
SARI YELEKLİLER -2
- 19 Aralık 2018
- Güven Kaya
- Başlık; Küresel Sorunlar
- 24
20.12.2018 / ANAKARA
Önceki yazımızda konuya kısaca değinerek, doğrudan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini -hatırlanması maksadıyla- gündeme yerleştirmiştik. Çünkü aşağıda inceleyeceğimiz istekleri okurken bu bildirgenin hafızamızın bir yerinde asılı durmasında fayda var.
Bu bölümden itibaren konuya girerek sarı yeleklilerin ne istediğini, bu isteklerinin ülkemizde karşılığının olup olmadığını, isteklerinin hak ve hürriyetleri zorlayıp zorlamadığına bakacağız. Olayların nasıl çıktığı, nasıl geliştiği, an itibari ile ne aşamada olduğu bu yazıda değerlendirilmeyecek.
Sarı yelekliler, Mayıs 2018’de oluşumun başlaması ile birlikte çeşitli sosyal medya araçları üzerinden bir çeşit anket yaparlar ve bu anket sonucu elde edilen istekleri 29 Kasım 2018 tarihinde basın yayın organları ile milletvekillerine gönderirler.
Sarı Yeleklilerin Temel İstekleri:
1.Sıfır evsiz (evi olmayan kimse kalmasın): ACİL
Evi olmayan kimse kalmasın derken sahiplik veya kiracılık olup olmadığı açık olmamakla birlikte, bu isteğe dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın “hayır, çok olmuş, gereksizdir” diyecek bir insan ve kurum olamaz. İnsanların evsiz olması kabul edilemez. Sokakta kendi isteği ile ikamet edenlere yapacak bir şey yok ama parasızlıktan barınacak bir ev bulamayanlar için yapılması gereken çok şey var. Ancak açık bir şekilde atlanan veya önemsenmeyen, belki de ikiyüzlü davranılan[1] bir acı gerçek var. Devletlerin anayasalarında “sosyal hukuk devletidir” diye bazı kelimeler olabilir fakat bu uygulamada gerçekleşemeyebilir. Çünkü bu kavram daha ziyade ekonomik sistem ile yakından alakalıdır. Kapitalist ekonomik sistemi seçen, piyasa kontrolünü özel şirket sahiplerine bırakan bir ekonomide her zaman evsiz insan görmek mümkündür. Çünkü sorunun çözümü tamamen kapitale/sermayeye bırakılmıştır. Devletçi veya yaygın adıyla karma ekonomik sistem ile komünist ekonomik modelde bunlara çözüm bulmak daha kolay ve hızlıdır. Çünkü bu gibi sorunlar doğrudan devletin görev alanına girmektedir.
Gelelim Türkiye koşullarına. Türkiye toprakları üzerinde yaşayan insanlar kapitalist ekonomik modele geçmek için yırtındılar, kendilerini aç ve açıkta bırakan iktidarlara ise ısrarla oy verdiler. Daha fazla anlatmaya gerek var mı?
2. Gelir vergisi daha kademeli olsun.
Fransa’daki tüzel kişilik kavramlarını bilmiyorum. Yani şirket türlerini araştırmadım ama ülkemizdekine benzer bir yapısı vardır. Türkiye’de şahıs firması (tüzel kişiliği yoktur) ile limited şirket ve anonim şirket yaygındır. Komondit ve kolektif şirket yapılanması da vardır ama bunlar nerdeyse yok denecek kadar azdır, belki de ortadan kalkmıştır.
Şahıs firmasında gelir vergisi belirli cirolara bağlı olarak % 15’den başlayıp 20, 27 ve en son %35’e dayanan basamaklanma vardır ve bence oldukça insafsızdır. Limited ve anonim şirketlerde ise gelir vergisi doğrudan % 22’dir. Geçen sene bu % 20 idi. Fransa’da da benzer bir şekilde olduğunu değerlendiriyorum. Sonuçta AB uyum yasaları ile bunlar benzer hale gelmişlerdir.
