
BU SÜRECİ BİZ HAZIRLADIK[1]
- 24 Mayıs 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 9
- Facebook25
- Twitter15
- WhatsApp0
- LinkedIn15
- Telegram0
- Paylaşım
İMRALI GÖRÜŞMELERİ – 3
23.05.2019 / ANAKARA
HDP milletvekilleri ile yapılan İmralı görüşmelerini aktarmaya devam ediyoruz. Bu toplantıya Katılanlar Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan’dır. Konu genel olarak, geri çekilme, komisyonlar, akil insanlar, kadın konuları, görüşmelere yasal mevzuat, yerel yönetimler…
Ana fikri oluşturan konuşmaları alıntılıyorum, tamamlayıcı olanlardan ise önemli gördüklerimi ekliyorum. Yanal hareketlere girişen konuşmalar ve benzerlerini ise geçiyorum.
Öcalan: …KCK’nin mektubu dün geldi, aslını da az önce aldım. …
Demirtaş: Evet, KCK’nin mektubunu önceden size ulaştırdık. …Hükûmet de KCK’nin mektubunu acilen size iletmek istedi. Bugün bütün mektupları, anayasa önerilerinden oluşan 21 sayfalık eki ve Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunulmuş BDP, AKP, MHP ve CHP tekliflerinden oluşan bir dosyayı Yetkiliye teslim ettik.
Yorumum: Tüm eser boyunca görüleceği üzere devlet postacılık hizmeti veriyor.
Demirtaş: Kandil ve Avrupa’daki arkadaşların size selamları var, oldukça iyiydiler. Zaten mektuplarda da öneri ve kaygılarını yazmışlar.
Öcalan: …Öncelikle bu süreci bizzat biz hazırladık tabii. Önce devleti ısıttık, ortak ettik. Şimdi de AKP’yi ısıtıyoruz. Öyle eskisi gibi değil, eskiden farklı olarak siz de varsınız tabii. …Bütün bu anayasal – yasal boyut, yani parlamento boyutu sizin işinizdir. AKP’nin de, CHP’nin de bütün bunları kendi içinde tartışması lazım. Sizin de onlarla görüşüp tartışmanız gerekir. …
Bu iş öncelikle parlamentonun bir karar almasıyla başlar. Bu bir tezkere mi olur, karar mı olur, onu bilemem artık. Komisyonların kurulması gerekecek. Bunlardan birincisi parlamenterlerden oluşan bir komisyondur, diğeri ise toplum adına Akil İnsanlardan oluşur. Parlamenterlerden oluşanı işte bir kararla falan olması lazım, değil mi?
Yorumum: Dikkat ediniz; komisyonlar ile akil insanlar heyeti
S. Önder: Sayın Başkan, ben Sayın Cemil Çiçekle görüştüm. …Kendisi de komisyonların kurulabileceğini, bunun için kafa yorulması gerektiğini söylüyor. Bir geçici komisyon da olabilir. Bunun süresi üç aydır. Sonra süresini uzatabiliriz ya da daimi bir komisyon olabilir dedi.
Öcalan: Tabii, Sayın Çiçek Meclis Başkanıdır. Bu konularda elinden geleni yapmalı. Nasıl olacaksa işte, kendisinin de bunları Meclise sunması gerekir. …
Demirtaş: Parlamento iki şekilde karar alabilir: Ya bir araştırma komisyonu kurulması kararı alır, ya da bir yasa çıkarıp özel bir komisyon kurarak bunu yapar. Bizim mektubumuzda da bu öneriyi göreceksiniz zaten. Biz kanun çıkarılmasının daha uygun olacağını düşünüyoruz.
Öcalan: Elbette, bence de kanunla özel bir komisyon kurulur. Bu komisyon geri çekilme dâhil, bütün çatışmasızlık sürecine nezaret eder. …
Öcalan: …Diğeri ise tamamıyla Akil İnsanlardan oluşur. Bu komisyon sürecin üç aşamasında da etkili olacak. Bu da resmi komisyonun sivil ayağıdır. Bunlar tümüyle toplumun vicdanını temsil eden insanlardır. Ne bize yakındır ne ötekine. İşte akademisyenler, gazeteciler, sanatçılar, sivil toplum temsilcilerinden oluşur. …Otuz kişi kadar olurlar. Bunlar geri çekilme sürecinde bölge bölge görev dağılımı yaparak çekilmeye nezaret ederler, sonrasında normalleşme sürecine kadar da çatışmasızlığı denetlerler. …
Yorumum: bu bölümde, akil insanlar heyeti için alıntılamadığım Kadir İnanır, Yaşar Kemal, Lale Mansur, Jülide Kural, Sezen Aksu, Fazıl Hüsnü Erdem, Vahap Coşkun, Büşra Ersanlı, İsmail Beşikçi, İHD ve Mazlum-Der başkanları ile TİHV isimleri beyan ediliyor. Bunlardan bazıları gözaltı ve tutukluluk yaşadı. Bazılarına ise hiç dokunulmadı. İmralı’nın 30 kişi dediği 49 kişiye bağlandı.
