
ONU YÜKSEĞE ASIN
- 1 Şubat 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 29
01.02.2019 / ANAKARA
Bak Baba, son 15-20 yıldır değişik şeyler oluyor yaşadığımız yerde. Daha önce hiç olmayan şeyler, aklımızın almayacağı şeyler… Uzun etmeyeceğim, kısa keseceğim. Sonra da bir soru sorup huzurundan çekileceğim. Ama beni konuşurken dinle ve durdurma, e mi?
Buraların yöneticileri geldikleri günden beri herkesin “duymak istediği” cümleleri kuruyor ve herkes büyülenmiş gibi davranıyor. Ne denirse kanıyorlar. Ben artık kendimden şüphe etmeye başladım; o denilenleri anlamıyor veya anlamlandıramıyor muyum diye soruyorum sürekli kendime.
Buranın toprakları, değil üzerinde yaşayan insanları doyurmayı, onun en az on katını daha doyuracak verimde ve berekette ama gün geçtikçe daha fazla yabancı mal ile karşılaşıyorum. Bu beni üzüyor ama toplumun % 65-70’inin umurunda değil.
Çocukluğumda yerli malı haftası düzenlerdik ama artık kaldırıldı. Düzenlemek istesek bile orta yere konacak yerli bir mal yok. Tamam tamam bakışlarından “çok mal var” dediğini anlıyorum ama o tür mal değil dediğim, üretilen, alın teri akıtılan, topraktan biten, sadece bize ait olan…
Yerli tohum üretimi ve alım-satımı yasaklandı. Abdullah Cevdet’in dediğine mi gidiyoruz? Yerli tohumu tarımda yasaklayan zihniyet insan üretiminde de yasaklayabilir. İşte o zaman Abdullah Cevdet’in dediği olur. Zaten buralarda yaşayan biri “…kirli Türk kanı temiz bilmem ne kanı ile değiştiğinde…” dememiş miydi, herkes bunu sineye çekmemiş miydi?
Tüm tarım arazilerinin üzerine gerçekten ekim dikim yapıldı, yalan değil ama küçük bir farkla, hepsine dev binalar diktiler. Buralar tümden bina tarlası, pardon bataklığı oldu. Giren çıkamıyor. Şimdi gözlerini kıyılara ve ormanlara diktiler. Önce yakıyorlar, sonra milleti uyutuyorlar, sonra da yandaşlara verip dev binalar diktiriyorlar.
Yine çocukluğumda tüm aşıları olurduk ve bunlar bedavaydı. Ülkede üretiliyordu. Şimdi ise hepsi dışarıdan geliyor ve bulunmuyor. Geçende kıçını köpeğe kaptıran arkadaşım sadece bir doz kuduz aşısı olabildi, gerisi yok. Adam ya kudurursa? Öyle bir durumda ilk ısıracağı benim…
Mensubu olduğum millet bulunduğumuz kıtanın kendi ismi ile anılan yerinde tarihi yazmaya başladı. Daha sonra bir sebeple büyük bir kısmı batıya, daha batıya göç ede ede buralara kadar geldi. Gelirken, yarattığı medeniyeti saçtı ve tüm insanların yararlanmasını sağladı. Esas anayurtta kalanlar ise oranın bereketsiz topraklarında tüm güçleri ile çabalayıp durdular ve hala öyleler. Şimdilerde işgaline uğradıkları millet onlara ellerinden gelen her türlü maddi ve manevi eziyeti yapıyor ama burada yaşayan ve o millete ait olmakla övünen, kendilerine yerli ve milli diyenler onları hiç umursamıyor. Onların eğitildiklerini ve topluma kazandırıldıklarını söylüyorlar, olması gereken karşı tepkiyi göstermiyorlar. Gösterenleri ise lanetliyorlar. Ama necis millet denen yaratıklardan birine bir şey olsa bayraklar yarıya indiriliyor.
Reel sektör diyorlar. Ne demekse. Eğer dedikleri üretim sektörüyse tümünü ya yabancılara verdiler ya da üretimden anlamayan hırsızlara. Onlar da sattılar, alanlar ise kapıya kilidi astı veya binayı yıktı yerine büyük avemeler ve rezidanslar yapıp milleti söğüşlemeye kalktılar. Biliyor musun onların hepsi boş ve satılamıyor. İçinde biri varmış gibi göstermek için de pencerelere perde taktılar. Bazıları işi biraz daha ileri götürdü odalardan birinin ışığını sürekli yakıyor ve birkaç perdeyi yarı açık tutuyorlar. İşte, reel sektör bu.
Yabancıya verilmeyen kalmadı. Tüm limanlar, köprüler, tüneller ve bazı havaalanları yabancıların elinde. Ya, bir gün oralardan içeri girmeye çalıştığımızda bu mümkün olmaz ise, ne yapacağız? Sen egemenliğini başkasına verir misin? Tüm savaşların asıl nedeni egemenlik hakları değil midir? Düşmanımıza dostluk edenlerin savaş uçakları buralardan kalkıyor ve bize düşmanlık ediyor.
