
S-400 VE F-35 KAYNAKLI YALAN VE DEDİKODULAR
- 28 Mayıs 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 18
28.05.2019 / ANAKARA
Erdem sahibi olmak ve dürüst davranmak her başarının ilk anahtarıdır. Eğer bunlar birinde yoksa, bilin ki, o insan yalancı ve hırsızdır. Dahası bu kötü özelliklerini saklamak için de dedikodu üretmektedir.
Özellikle İstanbul’un başkent olmasıyla birlikte, Osmanlı imparatorluğunda, Anadolu ve oranın bilinen tarih öncesinden beri esas yerleşiği olan Türkler hep ihmal edilmiştir, horlanmıştır ve aşağılanmıştır. Osmanlı imparatorluğu kendi kendini batırdığında, Balkanlarda onlarca devlet kurulmuştur ama Anadolu yarımadasında tek bir devlet kurulmuştur. O da hep horlanan, aşağılanan Türkler tarafından gerçekleştirilmiştir. Hiçbir yatırımın, bayındırın olmadığı, çiftçinin en fazla bire iki aldığı, “onbeşlilerin” kalmadığı savaşa gidenin gelmediği, küçük büyük demeden kadın kız gözetilmeden herkesin ırzına geçildiği, katledildiği bu çorak topraklarda bütün sefalete rağmen tek bir devlet kuruluyor ama Osmanlının tüm parasını aktardığı balkanlarda onlarca devlet kuruluyor. Neden acaba? Ben Osmanlı tarihine ve İnkılap tarihine bu gözle bakıldığını henüz görmedim. Yanıtını çok kısa bir şekilde vereceğim: Devleti kuran Mustafa Kemal’in kişisel özelliğinden kaynaklanır bunun sırrı. O da üstün insani erdemlere sahip olması, dürüstlükten milim şaşmaması, geçiniz halkı, yakın çevresine bile yalan söylememesi ve hırsızlık yapmadığı gibi hırsızı affetmemesidir. Bir acı kahvenin pişirilemediği zamanlar çok olmuştur. Akşamları mideye bir şey girmeden yatıldığı vakayı adiyedir. Ama çalma çırpma yoluna hiç gidilmemiştir. Sefaletin kol gezdiği, hastalıktan kırılmayanın olmadığı topraklarda, borçsuz ve çokça üreten bir medeniyet yaratılmıştır, kendi silahını, uçağını, tankını yapar olmuştur. Halktan ödünç alınan her şey geriye fazlasıyla ödenmiştir ama her şeyin bol olduğu son 15 yılda neredeyse 600 milyar dolar borçlandırılmıştır bu millet.
Bu kısa girişten sonra başlıkta verdiğim konuya değinmek istiyorum.
Gerçekte hiç yazmak istemediğim konulardandır bunlar. Çünkü hem “bu silahların” uzmanı değilim hem de bu tür konular, günümüzde, daha ziyade siyasallaşmış durumdadır. Yani üzerinde onlarca yalanın döndürüldüğü konulardır. Uzun yıllar savaşan biri olarak başkalarının kanı ve canı üzerinden pazarlık yapılmasından, siyaset üretilmesinden hoşlanmam ve bunu insanlık haysiyetine aykırı bulurum. Ne var ki, günümüzde hiçbir şey bilmeyen siyasetçilerin en çok yaptığı da budur. Çünkü kendilerine bir şey olmayacaktır. Çünkü bunların seçmen tabakası “olmayan” kahramanlıklarının okşanmasını isterler ama gerçekte olan ise korkaklıklarının okşandığıdır. Niye olmayan kahramanlık diyorum; çünkü bunlar bırakınız savaşmayı, askerlik yapmaktan bile kaçanlardır. Buna gerekçem ise, günümüz gerçeğinde meclis genel kuruluna sunulan ve Türk ordusunu dahası “Ordu-Millet” kavramını bitireceği her halinden belli olan askerlik yasasının durduk yerde gündeme gelmemesi, seçmen etkisi ile olmasıdır. Oysa asıl olan aklın okşanması olmalıdır, değil mi? Bizim kahramanlara ihtiyacımız yok, dâhilere var.
