
23 Nisan 1920: Türkiye Büyük Millet Meclisi Neden ve Nasıl Kuruldu?
- 22 Nisan 2019
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; MGM Tarih
- 1
Osmanlı İmparatorluğu, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak I. Dünya Savaşı’ndan çekildi. Mütareke imzalanırken; gerek devleti idare edenlerin, gerekse halkın beklentisi Osmanlı İmparatorluğu’nun nüfusun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde varlığını sürdüreceği yönündeydi. Fakat mütarekenin hemen ardından başlayan işgaller, bunun mümkün olmayacağını ortaya çıkardı.
Bunun üzerine, değişik kesimlerce, ülkenin kurtuluşu için bazı fikirler ortaya atılmaya ve bazı girişimler yapılmaya başlandı. Bunlardan Mustafa Kemal Paşa ve onunla birlikte hareket edenler, ülkenin silahlı bir direniş gösterilmeden kurtulmasının mümkün olmadığını ve bu direnişin Anadolu’da başlatılması gerektiğini düşünüyorlardı.
Bu fikre uygun olarak Mustafa Kemal Paşa, 3. Ordu Müfettişi olarak atandığı görevine başlamak üzere 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Kısa bir süre kaldığı Samsun’da durumu yerinde tespit ettikten sonra kurtuluş mücadelesi için bir program ve strateji oluşturmaya başladı. Bunun ardından; önce Havza’ya, ardından da daha güvenli gördüğü Amasya’ya geçti.
Burada Rauf (Orbay) ve Refet (Bele) Bey ile Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın da katılımıyla Milli Mücadele’nin manifestosu niteliğindeki Amasya Tamimi hazırlandı. Bu tamimin maddeleri tespit edilirken, telgraf vasıtasıyla, Kazım (Karabekir) ve Mersinli Cemal Paşalarla da görüşülerek onların da fikirleri ve onayları alındı.
22 Haziran 1919’da yayınlanan Amasya Tamimi’nin ardından, Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey, Erzurum’a gitti. 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında yapılan Erzurum Kongresi’nde, Amasya Tamimi esaslarına uygun olarak Milli Mücadele’nin temel esasları belirlendi. Buradan Sivas’a hareket eden Mustafa Kemal Paşa ve Erzurum Kongresi’nde seçilen Heyet-i Temsiliye’ye mensup bazı kişiler, 3 Eylül’de Sivas’a vardılar.
4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında yapılan Sivas Kongresi’nde, Erzurum’da alınan kararlar tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilerek kabul edildi ve alınan kararları uygulamak için Mustafa Kemal Paşa başkanlığında bir Heyet-i Temsiliye seçildi. Bu Heyet-i Temsiliye, ordunun ülkeyi savunmak için düzenlenmesi, Kuva-yı Milliye unsurlarının bir komuta yapısı altında birleştirilmesi ve Güney Anadolu’da da bir direniş hareketinin örgütlenmesi gibi faaliyetlere başladı.
Bir yandan da, İtilaf Devletleri ne isterse onu aynen yerine getirmekten başka bir şey yapamayan Damat Ferit Paşa hükümetinin düşürülmesi ve Milli Mücadele’ye taraftar bir hükümetin başa getirilmesi için bazı tedbirler alındı. İstanbul’la iletişim kesildi ve İstanbul Hükümeti’ne bağlı yöneticiler görevden alındı. Hükümeti baskı altına alacak şekilde; Padişah’a, İtilaf Devletleri temsilcilerine ve diğer önemli kişilere telgraflar çekildi. Bu baskıya dayanamayan Damat Ferit Paşa hükümeti, 2 Ekim1919’da istifa etmek zorunda kaldı.
Yeni hükümet, 3 Ekim’de Ali Rıza Paşa tarafından kuruldu. Mersinli Cemal Paşa, Kuvayı Milliye temsilcisi olarak hükümette yer aldı ve Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) oldu. 7 Ekim’de hükümetle Heyet-i Temsiliye arasında genel esaslar konusunda bir anlaşmaya varıldı. Bundan sonra Kuva-yı Milliye’nin güçlendirilmesi ve ülkenin savunması için gerekli tedbirler alınmaya başlandı.
