
BERBAT DURUMDAYIZ – 1
- 29 Ocak 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 48
29.01.2019 / ANAKARA
Önce bazı tespitler yapalım.
Dışişlerinde
1. Herkese “Ey” ile başlayan “Osmanlı tokadı yediniz mi, biliyor musunuz?” ile biten çağrılarda bulunuluyor ve bu inanılmaz bir tepki ile nefret oluşturuyor. Oysa bunu yapan o destekledikleri ve çok demokrat diye gösterdikleri adamdan başkası değil. Ey, ikiyüzlü Batı, titre ve kendine gel.
2. Suriye batağına saplanıldı. Daha fazla saplanmak için de tüm gayretler gösteriliyor. PKK’yı terörist sayan ama PYD’yi terörist saymayan ABD ile her ikisini de terörist saymayan Rusya başta olmak üzere neredeyse tüm dünya Suriye’de yeni bir cephe açılmasını istemiyor.
3. Türkiye İdlib’te boğulmak üzeredir. En son olarak Rusya, geçen hafta, Türkiye’nin İdlib konusundaki anlaşmalar gereği üzerine düşenleri yapmadığını beyan etti. Bu da teröristlerin desteklendiği manasına geliyor.
4. Suriye’de Irak’takine benzer bir Kürt koridoru Türkiye’ye kabul ettirilmek üzeredir.
5. Türkiye’ye Irakta istenmediğini daha başka nasıl anlatsınlar? Sivil halk gündüz gözüyle gelip üs bölgesini bastı ve tüm malzeme ve teçhizatı ateşe verdi. “Benim ordum” denilerek kendisine benzetilen askerler ortalıkta yoktu. Onlar artık, benim için, Türk askeri değildir. Hepsi orada kalacak, son mermisine kadar direnecek ve en son Kürdü öldürdükten sonra ölmeyi hak edecekti.
6. Türklerle ilgili hiçbir konuda gerekli olan adımlar atılmıyor. En göze giren örnek Çin’deki Türklerdir.
7. Araplar ile ilgili konu ise tam tersi, en pislik Sünni Arap için bile her türlü kolaylık sağlanıyor.
İçişlerinde
1. Çok zor şartlarda elde edilen paralar yandaşlara dağıtılıyor. En son, nisan ayında yapılması gereken genel kurulu öne çekerek, merkez bankasının kârına (30 milyar lira) el kondu ve bu da yandaşa paslandı.
2. Üretim tamamen bitti ve son olarak da en gerekli olan fabrika kendisini Arap hayranı ve hatta Arap ilan eden adam ile ortağı olan Araplara peşkeş çekildi.
3. Yerel seçimlere gidiliyor ve halka daha fazla yalan söyleniyor. Cennetin kapıları AKP adayına oy verene açılıyor söylemine kadar gelindi. Zaten mehdi, halife, peygamber ve hatta Allah yakıştırmaları vakayı adiyeden olmuştu.
4. İnanılmaz bir pahalılık var ve enflasyon çok düşük gösteriliyor.
5. Dış borç belki de 500 milyar dolar sınırına geldi. En son resmi açıklama ile 457 milyar dolar idi.
6. 2019 sonu itibariyle doların değerini IMF 11,00 lira, iç piyasa ekonomistleri ise en az 7,50 lira olarak öngörüyorlar.
7. Herkes hain ve terörist olarak yaftalanıyor. Bu değerlendirmeler kendilerinden olmayanlar için yapılıyor. Toplum, artık, benden olan ve olmayan diye ikiye bölünmüş durumda.
İşte gerçek bu iken, Türkiye kendini daha da zora sokacak adımlar atmanın peşine düştü.
Fırat’ın doğusuna gireceğiz algısı yaratıldı ve kovboyun resti karşısında eller kollar bağlandı. Üs baskınından sonra ise nutuklar tutuldu. Şu saatten sonra Suriye’ye girmek büyük bir insan kaybı ile ekonomik kaybı at başı yaşatacaktır. Iraktaki üs baskını, Kürtlere, silahsız Kürtlerin bile iş yaptığını gösterdi ve bu yolla Fırat’ın doğusunda çukurlara gömüleceği beyan edilen silahlı Kürtlere çok büyük bir moral desteği vermiş oldu.
Aynı üs baskını, bildiğimiz kadarıyla, Türk askerinin üçüncü kez onurunun kırılmasına da neden oldu. Birincisi Süleymaniye’deki özel time geçirilen çuval, ikincisi Süleyman Şahın sandukasının apar topar kaçırılması ve kaçırılırken onlarca zırhlı aracın yolda kalması rezaletidir.
