
DOĞU TÜRKİSTAN’DA KURULAN DEVLETLER
- 16 Mart 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 29
- Facebook15
- Twitter10
- WhatsApp10
- LinkedIn5
- Telegram0
- Paylaşım
DEVLET KURMA ÇABALARI
16.03.2019 / ANAKARA
Toplamda beş bölüm olacak yazı dizisinin birinci bölümünde Türkistan’ın ve Doğu Türkistan’ın fiziki coğrafyası ile ilgili genel bilgiler verilmişti. Bu bölümde kısa bir şekilde Doğu Türkistan’daki devlet kurma çabalarını inceleyeceğiz.
DEVLET OLUŞUMLARI
Yazılara konu haline gelmesine neden olan bölge tarihine, ayrıntılarda boğulmadan, kısaca bakmamız gerekmektedir. Kendilerine çeşitli adlar verilen Türklerin yoğun olarak yaşadığı Türk Yurduna Farsça “Türklerin diyarı” anlamında Türkistan denmektedir. Niye Türkçe değil de Farsça kullanılıyor veya niye “Türk Yurdu” denmiyor da Türkistan deniyor denirse, bunu açıklamanın en basit yolu -zaten bu yazı bütününün ana teması olan asimilasyondan kaynaklanan- “kültür emperyalizmidir” derim. Hal böyle olunca, insanın Öz Türkçesi ile Turkland denmediğine şükredesi geliyor.
Bu adın verilmesi 5.yy’a denk gelmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz toplam 6 milyon km² kadar olan bu büyük toprak parçasının batı kısımları, 1865 yılında Çarlık Rusya’sı tarafından işgal edilir. Niye işgal edildiğini tahmin etmek kolaydır. Aynı soydan olan ama birbirleri ile geçinemeyenlerin yaşadığı ve haliyle otorite boşluğuna düşen hem yeraltı hem de yer üstü zenginlikleri bol olan bu bölge, elinde bulundurana hem stratejik hem de jeopolitik fayda sağlayacaktır. Ve Çarlık Rusya’sı öteden beri yapmakta olduğu keşifler ve Asya kıtasını haritalamaları sayesinde bunun farkındadır.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kurulduktan sonra, batı Türkistan beş parçaya bölünerek hangi köken nerede daha fazlaysa orada birer Sovyet Cumhuriyeti oldu ve ne gariptir ki aralarındaki didişme de bitti. SSCB yıkıldıktan sonra ise bu cumhuriyetler tamamen bağımsız olarak birer Türk devleti kimliğinde dünya devletler ligine çıktı. Yine ne gariptir ki aralarında dişe dokunur bir didişme yok. Demek ki, böyle bir işgalin yaşanması akıllarını başlarına getirmeleri için gerekliymiş. Ne olurdu işgaller olmadan önce akılları başlarına gelseydi denebilir ama tarih bunun için vardır, ders almamak tarihin ilk kuralıdır.
Tarihin ilk kuralından sonra ikincisi fazla gecikmeden devreye girer: Yere düşene bir tekme de sen vur ve öyle vur ki ya ölsün ya da yerden hiç kalkamasın. Çarlık Rusya’sının işgalinden sonra, Çin’de tam hâkimiyet sağlamış olan Mançular, 1876 yılında Doğu Türkistan’ı işgal etmişlerdir. Sekiz seneyi bulan kanlı savaşların sonunda Çin, bölgeyi 18 Kasım 1884 tarihinde tamamen ilhak ederek, kendi dillerinde “elde edilmiş / kazanılmış / yeni bölge” anlamında okunuşu Şincan/Sincan olan ismi verdi.
Kurulan İlk Devlet
Yeri gelmişken biraz daha geriye giderek bölgeyle ilgili ilk işgalden bahsedelim. Esasında, kimsenin bahsetmediği bir işgal dönemi olup tarihin derinliklerinde keşfedilmeyi bekliyor. 1750’de Çin işgale başlamış ve 1862 tarihine kadar sürmüştür (112 yıl). Bu süre içinde Doğu Türkistan’da 42 isyan hareketi olmuştur. Hemen hatırlatalım; isyan dendiğine göre bir işgal altında olmak söz konusudur. 1863’te Mehmet Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Bu devlet zamanın Osmanlı padişahı tarafından desteklenmiş ve tanınmıştır.
Dikkat ediniz; bugüne gelen sürecin başlangıcı olan işgal 1876 yılında olmuştur, 1884 yılında ise tamamen hüküm altına girilmiş ve ilhak edilmiştir. Daha sonra kurulan devletlerin yıkılması bir işgal ile sonuçlanmamıştır. Bölge zaten işgal altında olup bu işgal 2019 yılına kadar gelmiştir ve daha da süreceği açıktır. Kurulan devletler işgalcinin bir anlık boşluğundan faydalanarak kurulmuştur.