Öcalan: …Şimdi bizim burada yaptığımız işin bir hukuka ihtiyacı var. Nedir o? Parlamento bir yasa çıkaracak ve bu yasadışılığa son verecek. Çünkü bizim yaptığımız işlerin hepsi yasadışıdır, öyle değil mi? İşte MİT’in iki müsteşarını niye sorgulamak istediler? Çünkü yaptıkları iş yasadışıdır, suçtur suç, açıkça durum budur. Bakın, izledim ben. Haluk Koç çıkıp konuştu, “Bu yaptığınız anayasaya aykırıdır, suçtur” dedi. Doğru söylüyor, suçtur. MİT Müsteşarları neyle yargılanmak istendi? Vatana ihanetle. …
Burada önemli bir hususa değineceğim, bu konu çok önemlidir. Bakın, geri çekilmeye karar veren benim. Ama ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almış bir mahkûm olarak bunu hangi yetkime dayanarak yapıyorum? Ben sadece bir mahkûmum. Bu tür kararları almam ve uygulatmam yasadışı değil midir? Dolayısıyla geri çekilmeye dair alacağı karar veya çıkaracağı kanunda parlamento beni nasıl tanımlayacak? Bu çok önemlidir.
Benim durumuma dair ne olabilir? Örneğin infaz erteleme olabilir. Cumhurbaşkanının da yetkisi var. Sağlık sorunları vesaire gerekçesiyle, sürecin sonuna kadar mesela. Fakat bunun olabileceğini sanmıyorum tabii. Siz yine de bunu AKP ile konuşmalısınız. Bunu konuşmamış olmanızı yadırgadım doğrusu.
Yorumum: Geçen bölümde önemsemediğini beyan ederken şimdi ise çıkmak için çırpınıyor. Birazdan ise bıraksalar da çıkmam diyecek. Böylesi bir pislik ile kim görüşür, anlayın artık.
S. Önder: Adalet Bakanı geri çekilmeyle ilgili bir yasanın parlamentonun gündemine gelebileceğini söyledi. Bu çok çok önemli bir gelişmeydi aslında.
Öcalan: Tamam, o halde netleştirelim. Benim durumum (süreçteki misyonumun tanımlanması), geri çekilme, Irak’ta gerillanın durumu (çekilme sonrası), bütün bunlar bir şekilde kanuna dâhil edilmelidir. Benim rolümü ve silahlı gerillayı yasa dâhiline sokacaklar. Zaten bu olmadan geri çekilme falan olmaz. Sayın Adalet Bakanına selamlarımı söyleyin. Zaten sürecin başında ona yazdığım bir mektupla başlamıştık. “MHP, CHP bu kanuni boşluğa dayanıyorlar ve haklılar. AKP de onlara karşı böylelikle açık veriyor” deyin. Bu konu onlar için de önemlidir. Sizi de vatana ihanetle suçlayabilirler. Ivır zıvır şeyler için kanun yapan parlamento, böyle önemli bir konu için niye kanun yapmasın? Bir isyanı bitiriyoruz, değil mi?
Herkes Nevruz’da geri çekilme için karar bekliyor. Ama karar benim vermemle olmuyor ki. Sanki bazıları çaktırmadan çıkıp gitsinler diyor. Çaktırmadan geri çekilme olur mu?
2006’da bir yetkili “Süreç ilerlerse en son sıra sana gelecek” demişti. Önce beni katmak istemediler. Örgüt, gerilla, halk ayağımı boşaltıp beni mecbur bırakmak istediler, sahte önderlikler yaratmak istediler, türlü şeyler denediler. Ama olmadı, başaramadılar. Şimdi doğru olanı yaptılar ve benimle başladılar. Bu hatadan vazgeçtiler, bunun öyle kolay olmadığını gördüler. Beni tüm güçlerden soyutlayıp bana geleceklerdi. Bu, tarihi hataydı. KCK operasyonları da öyle. Dış güçlerin komplo dayatmasıydı. Maalesef Başbakana da kabul ettirdiler. O da buna geldi.
Yorumum: 2006 yılına dikkat. İktidarın teröristle görüşmesinin en az bu yılda başladığını gösterir… Bu da “dıjjj güjjjler” diyor.
