
FIRATIN DOĞUSU – 2
- 18 Aralık 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 32
18.12.2018 /ANAKARA
Bir önceki bölümde “Fırat’ın Doğusunun Önemi Nedir? ABD Neden Fırat’ın Doğusunda Bulunuyor? Kürtler Neden Suriye’nin Kuzeyine Geldi? ABD Neden Kürtlerle İş Birliği Yapıyor? Rusya Faktörü Dışlanabilir mi?” ara başlıkları altında konuyu incelemiştik. Bugün kaldığımız yerden devam ederek konuyu sonlandırıyoruz.
Başka Kimler Var?
Fransız özel kuvvetlerine bağlı 70 kadar askerin, Fırat’ın Doğusunda beş ayrı noktada üslendiği, Fransız cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “IŞİD’in canlanmasını önlemek üzere Suriye’nin kuzeydoğusundaki güvenlik bölgelerini istikrara kavuşturmada Fransa’nın DSG’ye destek garantisi verdiğinin” duyurulmasından sonra ortaya çıktı. Bu askerler Irak’ın kuzeyinde kayıtlı görünseler de Suriye kırsalında görev yapıyorlar. Giriş çıkışlarını ise Simelka sınır kapısı üzerinden gerçekleştiriyorlar.
Yerleştikleri yerler ABD askerlerinin olduğu üslerdir: Ayn el arap, Miştanur, Sırrin, Harab Işk, Ayn İsa.
Bu arada Fransız askerlerin SDG’ye eğitim verdiği de bilinmektedir.
Fransızlar düğüne katılır da Kamber de orada olmaz mı? Kamışlı bölgesindeki PYD yetkililerine İngilizler de bölgede olduklarını siyasetçi Glasman’ın ağzından ifade ederler: Sizinle uzun dönemli bir ilişki için buradayız. Özgürlüğünüzü ortadan kaldırmaya çalışan herkese karşı size destek vereceğiz. Ayrıca tüm kalbimizle sizle dayanışma içindeyiz.
Evet, kokuşmuş bir siyasetçi ağzından çıkacak bu laflar bölgeyi yüzyıldan daha fazla süredir karıştıra gelen İngilizlerin ne maksatla orada olduklarını ortaya sermektedir.
Suriye Fırat’ın Doğusu Hakkında Ne Düşünüyor?
Suriye rejimi ülkesinin kuzeyinde Türkleri görmek istemediği gibi Kürtlerin özerklik isteklerine olumlu yanaşmamaktadır. Bunun yanında kuzeyde Türklerin varlığı olacağına Kürtlerin varlığı olsun diyebilmektedir. Sonuçta o Kürtler kendi vatandaşıdır. Suriye devleti hem Devlet Başkanı Beşar Esat hem de yetkili diğer kişilerin ağzından sıra oraya geldiğinde Fırat’ın Doğusunu da özgürleştireceklerini birçok kez söylemiştir. Mesela 31 Mayıs 2018 tarihinde Esat “Müzakereler için açık kapı bırakıyoruz, çünkü DSG’nin çoğunluğu Suriyelilerden oluşuyor. Bu yöntem işlemezse bu bölgeleri güç kullanarak özgürleştirme yoluna başvuracağız” açıklamasını yaptı. YPG’nin omurgasını oluşturduğu Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) siyasi kanadı Demokratik Suriye Meclisi (DSM), Şam’a giderek Suriye hükümeti yetkilileriyle görüştüklerini duyurdu. Siyasi ve askeri konuların masaya yatırıldığı bu görüşmede ilginç olan nokta, görüşmenin, Türkiye’nin, PYD/YPG kontrolündeki Afrin bölgesini almasının ardından, ABD ile Menbiç mutabakatına varması ve bunun Fırat’ın doğusunu da kapsadığını duyurmasının sonrasında olmasıdır.
