
BARIŞ İÇİN 20 YILDIR UĞRAŞIYORUM[1]
- 17 Mayıs 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 12
- Facebook25
- Twitter10
- WhatsApp0
- LinkedIn10
- Telegram0
- Paylaşım
İMRALI GÖRÜŞMELERİ – 1
16.05.2019 / ANAKARA
Ooo, bakar mısınız şu hıza, yapılmakta olan algı operasyonunun aceleciliğine?
Sabah saatlerinde “Sayın Öcalan” nezaketi boy gösterdi haber portallarında. Söyleyen iktidar partisi yanlısı bir düşünce grubunun genel koordinatörüydü.
Daha sonra ise adalet bakanlığının sayın sıfatı ile adlandırılan hükümlünün, sekiz yıl aradan sonra, avukatlarıyla dilediği zaman görüşmesine izin çıktı. Pardon ama sormak zorundayım; niye yasakladın, niye izin veriyorsun? Seçim süreciydi değil mi yasaklanmasının nedeni, serbest bırakılmasının nedeni de aynı şekilde seçim süreci değil mi? İstanbul’daki Kürt oylarını yanlarına çekmek istiyorlar. Ne yazıktır ve aynı zamanda ne hazindir ki, kendilerine Kürt diyen bu toprakların insanları, bu gibi ayak oyunlarına hep kanıyorlar. Zaten kanmasalar etnikçilik yapmazlardı, sermaye sahiplerinin kendileri üzerinde oyun oynamasına izin vermezdi, keza siyasetçilere de itibar etmezlerdi…
Burada en ilginç ve inanılmaz olan ayrıntı ise adada mukim hükümlüye “İmralı Canisi, bebek katili” diyen bir parti genel başkanının sözü üzerine harekete geçilmiş olmasıdır.
Algı operasyonunun başlayacağının sinyalleri, açık bir şekilde, İmralı Adasındaki hükümlünün bir avukatı ile görüşmesi ve akabinde mektubunun okunmasıyla verilmişti.
Bunun böyle olacağını o görüşme ve mektuptan çok önce öngörerek “Yeni bir çözüm süreci mi yoksa yeniden çözüm süreci mi” başlığı ile 14 Nisan 2019 tarihinde irdelemiştik. TIKLAYINIZ.
Hemen birkaç gün sonrasında ise net bir şekilde “Çözüm süreci geliyor” başlığı altında, kendilerinin PKK’nın İngiltere temsilciliği dedikleri DPI’nın düzenlediği toplantılar, katılanlar irdelenmiş idi. TIKLAYINIZ.
Gözlerimi dört açmış bir şekilde yeni “şerefsizleri” bekliyorum. Hani denmişti ya görüşen şerefsizdir diye…
Bu arada, tüm bunlardan evvel, bir şekilde ele geçirdiğim bir kitabın çok önemli bölümlerini yayımlamayı düşünüyordum. O yüzden eseri benim için uzun sayılacak bir süreçte okumuş ve size sunacak kadar çalışmış idim. Yayıma hazır hale getirdiğim birkaç bölümü şu andan itibaren size sunmaya başlıyorum.
Eser Hakkında Genel Bilgiler
Eserin adı: DEMOKRATİK KURTULUŞ VE ÖZGÜR YAŞAMI İNŞA (İmralı Notları). Adı anılan eser, İmralı cezaevinde cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan’ın HDP milletvekilleri ile görüşmesi sırasında tutulan notlardan oluşturulmuştur. Yazarı olarak Abdullah Öcalan’ın gösterildiği eserin birinci baskısı Kasım 2015 tarihli olup, Weşanen Mezopotamya yayınevi tarafından Almanya’da ISBN:978-3-941012-97-4 materyal numarası ile bastırılmıştır. Eserin herkes tarafından elde edilmesini öneriyorum. Birilerinin ne dümenler çevirdiğini çok iyi anlatıyor. O dümen çevirenlerin herkesi nasıl haksız yere suçladığını bu süreçten sonra çok daha iyi anlayacaksınız.