Bu maddeden istediklerini, vergilendirmenin, yıl bazında elde edilen ciroya bağlı olarak düşmesi veya yükselmesi olarak anlıyorum. Bu istek akla, mantığa ve vicdana uygundur. Ayrıca bu değerlemede işin içine açlık, yoksulluk gibi insani hakları öne çıkaran uygulamalar da girer. Türkiye’de en az ücretle çalışan kişinin maaşı vergi dilimlerine giriyor diye eylül ayından itibaren 1500 TL’ye kadar düşer.
3. En az ücret net 1.300 avro olsun. (Şu anki net ücret yaklaşık 1.150 avro)
Mevcut rakam ile istenen rakamın Fransa koşullarında ne manaya geldiğini, istenen farkın gerçekten iyileştirici bir meblağ olup olmadığını bilmiyorum. Ama kavga nedeni olduğuna göre rakam az gibi duruyor. Ancak artırılması istenen rakam (% 13) Türkiye’deki rakama uygulandığında 200 liralık bir artış demektir. Demek ki istenen rakam ciddi manada iyileşme sağlıyor. Ama Türkiye’deki 200 TL ciddi bir iyileştirme yapmaz.
Bildiğiniz gibi Türkiye’deki 1.600 TL’lık en az ücretin “kuşyemi” olduğudur. Bir işveren olarak en az ücretin, mevcut piyasa koşulları kötüleştirilmeksizin, 3.000 TL olması ama SGK destek priminin mevcut haldekinin en az yarısına düşürülmesi taraftarıyım. Çünkü 1.600 TL ücret verdiğiniz kişi için devlete 850 TL civarında haraç kesiliyorsunuz. Asla ahlaki değildir.
4. Köylerde ve şehir merkezlerinde küçük esnaf korunsun. (Şehir merkezlerinin etrafında küçük ölçekli ticareti yok eden dev alışveriş merkezi inşaatlarına son verilsin) + şehir merkezlerinde bedava otoparklar kurulsun.
Türkiye uygulamasına veya koşullarına bakıldığında buna itirazı olan var mıdır? Cadde mağazacılığında edindiğim müşterilerim AVM furyasında buralara da mağaza açtılar. O dönemde vitrin ve iç mekân görsel uygulamaları için çokça gidiyordum. Kiraların dudak uçuklatan cinsten olduğunu öğrendiğim gibi, cebine 300-500 TL koyup AVM’lere gelip de bir tam günü, dışarı çıkmadan, burada geçiren kişiler olduğunu da görüyordum. Neresinden bakarsanız bakın, AVM’lerin kapitalist sistemin tüketim ekonomisini körükleyen yerler olduğunu görürsünüz. Şimdilerde gitmiyorum çünkü o müşterilerim ya battı ya da buraları terk etti
5. Konutlar için büyük bir ısı yalıtımı projesi (vatandaşa da tasarruf yaptıran bir ekoloji uygulaması) başlatılsın.
6. Büyükler (McDonalds, Google, Amazon, Carrefour) büyük vergi ödesin, küçükler (zanaatkârlar, küçük ve orta ölçekli işletmeler) küçük.
Bu maddenin yukarıda açıklanan ikinci madde ile aynı olduğunu değerlendiriyorum
7. Herkes için aynı sosyal güvenlik sistemi (zanaatkârlar ve bireysel girişimciler de dâhil). Serbest çalışanlar için ayrı sosyal güvenliğe [Bağ-Kur benzeri] son verilsin.
Bu olacak istek gibi durmuyor. Ülkemizde birileri herkes aynı olacak dedi ama beceremedi hem de korkunç oy desteğine ve 17 yıla rağmen. Yapabildikleri 4a, 4b, 4c diye ayırmak oldu. Çünkü her işin kendine özgü farklılıkları ve zorlukları var. Sanırım bu Fransa için de geçerli ki becerememişler.
Ayrıca bu konuda ben daha farklı düşünüyorum. Örneğin serbest çalışan ve bağımsız kuruluş sahibi olanların SGK prim zorunluluğunu insan hak ve hürriyetlerine aykırı buluyorum. Kendi isteklerine bırakılmalı prim yatırırsa faydalanmalı, yatırmaz ise kendi birikimini kendi yapmalı.