Görüşmeler sonrasında DSM“Toplantı sonucunda diyalog ve müzakerelerin geliştirilmesi, Suriye halkı ve toplumunu tehlikeye atan şiddet ve savaşın sona ermesinin sağlanması, merkezi olmayan ve demokratik bir Suriye için yol haritasının oluşturulması amacıyla tüm alanlarda komiteler oluşturulması kararlaştırılmıştır” açıklamasında bulundu.
Zaten son zamanlarda her iki taraf da birbirlerine yanaşmaktadır. Suriye’nin kuzeyindeki Haseke ve Kamışlı kentlerinde hem Suriye ordusu askerleri hem de DSG güçleri bulunuyor ve bunlar çatışmadan ziyade görüşme içindeler.
Bu arada rejime bağlı mühendisler ve memurlar DSG kontrolünde olan Tabka barajında çalışmaya başladılar. DSG Halep kentinde, mart ayında 6 mahallenin kontrolünü Suriye hükümet güçlerine bırakmıştı.
Türkiye Müdahalede Neden Geç Kalıyor?
Emevi Camiinde namaz kılma telaşında olan Türkiye her şeye hep geç kalmıştır. Bu şairin dediği “hep geç kalırım” değildir. Ülkeyi idare edenlerin ülke ve çevresi hakkında hiçbir şey bilmemesi ile alakalıdır. Her konuyu dinsel kaygılarla çözme derdindeler ve pek tabi ki böyle bir şey gerçekleşmiyor. 2002 yılında iktidara gelen bir partinin önde gelen yöneticilerinden biri “Türkiye’nin hava savunma sisteminin olmadığını 2012 yılında fark ettik” demiştir. BAKINIZ. Sorarım size böyle yöneticilerin ve seçilmişlerin olduğu bir ülke her şeye geç kalmasın da ne yapsın? Oysa genelkurmay başkanlığı onlara verdiği brifingde bunu da mutlaka söylemiştir. Ama dinleyen kim?
Birinci körfez harbine girmeyişimizin askeri gerekçelerinden bir NBC korumasının yokluğuysa diğeri de hava savunma sisteminin olmamasıdır. Demek ki iktidar partisinin ilgi alanı Türkiye’nin sorunlarından ziyade kendi kişisel sorunlarını çözmekmiş, bu açıklamadan bunu anlıyoruz.
Suriye’de işler karıştığında Türkiye’ye bir göçün olacağı belliydi. Doğru düzgün bir komşuluk ilişkisi Türkiye’ye, esasında, bir sorumluluk yüklemiştir. O da Suriye’ye “biz sınırlarımızdan bazı yerde şu kadar, bazı yerde bu kadar Suriye sınırları içine gireceğiz ve sınıra paralel bir bölge oluşturarak göç için gelenleri burada alıkoyacağız. Siz de burada oluşturacağımız bölgelerde bulunmak üzere güvenlik güçlerinden temsilciler bulundurun ve ülkeye ihanet içinde olanları belirleyip size teslim edelim” veya mealinde bir yaklaşımdı. Uluslararası hukuk buna izin veriyor. Göçmenlerin, kaçakların hepsi Türkiye içine girmeden Suriye topraklarında tutulur ve orada iskân edilerek sorunlar büyümeden çözülebilirdi. Ama yetkililer ya o sorumluluğun farkında değillerdi ya da sorunu yarat sonra da çözüyormuş gibi yap aldatmacası devreye girdi.
Türkiye ne yaptı? Tam tersini yaptı hem de terörden o kadar çekmiş ve hala çekmekte olmasına rağmen, Suriye’deki rejimi yıkmaya çabaladı teröre destek vererek… Her aklı başında insan bu davranıştan bir başka ülkenin senin ülkeni yıkmaya çabalamasına seyirci kalacağın anlamını çıkarır.
Çünkü Türkiye, dış politika gerçeklerinden tamamen uzaktır. Stratejik derinlik dedikleri yaklaşımın içi boş çıktı. Zaten uygulayamadılar da.