Takdir edileceği üzere, cezaevinde yapılan bu gibi toplantılar devletin bir veya birkaç çalışanının eşliğinde gerçekleşir. Yine takdir edileceği üzere bu gibi toplantıların tutanakları (hatta sesli görüntü kaydı) olur ve o eşlik eden kişi veya kişiler tarafından bağlı bulundukları kuruma sunulur. Buradaki kurumun MİT olduğunu değerlendirmek bir hata olmasa gerek. Daha sonraki bölümlerde görüleceği üzere toplantılara kamu düzeni ve güvenliği müsteşarı da katılmaktadır. Haliyle bu katılım, tutanak / sesli görüntü kaydı sayısını ve sunulan kurum sayısını artırmaktadır.
Toplamda yirmi beş bölüm halinde gerçekleşecek bu dizide (gerek görülürse eserin sonundaki mesajlar ayrı bir veya birer bölüm olarak verilebilecektir), tarafımca, önemli görülen yerler alıntılanacak.
Paragrafın başında yirmi beş rakamı geçti. Bu rakam aynı zamanda toplantı sayısını da belirliyor. Diğer bir deyişle en az yirmi beş kez bu şekilde toplanılmış. HDP’nin tutuklu eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, en son ifadesinde, “Devletin sahil güvenliği bizi oraya yirmi üç kere götürdü, getirdi. Bunlardan sekiz tanesinde ben de vardım” demiştir. 80 milyonluk ülkenin geleceği hatalara kurban edilmişken, bu kadarlık sayı hatasının olması kadar doğal bir şey olamaz, değil mi?
Tam bu noktada söylemem gerekir ki eserdeki tüm satırlar kayda değerdir. Ancak gerçek hayatta uygulama bulmuş, çokça rastlanmış ama kaynağı belli olmayan konuşmalar ve kişisel olarak önemli gördüklerim ile hiç hatırlanmayanları öne çıkarılacak.
Her yazı konusuna verilen başlıklar, Türkiye’deki iktidar partisinin önde gelenleri ve yandaşları tarafından karşı tarafa bir paye vermek maksadıyla kullandığı ve asıl kastedilenin Abdullah Öcalan olduğu “İmralı” tarafından verilmiştir, bilginize. Bu arada, MHP başkanı önceleri “İmralı Canisi” dermiş ne gam. O da artık “İmralı” hattında ve İmralı Canisi oldu İmralı Sakini. Bu kadar hata kadı mabadında da olur, dertlenmeyin.
Bildiğiniz gibi açılım ve sonrasında çözüm süreci denilen uygulamalar İmralı’nın verdiği yol haritası ile oluyordu ve uçuruma gidildi. Hatırlatayım istedim.
Gelinen noktada, artık, yine Sayın Öcalan deniyor, mektupları halka okutuluyor, avukatla görüşme yasağı kaldırılıyor. Diğer yandan ekonomi tamamen bozuk ve hatta bitik, bütçe her ay açık veriyor, merkez bankası tüm parasını hazineye aktardığı gibi olmayan dövizleri bozduruyor. AB ile köprüler atıldı. ABD ile ileri geri hareketler yapılıyor. Bir milyon lira ile tuvalete giderken yapılan bir hareket ile bir lira ile tuvalete gidilir olan ve bunu anlayamayan TL, hayatının en kötü günlerini yaşıyor. Hayati önemi olan tüm tüketim mallarının ederi bir önceki yıla göre en az iki-üç katına çıkmış durumdadır. Su elektrik, doğalgaz ve akaryakıta yapılan zamlar vaka-i adiye olduğu için yazmıyorum bile. Suriye’de bataklığa saplanıldı ama ses etmedikçe ve kimse görmedikçe batılmadığını sanan bir zihniyetten dolayı kimse oradaki canhıraş bağırtıyı duymuyor. Herkesin aptal diktatör diye baktığı Suriye devlet başkanı Esat, ülkesinin en kötü profilli 5 milyon insanını kendisine kötü komşuluk yapan Türkiye’ye kakaladı, ne zeka ama. Toplumun haber alma ve verme kaynakları tamamen iktidar yandaşı oldu. Yargıyı konuşmuyorum bile, tamamen bağımlı ve taraflı. Ege adaları ve doğu Akdeniz’de resmen çuvallandı.
