
Günümüzde Türk müziğinin durumu: Aşk kaç beden giyer?
- 21 Mayıs 2019
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Kültür ve Sanat
- 2
- Facebook10
- Twitter15
- WhatsApp0
- LinkedIn5
- Telegram0
- Paylaşım
Yıllar önce, küçük bir Trakya kasabasında musiki cemiyetine üyeydim. Haftada bir veya iki gün bir araya gelir, solfej ve ritim çalışır, bazı klasik Türk müziği parçalarını söylerdik. Geçen gün radyoda “Aşk kaç beden giyer?” diye bir şarkı dinleyince o günler aklıma geldi.[1]
O zamanlar söylediğimiz parçaların müziği, kesin kurallara bağlı ve sözleri de şiirseldi. Ayrıca ağır ve vakur bir şekilde söylenen bu şarkıların anlamları da oldukça muhafazakârdı ve belli kurallara bağlı bir şekilde yazılmıştı.
Yeni şarkılarda bu ciddiyeti ve disiplini görmek mümkün değil. Benim gibi yaşı hayli ilerlemiş kişilerle sohbet ederken, bu durum gündeme gelince, genellikle bir eleştiri ve üzüntü söylemi ortaya çıkıyor. Ne yalan söyleyeyim, zaman zaman radyodan bazı şarkıları dinleyince, ben de bu görüşlere katılmıyor değilim. Ama eskiye özlem, çok fazla ve ifrat derecesinde olursa insana zarar verir. Çünkü her şey değişirken müziğin de değişmesi ve içinde bulunduğu ortama uyum göstermesi doğal bir zorunluluktur.
İki-üç yıl kadar önce müziğimizin tarihi gelişmesini incelemiş ve bu konuda bir makale yayınlamıştım. O zaman, Türk tarihinin en eski dönemlerinden itibaren müziğin gelişimini inceleyince şunu görmüştüm. Coğrafya değişince, müzik değişiyor. Üretim ve tüketim ilişkileri değişince, müzik değişiyor. Kültür değişince, müzik değişiyor. Din değişince, müzik değişiyor. Dünya ile temas arttıkça müzik de bundan etkileniyor ve değişiyor. Yani, yaşam değiştikçe, müzik de değişiyor.
Hal böyle olunca, daha durağan bir yapının ve daha az dış ilişkinin bulunduğu dönemlerde “Esir-i zülfünüm ey yüzü mahım, gece doğmuş benim bahtı siyahım.” gibi hem ölçü bakımından oldukça kurallı, hem de anlam açısında oldukça muhafazakâr olan üslup, “Aşk kaç beden giyer?” gibi oldukça hafif ve laubali bir hale gelebiliyor.
Maalesef bunu değiştirmek mümkün değil. Hızlı tüketim alışkanlığının yaygınlaştığı, hamburger yemenin modernlik sanıldığı ve kapitalizmin hızlı üretim, hızlı tüketim dayatmasının hâkim olduğu bir dünyada, müziğin de hafif, hızlı üretilip hızlı tüketilen, birbirinden pek farklı olmayan basit bir yapıda olması kaçınılmaz gibi görünmektedir.
Zaten müzikte bu değişimin yaşanmaya başlandığı dönemlerde, bu tür müziğin ismi bile hafif müzik olarak konulmuştur. Yani bu müziği yapanlar, ne yaptıklarını bilmekteydiler ve bunu da kimseden saklamıyorlardı. Bu samimiyet sebebiyle, hafif de olsa tat alabileceğimiz ürünler üretiliyordu. Fakat 90’larda başlayan bir süreç, bu durumu çok vahim bir hale getirdi. “Bayıra karşı yatır beni…” diye başlayan sözlerin bile kullanıldığı, hormonlu ve sağlıksız birçok eser piyasaya çıktı, ilgi gördü, tüketildi ve kısa sürede çöpe atıldı.
Bu durum belki de, hızlı sanayileşmenin ve bunun sonucunda halkın seri üretim ürünü kalitesiz malları tüketmeye alışmaya başlamasının müziğe yansımasıydı. Bu, sadece bize has bir durum da değil. Bütün dünya benzer gelişmeleri yaşadı, yaşıyor ve yaşamaya devam edecek gibi görünüyor.
Sanayi devrimi döneminde hâkim olan fikir merkantilizm olduğundan, o dönemlerde müziğin millileşmesi ve bunu yaparken belli bir kaliteyi muhafaza etmesi mümkündü. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların yaptığı kültürel devrimler kapsamında müzik alanında gerçekleştirdikleri yeniliklerde de bunu görmek mümkün. Ancak günümüzde; liberalizm, globalleşme vb. isimler altında yürütülen başıboşluk ve nitelik yerine niceliğe önem veren anlayış sebebiyle artık aynı şeyleri yapmak mümkün değil gibi görünüyor.
Hele “Bırakınız yapsınlar…” şeklinde ifade edilen anlayış ile belli bir kaliteyi muhafaza etmek hiç mümkün değil. Çünkü bırakınca, herkes yapıyor. Herkes yapınca da, kalite düşüyor. Kimsenin üretmesine karşı değilim ama biraz özen, biraz kalite istemek de hakkım diye düşünüyorum.
Tamam…
Yeni şeyler üretelim…
Günlük şeyler de üretelim…
Eyvallah…
Ama iyi şeyler üretmeye çalışalım.
Ve…
Eskinin güzel şeylerini de koruyalım.
[1] Yanlış anlaşılmasın, ben bu şarkının ritmini seviyorum. Söyleyen hanımefendi de gayet güzel söylüyor. Bu yazıda bahsettiğim hususlar, özellikle bu şarkı ile ilgili değil, Türk müziğinin genel durumu ile ilgili bir değerlendirmedir.
Hits: 18
Tarih; ‘Geleceğiniz’dir, Geçmişiniz değil…
- 21 Mayıs 2019
Davul çalar, uyanırsın sahura…!!!
- 23 Mayıs 2019