Çünkü Suriye sahasında birçok terör örgütü ile ilişkiler vardı. Aklı başında olan kimsenin gözünden tankerlerle Türkiye’ye taşınan kaçak petrol, tırlarla Türkiye’den Suriye’deki teröristlere gönderilen silah ve mühimmatlar kaçmadı. Hepsinin yazılı ve görsel belgesi arşivlerde duruyor.
Zaten ülkesinde olan her şeyin farkında olan ve bu sayede uluslararasında kotarılan ve desteklenen çoklu terör örgütlerine karşı başarı ile direnen Suriye devlet başkanı Esat, gören gözlere ve duyan kulaklara çok rahat hitap edebiliyor: BAKINIZ.
Çünkü Türkiye ciddi boyutlarda ikilem yaşıyor, tutarlılıktan çok uzaklarda geziniyor. Bir yandan ABD’yi, PKK-PYD terör örgütüne verdiği destek nedeniyle eleştiriyor. Diğer yandan ABD’nin Suriye’ye yaptığı saldırıları ve verdiği zararları alkışlıyor.
Devam: Bir yandan Astana Süreci’yle, Rusya ve İran’la beraber, Suriye’nin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği ve siyasal birliğinin garantörü olduğunu ilan ediyor. Diğer yandan Suriye’ye yönelik kimyasal yalan kaynaklı saldırıyı destekliyor, Esat gitmeli diyor. Bunun yanında İdlib denen yerde gerekli çözümler üretilmiyor.
Daha bitmedi, devam: Bir yandan İsrail’le Filistin ve Gazze üzerinden gerilim yaşıyor. Diğer yandan İsrail’le en fazla mücadele eden, Filistin davasını en çok sahiplenen ülke olan, İsrail’in en büyük düşman olarak gördüğü iki ülkeden biri olan Suriye’ye yönelik saldırıya “yetmez ama evet, gecikti, devamı gelsin” diyor. Hem de İsrail’le birlikte.
Böylesi derin çelişki ve tutarsızlıklar yaşayan -bırakın devleti- kişiler bile doğru zamanda doğru hareketi belirleyip uygulayamazlar.
Türkiye Harekâta Girişmeli mi?
İktidar partisinden olsun veya hükümetten olsun, her ağzını açan Menbiç veya Fırat’ın Doğusu hakkında konuşmaktadır. Esip gürlemektedir, kahramanlık söylevleri vermektedir, şehitliği güzellemektedir… Hal böyle olunca adı geçen bölgelerin Türkiye Cumhuriyetinin bekası açısından çok önemli olduğunu çıkarmak mümkündür. Böylesi bir öneme sahip yerin teröristlerden kurtarılması gerekir. Bunu Suriye devleti yapamıyorsa, o konumdan rahatsız olan diğer devletin yapması kadar da mantıklı bir çözüm olamaz.
Ülkenin cumhurbaşkanı birkaç gün evvel gazetelere “Fırat’ın doğusuna birkaç güne kadar girilecek” dedi. BAKINIZ. Benzer cümleleri birkaç ay evvel Isparta’da da kurmuştu. Ülkenin en yetkili kişisi girilecek diyorsa girilmelidir. Birkaç gün demişse o birkaç gün de geciktirilmemelidir.
Bu ağızdan girilecek sözcüğü çıktığı için bir gerekçe olarak duruyor. Bunun yanında, terörle mücadelenin doğası gereği hiçbir devlet sınırlarında gezinen ve her an büyük tehlikeler yaratacak olan teröristleri barındırmak istemez. Bu da bu işin asıl gerekçesini teşkil ediyor.