Sadece bir kısmından bahsettiğim mevcut ortam, Kürt oylarını her ne pahasına olursa olsun almak için yine bir çözüm sürecine doğru gidildiğini göstermektedir. Bu meyanda, geçmişteki uygulamaların, “mutfağı” olan İmralı’da “yemeğin” nasıl pişirildiğini göstermek bir yurttaşlık bir borcudur diye düşünüyorum. Çünkü geçmiş geleceğin aynasıdır. Geçmiş yaşanmadan bugüne gelinmez, bugün olmadan yarın olmaz.
Konular uzun gibi durabilir ama ayıracağınız fazladan bir 10-15 dakika, ömrünüz hesaba katıldığında ve mesele memleket meselesi olduğunda “teferruattır.”
Alıntılarda yorum yapmamaya çalışacağım ama yapmak zorunda kalırsam da bunlar kalın italik harfler ile olacaktır.
Yorum yapmamaya çalışacağım dedim ama yeri geldi ve yapıyorum: Bazı bölümlerde rastladığım üzere, bu görüşmelerin öncesinde (olasılıkla bir veya iki gün önce) kendi deyimiyle “heyet” olan devlet heyeti ile görüşüyor. Yorumu biraz daha ileri götürüyorum ve bu görüşmelerin ağırlıklı MİT görevlileri ile olduğunu değerlendiriyorum. Yorumda durmak yok, devam: Kendi kafasından çıkmayacağını değerlendirdiğim bazı sloganların, düşüncelerin, tavır ve davranışların, ileriye dönük planların kendisine o “heyet” tarafından dikte edildiğini düşünüyorum. Ayrıca bu “heyet” dediğinin bir kişiden daha fazla sayıda ve konusunda uzman kişilerden oluştuğunu ve yine ayrıca içinde yabancı gizli servis elemanlarının da olduğunu düşünüyorum. Bunlara örnek vermem gerekirse açılım, çözüm, analar ağlamasın, süreç, komisyonlar, yasal dayanaklar… Devam ediyorum düşünmeye ve diyorum ki, işin içinde yerel siyasiler ve onların “üst akıl” dediği küresel siyasiler de var.
1987 yılının eylül ayından itibaren, bilgim ve deneyimlerim nispetinde, PKK terör örgütü ile ilgili olan her şeyi ve herkesi profesyonelce incelemeye ve irdelemeye çabaladım. Örgüt tarafından veya bir başka kurum tarafından hazırlanmış olsun, elime geçen tüm kaynakları okuduğum gibi sağ veya ölü ele geçirdiğim teröristlerin üzerlerinden çıkanları da okudum. Zamanla kendimce bazı tespitlerde bulundum. Yeri gelmişken bu uzun diziden önce bunların bazılarını, kısaca, paylaşmak isterim.
1.PKK, yeryüzünün, gelmiş geçmiş en iyi yönetilen terör örgütüdür. Bu yeteneği ve bilgiyi başındaki Abdullah Öcalan ve birlikte yola koyulduğu kişilerden beklemek fazla iyimserlik olur. Dahası “bebek katili” namı ile anılan adamın zaman içinde kendisinden daha iyi olduğunu değerlendirdiği birçok kişiyi öldürerek (onlar infaz der) tasfiye ettiği gerçeğini öne alırsak, bunun mümkün olmadığını görürüz. Örnek olarak 1986 yılında öldürülen AGİT kod adlı Mahsum Korkmaz gerçeğini ben söyleyeyim, gerisini siz getirin. Terörist başı ve sazendeleri, teröristler tarafından çok sevilen bu adamın ölümünü bir süre gizlemiştir. Açıklamak zorunda kalındığında ise “T.C. öldürdü” denmiştir. Ölümüne inanan pek çıkmamıştır, ta ki 1989 yılında Bekaa Vadisinde Mahsum Korkmaz Akademisi açılana kadar. Mahsum Korkmaz’ın örgüt içi katli, kumpas davalarının en büyüğü olan Ergenekon sürecinde itirafçı olan ve Türk Ordusuna kurulan kumpasların her iki ayağı için de pek makbul sayılan itirafçılar tarafından itiraf edilmiştir.