30-40 yıl önce başlatılan projeleri kendileri başlatmış gibi gösterip sempati kazandılar. Oysa onlar bunların hiçbirini işler hale getiremediler. O projeleri başlatanların alayını kodese tıkıp ölmelerine çaba gösterdiler. Ürettikleri silahları kullananlar beğenmiyor, illa şu markayı isteriz diyerek dışarıyı gösteriyor. Ürettiklerinin motorları hep dışarıdan geliyor, motor gelmeyince kalkan yok, inik duruyor.
Kodes dedim de devam etmem gerekti, yarım kalmasın. Sen derdin “her meslek önemlidir ama iki tanesi var ki en önemlileridir. Yargıçlık ve subaylık. Bunlar milletin son mesleğidir. Sıra bunlara geldiğinde geri dönüş yoktur, yargıçlık bitirildiğinde herkes terörist ve hain olarak damgalanır, subaylık bitirildiğinde ise esaret başlar,” değil mi?
İşte şimdi bunu yaşıyoruz. Toplumda neredeyse hainlikle ve teröristlikle damgalanmayan kalmadı, esaret ise başladı başlayacak. Çünkü o mesleğin en değerli adamları, bizzat bir adım evvel bitirilen hain yargıçlar tarafından yargılanarak, kulp takılarak, istifa ettirilerek uzaklaştırıldı ve şimdikiler ya düşman baskısı karşısında arkalarına bakmadan kaçıyorlar ya da mesleklerine bunu yapanlara çepik çalıyorlar.
Fakir daha fakir oldu, zengin daha zengin oldu. Zenginlere bir de yenileri eklendi. Bunların içinde erkeğe âşık olan necis millet soyundan olanlar veya ona tapınanlar da var. O zenginlerin alayı dışarıya yerleşiyor. Servetlerini ve fabrikalarını dışarıya taşıyorlar.
Buralarda cennete gitmek isteyenlerin ortalığı cehenneme çevirdiği günler yaşanıyor. Bir yere giderken sessiz olunur, bunlar zücaciye dükkânına girmiş fil gibiler, kin ve nefret dolular. Kim doldurdu acaba bunları. Ayrıca etraf sahte mehdi, peygamber, halife hatta Allah doldu taşıyor. Bunların kendileri bu sıfatlarla ortaya çıkmıyor, yalakaları onlara bunu atfediyor ama inançlı olduklarını söylemelerine rağmen bunu reddetmiyorlar.
Fabrikalarını yakan yakana… Yakıp sigortadan para alıyorlar ve bununla borçlarını kapatıyorlar. Gün geçmiyor ki hileli iflas eden olmasın. Tüm üçkâğıtçılar borçlarını ödememek için bu yolu seçiyor. Ne yaman tesadüftür ki neredeyse hepsi yandaş… İflas eden edene, kaçan kaçana; bir nevi nüfus planlaması diyeceğim ama dışarıdan içeriye alınan milyonlarca Arap var ve tamamen kaşık düşmanılar. Dahası sıfırlanan kızamık, suçiçeği, el-ayak hastalıkları bunların yüzünden hortladı ve salgın haline gelmeye başladı… Diğerlerinde olduğu gibi sağlıkta da tüm başarılar dibe battı.
Ülkenin tüm değerleri ve kavramları boşaltıldı, yok edildi. Bu nedenledir ki etraf hırsız, yalancı, dolandırıcı, asalak, insanlık haysiyeti taşımayan, korkak, madde bağımlısı kişilerle doldu taştı. Bir de bunlara dışarıdan gelen milyonlarca benzerleri eklendi. Getirenler hiç rahatsız değil, sanırsın benzeşiyorlar…
Buraların çocukları okuyamaz, aç gezer iken, bunlara harcanması gereken paralar dışarıdan gelen düşük profilli insanlara verildi. Biliyor musun, harcandığı söylenen bu paraların %72’si de iç edildi…
Bunlar yemin kavramını kaldırdılar, üstelik büyük bir ikiyüzlülükle. İkiyüzlülük diyorum çünkü bir başka yere vatandaş olurken yemin ediyorlar ve bunu yazılı olarak da yapıyorlar. Ama burada vatandaşın vatandaşlık adına yemin etmesi bunlara dokunuyor.
Artık Arşipel denizine çıkamıyoruz. Tüm adalar ve kayalıklar birleşti, duvar oldu adeta. Ama öte yandan tarihi doğru yapanlara, insanları bağımsız kılanlara her gün sövüp sayıyorlar. Pek tabi ki unutuyorlar onlar sayesinde onlara sövüp sayma hakkını elde ettiler. Osman’ın çocuğu olarak kalsalardı ya muhallebi oğlanı ya da en fazla haremağası olurlardı…
İşte, Tarih Baba anlatacaklarım kısaca bu kadar. Şimdi soruya geliyorum:
-Soyut olarak çizdiğim ama somutu tüm acı gerçeği ile yaşanan tablo ve ressamı… Hakkında ne düşünürsün. Çünkü dediklerin hep doğru çıkıyor ve iş görüyor.
-Örnek olacak gibi duruyor; onu yükseğe asın, bütün dünya görsün.
Hits: 131
ROMA’DA DİN VE YÖNETİM
- 1 Şubat 2019
BERBAT DURUMDAYIZ -2
- 8 Şubat 2019