Bir başka gerekçe ise Türkiye’nin, son dönemde Rusya ve İran’la birlikte davranması, Suriye’nin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği ve siyasal birliğinin garantörü olduğunu söylüyor olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye yazının başından beri konu edilen Kürt Kuşağı veya Amerikan Koridoruna karşıysa ve bunun oluşmasını engellemek istiyorsa, hiç zaman kaybetmeden bölgeye girmeli ve Irak sınırına kadar olan bölgeyi tamamen temizlemeli. Akabinde yoluna devam ederek, 2 milyar dolar yardım yaptıklarını anlattıkları -diğer deyişle dost ilan edilen- Barzani’yi de silip süpürerek, İran sınırından içeri giren Kandil Dağına kadar ilerlemelidir. Sonrasında Bölge ülkeleri olan İran, Irak ve Suriye ile bu tehlikeyi gündemden düşürecek anlaşmaları yaparak güçlü komşuluk ilişkileri kurmalıdır. Hiçbir şekilde uygulaması olmayan, stratejik derinlik gibi çocuk akıllıları kandırmaya yönelik anlamsız dış politikalar terkedilmelidir.
Eğer bu dediğim yapılabilecekse gecikmeksizin o topraklara girilmeli ve son terörist etkisiz hale getirilene kadar da durulmamalıdır. Yapılmayacaksa, zaten sorun yok; her kafadan ses çıkar ve ortalık kakofoniden geçilmez olur.
Fırat’ın Doğusuna Harekât Yapılabilir mi?
Başkasının yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu balyoz sanır diye bir atasözümüz vardır. Bunu güncele uyarlarsak başkasının yumruğunu yemeyen kendi tokadını -Osmanlı tokatçıları- balyoz sanan tokatçılar var diyebiliriz.
Ne demek istiyorum?
Fırat’ın Doğusunda hava kontrolü kimde?
TSK’nın kullanacağı güdümlü silah sistemlerinin güdüm sistemi hangi navigasyon sistem ile çalışıyor? Türk hava kuvvetleri, elinde kalan çok az sayıdaki pilotun kullanacağı savaş uçaklarının seyrüseferini hangi ülkenin navigasyon sistemi ile çalıştırıyor?
ABD’nin elinde bulundurduğu e-bombanın etkilerini yok eden elektronik silah sisteminin TSK’lerinin elinde olmadığını değerlendiriyorum. Her ne kadar görüştüğüm bazı kişiler gizem ve muamma yaratarak var demeye getirseler de ben bunun olmadığını değerlendiriyorum[1]. Bu e-bombaya karşı tedbir nedir? Çünkü orada işin içine ABD askeri de girecektir.
Hedef üzerinde keşif, gözetleme ve taarruz maksadı ile uçurulacak İHA ve SİHA’ların kullandığı navigasyon sistemi hangi ülkeninkidir?
Ateş kontrol sistemlerinin kullandığı navigasyon sistemi hangi ülkeye aittir? Bu ve benzeri soruları daha çok artırabilirim.
Sırf bu sorulara verilecek dürüst yanıtlar bile, yanıtların çoğunun sahibi olan ABD’nin bulunduğu bir yerde TSK’nin yeterince etkili bir harekât yürütemeyeceğini gösterir. Evet, konvansiyonel silahlarla yapılacak bir harekât planlanabilir ve uygulanabilir ancak sonuçlarını önceden görmek mümkün olmaz. Çok iyi silahlandırılmış teröristlere karşı operasyon yapılacağı değerlendirilirse konvansiyonel silahların etkisiz kalacağı, dost zayiatının artacağı, bir nevi kör döğüşünün yaşanacağını görmemek mümkün değildir.
Tüm bunların yanında, düşürülen Rus uçağı İL-20 vakasından sonra Suriye’ye konuşlandırılan S-300 hava savunma sistemi söz konusudur. Bu sistemin Fırat’ın Doğusunu kapsadığı tam olarak bilinmemekle birlikte, eğer kapsıyorsa, Türk hava kuvvetlerinin uçakları rahatlıkla uçamayacak hatta hiç uçmayacak demektir. Buna konuşlandırılma olasılığı olan S-400 bataryalarını katmadım bile.