Peki, nedir bu örgütü en iyi yapan? Pekâlâ, sıradaki maddeleri izleyin o zaman.
2.PKK bir gizli servis operasyonudur. Küresel ve yerel işbirlikçisi gizli servis elemanları işin içindedir. O yüzden işler şansa bırakılmıyor ve baştaki korkuluğun üzerinde ısrarla duruluyor. Sürekli adam değiştirmek örgüt içi disiplini bozacağından bu yöne gidilmiyor ve ayrıca olası zeki ve akıllı bir adam işleri berbat edebilir.
3.Çoğunluğunu Yahudilerin ve silah tüccarlarının oluşturduğu küresel sermayenin ve sömürgecilerinin (bunlara yerli işbirlikçileri de dâhildir) gelecekteki asıl hedefini (Türkiye) önceden yumuşatma eyleminde hataya yer yoktur. Yumuşatılmamış hedefe girildiğinde ölecekler sermayenin kendi adamları olacaktır ve kendi adamları çok değerlidir.
4.PKK ile gerçekten çok iyi mücadele etmiş devlet görevlilerinin çeşitli ayak oyunları (kumpas) ile tasfiye edilmesi, hedef ülkenin, Batı ve sermaye yanlısı bile olsa, bilgisiz yöneticileri tarafından gerçekleştirilemeyecek bir eylemdir. Batı ve sermaye, hedef ülkelerin bilgisizler ve suça bulaşmışlar ama illa da diktatörler tarafından yönetilmesini arzularlar. Çünkü bunları elde etmek ve aynı zamanda bertaraf etmek çok kolaydır.
Kısacası örgütün yönetiminde, perde arkasında olsa da, Batı ve sermaye ile onların kulu kölesi olan gizli servisler vardır.
Yazı dizisi süresince bu adamın ne büyük bir egoya sahip olduğunu, kadınlar konusunda kendisini İyon tanrılarından Zeus gibi gördüğünü, tipik bir diktatör tarzı olan “her şeyi ben bilirim” tavrını sürdürdüğünü, kendine sanal gerçeklikler yarattığını, HDP milletvekillerini azarladığını, onlara tepeden baktığını göreceksiniz.
Yazı dizisi bittikten sonra aklınızın bir köşesinden “HDP, Abdullah Öcalan’a, PKK’ya ve hatta ‘bırakın dağa çıkmayı ovaya inin, siyaset yapın’ diyen ikiyüzlü siyasetçilere rağmen siyaset yapmaya, en azından bir şeyler üretmeye çalışıyormuş” düşüncesinin veya en azından algısının geçeceğini değerlendiriyorum. Bu kitabı okuyup, incelememi yaptıktan sonra “HDP, PKK, bebek katili ve ikiyüzlü siyasetçiler dörtlüsünde orasını burasını oynatmayan bir tek HDP imiş” dedim. Ne kadar kötü, değil mi?
Mevcut iktidar partisi, onlara kim öğrettiyse yanlış öğretmiş, ilk günden beri CHP’ye saldırmaktadır. Oysa onları orada tutan o saldırdıkları partinin uçkuruna düşkün eski başkanı ve onun aklına uyan milletvekilleridir. İktidar partisinin başkanı zamanı geldiğinde vefa borcunu zamanın CHP başkanını siyaset dışına iterek ödemiştir. Bu girişten sonra şunu diyeceğim, sürekli terörist diyerek, teröristlerle görüşüyor diyerek saldırılan CHP’nin bu işlere hiç bulaşmadığını, bulaştırılması için bu adamın nasıl yırtındığını, asıl bulaşanın ve görüşenin “görüşenler şerefsizdir” lafının tarafındakiler olduğunu, hem de görüşmelerin en tepeden yapıldığını yani balığın baştan koktuğunu göreceksiniz bu yazı dizisi süresince.