Güney’dekiler üzerinden denediler, BDP üzerinden denediler, Osman[2]– Botan[3] üzerinden denediler. Sonra Burkay[4]’ı ve benzerlerini denediler, olmadı. Şimdi değişti tabii. Ağır da olsa tüm bunları aşmaya çalışacağız. Dün gelenlerle bunları biraz konuştum. Onlara da söyledim. Ben de çalışmak istiyorum, ama ellerim bağlı nasıl çalışayım dedim. Ellerim işte bu yasayla açılacak. Bu parlamento kararı kilittir. Yasal çözümü bulacağız, bu komplo baş aşağı olacak.
Buldan: Kandil’in geri çekilmeye ilişkin kaygıları var. “Kısa sürede olacak bir şey değil, biraz daha zamana ihtiyaç olacak” diyorlar. Zaten mektuplarında da bu var.
Öcalan: Senin Kandil’deki gözlemin ne Sayın Süreyya?
S. Önder: Sizin geliştirdiğiniz perspektife dair büyük bir netlik ve kararlılık var, esastan çok teknik itirazları var. Hatta Karayılan bunu biraz da gülümseyerek söyledi: “Yahu koşarak çekilsek de bir iki ayda çıkamayız. Hatta bir iki bölge var ki mevsim koşulları nedeniyle yazdan önce çekilme başlamaz. Mayıs ayında karların erimesi falan işleri zorlaştırır” gibi teknik itirazları da var. Mesela Dersim bölgesini örnek verdi.
Öcalan: …Bu komisyonlar bütün süreci gözleyecek, nezaret edecek. Sivil karakterlidir. Otuz kişiden oluşacak. Akademisyen, medya, sanatçılar, özgür vicdanlı insanlar, istekli ve kararlı olanlar olmalı. Dört beş bölgede çalışacaklar.
Askeri olarak çıkış olurken, sivil olarak dönüş olacak. Yani sivil insanların köylerine dönüşünden söz ediyorum. Bu insanlar köylerine dönerken korucu, JİTEM artığı gibi unsurların tehdidi ile karşılaşabilir. İşte bu komisyon bu geri dönüşlere de nezaret edecek. Sorun çıktığı zaman sorunu çözecek. … İnsan hakları kurumları gibi STK’lar da bu süreçte rol almalıdır.
Demirtaş: Bu sivil komisyonlarda değişik etnik grupların temsiliyeti olsa iyi olur. Geçen görüşmede etnik kesimlere dair söylemleriniz yanlış anlaşıldı.
Öcalan: Tabii ki olmalıdır, Ermeniler olabilir, Mahçupyan mesela.
S. Önder: Mahçupyan çok hevesli olmayabilir. Rakel Dink daha uygun bir isim.
Öcalan: Niye olmasın? İstek ve heyecan çok önemlidir, biz kimseyi zorlayamayız. Rumlar olabilir mesela, tabii isterse Yahudileri temsilen İshak Alaton olabilir. Çerkezlerden de olabilir.
S. Önder: Çerkezler bir çalıştay yaptılar. Ben de davetliydim. Anadil hakkı istiyorlardı. Dernek olarak partimizi iki kez ziyaret ettiler, katkı sunmaya hazırlar aslında.
Yorumum: Çerkezler kendilerini bir yere getirmek için fırsatını kolluyorlar. Çoğunun içinde Çerkez Ethem bir yaradır. TSK’de görev yaptığım sürede, her yere eli ulaşan Çerkez mafyası dediğimiz bir kadrolaşma varmış. Kendilerinden olanları kollar, korurlar ve yükseltirlermiş. O dönem fark edememiştim, emekliliğimde öğrendim. Geçenlerde sivilden bir arkadaşım bu konuyu sordu ve böylece dışarıya taştığını da öğrenmiş oldum. Torbanın ağzı bir gevşetilsin bakın neler dökülecek…
Öcalan: İşte ben de bu durumları söylüyorum. Binlerce silahlı korucu var, bunlar bir güçtür, bir savaş örgütlenmesidir. Bunun tamamen değiştirilmesi gerekir. Belki ileride bu kadrolar yerel kolluk gücüne dönüşür (Korucuların kendisini değil, kadrolarını kastetti). Bunlar özel harbin bir uzantısıdır şimdi.