Bu bölgeye yapılacak harekâtta Suriye ordusu ile birlikte hareket etmek, hava sahasının açılmasını, Rus hava ve uzay kuvvetlerinin desteğinin sağlanmasını, konsantrik ve kuşatıcı taarruzların yapılabilmesini, kalıcı başarıların elde edilmesini beraberinde getirecektir. Bu mümkün müdür? Hayır, hala “Emevi Camiinde Cuma namazı kılmak ve Esat gidecek” takıntısı capcanlı ortalık yerde duruyor. Aslında Suriye ile yapılacak olan işbirliği ABD’nin o toprakları bir an önce terk etmesi gerektiğini dünya kamuoyuna deklare eder. Neden bu yola girilmez, anlaşılır değildir.
Şimdi daha ince sorular soralım:
8 ağustos 2018 de yürürlüğe giren yaptırımlar Süper Cobra helikopterlerini kapsıyor mu? Bu soruyu Chinook ve Skorsky’ler içinde yanıtlamak gerekir.
Kara ve hava kuvvetlerinin kullandığı silahların kendileri ve mühimmatları büyük oranda Batı’ya bağlı. Kürt seviciliği zirvede olan Bat ı’nın silah ve mühimmat satışı konusunda tavrı ne olacaktır? Gerekli sözler yazılı anlaşmalar ile alındı mı? Ayrıca bu tür mühimmat o yaptırımlardan ne kadar etkilendi, etkilenmeye devam ediyor mu?
Türkiye son 10 yıl içinde ithal ettiği silah sistemlerinin % 60’dan fazlasını ABD’den almıştır. Bu oran 2018 yılı içinde % 0,0 seviyesine indirilmiş midir?
Türkiye ABD’nin silah sattığı en yağlı üçüncü müşterisidir. Bu yağlılık konumu 2018 yılında sıfırlandı mı?
ABD’nin silah sattığı ülkeler sıralamasında Türkiye yedinci sıradadır. Bu değişti mi?
Çok uzun süreceği belli olan bu harekât için gerekeli olan malzeme teçhizat, ikmal ve iaşe işleri rayına oturtulmuş mudur?
ABD dolarının, harekât başladıktan sonra hangi seviyelere çıkacağı değerlendiriliyor mu? Bu konuda herhangi bir simülasyon yapılmış mıdır?
Şey, pardon, Pakistan’a satıldığı söylenen 30 adet ATAK helikopteri teslim edildi mi? Edilemediyse, neden? Motorlarını hangi ülke yapıyordu? Anlaşılmadı, duyamadım? Aynı sorunlar kendimiz için üretilen ATAK helikopterleri için de geçerli midir? Yüksek sesle alayım yanıtı, lütfen.
Fırat’ın Doğusu yaklaşık yedi yıldır teröristler ve onların hamileri tarafından işgal altındadır. O teröristleri kimin oraya koyduğu, beslediği, o teröristlerin maksadının ne olduğu başından beri bilinmektedir. Teröristlerin hamilerine karşı, geçen yedi yıl içinde neler yapıldı?
İlişkiler ne seviyeye indirildi?
O hamilerin Türkiye sınırları içinde olan üsleri için bir yaptırım olacak mıdır?
O teröristleri havadan koruma ve kollama altına alan ABD’nin uçakları Türkiye sınırları içindeki İncirlik üssünden kalkıyor. Hem o bölgeye bir gece ansızın dalabiliriz deniyor hem de onları koruyan uçakların kendi ülkesinden kalkışına izin veriliyor? Bu ne yaman çelişkidir böyle?
Ara bölümün başında “Fırat’ın doğusuna harekât yapılabilir mi” diye soruldu ama bölümün içine girince daha fazla soru karşımıza çıktı. Ara bölümün başındaki soruyu yanıtlamanın yolu bölüm içinde geçen sorulara verilecek dürüst ve tarafsız yanıtlardan geçmektedir. Buyurun, yanıtlayınız.
Bundan Sonra Neler Olabilir?