Artık Eserden Alıntılara Geçebiliriz:
Abdullah Öcalan gelen HDP milletvekillerini[2] karşıladıktan sonra konuşmaya başlıyor:
Şerafettin Elçi’nin vefatını duydum. Üzüntülerimi belirtiyor, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Talabani de ağır hastaymış, geçmiş olsun dileklerini belirtiyorum.
Çerçeveyi çizeyim. Bu süreç Özal, Erbakan ve Ecevit döneminden bu yana devam ediyor. Yirmi yıldır uğraşıyoruz. Emre Bey[3] ile başladığımız süreç son iki buçuk yılda kesildi. Sonuçları mektuplarla sizlere de yansıtıldı. Son süreçle Hakan beyin[4] de katıldığı üç dört toplantı oldu.
Usul eşbaşkanlar düzeyinde gelinmesiydi. Gültan Hanımın ismini vermiştim. Böyle olmasını istedim. Ancak yine de buraya gelmiş olmanız önemlidir. Bana halkın ve diğer Kürt partilerinin durumu hakkında bilgi verebilir misiniz? Bir mektup yazacağım.
Ancak diyalog sizinle olmaz. Diyalogun sizinle başlamayacağını biliyordum zaten. Parti olarak gelişmenizi istemiyorlar. Görüşmeler burada gerçekleşir. Burada yaptığımız görüşmeler olmasa, sizinle görüşmek bir yana canlı bile yaşatmazlar.
Beni bile on dört yıldır çürütmek için uğraştılar. İmha temelli geldiler, gelecekler de. Bu sureci sabote etmek isteyenler de olacak. Burada her toplantı[5] yapıldığında gerilla kayıpları bildiriliyor. Böyle mesaj veriyorlar. Tabii heyetle yaptığımız görüşmeler önemlidir. Onlar da risk alıyorlar. Hatta heyeti bile vazgeçirmeye çalışıyorlar. Darbeci zihniyet sureci sabote etmeye çalışacak. Size yumruk atan şahıs da tek başına değil. Yazılacak mektubun içeriği surece yon verecek. Mektubu hazırlarken bir yöntem önereceğim.
Yorumum: 20 yıl dediğine göre 1993 oluyor başlangıcı. Süreç Özal, Erbakan ve Ecevit’ten beri devam ediyormuş. Demek ki yakalanmadan önce de bazı işler kotarılıyormuş. Heyeti vazgeçirmeye çalışanlar kim olabilir. Bu konu açık değil. Heyet devlet heyeti olduğunu göre, onu vaz geçirmeye çalışanlar da devletin bir başka kurumu veya kurumlarından oluşanlar olabilir. Ya da böylesi bir cümle laf ola beri gele türünden de söylenmiş olabilir.
Gerillanın çatışmasızlık ortamına girmesi için parlamentoda kanunla kurulacak bir komisyon gerekir. Hakikat Komisyonu denilebilir, Uzlaşma veya Yüzleşme Komisyonu da denilebilir.
Yorumum: Bu isimli komisyonların parlamentoda ve kamuoyuna karşı zikredildiğini biliyoruz.
Gerillanın çekilmesi halinde halka yönelik şiddeti engellemek amacıyla Barış Konseyinin kurulması gerekir. Köye geri dönüşler, ödenecek tazminatlar Barış Konseyinin himayesinde olur. Siz buna
Akil İnsanlar mı diyorsunuz? Onlar tarafından süreç yerinde izlenir. Süreç Türkiye’deki vicdan sahibi insanlar tarafından iyi izlenmeli ve bu konuda rol oynanmalıdır.
Yorumum: Tazminat, Barış Konseyi ve Akil İnsanlar kavramlarına dikkat ediniz. Ayrıca halka yapılacak şiddeti teröristler engelliyormuş gibi bir algı yaratıyor. Oysa özgürlük istedikleri halkı katledenler kendileridir.
Aslında Anayasa konusunda kurucu bir meclis olmak durumundaydı. Mevcut çalışma sonuç alıcı olmadı. Daha sonra Numan Kurtulmuş ve Osman Can cephesinden Anayasa Kurucu Konvansiyonu şeklinde ele alınabilir. Son kırk yıllık şiddeti Türk ve Kürt halkına aştıracak bir anayasa olmalı. Cumhuriyetin kuruluşundan beri anayasada laik Kemalistler Kürtleri ve İslami toplumu tasfiye etmeyi amaçladılar. Böylece Türk halkı da hak ve özgürlüklerinden yoksun kaldı.