Burada kişisel düşüncemi belirtmek durumundayım: Türk-Moğol İmparatorluğunun tarih sahnesinden çekilmeye başlamasıyla birlikte, bölgede (Türkistan’ın tamamı) yaşayanlar, her ne kadar tamamı Türk soyu olsa da, birbirlerine girmiş ve hiçbir otoritenin, devlet kurgusunun olmadığı ciddi bir kargaşa dönemi yaşanmıştır. Böylesi bir ortam iştah kabartıcıdır ve Türklerin ezeli düşmanı olan Çin bu fırsatı kaçırmamıştır. Böylece ilk işgalini 1750 yılında gerçekleştirmiş ve 112 yıl sürdürmüştür.
Bölgeyi kaleme alanlar, işgal konusunda aynı yazı içinde birçok çelişkiye düşmektedir. Şöyle ki “Yabancıların işgalinden topraklarını temizlemek isteyen Uygurlar Çinlilere karşı çok sayıda isyan tertip ettiler.” gibi ve benzeri birçok ifadede bulunurlar. Bu ve benzeri ifadeler incelendiğinde zaten işgal altında olduğu ve bundan kurtulmak için ayaklanmalar çıkarıldığı anlaşılır. Ayaklanmalar hâkim otoriteye karşı olur. Hâkim otorite ise Çin’dir. Bu gibi ifadelerin maksadı işgalin geçmiş yüzyılın (20.) ortasında (1949 yılı) olduğunu göstererek daha çok taze olduğunu ve diğer devletlerin müdahalesini isterler. Oysa tarih orada duruyor ve asla yalan söylemiyor. Sadece açıp okumak gerekiyor.
Kaldığımız yerden devam edelim. Çin’deki milliyetçilik akımı Mançuları 1911 yılında tahttan indirir. Ancak bölge, Mançuların son dönemlerinde gönderdikleri gözlerini para ve hırs bürümüş savaş ağalarının eline kalır. Bu dönemde merkezi Çin Hükümet’inin etkisi azdır. Fakat henüz bir bağımsızlık ve onun sürdürülebilmesi söz konusu değildir.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti
Çeşitli ayaklanmalar ve direnişlerle süreç 1933 yılına kadar uzar. Bir hesaplama ile bu ana kadar, işgal altında geçen sürenin 57 yıl olduğunu görmek mümkündür. 12 Kasım 1933 tarihinde, ayaklanma başarılı olur ve Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti adı altında bir devlet kurulduğu ilan edilir. Ancak ilan edilen devletin ömrü kısa olur. 6 Şubat 1934 tarihinde Çin Ordusu kurulan devletin ordusunu yenerek dağıtır ve ilan edilen cumhuriyeti tarihe gömer.
Tarihe gömülen bu devlet kısa ömründe para basmak ve vatandaşlarına pasaport dağıtmak gibi bir devlette olması gereken birçok faaliyeti yerine getirmiştir.
Her ne kadar 1933 yılında bir devletin kurulduğundan bahsediliyorsa da o zamanı kapsayan -kuruluşu 1920, dağılışı 1946 olan- Milletler Cemiyeti tarafından tanınan ve buraya üye olan bu isimde bir devlete rastlamak mümkün değildir. Ayrıca bir başvuru veya davet de yoktur. Aslında, bunların olmaması kurulmadığı manasını taşımaz, cemiyetin ve diğer devletlerden hiçbirinin tanımadığı manasını taşır. BAKINIZ.
Kurulan bu devlet tamamen İslami anayasaya bağlı ve şeriata dayalı bir devlettir. Böyle bir devleti o bölgede kimsenin istemeyeceği çok açıktır. O dönemde bağımsız olan tek Türk devleti Türkiye Cumhuriyetidir. Kimileri Türkiye’yi, kurulan bu şeriat devletini tanımadığı için eleştirirken, kimileri de kendi meseleleri ile uğraşan bir devletin yeni kurulan şeriat tabanlı devlet ile yeterince ilgilenememesini yumuşak bir geçişle eleştirmektedir. Konunun yorumunun, egemenlik hakkının tamamen halka ait olduğunu hatırlatarak, bu temelde yapılması gerektiğini belirtmekte fayda görüyorum. Çünkü kurulan şeriat tabanlı devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin tanımamasını “laik Türk devleti” tanımamıştır şeklinde yaftalamaya çalışıyorlar.