…Şimdi ikinci aşamaya gelelim. Bu aşama anayasal ve yasal süreçtir. Burada BDP’ye görev düşüyor. Tabii anayasayı da konuşacağız. Ama tahminime göre bu anayasa kalıcı olmayacak gibi. Daha çok bir geçiş anayasası olacak sanki. Öbür türlüsü zor görünüyor. Olursa iyi olur tabii, niye karşı çıkalım. Ama 1921 Anayasası bir geçiş anayasası idi, sonrasında da 1924 Anayasası yapıldı. İşte bu defa da öyle olabilir. Uzun bir anayasaya da gerek yok aslında. Sadece Türkiye gibi ülkelerde var böyle anayasalar. İngilizlerinki yazılı bile değil. Amerikalılarınki 12-18 maddedir. Uzun uzun her şeyi anayasaya yazmak anayasayı yönetmeliğe çevirir. Sanırım kalıcı anayasa 2015 seçimleri sonrasına kalır. Sayın Cumhurbaşkanı da benzer bir şeyler söyledi sanki.
Yorumum: Anayasa konusu bunların sahipleri olan sermayenin ağzıyla konuştuklarını ispat ediyor.
Buldan: Kandil’in normalleşme sürecine kadar baraj ve yol projelerinin durdurulması talebi vardı,
Öcalan: Aslında bu siyasi bir konudur, askeri bir konu değildir. Biliyorum, bazı yerlerde durdurmaya çalıştılar. Bu konu tanı bir felaket politikasıdır, kapitalizmin büyük saldırısıdır. Mesele enerji değildir, parça parça Anadolu’ya el koyma projesidir, işgalden daha tehlikelidir. El koymanın değişik biçimidir. Sınırlarda mayınların temizlenmesi meselesini bir İsrail şirketine verdiler. Biliyorsunuz, bunlar hep birbiriyle bağlantılıdır. Barajların çoğunda da yabancı sermaye vardır. Bunlara karşı askeri değil siyasi savaş yürütmek gerekir. Siyasal savaş yurtseverlik savaşı, tarihe ve toprağa sahip çıkma savaşıdır. …Bu vadiler medeniyetin doğduğu yerlerdir. Dicle-Fırat vadisi böyledir. Şimdi bu vadileri suyla dolduruyorlar; tarihi, geçmişi yok ediyorlar. Büyük düşünceyi örgütleyemiyoruz, yeni hastalığımız budur. …
Yorumum: Sürekli sermayeyi kötülüyor. Oysa kendisi de Türkiye üzerine oyun oynayan sermayenin bir piyonu değil midir? İşte, dürüstlük ve insan olma haysiyeti bu gibi durumlarda devreye giriyor.
Öcalan: …Sermayeden bunun hesabını böyle sormak gerekir. İki yol izliyorlar, bu HES’lerin dışında bir de tarikatları kullanıyorlar. Mesela Adıyaman’daki Menzil… Eskişehir’de büyük bir yer yapmışlar, böyle kamp gibi. Menzil’indi, değil mi?
S. Önder: Başkanım, Eskişehir’deki kampın Menzil’le alakası yok.
Yorumum: S.S. Önder yanlış biliyor, menzilciler artık Eskişehir’de. Hatta Hava Orgeneral Bilgin Balanlı onların kampları üstünde keşif uçuşu yaptırdı diye suçlanıp Balyoz kumpasından ceza almıştı. Türkiye’deki, en can alıcı olayları bile bilmeyen adamların çözebileceği bir sorun olacağına inanmıyorum, sadece sorun yaratırlar, 17 yıldır olduğu gibi.
Öcalan: Öyle mi? Adıyaman köleleştirildi. Ekonomi, tarım ne durumda?
S. Önder: Kent faizci tefecilerin eline geçmiş durumda. Bunda tütün ekiminin sınırlandırılmasının büyük payı oldu. Ecevit, Kemal Derviş’i göreve çağırdığında, “on günde on yasa’ çıkarılması şartı koşmuştu. Bu yasaların birincisi tütün ekiminin sınırlandırılması hakkındaki kanundu. Bütün Türkiye’de toplam beş yüz bin tütün üreticisi vardı. Bunun iki yüz kırk bini Kürt coğrafyasındaydı. Bu kaynak ve kültür kesilince kentler tefecilerin tahakkümüne girdi. Faiz ilişkileri ahlakı da çürüten bir işlev görüyor.
Buldan: 8 Mart etkinlikleri çok iyi geçti. Özellikle bölgede çok görkemli ve coşkulu etkinlikler yapıldı. Kadınların barış mesajları çok net ve kararlı bir şekilde verildi.
