılan bir Kürt Kuşağı kurmak azim ve kararındadır. Bunun için de elinden gelen her şeyi yapmaktadır.
Kürtler Neden Suriye’nin Kuzeyine Geldi?
Öteden beri, hatta biraz evvel bile dost ve müttefik ABD denen ülke, kendi küresel hesapları için kurdurduğu, beslediği ve üzerimize saldığı PKK terör örgütünden dolayı Kürtler bu bölgede yer edindiler. Bu bölgede tarihte hiç olmadılar mı? Oldular ama böylesi bir yapıları yoktu ve yoğun değillerdi.
Hafız Esat kendi döneminde, Hatay meselesinden kaynaklanan, bazı gerekçeler ile PKK terör örgütünün ülkesinde yerleşmesine olanak sağladı ve kendisi de şu anda oğlunun başında olduğu, ülkesini yıkmak isteyen ABD’liler gibi örgütü destekledi. Onlara ülkesinde önemli konumlar sağladı. Terör örgütünün elebaşını çok uzun süre kendi ülkesinin başkentinde konuk etti. Yakın dönemde Kürtlerin eylemli ve fiili olarak bu bölgede yerleşmesi kısaca böyledir.
ABD’nin İsrail’in güvenliğini sağlamak için giriştiği süreçte Libya ve Irak parçalandı. Mısıra gerekli ayar verildi. Suriye’de de parçalanma tamamlanmak üzere gibi görünüyor. Kalan iki ülke olan Türkiye ve İran’dan gerekli toprak parçaları bir şekilde koparıldıktan sonra hayallerdeki -buna Wilson İlkeleri de denebilir- Kürt devleti kurulacak ve ta İran’dan Akdeniz’e uzanan çok uzun bir Kürt Kuşağı elde edilecek. Böylece İsrail’in güvenliği, şartlar aleyhte değişmediği sürece, sağlanmış olacak. İşte, bu nedenle Kürtler Suriye’nin kuzeyinde 15-20 yıl öncesine nazaran daha sağlam yer edindiler. Zaman içinde, gerekli önlemler alınmazsa, yer edinmeleri hem derinliğine hem de genişliğine sürecektir.
Bu gerekçenin yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin ve öncesinde Osmanlı İmparatorluğunun başına bela olan sözde Kürt meselesi gerekçesi vardır. Hatta bu ülkenin cumhurbaşkanı, başbakan olduğu dönemde, “bu ülkede Kürt meselesi vardır” demiştir. Esasında böyle bir mesele tarih boyunca hiç olmadı, terör meselesi oldu. Ülkede Kürt meselesi yoktur, terör ve teröre “yardım ve yataklık” yapanlar ve Kürtçüler meselesi vardır. Hal böyle olunca kendine Kürt diyenler, Türkiye’nin sınırları boyunca konumlanarak ülkeyi karıştırma yoluna gitmektedirler. Terör eylemi kapsamında olan bu fiili durum, sözüm ona, teröre karşı mücadele eden Batı tarafından desteklenmektedir.
Bir üçüncü gerekçe olarak ülkenin iştah kabartan enerji kaynaklarının %60-70’i buradadır. Pek tabi ki, bu kaynakları ağababaları onlara yedirmeyecektir, öldürmeyecek kadar olanını önlerine atacaktır.
Kürt kuşağı projesinin, ülkemizde de çok alıcısı bulunan İbrahimî dinler ve dolayısıyla İbrahimî etnikler açısından bir koruyucu özelliği vardır. Kürt Kuşağı ile Türkler ve İbrahimî etnikler arasına tampon konmuş olacak. Bunu Türkler ile Araplar arasına tampon şeklinde dile getirenler de var. Ancak burada kişisel görüşlerimi yansıttığımdan, dünyaya bakış açılarımdan biri olan “insanlığın başına tüm pislikler yobaz ve bağnaz Yahudiler ile Araplar tarafından getirilmiştir” tespitimden dolayı, bunun içine Arapların amcaoğulları olan Yahudileri de katıyorum.
Tüm bunlar olurken Kürtler de boş durmuyor.
2016 yılında, hiçbir ülkenin önemsemediği ve tanımadığı, Kuzey Suriye Federasyonu ilan edilmişti.
2018 yılı eylül ayında ise YPG’nin de bağlı olunduğu Demokratik Suriye Güçleri (DSG) ve PYD’nin siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi (DSM), Suriye’nin kuzeyinde ‘Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ ilan etti. Özerklik ilan edilen bölge bizim için Fırat’ın doğusu olan yerdir.
ABD Neden Kürtlerle İş Birliği Yapıyor?