8. Emeklilik sistemi dayanışmacı ve sosyal kalsın. (Puanlı emeklilik hesabına hayır.)
9. Akaryakıt zammına son.
İtirazı olan var mı? Ülkemdeki insanların bu maksatla bir araya gelmeyeceğini bildiğim için kendi çapımda karşı çıkıyor ve mümkün olduğunca araç kullanmamaya çalışıyorum.
10. 1200 avronun altında emeklilik maaşı olmasın.
Bizde de en az ücretin altında seyreden ve makasın gittikçe daha fazla açıldığı maaşlar var ve ben bunu kavramsal olarak anlayamıyorum. Kendi ülkem için emekli maaşı en az ücretten daha az olmamalı derken bunu Fransızlar için istememek olmaz. Yelekli çocuklar paskalyada çörek yesin
11. Tüm seçilmişlerin maaşı ülkenin ortalama maaşıyla eşit olsun. Seyahat ve ulaşım harcamaları denetlensin, ancak zorunlu olanlar karşılansın. Yemek ve tatil kuponu hakları olsun.
Demek Fransız halkını rahatsız eden boyuta gelmiş seçilmişlerin harcamaları. Sanırım, Türkiye’deki bir durum Fransa’da olsa ülkeyi külli yakarlar…
12. Tüm Fransızların maaşları, aynı zamanda emeklilik maaşları ve sosyal yardımlar enflasyona endekslensin.
Akla, mantığa uygun. İtiraz etmek için çok güçlü gerekçelerin olması gerek. Bir nevi İsrail’deki “eşel mobil” sistemi isteniyor. Böylesi bir istek Türkiye için de geçerlidir. Enflasyon uçtu, cumhurbaşkanı maaşına %26 zam yapıldı, halkın da aynı oranı isteme hakkı fiilen doğdu.
13. Fransa sanayi muhafaza edilsin; üretimin ülke dışına kaydırılmasına son verilsin. Sanayimizi korumak uzmanlığımızı ve işlerimizi korumak demektir.
Böylesi bir istek kapitalist ekonomik modelin uygulanmasından doğan aksaklıkların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Aynı sorunlar Türkiye için de geçerlidir.
Bu isteği yapmakta olan sarı yeleklilere kimse “faşist, milliyetçilik terör suçudur, bunlar şovenisttir” demedi.
14. Ülke dışı çalışanlar sistemine [AB üyesi ülke vatandaşlarının bir başka ülkede çalışmaya gönderilmesi –posted workers] son verilsin. Fransa topraklarında çalışan bir kişinin aynı maaş düzenine ve haklara sahip olmaması kabul edilemez. Fransa sınırları içinde çalışma hakkı olan herkes Fransız vatandaşlarıyla eşit olmalı ve o kişinin işvereni Fransız işverenlerle aynı vergileri ödemeli.
15. İş güvenliği hakkında: büyük şirketlerin sözleşmeli işçi çalıştırma hakkı sınırlandırılsın. Kadrolu çalışma hakkı istiyoruz.
16. Rekabet ve İstihdam İçin Vergi Kredisi [CICE – Büyük şirketler için vergi indirimi] kaldırılsın. Buradan elde edilecek kaynak (elektrikle çalışan arabaların aksine gerçekten ekolojik olan) hidrojenle çalışan araba üretimi için Fransa sanayiine aktarılsın.
Büyük şirketler için yapılan vergi indirimleri ciddi boyutta haksız rekabet yaratır. Kurumlar vergisinde yapılacak bir puanlık indirimin o şirkete neler sağladığını yılsonu bilançolar açıklandığında görebilirsiniz. Ben de karşıyım. Elektrikle çalışan araçları herkes temiz ve çevreci olarak ileri sürüyor ama kimse onların kurşun aküleri öldüğünde atıkların ne olacağından bahsetmiyor. Oysa hidrojende salınım veya öztürkçesi ile emisyon neredeyse “0,0” seviyesindedir. Ayrıca Formula 1 yarış arabalarında KERS (kinetik energy reverse system) var. Araç yüksek hızla gelip viraja veya şikana girerken yaptığı fren gücüyle orantılı olarak elde edilen bir güç (75-80 bg) var. Bu güç KERS denilen küçük bir dinamoda tutuluyor, pilot viraj veya şikan çıkışında gaza yüklenince otomatik olarak devreye girip aracın gücüne güç katıyor. İşte bu KERS sisteminden dolayı, sadece Williams garajında, en az iki mekaniker çarpılıp öldü.
