
İktidar Hırsının, İnsanı Düşürebileceği Durumlara Bir örnek: Türk Ahmed’in Entrikaları
- 21 Nisan 2019
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; MGM Tarih
- 1
Yazıya başlamadan önce, başlıkları okuyup hemen yorum yapanlar için bir uyarı yapmak istiyorum. Yazımızın konusu Mardin belediye başkanı seçilen Ahmet Türk değildir. Söz konusu şahıs günümüzde yaşayan bir kişi de değildir. İsim benzerliği sadece bir tesadüften ibarettir.
Olay Türkiye (Anadolu) Selçuklu Devleti zamanında geçmektedir. Bu devletin kurucu unsuru Türkmenlerdir. Fakat bir süre sonra, devleti idare edenler merkezi otoriteyi güçlendirmeye kalkışınca, başına buyruk hareket etmeye alışkın olan Türkmenlerle merkezi idare arasında sürtüşmeler başlamıştır. Bu sürtüşmeler, daha devletin Anadolu’ya tamamen hâkim olmasını sağlayan 17 Eylül 1176 yılındaki Miryokefalon Muharebesi’nin hemen ardından ortaya çıkmıştır.
Bu savaş sonucunda Doğu Roma ordusunu ağır bir yenilgiye uğratan Sultan 2. Kılıçaslan, İmparator Manuel ile bir barış anlaşması imzalayınca, Türkmenler “neden tüm düşman ordusunu imha etme imkânı varken anlaşma imzaladın” diye Sultan’a küfür edip onu korkaklıkla suçladılar ve kendi bölgelerine döndüler. Türkmenlerin bir kısmı da, İmparator İstanbul’a giderken onu takip ettiler ve uygun bölgelerde saldırılar düzenleyerek imparatorun yanındaki askerlerin büyük zayiatlar verdirdiler.
Muhtemelen bu durumun da etkisiyle Sultan, bu savaşın ardından merkezi daimi orduyu güçlendirmeye başladı. Selçuklu ordu sistemini yerleşik bir devlet ve merkezi bir idare sistemi esaslarına göre düzenlendi. Osmanlı’nın Yeniçerileri gibi olan merkezi bir daimi orduyu ve tımar sisteminin atası olan ikta sistemini güçlendirdi. Daha sonra, bir kısmı Hristiyanlardan oluşan paralı askerlerden de faydalanmaya başladı. Amaç, orduda ve devlet kademelerinde Türkmenlerin ağırlığını ve Türkmen güçlerine bağımlılığı azaltmaktı.
Merkezi otoriteyi güçlendirmek maksadıyla yapılan bu düzenlemeler sonucunda devletin kurucu unsuru olan Türkmenler, devlet kademelerinden dışlanmaya başlandılar. Daha çok uçlarda görevlendirilerek merkeze uzak bölgelere gönderildiler. Bunun etkisiyle değişik bölgelerde Türkmen isyanları ortaya çıkmaya başladı. Bunların en önemlisi ve devletin varlığını tehdit edecek kadar güç kazananı 1240 yılında ortaya çıkan Babai isyanıydı. Baba İlyas ve Baba İshak’ın önderlik ettiği bu isyan, Hristiyan Frank paralı askerleri de kullanılarak zorla bastırıldı.
Bu isyanlarla oldukça yıpranan Selçuklu ordusu, 1243 yılında Kösedağ Muharebesi’nde de Moğollara yenilince iyice zayıfladı. Ordunun zayıflaması ve devlet düzeninin bozulmaya başlaması yeni bazı isyanlar için uygun bir ortam oluşturdu. İşte bu dönemde Türk Ahmed diye bir Türkmen, etrafına çok sayıda insanı toplayarak isyan etti.
Fakat bu isyan devleti parçalamak veya bir bölgesini ele geçirmek için yapılan bir isyan değildi. Tam aksine, isyanın amacı devlet yönetimini ele geçirmekti. Çünkü Türk Ahmed, kendisinin Sultan I. Keykubat’ın gayrimeşru oğlu olduğunu ve tahtta hakkı olduğunu iddia ediyordu.
Dönemin kaynaklarının anlattığına göre bir Türkmen beyi olan Türk Ahmed, bazı emirler ve beylerin teşvikiyle sultanlığı ele geçirmeye karar vermişti. Devletin zafiyet içine düşmesin fırsat bilen bu kişilerin de yönlendirmesiyle, kendisinin I. Keykubat’ın oğlu olduğunu iddia etmeye ve tahtta hak iddia etmeye karar verdi.
Bir gün İçel bölgesindeki Türkmenlere haber göndererek bir meydanda toplanmalarını sağladı. Sonra annesini azarlaya azarlaya bu topluluğun önüne çıkardı. Onu topluluğun önüne atarak babasının kim olduğunu söylemesini istedi. Bu oyundan annesinin de haberi vardı ve yapılanlar bir düzmeceden ibaretti. Ahmed olaya gerçeklik katmak için annesine dayak atmaktan da çekinmedi. Sonunda kadın, kendisine öğretildiği gibi, “Oğlum şunu bil ki, senin baban o sultanın babasıdır.” dedi.