20-22 Ekim tarihleri arasında, hükümetle bir anlayış birliğine varmak maksadıyla Bahriye Nazırı (Denizcilik Bakanı) Salih Paşa ve Heyet-i Temsiliye arasında Amasya’da bir görüşme yapıldı. Görüşme, Sivas Kongresi kararları üzerinden yürütüldü ve ikisi gizli toplam beş protokol imzalandı.
Fakat milli harekete karşı olanlar da boş durmuyordu. Amasya Görüşmeleri sırasında Sivas’ta, Şeyh Recep ve etrafına topladığı bazı kişiler, telgrafhaneyi ele geçirerek 18 ve 19 Ekim tarihlerinde padişaha, Mustafa Kemal Paşa’ya ve Salih Paşa’ya Heyeti Temsiliye aleyhinde telgraflar çektiler.
Bu sırada Damat Ferit Paşa da; Askeri Nigehbân Cemiyeti, Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve İngiliz Muhipler Cemiyeti ile anlaşarak Geyve, Karacabey, Bursa, Adapazarı ve İzmit bölgesine adamlar göndererek propaganda yaptırmaya başladı. Ama alınan tedbirler sayesinde bu kişiler amaçlarına ulaşamadı. Fakat Biga Yarımadası ve Bozkır bölgelerinde isyan çıkmasına engel olunamadı.
Bozkır bölgesinde Hoca Zeynelabidin’le irtibatlı bazı hocaların elebaşılığında 20 Ekim’de çıkan isyan, askeri birlikler ve milli müfrezelerin müdahalesiyle 4 Kasım’da tamamen bastırıldı. 25 Ekim’de Gönen ve Manyas bölgesinde propaganda yapmaya başlayan Anzavur’un 2 Kasım’da Susurluk’a gelmesiyle başlayan isyan ise 30 Kasım’da bastırılabildi.
Bu isyanlar sırasında, Suriye İtilafnamesi’ne göre Güney Anadolu’yu boşaltacak olan İngilizler, İskenderun üzerinden Filistin’e çekilmeye başladılar. İngilizlerin çekilmeye başladığını öğrenen Heyet-i Temsiliye, 26 Ekim’de bölgeye yakın askeri birliklere; Maraş, Urfa ve Antep’in Fransızlar tarafından işgal edilmesini önlemek için gerekli tedbirlerin alınmasını bildirdi. Fakat bölgenin Fransızlar tarafından işgal edilmesine engel olunamadı.
Heyet-i Temsiliye bir yandan da yapılacak seçimlerle ilgileniyordu. Seçimlerle ilgili hususları görüşmek üzere kolordu komutanlarının katılımıyla 16 Kasım’da Sivas’ta yapılan toplantıda; Meclis’in İstanbul’da toplanmasına fakat Anadolu’dan seçilen vekillerle görüşülerek uygulanacak programın anlatılmasına karar verildi. Ayrıca, Heyet-i Temsiliye’nin durum netleşinceye kadar göreve devam etmesi ve nizamnamedeki esaslar çerçevesinde çalışması kararlaştırıldı. Bunun ardından Heyet-i Temsiliye, 18 Aralık’ta Sivas’tan ayrıldı ve 27 Aralık’ta Ankara’ya vardı.
Bu sırada Güney Anadolu’da her yerde milli teşkilat kurulmuş, Maraş’ta çatışmalar başlamış, Batı Anadolu’daki Kuva-yı Milliye birlikleri ordu imkânları kullanılarak ikmal ediliyordu. Bu durum İngilizleri endişelendirdi. Harbiye Nazırı’na, Kuvayı Milliye birliklerinin Milne Hattı gerisine çekilmesini bildirdiler. Harbiye Nazırı bu talebi yerine getiremeyeceğini söyleyince, 21 Ocak’ta hükümetten Harbiye Nazırı ve Genelkurmay Başkanı’nı görevden almasını istediler.
Hükümeti zor durumda bırakmamak için Cevat ve Cemal Paşa, 21/22 Ocak’ta istifa etti. Fakat İngilizlerin bununla yetinmeyecekleri ve Harbiye Nazırı ile bazı milletvekillerini tutuklayacakları söylentileri yayılmaya başladı. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, böyle bir durumda Anadolu’da bulunan tüm yabancı subayların tutuklanması için askeri birliklere emir verdi.
