
ASİMİLASYON SÜRECİ
- 21 Mart 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Bölgesel Sorunlar
- 26
- Facebook20
- Twitter10
- WhatsApp5
- LinkedIn5
- Telegram0
- Paylaşım
21.03.2019 / ANAKARA
ASİMİLASYON
İşgalci, asimilasyon sürecinde kültürel değerlere (dil ile gelenek ve göreneklere), nüfusun azaltılması ve karışımı ile ekonomik alanlara yönelmiştir.
Önce bir gerçeği işaret edip peşinden işgalcinin belirlediği alanlarda nasıl davrandığına bakalım. Bölgenin resmi isminde “özerk” tabiri olmasına rağmen Uygurların kendilerini yönetme ve temsil etme hakları bulunmamaktadır. Doğu Türkistan’daki bütün önemli siyasi, yönetim ve ekonomik pozisyonların çok büyük bir kısmı (%90 denebilir) Çinlilerin elindedir.
İşgal bölgesinde yaşayan insanlardan yaklaşık 20 milyonunun dili Uygurcadır ve bu dili kullanan insanlar çoğunluğu oluşturmaktadır. Uygurca yazar ve konuşurlar. İçine, anlamsız bir şekilde, Arapça sokulmuştur. Anlamsız diyorum çünkü yerel ile hiçbir alakası yoktur. Bir başkası dini öğrenmek adına Arapça önemlidir derse, ona bir İngiliz dinini öğrenmek için İbranice öğrenmemiştir demek işten değildir.
Dilde Asimilasyon
Asimilasyon ve dönüştürme sürecinde, işgalcinin en önemli ve ilk hedefi dildir. Çünkü tüm kültür, edebiyat, anlatım, anlaşma, iletişim gibi hayatın olmaz ise olmazları dil üzerinden yürütülür. Çin devleti de ilk olarak dile saldırmıştır. Yerli halkın edebiyat ve kültürü içine kendi dilinden sözcük ve deyimlerin alınmasını sağlamak için gazetelerde, televizyon kanallarında, radyolarda daha fazla Çince sözcük kullanımına gidilmiştir. Reklam panolarında Çince öne çıkarılmıştır. Okul kitapları, eğitimde tekliği ve aynılığı sağlamak adına, kendi kullandıklarının çevirisinden oluşturulmuştur. Pek tabi ki içinde daha fazla Çince sözcük ve deyimler ile…
İşgal bölgesinde resmi dil Çince yapılmıştır. Devlet kurum ve kuruluşlarında, yerel dilde herhangi bir başvuru kabul edilmemektedir. Böylece giderek anadil olan Uygurcanın yok edilmesine çabalamaktadır. Şurası kesindir ki anadiller yok edilemez ama kullanım alanı daraltılabilir. Kendi dillerinin kullanılmasını sağlamanın ana maksadı kendisi gibi düşünen yerel halk yaratmaktır.
Yer isimlerini değiştirmiştir. Yeryüzündeki tüm işgalciler bu hataya düşmüştür. Başkasının senin koyduğun ismi öğrenmesini istemek yerine sen onların kullandıklarını öğren. Doğrusu budur ve birçok hatayı engeller.
Yükseköğrenim kurumlarında Uygur dil ve edebiyatı eğitimi kaldırılmıştır.
Tüm okullarda “çift dilli” eğitim sistemine geçilmiştir. Bundan maksatları Çinceyi bilmeyen yerel öğretmenleri tasfiye etmektir.
Ekonomide Asimilasyon
Ekonomik olarak çökertmek için işgücünü bölgeden uzaklaştırma yöntemini de kullanmıştır, yeni işyeri açtırmama, sadece kendi soyundan olanlara işyeri açtırma yöntemlerinin yanında. İlk olarak, 2004 yılında, Uygur kızlarını Çinin iç bölgelerine ucuz işgücü olarak göndermiştir. Peşinden, 2006 yılında, erkeklere bunu uygulamıştır.
Uygur nüfusunun % 80’inin yoksulluk sınırının altında
yaşadığı bölgede, asimilasyon yoluyla Uygur kimliğini yok etmek için Çin
hükümetinin yaptığı kurnazlıklardan birisinin ise Doğu Türkistan’ın kırsal
bölgelerinde yaşayan 16-24 yaş arası genç kızlara iş bulmak adıyla Çin’in
ortalarına doğru götürmesidir. Uygulama özetle şöyledir: Ailelere fabrika
sahipleri ve yerel yönetimler tarafından sahte vaatler ve sözler verilmektedir.
Kızlar kendilerine ve ailelerine anlatılanlardan çok farklı bir gerçekle
karşılaşıyorlar. Her şeyden önce vaat edilen maaşlar asla verilmiyor.