Bunun üzerine Ahmed, etrafında toplanmış olan halka dönerek yüksek sesle bağırdı: “Annemin ne dediğini hepiniz duydunuz! Sizi bana tanıklık etmeye çağırıyorum…’’ Sonra etrafında toplananları teker teker süzmeye başladı. Oynadığı tiyatronun halk üzerinde etkili olduğunu görünce konuşmaya devam etti: “Şimdi sultan olan beceriksiz ve kadın kılıklı kardeşim (Sultan 2. Gıyaseddin Keyhüsrev) Moğollar tarafından yenildiğine göre, bu ülkeyi yönetmeye layık değildir. Be sebeple, tahtın güçlü bir varisi olarak ülkeyi ben yönetmek istiyorum.”
Bunun üzerine halkın büyük çoğunluğu onun etrafında toplandı. Böylece Türkmenlerin desteğini alan Türk Ahmed, civar bölgelerde hâkimiyet kurmakla işe başladı. Kısa süre içinde Konya yakınlarına kadar geldi ve 300 civarında Hristiyan çiftliğine saldırarak ele geçirdi. Bundan sonra, Konya’ya haber gönderdi ve şehrin üç gün içinde kendisine teslim edilmesini istedi. Fakat bu isteği karşılanmayınca Alaiye (Antalya)kalesine giderek orada sultanlığını ilan etmeye karar verdi. Bazı kaynaklara göre yanında 10.000, bazı kaynaklara göre ise 20.000 kadar silahlı adamı vardı.
Kösedağ Muharebesi’nden sonra Moğolların tabi devleti durumuna düşen Anadolu Selçuklu Devleti’nin ordusu oldukça küçülmüştü. Bu sebeple 10/20 bin kişi, çok önemli bir güç anlamına geliyordu. Nitekim isyancıların üzerine bir ordu gönderildi ama ordu isyan bölgesine yaklaştığında isyancıların sayısını öğrenince harekâtı durdurdu. Yeni askeri birlikler istendi ve beklemeye başlandı.
Bunun üzerine Suriye ve diğer bölgelerden toplanan paralı askerler de dâhil yeni askeri kuvvetler isyan bölgesine gönderildiler. Buna rağmen isyan üç ay kadar sürdü ve ancak Lampron (Namrun) Kalesi hâkimi Konstantin’in yardımıyla bastırılabildi. Türk Ahmet, Konstantin’in bir hilesi ile ele geçirildi ve idam edildi.[1] Fakat bu isyanın bastırılması benzer isyanların yeniden ortaya çıkmasına engel olamadı. Bundan sonra da Türkmenler tarafından çıkarılan irili ufaklı birçok isyan hareketi meydana geldi ve bunların bazıları Konya’yı tehdit edebilecek kadar güçlenmeyi başardılar.
Bu topraklarda tarih boyunca kurulan her devlete karşı
birçok isyan hareketi meydana gelmiştir. Ancak bu isyanlara katılanların
tamamına yakınının hayatı genellikle darağacında sona ermiştir. Buna rağmen
gerek alelade isyanlar, gerekse Türk Ahmed olayındaki gibi kendini sultanın
kayıp oğlu veya bilinmeyen oğlu ilan edip tahtta hak iddia edenlerin çıkardığı isyanlar
daha sonra da devam etmiştir. Ancak onların isyanları da hüsranla sona
ermiştir.[2] Buna rağmen, iktidar hırsı sebebiyle birçok insan, ölümü göze almaktan
çekinmemiş ve anlattığımız olayda da görüldüğü gibi hiçbir ahlaki kaygı
duymadan annelerinin namusunu bile ortaya koyabilecek kadar ileri
gidebilmişlerdir.
[1] Türkiye Selçuklu Devleti ve bahse konu isyan hakkında geniş bilgi için bkz. Erkan Göksu, Türkiye Selçuklularında Ordu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2010.
[2] Benzer olaylar Asya ve Avrupa’daki birçok devlette yaşanmıştır. Bunlar hakkında kitaplar yazılmış, filmler çevrilmiştir. Örneğin Osmanlı’da Düzmece Mustafa olayı vardır. A. S. Puşkin’in “Yüzbaşının Kızı” isimli romanının ana karakterlerinden biri de kendini çar ilan eden böyle bir kişinin hikâyesidir.
Hits: 6
31 MART SEÇİMİNİN ARDINDAN SEÇİM SONUÇLARININ DÜŞÜ...
- 19 Nisan 2019
DEMOKRASİYE SALDIRI
- 21 Nisan 2019