Öcalan: Kadınlar özgürleşmelidir. Köleliğe göz diken kadınları hiç sevmem. Ortadoğu’da kadın yükselmek zorundadır. Sizin durumunuz çok zor. Nasıl özgürleşeceksiniz? Kadınların durumuna çok üzülüyorum. Kendinizi özgürleştirmelisiniz. Kadın evin içinde olunca köleleşiyor. Bazı erkeklerde karılaşma var. Halil Ataç, Allah belasını versin, bir karı yüzünden ne hale geldi. Binlercesi kadın alıp kaçtı. Botan, Osman, hepsi aynı. İki tanesi dürüst çıksaydı böyle olmazdı.
…
Tekrar ediyorum, kadınsız yaşam olmaz. Umutlu olun, emek harcayın, inanarak yapın. Kadın temelli çalışma önemlidir. Kadınlara Ortadoğu’da onculuk ediyorsunuz. Ancak bu şekilde lider olursunuz.
Nazan’a selam söyleyin. Yazılarını beğendim. Kadın devrimini iyi kavramış.
Yorumum: Heyetteki kadınları ruhen taciz ettiğini düşündüm kitap boyunca. Adam kendini Zeus sanıyor. Bu haliyle bir “patriyarkal” iken, hemen üstteki düşünceleri ile “matriyarkal” tavır izliyor. Ne büyük çelişkidir bu böyle.
Demirtaş: Başkanım, arkadaşlar BDP’nin sizinle yürüttüğü çalışmaya ve görüşmelere değer veriyorlar. Ancak gerillanın ikna edilmesi için doğrudan temas olması gerekliliğinden ısrarla söz ediyorlar. Bunun hangi yöntemle olabileceğini belirtmiyorlar, ama mutlaka olmalı diyorlar.
Öcalan: Bunu anlıyorum, ama birinci aşama için zor görünüyor. İkinci aşama için bunu ben de isteyeceğim. Sadece Kandil ile değil, gazeteciler vb. kimselerle de temasım olmalıdır.
Demirtaş: Net olarak anlaşılın diye soruyorum: Temas derken bu kişilerin adayı ziyaret etmesini mi, yoksa başka bir mekanizmayı mı kastediyorsunuz?
Öcalan: Şimdi Öcalan çıksın, af falan deniyor. Bir defa ben affedilecek bir suç işlemedim. İkincisi, bana bu hafta, bu ay dışarı cık deseler, ben burada kalmayı tercih ederim. Çünkü koşulları oluşmadan çıkmam mümkün de değil. Ben siyasi davası olan bir adamım ve bu yüzden buradayım. Çıkacaksam da bu çıkış siyasal gelişmelerle olacaktır. …
Ben Nevruz’da okunmak üzere bildiri hazırlıyorum. Biraz ağır teorik bir bildiri olacak. Bu belgeyi heyet daha sonra size verecek, iyi hazırlandım diye düşünüyorum. …
Yorumum: “Ben affedilecek bir suç işlemedim.” diyor. Doğrudur affedilmemesi gerekiyor.
Öcalan: Kandil’e de bir mektup yazacağım, bunu da heyet size verir götürürsünüz, cevabını da bana iletirsiniz.
Demirtaş: Bir de başlangıçta yazılı bir mutabakat metni öneriyoruz, bu da güvence olabilir.
Öcalan: Konuştuğumuz yasa çıksa yeter, mutabakat metnine gerek kalmaz. Bu aşamada kimse böyle bir belgenin altına imza atmak istemez. Zaten biz şimdi müzakerenin başlangıcını hazırladık.
Asıl müzakerenin resmileşmesi yasa çıktıktan sonra olacak.
Bu arada Roboskili ailelere selamlarımı söyleyin. Tabii onların durumu dramatiktir. Ama şunu da yapabilseniz iyi olur: Madem biz bir barışmadan söz ediyoruz, bu genel barışın bir prototipi olarak Roboskili aileler ile AKP’yi bir araya getirip bir uzlaşma sağlayabilirsiniz. Anladığım kadarıyla Roboski meselesi AKP’yi çok zorluyor. Bunun diğer faili meçhuller, kirli olaylarla anılması daha doğru olur. Diğerlerinin unutulup bunun tek başına ifade edilmesi doğru olmayabilir. Zaten bahsettiğimiz komisyonlar işte hep bu tür geçmiş karanlık olayları araştıracak. Bunun gibi yüzlercesi, binlercesi var. Belki Cumhuriyet tarihindeki tüm bu tür olayları katmak gerekecek. Savaş Buldan, Mehmet Sincar cinayetleri önemli cinayetlerdir. Biz Mustafa Suphi’lerden alacağız; tarihin yarısıdır, önemlidir. Bazıları “PKK’nin işlediği cinayetler ne olacak?” diye soruyor. Evet, biz bundan da kaçmayız, bunlar da araştırılır tabii. Şemdin, Hogir gibi unsurların yaptığı bir sürü şey var.