Yorumum: Anayasa konusunda Kurucu Meclisten bahsediyor, bu mantıklı. Söylediği isimlere dikkat. Laik Kemalistler Kürtleri ve İslami toplumu tasfiye ediyormuş, daha neler.
Sırrı Süreyya ve Altan bunu iyi bilmek durumunda. Türk halkının ve İslami kesimin hak ve özgürlüklerini, Kürt halkının da varlığını kabul edecek. Kürt halkının varlığı henüz devlet tarafından kabul edilmemiş. Varlığının kabul edilmesi gerekir. CHP komisyona katılınca bunu değerlendireceğiz. Sadece dilinin değil beyninin, gövdesinin, yani varlığının kabul edilmesi gerekir. Kürt realitesi parlamento tarafından kabul edilmeden nasıl anayasa yapacaksınız? Bu konuda 1921 Anayasasını ve yirmi maddelik Kürt Reform Tasarısını[6] esas alabilirsiniz. Orada Kürtlerin varlığının kabulü var. Biz Kürt Reform Tasarısını canlandırmak istiyoruz. Biliyorsunuz, 9 Şubat 1922 tarihli 64’e karşı 373 oyla kabul edilen Kürt Reform Tasarısı belgelerinin gizlenmesi Kürtleri tasfiye amaçlıdır. Oysa bu belgenin kabulünden sonra 30 Ağustos Zaferi gerçekleşmiştir. 1922 Türkiye’nin kurtuluş yılıdır. Bu belgeleri niye saklıyorsunuz?
Yine Erdoğan’la Büyükanıt görüşmesinde[7] (5 Kasım’daki Dolmabahçe görüşmesi) darbeci kesimle Kürtlerin dışlanması konusunda anlaşma ve uzlaşma var. Bu uzlaşmanın aşılması barışın şartıdır. Eğer barış ve çözümü realize edemezsek, KCK operasyonu provokasyonunu aşamazsak barış hikâyedir.
On kişinin içeriye alınması komplodur, etkisizleştirmedir, bir çeşit öldürmedir. Barzani onlara da tam olarak güvenmeyin. Çaresizler, değil mi?
Yorumum: Barzani’ye güvenilmeyeceğini ve onun bir işportacı olduğunu bu da biliyor, sevindirici.
Barış için iki ayınız var. Daha sonra dokunulmazlıklarla birlikte kalan da tasfiye edilebilir. Daha sert darbeler de söz konusu olabilir. KCK operasyonlarının sonu gelmeli.
Toplantılar yapmanız gerekecek. Bu çerçevede siz de tartışın. Mektupta neler yazmak gerekebilir? KCK operasyonu ve bombardıman devam ederken bir mektup yazmam söz konusu olmaz. Yazacağım mektubu parlamento ve AKP kabul eder mi, bilemiyorum. İlkede silahlı mücadeleye son vermeye karşı değilim. Ama yerine ne koyacağız? Parlamento rol almayacaksa, yasal ve anayasal düzenlemeler yapılmayacaksa nasıl barış koşulları yaratılabilir?
“İslam’la Kürtleri oyalayabiliriz” anlayışı AKP’yi doğurdu. Altan bu konuları kitaplaştırabilir. Kürt imhasında İslam’ın kullanılması nedeniyle kıyamet koparılmalı. Erdoğan bu çerçevede Fırat’ın doğusunu imha temelinde milletvekili oldu. Baykal’la öyle görüştüler. İslam’a özgürlük, Kürt’e imha! Bu olmaz.
Yorumum: Yukarıdaki paragrafın tamamına dikkat ediniz. Mesela silahlı mücadele yerine ne…
İsrail kurulacağı zaman iki büyük provokasyon var. CHP üzerinden Kürtsüzleştirme ve İslamsızlaştırma uygulanıyor. Kemalist milliyetçiler Kürtlerin imhası temelinde Yahudi sermaye çevreleriyle görüştüler.