Bu gelişmelerin ardından, Gelibolu’daki Akbaş Cephaneliği’ndeki silah ve mühimmat, Köprülü Hamdi Bey tarafından, 26/27 Ocak gecesi Anadolu’ya kaçırıldı. Bunun üzerine, İngilizler Bandırma’ya asker çıkardılar. Fakat artık her şey İtilaf Devletleri aleyhine gelişiyordu. Nitekim 28 Ocak’ta, Meclis-i Mebusan, İtilaf Devletlerine meydan okuyacak şekilde Misak-ı Milli kararlarını kabul etti.
Bu sırada Rusya’daki gelişmeler, Bolşeviklerin iç savaşı kazanmak üzere olduğunu gösteriyordu. Bolşeviklerin Akdeniz’e çıkmasını önlemek için boğazların savunmasının daha da güçlendirilmesi gerekiyordu. Fakat İstanbul’daki durum İngilizler açısından, kontrolden çıkmak üzereydi. Çünkü Meclis’te milliyetçiler çoğunluğa sahip durumdaydı. Batı Anadolu’daki Kuvayı Milliye’nin etki alanı İstanbul sınırlarına yaklaşmış ve İngiliz birlikleri için tehdit teşkil ediyordu.
Bu sebeple, Kuvayı Milliye’yi Biga ve Kocaeli Yarımadası’ndan çıkararak boğazlar ve İstanbul’la milli kuvvetler arasında bir tampon bölge oluşturmaya karar verdiler ve Damat Ferit Paşa ile işbirliği içinde harekete geçtiler. Bunun sonucunda, bir grup 16/17 Şubat’ta yeni bir Anzavur ayaklanması başladı. Bu sırada Kızıl Ordu, Azak Denizi sahiline kadar ulaşmıştı ve yenilen Denikin ordusu gemilerle Varna’ya tahliye ediliyordu. Bu gelişmeler sebebiyle İngilizlerin Akdeniz Filosu İstanbul’a geldi.
2 Mart 1920 günü, İtilaf Devletleri Kuvayı Milliye birliklerinin cephe hattından üç kilometre geriye çekilmesini bildiren bir notayı hükümete verdiler. Bunu kabul etmeyen Ali Rıza Paşa, 3 Mart’ta istifa etti. 6 Mart’ta hükümet kurma görevi Salih Paşa’ya verildi.
Yeni hükümet 8 Mart’ta kuruldu. Salih Paşa hükümeti de milli hareketle işbirliğine devam ediyor ve milliyetçilerin çoğunlukta olduğu Meclis çalışmalarına devam ediyordu. İstanbul’daki durumun kendileri için tehdit teşkil ettiğini değerlendiren İngiltere hükümeti, 10 Mart’ta İstanbul’un işgal edilmesi emrini verdi. Bunun üzerine, İngiliz birlikleri 16 Mart’ta İstanbul’u işgal ettiler. Çok sayıda Osmanlı devlet adamı ve milletvekilini tutukladılar.
Heyeti Temsiliye, derhal İtilaf Devletleri temsilcilerine telgraflar çekerek bunu protesto etti. Kolordu komutanları ve diğer ilgililerle görüşerek durum değerlendirmesine başladı ve daha önce alınmış olan kararlara uygun olarak harekete geçildi. Anadolu’daki İngiliz subayları tutuklandı. 20 Kolordu’ya bağlı 24. Tümen’in komutanı olan Mahmut Bey’e, Orta Anadolu’daki İngiliz birliklerinin dışarıya çıkarılması ve demiryollarının kontrol altına alınması görevi verildi.
24. Tümen’in 143. Piyade Alayı, 17/18 Mart akşamı milli müfrezelerle birlikte Ankara’dan hareket etti. Demiryolu hattı üzerindeki 25 İngiliz askerini tutukladı ve Ankara’ya gönderdi. İngilizlerin İstanbul’la bağlantısını kesmek için Geyve yakınlarındaki köprüleri tahrip etti ve Eskişehir’in etrafındaki tepeleri işgal etti. Bu gelişmeler üzerine Afyon’daki İngiliz birliğinin komutanı, 19 Mart’ta Afyon’u boşaltıp Eskişehir’e gitti.
Aynı gün Heyet-i Temsiliye bir beyanname ile Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanacağını ilan etti. Bu sırada, tüm askeri birlikler İstanbul’la irtibatı kesmişti. Bir tek 14. Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa, İstanbul’la irtibatı kesmek istememiş fakat tümen komutanları ile anlaşamayınca komutayı Bursa’daki 56. Tümen Komutanına bırakmıştı.