Verileceği iddia edilen ücretlerin çalışma ile değil, iş bitirme ile alakalı
olduğu kendilerine daha sonra ifade ediliyor ve zaten işler de zamanında
bitirmenin imkânsız olduğu işler olduğu için maaş verilmiyor. Kızlar, insafsız
çalışma saatlerinde zorlanmalarının yanı sıra özgürlüklerini kısıtlayan katı,
hapishane hayatını andıran çalışma koşullarında yaşıyorlar. Bu kızlar Çinli
erkeklerle zorla evlendiriliyorlar. Kabul etmezlerse işkence ediliyor, tecavüz
ediliyor ve ailelerine baskı yapılır. Bu çalışma şartlarından kaçan genç kızlar
ise Çin’in ücra yerlerinden beş parasız ve gururları kırılmış hâlde evlerine
dönmeye çalışıyorlar.
Doğu Türkistan’ın işgal edilmesinin ana gerekçesi olan yeraltı ve yerüstü
zenginliklerin varlığı Türklerin fakirliğini ortadan kaldırmıyor. Çünkü bu gibi
üretim tesislerinin sahibi ve çalışanı olamıyorlar. Olanlar ise çok az ücretle
oluyor. Çünkü bu zenginlikler doğrudan Çine taşınmakta ve üretim sahaları çok
sıkı korunmaktadır. Yılda iki ay zorunlu ücretsiz çalıştırma uygulaması halen
devam ediyor.
Yine kişisel servetlere el koyma yöntemi de ekonomik çökertmede kullanılmaktadır.
Nüfusta Asimilasyon
Bölgedeki Türk kökenli nüfusu azaltmak için Çinlileri bölgeye getirme, Türk kökenlileri Çinin başka yerlerine taşıma, toplum liderlerini hapsetme, ayrılıkçı ve terörist diye nitelendirerek kitleler halinde insanları çalışma kamplarına gönderme ve orada ölmelerini[1] sağlama, her aileye bir çocuktan fazlası olmayacak zorunluluğu getirerek doğum kontrolü gibi yöntemlerle başarılı olmaya çalışmıştır. Zorunlu kürtaj ve kadınları zorla kısırlaştırma gibi insanlık dışı yöntemler de kullanılmaktadır.
Bazı kaynaklarda ise “Uygurlar ve Çin Hanlısı olmayan nüfus için aile planlaması politikası ile köylerde 3 çocuğa, şehirde ise 2 çocuk uygulamasına devam edilmektedir.” denilmektedir. Bu çok büyük bir çelişkidir. Bir çocuk mu yoksa iki veya üç çocuk mu? Nüfusu bir anda iki veya üç katına çıkaracak bir çelişki söz konusudur.
Sağlık hizmetleri Türk bölgesinde yeterli seviyeye kasıtlı olarak getirilmemektedir.
Yasaklamalar ve Zorunluluklar
Bu gibi uygulamaların yanında bazı yasaklarda da söz etmek gerekir.
Mart 2017’de Çin devletinin yürürlüğe koyduğu “Aşırılıkları Azaltma Yönetmeliği” ile Çin tarafından aşırılıkçı ya da radikal görünen bir dizi davranış yasaklanmıştır. Örneğin radikal düşünce yayma, kamu radyo ve TV programlarını reddetme, burka giyme, anormal görünen sakal, ulusal politikalara direnme, radikal içerik barındıran yayınları okuma ve saklama yasaklandı.
Hükümet, Nisan 2017’de çoğunlukla İslami kökenli birçok isim yayınlayarak bunları yasaklamış ve bu isimlere sahip 16 yaşın altındaki çocuklarının isimlerinin değiştirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Bir yandan bölgeye yol yatırımı olarak 25 milyar dolar harcanırken, öte yandan tüm araç sahiplerine, izlenmelerini sağlamak için GPS izleyicilerini arabalarına kurmaları zorunlu kılınmıştır.
2018 Ağustosunda yayınlanan Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi raporunda Uygur kökenlilerin kitlesel olarak gizli bir şekilde toplama kamplarını andıran siyasi kamplarda zorla tutulduğu bildirildi. Çinin buna karşı gerekçesi ise “Doğu Türkistan’ın Çinin toprağı olduğu ve bölgede yaşananların Çin’in iç meselesi sayılması gerektiği” yönünde oldu.