Bu sorunun yanıtı bir başka yazıdan alıntıladığım aşağıdaki bölümde yatıyor. Okuyalım: Geçenlerde, Amerika’da yaşayan ve düşünce kuruluşları ile yakın bağlantısı olan bir Türk dostum anlattı. Üst düzey bir ABD yetkilisi; “Türkiye’deki iktidar şu an kafamıza yapsa, sesimizi şimdilik çıkarmayız. Çünkü Türkiye’yi planlarımıza yönelik olarak istediğimiz rotada seyrettiriyor” demiş ve “Türkiye’deki iktidar da lideri burada yaşayan cemaat de bizim maşamız. Bugün bu maşanın uçlarının birbirinden uzaklaşmış olması, hatta birbiriyle kavga ediyor olmaları bizim amaçlarımıza hizmet etmedikleri anlamını çıkarmaz” diyerek durumu açıklamış kendisine. Bilmem siz katılır mısınız?
Geçen 17 yılda gerçekleşen seçimlerden daha önemli olan seçim, 31 Mart 2019 günü yapılacak olan yerel seçimlerdir. Bu seçim iktidardaki partinin 1 Nisan 2019’daki konumunu belirleyecektir. Ya 17 yılda yaptıklarından daha kötü şeyleri bu ülkeye yaşatmak için kendilerinde güç bulacaklar ya da çöküşe giden yola hızla dalacaklar.
Yukarıya alıntılanan yazının “…çünkü Türkiye’yi planlarımıza yönelik olarak istediğimiz rotada seyrettiriyor”cümlesi birçok acı gerçeği açıklıyor. ABD başkanı Trump’a, ara seçimler öncesi, Türkiye’nin yaptığı bir iyilik vardı. Seçimler öncesi rahip Brunson tahliye edilerek ülkesine gitmesine izin verilmişti ve Trump bundan yararlanmıştı. Türkiye’de seçim öncesinde ve iktidarda bu paragrafın başına alıntıladığım şekilde ülkeyi yönetenler var. Başkan Trump’a güzellik yapanlar kendilerine bir güzellik yapılmasını hak etmezler mi?
Seçim öncesi Fırat’ın Doğusuna girilmesine izin verilir veya göz yumulur. Hatta başlangıçta çatışmaların yumuşak ve akışkan geçmesi sağlanır, seçim geçtikten sonra işin gerçek boyutuna dönmesine izin verilir. Tarih sahnesine 1776 yılında çıkan ABD bunu yapar mı? Yapar, geçmişi yeterince ayna görevi görüyor. Böylelikle elde etmek istediğini kendisine verecek olan kişiler sorunsuz bir şekilde 3-5 yıl daha iktidarda kalır. O sırada Türkiye yanıyormuş, kanıyormuş, ölüyormuş kimin umuruna… Çünkü verilen her şehidin yerine bin doğuluyormuş ya, oradan telafi edilirler… Ama son bedelliyi fırsat bilip askerlikten kaçan 633 bin 844 kişi nedense hiç hesaba katılmıyor. Bence de katmayalım. Hele bedelliden sonra “bizim zamanımızda askerlik yapmayanı adam yerine koymazlardı” lafını hiç hesaba katmayalım. Nasıl olsa biz demedik, bedelli askerliği çıkaranlar kendileri ile çelişircesine dediler bunu…
Arada bir sorun çıkarsa
veya istenmeyen olaylar gelişirse “…sesimizi şimdilik çıkarmayız” sükuneti bir kenara bırakılıp ya doların paritesi ile oynanır ya da başka fiili
durumlar yaratılarak Türkiye’deki iktidar hizaya çekilir.
[1] Bu konu öldürülen ASELSAN mühendislerine kadar dayanır. O yüzden derinlemesine girmiyorum.
Hits: 110
NGO (Non Govermental Organizaton) Nedir? – ...
- 17 Aralık 2018
SARI YELEKLİLER
- 19 Aralık 2018