Ama 19 Mart günü Genelkurmay Başkanı, en kıdemli kolordu komutanı olarak Anadolu’daki birliklerin komutanlığını alması ve ordunun İstanbul Hükümeti’ne bağlılığını sağlaması emredilince göreve geri döndü ve bu emri diğer kolordulara iletti.
Bu sırada Anzavur isyanı devam ediyor ve Damat Ferit Paşa’nın yönlendirdiği bazı kişiler İzmit, Adapazarı, Geyve ve Düzce bölgelerinde karışıklık çıkarmaya çalışıyordu. Yunan ordusunun durumu da tehdit edici bir durum arz ediyordu. Yunanlılar Milne Hattı tesis edildikten sonra Anadolu’ya yeni birlikler çıkarmışlar ve Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes Nehirlerinin vadilerine birer tümen yerleştirmişler, İzmir ve çevresini de bir tümenle kontrol altına almışlardı. Ayrıca, İzmir’de “Küçükasya İşgal Ordusu Komutanlığı” kurulmuş ve mevcut birliklerden iki kolordu teşkil edilmişlerdi.
Bu gelişmeler üzerine, İngilizlerin Orta Anadolu’dan bir an önce çıkarılması daha da önemli hale gelmişti. Bu sebeple 24. Tümen Komutanı, 20 Mart’ta Eskişehir’i tamamen kuşattı ve İngilizlere şehri terk etmelerini bildirdi. İngiliz birlikleri komutanı Albay Hart, 24 saat süre istedi fakat bu talep reddedildi. Bunun üzerine İngilizler, trenle şehirden ayrıldılar.
Bu sırada 12. Kolordu Komutanı Fahrettin Bey, 21 Mart’ta Yusuf İzzet Paşa’ya telgraf çekerek onun emrine girdiğini bildirdi. Bu durum Konya’dan, Batı Anadolu, Biga ve Kocaeli Yarımadası’na kadar uzanan bölgenin İstanbul’a bağlı kalmasına sebep olabilirdi. Üstelik İngilizler de, İzmit’ten gönderdikleri bir birlikle Geyve Boğazı’nı tutmuşlardı.
Ancak İngilizler, 27/28 Mart akşamı, Lefke bölgesindeki köprüleri imha ederek İzmit’e çekildiler. Bu durum Heyeti Temsiliye’yi rahatlattı. Çünkü bu durum, İngilizlerin Anadolu’da yeni bir çatışmaya girmeyi göze alamadıklarını gösteriyordu.
Bunun üzerine Torosların kuzeyindeki milli kuvvetler harekete geçtiler ve Fransızlar da İngilizler gibi hiçbir direniş göstermeden Çiftehan’dan çekildiler. Akköprü’den ise zorla atıldılar. Böylece, tüm Orta Anadolu kontrol altına alınmış oldu.
Ama 14. Kolordu Komutanı Yusuf İzzet Paşa, hala Harbiye Nezareti ile irtibatını sürdürüyordu ve 12. Kolordu Komutanı da kendisine bağlı kalmaya devam ediyordu. Bu sorunun bir an önce sona erdirilmesi gerekiyordu. Bunun için Refet Bey, 2 Nisan’da Afyon’dan hareket ederek Sarayönü’ne geldi. 3 Nisan’da; 12. Kolordu Komutanı, karargâh personeli, vali ve şehrin ileri gelenlerini görüşmek bahanesiyle yanına davet etti. Bu kişiler gelince, hepsini trenle Ankara’ya götürdü.
Bu kişilerle görüşen Heyeti Temsiliye, vali ve 12. Kolordu Komutanı’nı görevden aldı. 12. Kolordu Komutanlığı’na İsmet Bey’i atadı. Fakat Konya’ya dönen Fahrettin Bey, kolordu personeline hareketlerinin yanlış olduğunu ve Ankara’ya bağlı kalmak gerektiğini söyleyince, görevde bırakıldı. 56. Tümen Komutanı Bekir Sami Bey de, Yusuf İzzet Paşa’yı 10 Nisan’da trenle Ankara’ya gönderince sorun tamamen çözülmüş oldu.