Baraj ve sulama kanalları ile de Kürt düşmanlığı yapılıyor. Mardin’e neden sulama kanalları götürülmedi? Urfa’da Akçakale’ye kadar götürüldü. Barajlar imha planlarının bir parçası. Yine mayınlı araziler var. Harran Belediye Başkanıyla evlendirilen kadını hatırlayın. İsrail’in etkisi var. İsrail Urfa’ya öyle yerleşti. Yine Fas’tan getirilen kızlar var.
Hakiki barışa Türk-Kürt barışı ile gideceğiz. Bu iki toplumun ilişkilerini dinamitlemişler, zehirlemişler. Bunu nasıl aşabiliriz, bunun üzerinde çalışacağız. Bir halkın ulusal onuru ile oynanacak, halk buna tepkisiz kalacak! Öfkeliyim. Ulus-devletçi değilim. Katliamların temel nedeni budur. Ulus-devlet[8] özgürlük değil kölelik demektir. Biz Kürtleri demokratik bir ünite haline getirmek istiyoruz. Türkiye Anayasasında ve yasalarda bu olmadan barış olmaz. AKP buna gerek yok diyor. Peki, biz nasıl yaşayacağız? Yirmi milyon insanın yasal ve anayasal ifadesi olmadan biz nasıl yaşayacağız? Bu nedenle bir eylem planı çıkarıyorum. Bunun aşamalarını belirteyim.
Yorumum: Ulus-devlet konusunda laf salatası yapıyor. Hem ulus-devletçi değilim diyor hem de Kürtleri ünite haline getirmek istiyoruz diyor. Sorularım şu: Birincisi; ünite demek üniterlik değil midir? Üniterlik de ulus devletin temeli değil midir? İkincisi; istiyoruz diyor, kimler o isteyenler?
1- Çatışmasızlık ortamının sağlanması.
2- Anayasal ve yasal süreç. Kürt Reform Tasarısı güncelleştirilmeli. Vatandaşlık tanımı için şöyle öneriyorum: Anayasamız bütün tarihsel kültürleri Türkiye’nin bir zenginliği olarak kabul eder, kendisini geliştirme, özgürce ifade etme ve örgütleme hakkını tanır. İspanya Anayasasında da böyledir. Bu tanım vatandaşlık sorununu da, diğer birtakım sorunları da çözer.
AKP’nin önerisi gibi nötr bir öneri de olabilir. Ancak benim sunduğum gibi bir tanını birçok sorunu da çözer. Dil eğitimini tartışmıyorum bile. Yasama hakkı, ekonomik özerkliği olacak. Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’ndaki çekinceler kaldırılacak.
Yorumum: İspanya anayasası örneğini AKP’liler çokça kullandı. Yerel yönetimlerde özerklik kavramını da çokça kullandılar. Şimdi bunların kaynağı nereymiş, görülüyor.
3- Normalleşme süreci.
Kürt varlığını inkâr etmek Türk varlığını da inkâr etmektir. Kürt gider, İslam giderse Anadolu’da Türk de kalmaz. Bütün bu unsurlar dışlanırsa bu lobiler, egemen güçler sizi de dışlar. Tüm tarihsel kültürlere saygı, kendini ifade etme ve örgütlenme hakkının tanınması önemli. Böyle bir düzenleme durumu kurtarabilir. Bunun içine her şey girer. Anayasanın buna kapalı olmaması önemlidir. Saymaya gerek yok. Üç kelime yeter: Yurttaşlık devlet bağıdır.
Yorumum: Hatırlıyor musunuz “yurttaşlık devlet bağıdır” yaklaşımını? İşte, kaynağı bu süreç? Dikkatle okuduğunuzda adamın kafasının karışık olduğu görülecektir.
Barış sureci açıldıktan sonra bir danışman heyet de isteyeceğim. Değişik kesimlerle görüşeceğim. Siz de basına yansımamak kaydıyla bu çerçevede toplantılarınızı yapıp olgunlaştırın.