En son olarak tarihe gidelim ve oradan asimilasyonun nasıl yapıldığına dair ipuçları yakalamaya çalışalım. Göktürklerden kalan Bilge Kağan, Kül Tikin ve Tonyukuk abidelerinde, Çin’in hileleri uzun uzun anlatılmakta ve Çin’in asimile politikasından bahsedilmektedir. Göktürklerin zayıfladığı dönemlerde, Çin yöneticilerinin Göktürk Hakanından Türk gelenek ve adetlerini bırakmalarını, Çin adetlerini benimsemelerini, Çinliler gibi giyinmelerini istedikleri tarihî belgelerle sabittir.
Evet, istisnasız her devlet ele geçirdiği yerde istediği şekli sağlayabilmek için nüfusun üzerinde maddi ve manevi oynar. Çin de işgal ettiği yeri asimile etmeyi devlet politikası haline getirmiştir. Bu sadece burada yapılmamaktadır. Moğolistan’ın ve Tibet’in işgal edilen bölgelerinde de yapılmaktadır.
İşgal edilen, bir devletin mandasını kabul eden veya boyunduruğuna giren bunu bilmeli ve ona göre tavrını belirlemelidir. Şunu demek istiyorum: işgal ortamını kargaşa, otorite eksikliği, milletin kendi içinde birbiri ile didişmesi gibi vurdumduymazlıklar hazırlar. Böyle bir ortamı yaratmamak işgal olasılığını ortadan kaldırır. Bir diğer demek istediğim ise, işgal sonrası işgalci en zayıf anındadır[2]. Topyekûn bir kalkışma ile işgalci tamamen yenilmeli ya da daha zayıf olacağı anı yaratma ve ondan faydalanma sürecine bilinçli olarak girilmelidir. Ama bu dediklerimin tamamı üst düzey akıl ve birlikte işleme gerektirir. Tarihe bakıldığında Türk milletinde bu özelliklerin olmadığını görürüz. Bakınız, 120’den fazla devlet kurma ve yıkılma gerçeği ortada duruyor. Eğer “birlikte işleme” veya diğer bir deyişle “birbiri için çalışarak özgür kalma” yeteneği olsaydı bu kadar devlet kurulmaz ve yıkılmazdı.
İşgal edildikten sonra bizi asimile ediyorlar lafı tamamen komikliktir, başka bir şey değil. Sanki geçmişte Türklerin kurduğu imparatorluklar, işgal ettikleri yerlerde halkı dönüştürmemiş, hatta kılıçtan geçirmemiş gibi davranılıyor. İşgalci, bir yeri dönüştürmüyorsa birileri ona sorar “Ne demeye işgal ettin buraları?” diye. İşgal sonrası asimilasyon son derece normaldir, buna anormal gözüyle bakmak anormaldir. Çünkü orayı kendi kullanımı için işgal etmiştir. Aksi durumda sormazlar mı niye İstanbul’a binlerce cami yaptınız diye? Bırakın işgali, günümüz Türkiye örneğinde olduğu gibi, iktidarlar el değiştirdikten sonra bile halkın asimile edildiğine veya dönüştürüldüğüne tanık oluyoruz, işgalden sonra olmasının neresi garip?
En yakın örnek Kıbrıs Barış Harekâtından sonra adaya Türkiye’den kalıcı yerleşim için halkın gönderilmesidir. Kıbrıs demişken, tarihe gidip yine Kıbrıs’tan bir örnek verelim. Kıbrıs’ın ele geçirilmesi sürecinde Magosa Kalesinin alınması 1571 yılına kalır. Kışlamak için adada kalınır ve askerler adanın yerli Rum kızları ile evlendirilir. “Hanım köylüyüm” lafı bu olaydan çıkmıştır. Buyurun bakalım, asimile eden kim, olan kim?
Dönüştürme sürecinde önemli olan dönüştürülmek istenen halkın verdiği tepkidir, dönüşümü etkisiz kılmak için neler yaptıklarıdır.
Etkisizliği sağlayan en önemli hayat gerçeği “Bir bütün
olarak kalabilmektir.”
[1] Ani veya zamana yayılmış kitlesel ölümler sonucu ölenlerin miktarı için çok farklı rakamlar söyleniyor. Bunların büyük bir kısmı birbiri ile çelişiyor. O yüzden, yazıda, rakamlara itibar edilmeden yöntemler hakkında bilgi veriliyor. Türklerin verdiği rakamların çelişmesi bir yana, Çinlilerinki bile çelişiyor.
[2] Aslında işgalciyi yenebilecek güç olsa çatışmanın ilk evrelerinde bu gerçekleşir. Ancak bazı durumlarda taraflar kendi gerçek gücünü ve konumunu değerlendiremeyebiliyor.
Hits: 158
Türkiye’nin beka problemi ve Suriyeli göçmenler.
- 21 Mart 2019