Bu sırada, Düzce bölgesinde bir isyan çıkmış ve hızla diğer bölgelere yayılıyordu. Çünkü 5 Nisan’da kurulan Damat Ferit Paşa hükümeti, İngilizlerin de istekleri doğrultusunda Milli Mücadele aleyhinde bir bildiri yayınla ve bir fetva çıkararak bunu bütün Anadolu’ya gönderdi. Bunun üzerine Heyeti Temsiliye de, 45 müftü ve müderrisin imzasıyla bir karşı fetva yayınladı. Buna rağmen, 8 Nisan’da Düzce’de bir isyan çıktı ve iç çatışmaların fitili ateşlenmiş oldu.
Bu sırada, İngilizler, artık tamamen İstanbul ve boğazların elde bulundurulmasına yoğunlaşmışlardı. Çünkü Anadolu ve Bağdat demiryolu gibi, General Denikin’in Kızıl Ordu’ya yenilmesinin ardından, Kafkasya’da da etkinliklerini kaybetmişlerdi. Bu sebeple, 6 Nisan’da Samsun’daki birliklerini ve 8 Nisan’da da Batum’da bulunan Denikin ordusunu gemilerle İstanbul’a taşıdılar.
Bu günlerde Heyet-i Temsiliye de yoğun bir faaliyet içindeydi. Çünkü TBMM’nin açılması için seçimlerin yapıldığı, Meclis-i Mebusan’dan bazı vekillerin de Meclis’e katılmak üzere Ankara’ya gelmeye başladığı bu dönemde, isyanların bir an önce bastırılması gerekiyordu. Bu sebeple Ali Fuat Paşa, 14 Nisan’da Ankara’dan ayrıldı ve Bilecik üzerinden 19 Nisan’da Bursa’ya gitti.
Fakat alınan tüm tedbirlere rağmen Düzce’de başlayan isyan Ankara yakınlarına kadar yayıldı. Meclis’in açılması hazırlıklarının yapıldığı 21 ve 22 Nisan günlerinde isyanların şiddeti en üst seviyeye ulaştı. Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de böyle gergin bir ortamda açıldı. Böylece Milli Mücadele’nin yeni bir safhası başlamış oldu.
Amasya Tamimi’nden sonra, Meclis-i Mebusan’ın açılması ve İstanbul’da Milli Mücadele taraftarı bir hükümetin iktidara getirilmesine çalışılıyordu. Yani Milli Mücadele taraftarları ile onlara karşı olanlar, İstanbul’daki iktidar için mücadele ediyorlardı. Şimdi ise, Anadolu’da yeni bir meclis oluşturulmuş ve ülkeye hâkim olmaya çalışan iki iktidar merkezi ortaya çıkmıştı. Artık iktidarı ele geçirmek için değil, iki iktidar merkezinin ülkenin kontrolünü ele geçirmek için yaptığı mücadele söz konusuydu.
Bu sebeple TBMM kurulur kurulmaz, ülkeyi yönetmek için gerekli organlar oluşturulmaya başlandı. 24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal Paşa meclis başkanlığına seçildi. Geniş bir bölgeye yayılan ve bir türlü bastırılamayan isyanlar meclisin varlığını tehdit eder hale geldiğinden, meclis tüm dikkatini bu isyanların bastırılmasına yoğunlaştırdı. Bunun için cepheden bazı birlikler çekildi ve isyan bölgelerine gönderildi. Ayrıca, 29 Nisan’da Hıyaneti Vataniye Kanunu’nu çıkarıldı. Buna göre TBMM’nin meşruluğuna karşı çıkan ve fesat yaratanlar vatan haini sayılıyor ve vatan hainlerine idam cezası verilmesi kabul ediliyordu.
2 Mayıs’ta, 11 bakanlı ilk “İcra Vekilleri Heyeti” teşkil edildi. Fevzi Paşa; Müdafaa-i Milliye Vekili (Savunma Bakanı), İsmet Bey Erkânı Harbiye-i Umumiye Vekili (Genelkurmay Başkanı) oldu. Böylece, Anadolu’nun yönetimi de, savaşın yönetimi de tek merkezde toplandı. Bu meclis ve onun kurduğu hükümetler, bundan sonra verilen Milli Mücadele ile tüm işgalci güçleri ülkeden çıkardı ve bağımsız yeni bir Türk devleti kurmayı başardı.
Hits: 108
DEMOKRASİYE SALDIRI
- 21 Nisan 2019
NELER OLUYOR BİZE
- 25 Nisan 2019