Yorumum: Kurnazlığa bakın; kendi yaptıkları sorgulanırken “Türk vatandaşı değildi, olay yurtdışında oldu, görmedik…” denecek. Bunun yanında zaten tüm şahitler de infaz edilmiş olacak.
(Sırrı’ya dönerek) 30 Mart’ta Kızıldere ve Ankara’da bir anma yapılabilir. Benim adıma bir bildiri kaleme alırsın. İçinde bu Anadolu barışını sağlama çabalarını sizin anılarınıza ithaf ediyoruz, diyebilirsiniz.
Şimdi tekrar ikinci aşamaya dönelim. Bu aşama mücadeleyi siyasallaştırma dönemidir aynı zamanda. “Gerilla çıktı, terör bitti, barıştık” diyecekler. Hayır, bu böyle değil. Guatemala örneği var; işte ateşkesten sonra mücadeleyi siyasallaştıramadıkları için trajik şeyler oldu, tam bir çözüm gelişmedi. IRA örneği de biraz böyledir aslında. Sadece silahlı mücadeleye son vermiyoruz. Anayasa, yasa falan, bunlar da tamam. Ama asıl demokratik siyasal mücadele ve bunun inşasını yapıyoruz. Birazdan dört önemli şeyden söz edeceğim bununla ilgili. Bunlar siyasallaşmanın inşası için çok önemlidir.
Bakın, 1925 sonrası Misak-ı Millînin parçalanması aslında Kürt parçalanmasıdır. Bu felaket asıl Kürtleri ilgilendirir. Musul-Kerkük, Halep’in kuzeyi falan, bunlar hep Kürt bölgeleridir. O dönem aslında parlamentoda bulunan Kürt vekiller, “Kürt coğrafyasını böyle dışarıda bırakamazsınız” diye kıyameti koparıyorlar. Bunların iyi anlaşılması lazım. Bizler Ortadoğu Konfederasyonu derken bunun yeniden canlandırılmasından söz ediyoruz. Davutoğlu’nun Diyarbakır mesajlarını takip ettim, olumluydu. Bizim dediğimiz şeylere benzer şeyler söylüyor. Gerçeği görüyorlar tabii. Biliyorsunuz, AB bir Kömür – Çelik Birliği olarak başladı, sonra bu günlere kadar geldi. Bizim coğrafyamız için de su böyledir. Dicle-Fırat suları tıpkı Kömür- Çelik Birliği’nin yol açtığı bütünleşmenin argümanıdır aslında. Biz kimseyle düşman olmak istemeyiz. Bu birlik Türkiye, Irak, Suriye ve Lübnan’ı kapsar. Benim buraya getirilmem biraz da bunun sonucudur. Ben Kürtlerin teslim alınması adına buraya getirildim. Bir müddet sonra Türk- İslamcıları teslim almak için Fethullah Gülen’i Pensilvanya’ya aldılar. Nihayetinde aynı amaca yönelik iki ayrı operasyondur. Anlaşılıyor mu?
Yorumum: “1925 sonrası Misak-ı Millînin parçalanması aslında Kürt parçalanmasıdır” diyor ve bazı Kürt vekillerin “Kürt coğrafyasını böyle dışarıda bırakamazsınız” dediğini ekliyor. Peki, parçalanmaya gerekçe olan ayaklanmayı ise yine bir Kürt çıkarıyor, buna ne buyuracaksın çokbilmiş adam. Sen demiyor muydun “Kürtler ihanet şebekesidir” diye? Al işte, aslan gibi bir ihanet. Tespit edebildiğim kadarıyla Kürtler bir adım sonrasını düşünmeden hareket ederler ama sonra tüm suçu başkalarına atarlar. Başarılı olamama nedenlerinden biridir bu. Kendisi ve Fetiş ile ilgili yaklaşımında haklılık payı olduğunu değerlendiriyorum.
Demirtaş: Önceki görüşmede aktarımlarınız yanlış anlaşıldı; Cemaate düşmanlık ve karşıtlık gibi yorumlandı. Gelmeden önce Sırrı Süreyya bazı temsilcileriyle görüştü. Onlar da bunu tam anlayamadıklarını, tedirgin olduklarını söylemişler.
S. Önder: Evet, Ekrem Dumanlıyla görüştüm. Bunun nedenini anlayamadıklarını, Bahoz Erdal’ın Cemaate yönelik sert açıklamalarıyla da birleşince kaygılandıklarını, AKP ile anlaşıp kendilerine yönelmek gibi bir niyetlerinin olduğunu düşündüklerini aktardı.