17. Kemer sıkma politikalarına son. Hiçbir meşruiyeti olmayan borç faizlerinin ödemesi durdurulsun. Ödenmesi gereken borçlara kaynak olarak en fakir ve az varlıklı kesimin parasını almak yerine, 80 milyarlık vergi kaçakçılığının peşine düşülsün.
Demek aynı dertler bunların da başındaymış. Aynı şekilde fakirler daha fazla soyuluyormuş devlet tarafından. Türkiye’de milletin amına koyanların vergi borçlarının silindiğini, o adamın ise gidip ertesi gün kendine özel uçak aldığını bilmiyor ve unutuyor değiliz.
18. Zorunlu göç hareketlerinin sebeplerine çözüm üretilsin.
19. Sığınmacılara iyi davranılsın. Onlara barınak, güvenlik, temel gıda ve çocuklarına eğitim sağlamak bizim sorumluluğumuz. Dünyanın birçok ülkesinde, sığınma talebine yanıt bekleyen kişiler için ağırlama kampları kurulması adına Birleşmiş Milletlerle işbirliği halinde çalışılsın.
20. Sığınma talebi reddedilenler ülkelerine gönderilsin.
21. Hakiki bir uyum politikası uygulansın. Fransa’da yaşamak Fransız olmayı gerektirir (tamamlayana sertifika verilmek üzere Fransızca dil, Fransa tarihi ve vatandaşlık bilgisi dersleri verilsin).
Tamı tamına “Fransa’da Fransızlar yaşar” deniyor ve doğrudur. Türkiye Türklerindir, Türkiye’de Türkler yaşar dendiğinde karşılaşıldığı gibi aşırı milliyetçilik suçlaması ortalıkta yok.
22. Azami ücret ayda 15.000 avro olsun.
23. İşsizler için iş alanları açılsın.
Bu istedikleri kapitalist ekonomik modelde olmaz. Bunu bilmiyor olamazlar ama kendileri ile çelişircesine yazmışlar gibi. Bu istek karma ekonomik model ile komünist modelde yerine getirilebilir. Özel sektörün ülkedeki işsizliği bitireceğim diye bir derdi yoktur. Olamaz da. Olursa kendi ile çelişir çünkü özel sektör işsizliğin artmasını ve işçi ücretlerinin düşmesini ister.
24. Engellilere verilen mali ödeme artırılsın.
25. Kiralara sınırlama getirilsin. Daha çok sayıda makul ücretli kiralık konut yapılsın (özellikle öğrenciler ve güvencesiz koşullarda çalışanlar için).
Bu maddede geçen “…güvencesiz koşullarda çalışanlar için” tanımlaması bile Fransa’da bile sosyal güvenliği olmayan kişilerin olduğunu ve buna devletin göz yumduğunu gösterir. Birinci maddeyi açıklarken değinilen “sosyal hukuk devleti” kavramı, değindiğimiz gibi anayasada geçen kelimelerden ibarettir.
26. Fransa’ya ait mülklerin (baraj, havalimanı vb.) satışa çıkarılması yasaklansın.
Tam burada gülümsedim. O zaman YİD modeli yani “yap-işlet-devret” modelini getirirler ve kullanmadığın havaalanına, köprüye para ödersin. Kapitalizmde ahlaksızlığın sınırı yoktur. Bunu bilin ve buna göre isteyin. Ama önce kapitalizmi yok etmeyi deneyin. Sadece siz değil tüm insanlık…
27. Yargı, polis, jandarma ve orduya daha kapsamlı imkânlar sunulsun. Güvenlik güçlerine fazla mesai için ödeme yapılsın veya bunun karşılığı tatile çevrilebilsin.
Bu madde bile bu adamların laf olsun diye oraya çıkmadığını gösterir. Çok bilinçliler ve ne istediklerini, aslında, biliyorlar.
28. Ücretli otoyollardan toplanan paranın tamamı Fransa’da otoyol ve yolların yapımına, bakımına ve güvenliğine yatırılsın.
29. Gaz ve elektrik ücretleri özelleştirmeler sonrasında artış gösterdi. Tekrar kamusallaştırılsın ve fiyatlar aşağı çekilsin.