Şekli ve şartı ne olursa olsun egemenlik tamamen yönetilene aittir. Laiklik egemenlik hakkı olarak değerlendirilmelidir. Laiklik dinle alakalı bir kavram değildir. Böyle olduğu içindir ki, laiklik ne dine karşıdır ne de yandaş. Halkın egemenliğine kim göz koymuşsa laiklik ona karşıdır. Bugün bunun adı sermaye sahipleri olabilir, yarın ise kendini aristokrat sanan zavallılar, ya da herhangi bir zümre…
Helencede halk “laik” demektir. Yönetimde ise rahipler vardır onların tepesinde ise mitolojik tanrılar. Her türlü pisliği yapan rahipler ve mitolojik tanrılar tarafından yönetilmek istemeyen halk bundan kurtulmanın yolunu bulur ve o pislikler tarafından “laikos” diye yaftalanır. Laikliğin din ile olan alakası bu kadardır ve tek taraflıdır. Sonuçta önemsizdir. Kısacası egemenliği halkın elinden alan bir şeriat devletini, egemenliği halka veren bir devletin tanıması kendisi ile çelişmektir. Mustafa Kemal’in böyle bir çelişki yaşayacağını düşünmek hayal âleminde gezinmektir.
Doğu Türkistan Cumhuriyeti
Ayaklanmalar ve direniş devam eder. 12 Kasım 1944 yılına gelindiğinde bu sefer içinde İslam sözcüğü olmayan bir cumhuriyet kurulur: Doğu Türkistan Cumhuriyeti.
Yeni kurulan Cumhuriyet 5 yıl içinde düzenli ordu kurmuş, güçlendirmiş ve savaş kazanır hale getirmiş, merkez bankası kurarak kendi parasını basmış, birçok devlet kurumunu açarak tam bağımsız bir devlet halinde gelmiştir.
Bunun ömrü daha uzun olur. 20 Ekim 1949 yılında yıkılmış olup, Aralık 1949 yılında ise Çin Halk Kurtuluş Ordusu bölgeye girerek tam bir hâkimiyet sağlamaya çabalamıştır. Çin ordusunun başarısı ancak altı yıldan sonra gerçekleşmiştir. 1 Ekim 1955 yılında tam hâkimiyet sağlanmış ve bölgenin ismi “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” olarak resmiyet kazanmıştır. Evet, bu resmiyet Çin kayıtları için geçerlidir. Türkler için Doğu Türkistan tanımlaması geçerlidir.
Doğu Türkistan ile ilgili olarak işgale karşı çıkanlar bu son yıkılışı temel alarak söylem geliştiriyorlar. Ancak doğrusu, işgalin 1876 yılında yapıldığı ve o günden beri bölge halkının bağımsızlıktan uzak kaldığıdır.
Yine aynı şekilde, 1944 yılında kurulduğu söylenen devletin de o zamanlar kurulu olan Birleşmiş Milletler nezdinde bir tanınırlığı ve kabulü yoktur. Benzer şekilde bir başvuru ve davet de yoktur. BAKINIZ.
Tekrar etmek gerekirse, kaydın, başvurunun veya davetin olmaması devletin kurulmadığı manasına gelmez, tanınmadığı manasına gelir. Günümüzden örnek vermek gerekirse Barzani de kendi adını taşıyan bir devlet kurmuş durumdadır. Ancak bunu ne çevresindeki devletler ne diğer devletler ne de Birleşmiş Milletler tanıdı. O sadece kendi halkına propagandada bulunurken “devlet olduklarını” söylüyor, o kadar.
Bölgede, 1949 yılından itibaren 35 milyon insanın katledildiğinden bahsedilmektedir. Böylesi bir rakam inandırıcılıktan uzaktır. Ayrıca Çinin, tarih sahnesinde var olduğu zamandan beri yapageldiği uygulamalara da aykırıdır. Onlar çalışma kampları, eğitim kampları, evlilikler, sürgün gibi yöntemlerle bölge insanını dönüştürmüşlerdir. Kısa bir zaman sonra öleceğini bilen bir insan kadar tehlikeli bir silah yoktur ve ne yaptığını bilen bir devlet bu yolu tercih etmez. Evet, ayaklanmalar sırasında yaşanan çatışmalarda kimse sağ alınmamış olabilir. Bu çatışmanın doğasında vardır ve kabul edilebilir.
DEVAM EDECEK
Hits: 615
DOĞU TÜRKİSTAN NERESİDİR
- 14 Mart 2019
YENİ ZELANDA KATLİAMI
- 17 Mart 2019