Süleymaniye’deki tim elemanları ölümüne savaşacaktı ve şehit olarak anayurda gireceklerdi, bileklerini gösterip “ellerimizden kelepçelediler” diyerek değil. Türk askerinin şanına bu yakışırdı… Ama bilinen o ki görev esnasında alınan dolarları saymak daha ciddi görev edinilmiş…
Süleyman Şah Türbesi olduğu gibi korunacaktı ve gerekirse etrafındaki topraklara Monte Cassino[1]’ya atılandan daha fazla bomba atılarak “ben adamımı aha böyle korurum” mesajı verilecekti. Orasını “Vatan toprağı” olarak adlandıranlar o vatan toprağını savunamamışlardır, kaçmışlardır. Bunların ANAYURD’U savunacaklarına yönelik hiç bir inanç taşımıyorum. Bunun kaynağı kendileridir, askerliği pespaye eden siyasilerdir. Benim ordummuş; al sana benim ordumu, tepe tepe kullan ama tepelenme.
Irak’taki üs baskınında ise, baskına gelenlerin yaşına başına, cinsine cibilliyetine, silahlısına silahsızına bakılmaksızın en son mermiye kadar çatışılacak ve gerekirse son mermi kendine sıkılacaktı. Usul budur. Aradan geçen zamanda arkadan yetişenler olacaktır. Askerlik bu kadar basittir ve basit düşünenlerin omzunda yükselir. Çıkarını düşünen pisliklerin ise ayakları altında rezil olur. Merak ediyorum, o üs bölgesinden kaçanlar ve onlara kaçmalarını emredenler yargılanacak mı? Madem oradasın, orayı savunacaksın. Madem savunmayacaksın, niye oradasın?
Tüm bu şerefli davranışlar, benim anladığım ve yaşadığım Türk ordusunda oluyormuş. “Ordumuz” diyenin ordusunda olmayacağını gördük. Demek ki artık Türk ordusu Mustafa Kemal’in ordusu değilmiş, biline.
Türklerin ordularında ezelden beri kanayan bir yara vardır. Cepheden kaçmak veya saf değiştirmek ile askerlikten kaçmak. Son olayda bu nüksetti. Evet, bunu teyit eden tarihi bilgi ve rakamları sıralayalım:
-Malazgirt Meydan Muharebesinde Bizans ordusunda bulunan Türklerin Selçuklu ordusuna katılmaları.
-Ankara savaşında Osmanlı ordusunda bulunan bazı Türk boylarının karşılarında Türkleri görmeleri sonucu ya savaşa katılmamaları ya da Timur’un ordusuna geçmeleri. Savaşa katılmayanlar Mürtet ovasına çekilmişlerdir ve ovanın ismi dinden dönen manasında mürtet olmuştur. Ne alaka, değil mi?
-Sakarya Meydan Muharebesinde cepheden kaçan askerin oranı %60’dır.
-Büyük Taarruzda cepheden kaçan kavramı yoktur ama askerlikten kaçan kavramı vardır. Onların oranı ise %55’tir. Firarları ve asker kaçağı olmayı önlemek için istiklal mahkemeleri kurulmuştur ama önlenememiştir.
Evet, çok iyi hatırlıyorum; bir Türk subayını katleden gericinin torunu “İyi ki bu generallerle savaşa girmemişiz” demişti. O katil gerici torununun dikkatini çekerim, sizin atadığınız ve bakan yaptığınız generallerle girilen savaşlarda ise ne olacağını güpegündüz gördük. Ya alkış tutarlar ya da gerisin geri kaçarlar…
Çekin o pis ellerinizi silahlı kuvvetlerin üzerinden. Dokundukça kirletiyorsunuz. Sayenizde Türk ordusu, savaşılır ve yenilir oldu. Önceden kimse savaşmayı göze alamazdı, test etmeye dahi cüret edemezdi. Çünkü Cumhuriyet tarihinde girdiği tüm muharebeleri kazanmasını bilmişti.
Nelerin yapılması gerektiğini herkes çok iyi biliyor. O yüzden şunlar yapılmalı, bunlar edilmeli diye yazmayacağım ama bir ipucu: Hiçbir şey bilinmiyorsa bile, her şeyiyle ama her şeyiyle ülkeyi tam olarak, 2002 konumuna getirmek sorunların %90’nını kendiliğinden çözer.
[1] Monte Cassino Muharebesi, İkinci Dünya Savaşı’nın en uzun ve kanlı savaşlarından birdir. Savaş 1944’te orta İtalya’da Monte Cassino manastırının tepesinde bulunduğu dağlık alanda yapılmıştır.
Hits: 306
FIRATIN DOĞUSU – 3
- 22 Ocak 2019
ROMA’DA DİN VE YÖNETİM
- 1 Şubat 2019