Demek özelleştirmeler sadece Türk milletini değil Fransızları da acıtmış. Oralarda da yandaş patron, milletin amına koyan zevzekler varmış…
30. Küçük yerleşimlerdeki demiryolu hatlarının, postane şubelerinin ve ilkokul ve anaokullarının kapatılmasına son verilsin.
Bir gülümseme daha.
31. Yaşlı nüfusun hayat seviyesi yükseltilsin. Yaşlılar üzerinden para kazanılması yasaklansın. Gri altın (yaşlıların biriktirdiği para) devri kapandı. Gri refah çağı başlıyor.
32. Anaokulundan lise sona kadar hiçbir sınıfta öğrenci sayısı 25’i geçmesin.
33. Psikiyatrik desteğin yaygınlaşması için imkânlar sunulsun.
Ne yani siz şimdi Fransız halkına deli mi demek istiyorsunuz? Bu maddeyi görmemiş olayım.
34. Halk oylaması anayasaya girsin. Her bireyin yasa teklifini sunabileceği, bağımsız bir teşkilatın denetiminde kolay anlaşılır ve etkili bir site kurulsun. Eğer söz konusu yasa teklifi 700 binin üzerinde imza toplarsa, Meclis bunu tartışıp, düzeltip, tasarı haline getirerek tüm Fransızların katılacağı bir halk oylamasına sunmakla yükümlü olsun.
Bakın bu olmadı. Siz republic sözcüğünün tam kendisini istiyorsunuz. Yani re-public/yeniden halk diyorsunuz. Oldu mu ya şimdi bu istediğiniz? Olmaz, demokrasilerde halkın istediği olmaz. O debokrasilerde olur. Bakınız Türkiye’ye, hep halkın istediği olur. Bir de çıkmış meclise görev veriyorsunuz, bu ne utanmazlıktır böyle! Olur mu, onlar sizin üstünüz, siz seçmediniz mi, ne yaparlarsa yeridir, katlanacaksınız, yan gelip yatacaklar. Hem sonra orada meclis yan gelip yatma yeri değildir diye ayar veren biri yok.
Bu Fransızlar da çok oluyor vallaaa.
35. Cumhurbaşkanlığı görev süresi yeniden 7 yıla çıkarılsın.
Oldu canım, derhal. Boşuna yapılmadı bu değişiklik, işin içinde şeytani kurnazlıklar var, halkın iradesine engel olma düşünceleri var. Nasıl mı?
Cumhurbaşkanının görev süresi, milletvekili görev süresine tekabül etmesi ve bu sayede yasama ve yürütmenin farklı siyasi görüşler tarafından kutuplaşmasını engellemek gerekçesiyle 2000 yılında 7 yıldan 5 yıla indirilmişti. Cumhurbaşkanının seçiminden iki yıl sonra milletvekili seçimlerinin düzenlenmesi cumhurbaşkanının yürüttüğü siyasete bir memnuniyet veya memnuniyetsizlik mesajı verilmesini sağlıyordu. Bu da halkın sesini duyurmasına katkıda bulunuyordu.
36. Emeklilik yaşı 60 olsun. Fizikî zorluk içeren mesleklerde (inşaat işçiliği, mezbaha işçiliği gibi) çalışan herkes için ise 55 olarak belirlensin.
Bu sorun Türkiye’de de gündemde.
37. 6 yaşındaki bir çocuk tek başına kendi bakımını üstlenemeyeceğinden çocuklar 10 yaşına girene kadar geçerli olmak üzere çocuk bakımı için parasal destek sistemi geri getirilsin.
Kapitalist modelde anayasada yazan “sosyal hukuk devleti” sadece yazılı olarak kalır, unutmayın.
38. Ticari malların dolaşımı demir yollarıyla sağlansın.
Ya ya yaaa, oldu mu ya? Vay, gomonistler vay. Fransa’ya gomonistliği getirmeye çalışıyorlar. Bu kış Fransa’ya gomonistlik gelebilir… O zaman kim söğüşleyecek Fransız halkını?
39. Vergilerde stopaj sistemine son verilsin.
Seçilmişlerin harcamalarını nasıl karşılayacak kapitalist Fransız hükümeti?