Öcalan: Bahoz Erdal’ın açıklamaları mı olmuş? Dikkat edilmesi lazım. Aslında bu dönemde herkesin birbirine karşı kullanacağı dil ve üsluba dikkat etmesi gerekir. Cemaatle ilgili şeye gelince, o dedikleri gibi değildir. Biz kendilerine Ortadoğu’da demokratik ittifak bile teklif ettik, değil mi? Öyle düşmanlığımız falan olmaz. Söyleyin, Gülen’i en iyi anlayacak olan yine benim. Hatta kendisi “Sulhta hayır vardır” demişti. Ben de aynen katılıyorum. O da barışı destekliyor. Ortadoğu’da demokratik bir uzlaşı sağlayabiliriz.
Yorumum: Cemaate geçen bölümlerde verip veriştiriyordu ama hemen yukarıdaki konuşmasında alttan alan bir tavır sergiliyor: “Söyleyin, Gülen’i en iyi anlayacak olan yine benim.” Ne yazık ki Kürtler bu adama abi, baba gibi bakarak başkanım diyorlar. Ama işte böyle oluyor bu topraklarda siyaset; tüm hırsızlar, yalancılar, haysiyetsizler siyasete giriyor ve ülkeyle oynuyorlar.
Demirtaş: Biz anayasadan önce bazı yasalarda demokratik reformlar olabilir diye öneriyoruz. Secim barajı, Partiler Kanunu, ifade özgürlüğü, Terörle Mücadele Kanunu, Ceza Kanunu, Gösteri Kanunu gibi bazı yasalarda kapsamlı reformlara ihtiyaç vardır. Bunlar yapılırsa anayasayı yapmak da kolaylaşır. Bizim bu konularda parlamentoda çok sayıda teklifimiz var. CHP de kısmen buna destek verebilir. Bu demokratik siyaseti de güçlendirir.
Öcalan: Yani anayasadan önce bunlar yapılsa iyi olur diyorsunuz.
Demirtaş: Evet, bu önemlidir.
Öcalan: Siz daha iyi bilirsiniz tabii ki, sizin uzmanlık alanınız, buna siz karar vereceksiniz. Sözünü ettiğiniz yasalar önemlidir, değişmesi çok iyi olur. Savaş sonrası TMK vb. yasalar artık ya kalkmalı ya da minimize edilmelidir. Bunları siz konuşur, karar verirsiniz.
Arkadaşlar mektuplarında yine “Anayasada Kürt-Türk halkı geçsin” diye belirtmişler tabii. Bunu bir kez daha anlatıyorum. Devlet üyeliği ile ulus üyeliği ayrıdır. Vatandaşlık devlet üyeliğidir, orada etnisite yoktur. Ulus üyeliği etnisiteyle ilgilidir. Orada da doğrudan etnik kimlik yazması başka tartışmaları beraberinde getiriyor. Yok, şu yazıldı, bu yazılmadı gibi, KCK’nin önerisi doğrudur, ama tam olmamış. Ben Osmanlı kültürel varlığını miras olarak esas alıyorum. Bu da şu şekilde olabilir: “Türkiye’nin bütünlüğü çerçevesinde tarihten miras kalan milletleri zenginlik olarak kabul ediyoruz.” Ayrıca “Bölgesel ve toplumsal kültürler (inançları, Aleviliği vb. kastediyorum) kendini ifade etme, örgütleme, dayanışma hakkına sahiptir” gibi bir düzenleme olabilir, Biz bu unsurları taşıyan topluma Türkiye Ulusu diyebiliriz.
Yorumum: “Türkiye’nin bütünlüğü çerçevesinde tarihten miras kalan milletleri zenginlik olarak kabul ediyoruz.” diyor. Ancak millet olamamış halkların varlığını ya bilmiyor ya da es geçiyor. Millet olabilmiş halklar devlet kurabilmiştir. Mesela Kürtler devlet kuramadıkları için halk seviyesinde kalmış olup siyasi ve sosyal olarak bir başka halkı veya halkları kendi kültür ve medeniyet potalarında eritememişlerdir. Zaten bu yüzden tüm istekleri hep topal kalıyor. Haddini bilmekte fayda var.
Öcalan: …Anayasada üçüncü önerimiz ise bölgeler ve kültürlere kendilerini ilgilendiren konularda referandum hakkının tanınmasıdır. Aslında bu bir tür özerkliktir. Şimdi birçok ülkede bölgeler bu şekilde referanduma giderek kendi geleceklerini belirliyorlar. Bunlar anayasada olmalı, bununla birlikte yerel yönetimler reformu da yapılmalı. Bu şekilde yerel meclislerin ekonomi, yerel güvenlik, eğitim, kültür, sağlık vb. konularda söz hakkı olmalı. İşte anadilde eğitim de bu şekilde çözülür. Siz anadilde eğitimi getirip taleplerin başına koyarsanız tıkarsınız. Oysa anadilde eğitim işte yerel yönetimin yetkisine bırakıldı mı, onu sen çözersin zaten. Biz Türkçeden vazgeçmeyelim, ama anadilimizden de asla vazgeçmeyeceğiz. Bu konular da böyle anlaşılsın.