Sezgin’le de görüşülebilir. Ona söyleyin. Devleti AKP’ye bırakırsanız dışında kalırsınız. CHP’nin katkısı olabilir, önemli görüyoruz.
Yorumum: Şu kısacık bölümde bile iki kere CHP’nin sürece katılması yönünde isteği var. İlginç!
Kandil’e de şiddetli eleştirilerim var.
Suriye’de öz savunma alanlarına Araplar da dâhil edilebilir, aksi halde imha olabilirler. Bir araya gelmeliler. Halk esas alınmalı. Barzani’nin emrine girmesinler. Suriye’de demokrasi için kim iddialıysa onunla birlikte olurlar.
Ulusal Konferans için de şunları söyleyebilirim: Önce kendi aranızda toplantınızı yapın, sonra diğer Kürt partileriyle, sonra da diğer parçalardaki Kürtlerin katılımıyla Ulusal Konferans gerçekleştirilebilir.
Yorumum: Ulus-devlete karşı ama ulusal konferansa değil. Tamamen çelişki dolu.
HDK’de partileşme kararları varsa olabilir. Çalışın, geliştirin. Secim aracı olacaksa da, olmayacaksa da kararınızı verin, benim de kabulümdür. Ertuğrul biraz hantal kalıyor. Sırrı Süreyya onlar lütfen uykudan uyansınlar.
Heyeti geliştirmemiz gerekiyor. Eşbaşkanlar olmalı, parlamento kanadını geliştireceğiz. Kılıçdaroğlu’na da bilgi verin. Silivri meseleleri de gelip buraya dayanacak.
Irak, Suriye ve Türkiye birliği Maliki ve Esat rejiminin aşılmasıyla mümkün olabilir. Barzani’nin ipi Amerika ve İsrail’in elindedir.
AKP’nin Anayasa Komisyonunda önerdiği anadil ve kültürel kimlik hakkının bireysel temelde ele alındığı, kolektif bir hak olarak kabul edilmediği ifade ediliyor. Bu konu hakkında şunları belirtiyorum: Ne bireyin haklarını devletin içinde eritme, ne de devlete karşı bütün kültürleri ayrı ayrı konumlandırma olmalı.
Siyaset gerçek tanımına uygun yapılmayınca ülke insanına kaybettiriyor. Bu durumda politikacı çözümsüzlüğü derinleştiren insan oluyor.
Yorumum: Vay adamım be, neler de biliyormuş böyle. Politikacılar için tamamen doğru söylüyor.
Bu süreç önemli. Eğer birileri bozarsa daha yaygın şiddet, ölümcül temelde bir KCK operasyonu süreci gelişir.
Ben arkadaşlarla tartıştım. Hazırım, yazmaya başlayabilirim.
Kadın arkadaşlara selamlarımı söyleyin. Yeni yılı bu temelde kutluyorum.
3 Ocak 2013
Not: Bu bölüm diğer bölümlere oranla hayli kısa olduğundan ve içinde bazı temel bilgileri barındırdığından, neredeyse, hiç kısaltılmadan verilmiştir.
Kaynak: Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), Abdullah Öcalan, Weşanen Mezopotamya, 1. Baskı, Kasım 2015, ISBN:978-3-941012-97-4
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE
[1] Bu başlık bana ait değildir, konu içinde geçen ve yazı sonunda kaynak olarak verilen kitabın ilk bölümünün adıdır.
[2] Kaç kişinin katıldığı ve kim oldukları açık değil. Sadece tahmin edilebiliyor.
[3] Zamanın MİT müsteşarı.
[4] Mevcut MİT müsteşarı.
[5] Devlet heyeti ile olan toplantılardan bahsediyor.
[6] Yok böyle bir reform tasarısı, uyduruyorlar. BAKINIZ.
[7] Bu görüşmeyi de tamamen yanlış değerlendiriyor.
[8] Kendisi kurmak istediği Kürt devletini ne temelli yapacakmış acaba? Ulus devlete karşı çıkmak sermaye ağzı ile konuşmaktır.
Hits: 33
Rahmet…!!!
- 16 Mayıs 2019
Tarihte “Türkiye” Adını Kullanan İlk Devlet
- 17 Mayıs 2019