40. Eski Cumhurbaşkanlarına ömür boyu ödenek uygulamasına son verilsin.
Bırak eski cumbabaları, yenilerine de uygulansın. Saraylarda yedikleri yemeklerin paralarını ceplerinden ödesinler. Sen bir de Türkiye’ye baka adamım. O zaman anlarsın ne kadar iyi şartlarda yaşadığınızı.
41. Banka kartıyla ödeme yapıldığında esnafa ek vergi uygulanmasın.
Demek sizde de öyle. Aslında vergi kaçağının önüne geçmenin en sağlam yolu budur.
42. Gemi yakıtlarına ve kerosene vergi getirilsin.
Türkiye yalnız değilmiş… O zaman kim binecek o lüks yatlara ve lüks özel uçaklara, çiftçi mi?
Öyle bir lanse edildi ki bu olaylar, sadece akaryakıt zammına karşıymış gibi algılansın istendi. Bu arada çevreciler de tahrik edilir gibi oldu. Malum, akaryakıt çevreyi kirletir ve birileri daha fazla akaryakıt harcamak için zamları geri alın diyor algısı yaratılmak istendi çevreciler üzerinde. Ama tutmadı, halk bilinçli ve görüyor mizansenleri…
İşin özünde daha başka bir mesele var. Fransa devleti çıkardığı bir yasa ile 2024 yılında şehirlerde dizel motorları yasaklıyor. 2040’da ise benzin ve LPG’yi de kullanımdan kaldırarak tüm ülkede elektrikli araç kullanımına geçiyor. Olaylar sonrasında bu yasadan geri adım atılmış değil, zaten olayların çıkma maksadı da bu değil. İstekleri incelediğinizde “madem ekolojik diyorsunuz, elektrikliden de vaz geçin, hidrojene dönün” deniyor (madde 16). Buna hangi çevreci, hangi aklı başında olan itiraz edebilir?
Akaryakıta yapılan zamlardan sonra ayaklanan Fransız halkı deyimi yerine oturmuyor gördüğünüz gibi. İşin içinde daha derin konular ve sorunlar var. Toplamda 42 maddenin hepsinin doğru ve gerçek olduğuna inanıyorum.
Benzer sorunların Türkiye için de olduğu ortada. Ancak tepkiler bu derece açık ve anlaşılır değil. Bunu da o ülkede yaşayan halkın değerleri ve davranış şekli belirler. Ancak bir Türk atasözü “yavaş atın çiftesi pek olur” der. Severim bu lafı.
1789 da Fransa’da netleşen milliyetçilik akımı dünyanın yeniden şekillenmesine neden olmuştur. Tüm kapitalist ülkelerin sorunu olduğunu değerlendirdiğim ve listeye kalıcı anlamda giren isteklerin gerçekleştirilmesine yönelik olan sarı yelekliler akımının, tüm dünyaya egemen olacağını değerlendiriyorum.
Türkiye özeline baktığımızda sarı yelekliler hareketi gelir mi, gelirse etkisi ne olur gibi birçok zihin jimnastiğinin yapıldığını değerlendirmiyor değilim. Sarı yeleklilerden önce 17 yıldır ülke limon gibi sıkılıyor, inek gibi sağılıyor. Kimse de bu paraların nereye gittiğini bilmiyor çünkü ülkenin borcu 500 milyar dolar sınırında. Sarı yelekliler akımı gelmeden Türkiye’nin önünde çok ciddi bir sınav tarihi var: 31 Mart 2019. ülke sınavı nasıl verecek, bekleyip göreceğiz.
[1] Bu meyanda Fransız halkının ekonomik modeli tercih ederken nasıl bir tavır aldığını bilmemiz mümkün değil ama isteklerin ilerleyen bölümlerinde devletçi/karma ekonomik modele geçilmesi isteğine rastlıyoruz. Bu demektir ki kapitalist modelden zarar görmüşler. Sahi bu modelden zarar görmeyen var mıdır?
Hits: 33
NGO (Non Govermental Organizaton) Nedir? – 2
- 19 Aralık 2018
NGO (Non Govermental Organizaton) Nedir? – 3
- 24 Aralık 2018