Yorumum: Bu paragrafta yerel yönetimler reformu yapılmalı diyor ve peşinden eyalet / federal sisteminin tarifini yapıyor. Zaten 2023 için hedeflenen de budur.
Şimdi benimle barış yapacaklarsa bu bir yasayla başlar, benim özgürlüğüm de ancak böyle adım adım gelişir. Bu yasayı çıkarsınlar, süreç ilerlesin. (Yüksek sesle gülerek) Size demokratik siyasetin nasıl yapılacağını göstereceğim bu yaz. Bu söz ettiklerimin tamamı hukuki boyutlardır. Şimdi siyasi boyutu anlatacağım. Burada dört konferans öneriyorum. Bu konferanslar en kısa zamanda toplanır ve normalleşme sürecine kadar çalışırlar.
1- DTK öncülüğünde Kuzey Saha Kürt Konferansı. Bu konferansa bütün Kürt bileşenleri davet edilebilir. …Bu konferans Mahmur’dan dönüşlerden gerillaya kadar hepsiyle ilgili kararlar alır. Benim tek başıma barış kararı almam yetmez. Bunun siyasal inşa sürecinin ortaya çıkması gerekir. Üç yüz kişi olsun istiyorlarsa, yüz elli – iki yüz, kaç kişi olacaksa fark etmez. Diyarbakır merkezli olur. Normalleşme döneminin en önemli siyasal aracıdır. Kürt Sorununun Siyasal Çözüm Konferansıdır.
2- HDK’nın öncülüğünde Batıda aynı konferans yapılır. …Yeni anayasa dâhil, hep bu konferans tarafından önerilebilir. Demokrasinin sol ayağı bu şekilde inşa edilebilir. Diyarbakır Konferansı için söylediklerim aynen burası için de geçerlidir. İki konferans dayanışma ve işbirliği içinde olur,
3- Aynı çalışma Avrupa için de yapılır. İsmini kendileri belirlesinler. Dernek, federasyonlar falan dar geliyor. …Sadece Kürt-Türk değil herkes olabilir. …
4- Sonuncusu da Güney Kürt Ulusal Konferansıdır. İşte hep konuştuğumuz o konferanstır bu da. Erbil’de olabilir. Araplar ve Türkmenler de katılabilir. Sınırlara dokunmadan Kürtlerin ilişkisi nasıl olacak, işbirliği nasıl olacak, bunu belirler. Ortadoğu Konfederasyonunun ilk adımı gibidir, Ahmet beyler bu çalışmaya da katkı sunabilirler.
Üçüncü aşamaya ilişkin, ikinci aşamanın ne kadar süreceği AKP’nin hızına bağlıdır. …
Öcalan: …Sizin doğrudan heyetle yaptığım görüşmelere katılmanızı kabul etmeyebilirler.
Ama sizin de ayrıca mutlaka heyetle düzenle bir temasınızın olması gerekir. (Yetkiliye hitaben) Öyle değil mi? Sizin de bu ilişkiye acık olmanız gerekir.
Yetkili: Ben ifade etseydim ancak bu şekilde güzel bir cümle kurardım. Doğrudur efendim.
Öcalan: Ayrıca Hakan bey entelektüel biridir. Zaman zaman onunla görüşebilirsiniz. Fikir söylerler ama dayatmazlar. MİT reforma uğradı, değişti artık.
18 Mart 2013
Kaynak: Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), Abdullah Öcalan, Weşanen Mezopotamya, 1. Baskı, Kasım 2015, ISBN:978-3-941012-97-4
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE
[1] Eserdeki özgün başlık
[2] Osman Öcalan. Örgütten ayrıldı ve abisi ona çok kızgın. Bir “karı” yüzünden ayrıldı diyor.
[3] Botan (kod) Nizamettin Taş’tır. O da örgütten ayrıldı 1990’lı yılların son çeyreğinde. En son sözde Botan eyaleti sorumlusuydu.
[4] Kemal Burkay.
Hits: 25
Davul çalar, uyanırsın sahura…!!!
- 23 Mayıs 2019
Gelmeyecek yeşil sarıklılar…!!!
- 25 Mayıs 2019