Buna verilecek en basit yanıt “Kürtler hiçbir zaman laik olamadılar” şeklinde olacaktır. Laiklik, egemenlik açısından bakıldığında -tarih sahnesine ilk çıktığı Hellenistanda da böyledir- yönetimin halkta olması demektir. O zamanlar egemenliğin sahibi olan papazlar ve onların karşısında olan laikler (halk) vardır. Kürtlerde de böyledir. Bunları cahilliği zirvelerde gezinen ya bir ağa ya da bir şıh yönetir durur. İçlerinde çok uzun süre kalan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim Kürt halkının hiçbir şekilde savaş istemediğini. Ama bu gerçeğe kendilerini dertten derde sürükleyen o ağalara veya şıhlara başkaldıracak güçleri olmadığını da ekleyebilirim rahatlıkla.
Yeri gelmişken vurgulamalıyım: Laiklik öyle söylendiği gibi din işleri ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir. Uzaktan bakanlar öyle sanıyor olabilir ama yakından bakınca işin içinde egemenlik kavramının olduğu görülecektir.
Yanıtlardan biri de Suriye’deki fiili durum ABD ve Kürtleri birbirini kullanmaya itmiştir. Yani durum her iki taraf için de birbirlerini kullanmaya uygun kullanışlı bir durumdur. Bunu ülkemizde sıkça geçen “kullanışlı aptallar” ile karıştırmayalım. Ülkemde bu sıfatı taşıyan insanları gördükten sonra hiçbir şekilde klavyemden “kullanışlı aptal Kürt veya ABD’li” tanımlaması çıkmaz.
Bu yanıtımızı açalım: Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan “Amerika, YPG kontrolü altındaki kendi nüfuz alanlarını güvence altına alabilmek için arayışlar içerisinde. Bu konuda ittifak yapabileceği en uygun ülke Türkiye olsa da YPG konusu nedeniyle bu ülkenin iş birliği yapma olasılığı kalmadı. Öte yandan Türkiye dışında İran, Suriye rejimi ve Rusya’nın da YPG bölgeleri üzerinde giderek artan baskısı var. Bu çerçevede, ABD bu bölgeyi nasıl daha uzun süre elinde tutabileceğine ilişkin arayışlar içerisinde. Bu bölgenin en önemli özelliği, Arap nüfusun çoğunluk oluşturmasına rağmen ABD’nin Kürtleri temsil ettiği iddiası içinde olan bir örgütle buraları elde tutmaya çalışıyor olması. Bunun da uzun vadede sürdürülebilir bir tarafı olmadığını düşünüyor. ABD, bu bölgeyi ayrıca İran’a karşı tampon olarak düşünüyor. Bu yüzden ABD bu bölgeden çekilecekse bile burayı İran’a karşı koruyabilecek bir güce terk etmek düşüncesinde ve bunu YPG’nin tek başına yapamayacağının farkında. Bu yüzden ABD, Türkiye’ye alternatif arayışlara itmiş gibi görünüyor” diyor. BAKINIZ.
Bu tespiti, bir gerçeği ekleyerek, pekiştirelim. Kürt kuşağı içine, Türkiye’nin yöneticileri söylemese de Hatay dâhildir. Ancak bu şekilde denize ulaşılabilir. Ülkeyi yönetenlerin milli bir dava olan Hatay konusunda ne düşündüğünü ve nasıl davranacağını bilmek mümkün değil ama Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu unsuru olan Türk Milletinin ne düşündüğü oldukça açıktır.
Ülkeyi yönetenlerin dar görüş açısı da bir etkendir. Bir örnek vermek gerekirse; Türkiye’nin aradığı ve başına 1 milyon 100 bin dolar ödül koyduğu gerçek adı Ferhat Abdi Şahin olan ama Şahin Cilo kod adı ile tanınan terörist ABD askerlerine eşlik eden, bölge hakkında bilgi veren ve beraber eylem birliği içinde olan biri konumuna yükselmiştir.
Bir başka örnek daha çarpıcıdır. 104 Türk askerinin hayatını kaybetmesinden sorumlu tutulan ve PKK’nın Dağlıca, Aktütün ile Çukurca saldırılarının faili olduğu gerekçesiyle Türkiye’de hakkında yakalama kararı bulunan Azad Simi’nin ABD tarafından YPG’nin hibrit operasyonlarının başına getirildiği tespit edilmiştir. Hibrit operasyonlar IŞİD’li teröristlere karşı düzenlenmektedir.
Simi’nin, içlerinde en önemlilerinin 2007’de Dağlıca (12 şehit), 2008’de Aktütün (17 şehit), 2011’de Hakkâri’nin Çukurca (25 şehit) olan toplam 12 baskında 104 şehidin olduğu baskınları planlayan ve yürüten isim olduğu bilinmektedir. Bu suçlarından dolayı Van, Hakkâri ve Şırnak başsavcılıkları tarafından aranmaktadır.
Adı anılan kişilerin böylesi bir konuma gelmesi onların yetenekleri ile mi olmuştur yoksa Türkiye’nin derin olduğu savlanan ama her geçen gün öyle olmadığı acı bir şekilde ortaya çıkan dış politikası yüzünden mi?
İşbirliğinin boyutuna bakıldığında her türlü konvansiyonel silahın verildiği, hava savunma desteğinin sağlandığı, teröristlerin düzenli bir ordu gibi ABD’liler tarafından eğitildiği ve bu maksatla 14 adet eğitim kampının kurulduğu, subay yetiştiren kolej açıldığı, nakit para desteğinin yapıldığı görülmektedir. Diğer bir deyişle Türkiye’nin aleyhine olan her türlü destek, makam ve hak teröristlere ABD tarafından sağlanmaktadır.
İşbirliğinin boyutu, yapılanların azımsanmayacak derecede önemli olduğunu sergilemektedir. Bunlar boşuna yapılmamaktadır. Fırat’ın Doğusuna gerçekleştirilecek bir harekâtta TSK’nin karşısına eğitilmiş teröristlerin çıkacağı bir gerçektir. TSK’nin öne süreceği ÖSO’nun niteliği Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Harekâtlarında ortaya çıkmıştır. Maya bozuk ise o iş hep kötü gider.
Rusya Faktörü Dışlanabilir mi?
Rusya federasyonunun PKK’yı terör örgütü olarak tanımaması bir yana PYD/YPG’yi de terör örgütü olarak tanımıyor.
Afrin Operasyonu başlamadan önce Rus askerler adı geçen terör örgütüne kalkan olmak maksadı ile Afrin’e gitti.
Mart 2017 devlet başkanları görüşmesinde Türk tarafı PYD’yi terör örgütü olarak sayarak mücadele edilmesi ve PYD’nin Moskova’daki faaliyetlerine son verilmesi gerektiğini söylerken, Putin ticaretten, ortak yatırımlardan, Türk Akımından ve Rus turistlerden söz ediyordu.
Bu görüşmeden kısa bir süre sonra Rusya Dışişleri Bakanlığı sadece PYD/YPG değil, PKK’yı da terör örgütü saymadıklarını açıkladı. Döndük mü başa? Elde ne var? Kocaman bir hiç mi?
Bu arada Rus askerlerin PYD mensupları ile samimi pozları görsel basına yansımaya devam etti. Rus-PYD ilişkisi böyleyken ABD-PYD ilişkisine şiddetle karşı çıkılması dikkatlerden kaçmamaktadır. Ama buna da uygun yorumlar yapan basınımız yok değil. Cumhurbaşkanının 2017 yılındaki Hindistan gezisine katılan Hürriyet gazetesinden Verda Özer bu ilişkiyi şöyle yorumluyor: “Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin’de Rusya’nın YPG güçleriyle ilişkisi Ankara için doğrudan bir konu değil. Şöyle ki; Amerikan askerlerinin Suriye’nin kuzeydoğusunda YPG’lilerle görüntü vermesi, Ankara’da ciddi rahatsızlık yarattı. Ancak buna mukabil Ankara, Rusya’nın YPG ile ilişkisine farklı bir pencereden bakıyor. Moskova’nın bu ilişkiyi, ABD ile rekabetinde bir araç olarak kullandığını düşünüyor. Dolayısıyla Rusya’yla aramızdaki YPG meselesi, dolaylı ve araçsal bir konu.” BAKINIZ.
Evet, Rusların, Suriye gerçeğinde, Kürtler ile olan ilişkisi diğer ülkelerden daha farklı. Rusların kısa vadedeki maksatları Kürtleri tarafsız hale getirmek, uzun vadede ise kazanmaktır. Bu bağlamda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov “terörle mücadele veya Suriye’nin anayasasının ele alınması Kürtler olmadan mümkün değildir. Çünkü Kürtler sahada gerçek bir güç ve Suriye devletinin bir parçasıdır.” demektedir.
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU, İKİNCİ BÖLÜM 18.12.2018 TARİHİNDE
YAYIMLANACAKTIR.
[1] Kürtlerin bellerine bağladıkları bir kuşak vardır ve oldukça da uzundur. Bellerine bu kuşağı sarmadan dışarı çıkmazlar. Bu onları hem dik hem de sağlıklı tutar. Bu kuşak ile karıştırmayın.
Hits: 86
Türkiye bir dünya devleti midir?
- 15 Aralık 2018
NGO (Non Govermental Organizaton) Nedir? – ...
- 17 Aralık 2018