Patriot füzesi kendimi bildim bileli var. ABD ordusunda 1980’li yılların başında hizmete girmiştir. Sovyetlerin S-200’lerinin üzerine üretilmiştir. S-200 füzeleri 1967 yılında hizmete girmiştir ve herkesin yıkmak için uğraştığı Suriye bu silahlar ile her türlü pisliğin yaratıcısı olan İsrail’in hava saldırılarına karşı koyabilmektedir. Sovyetler, Patriotlara karşı olduğu düşünülen S-300 füzelerini ise 1970’li yılların sonunda üretmiştir. Aslında tarihleri incelendiğinde sanki Patriotlar S-300 karşılığıymış gibi görünüyor. Konu bu değil.
Gelelim Türkiye’deki bu tür hava savunma sistemlerine. Nike-Hercules, Hawk ve Rapier gibi sabit rampalı sistemler ile tek kişinin kullandığı Stinger ve benzerlerinden oluşan sistemler mevcut idi. Bunlara hava savunma topçusunun çeşitli çapta silahları ile birlikte 20 ve 35’lik Oerlikon bataryalarını da eklemeliyiz. Ancak bunların hiçbirisi günümüz savaşlarında etkin değildir. Çünkü bunlara düşman tepenize geldiğinde işe yarıyorlar. Düşman uçağı daha havalanır havalanmaz veya füzesini ateşler ateşlemez tespit etmek ve vurmak gerekiyor. Nike-Hercules ve Hawk füzeleri zamanla yerlerini yerli üretim Hisar füzesine bırakmıştır.
Yukarıdaki basit bilgiler hiçbir şeyi açıklamaz. Asıl önemli olanın üzerinde siyaset yapılan ve onlarca yalan söylenen, dedikodu üretilen kısmıdır. Benim daha öğrenci iken bildiklerimi, bu ülkeyi öteden beri “yönetmek” isteyenlerin bilmemesi kadar acı bir şey olamaz. Zaten onların “bir şeyleri bilmek” ilgi alanı değilmiş, bu da en açık hali ile görüldü.
ABD ve yandaşlarının 1991 yılında hedef seçtiği Irak’a yaptıkları birinci körfez savaşı vardır. Bu savaşa girmemiz istendi. Siyasi otoriteler girmek için can attı ama Türk ordusu buna kurumsal tepki gösterdi ve genelkurmay başkanı tereddüt etmeden istifa etti. Türk ordusunun savaşa girmek istememesinin altında yatan birçok nedeninden birincisi hava savunma, ikincisi ise NBC korunma sistemlerinin olmamasıdır. Çünkü Irak düşmanlarına SCUD türü füzeler ile taarruz etmekten hiç çekinmiyordu. İyi de ediyordu.
Peki, ülkeyi yöneten siyasiler buna bir çözüm buldu mu? Hayır. Tamam, 1991 yılında bunu çözemezsiniz, 1992 yılı bu işi çözmenin ilk adımı olsaydı ya… Olur mu? Sorunlar çözülürse kime yalan söylenecek? Kime karşı mağdur rolü oynanacak? Bu tür silah sistemlerinin, anılan tarihe kadar, ülkede üretilmemesi veya edinilmemesi de ayrı bir konudur.
2003 yılında ikinci körfez savaşı da kapımızı çalmakta gecikmedi. ABD Türkiye’yi yanında görmek istedi. Yine, bir şekilde, savaşa girilmedi. Askeri gerekçe daha değişik değildi, aynıydı. Peki, bunda bir şey yapıldı mı, yani geçtim 2003 yılını 2004 yılında bir şey yapıldı mı? Hayır, yine yan gelindi ve yatıldı. Yan gelip yatmanın gerekçesinin yukarıdaki ile aynı olduğunu düşünüyorum.
2012 yılına geldiğimizde, kendim için konuşuyorum, 15-20 yaş birden yaşlandım. Niye mi? Hiç olamayacak bir cümleyi bir haber yazısında okudum. Hep birlikte AKP genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsü olan Mahir Ünal’a kulak verelim: Bir konuşmasında “Biz 2012’de Türkiye’nin hava savunma sitemi olmadığını fark ettiğimizde…” diye başlayan cümleler dizisi vardır. Ayrıntılar için BURAYI tıklayınız.
Devletin bir işleyişi vardı. “Vardı” diyorum artık olmadığını düşündüğümden böyle yazıyorum. Devlet bürokrasisi, her yeni iktidar olan siyasiye, ilgi alanıyla ilgili olarak sunumda bulunur. Türk Ordusunun yetkili makamları 2002 yılında iktidar olan mevcut iktidar partisine de bu sunumu yapmıştır. Sunumda hava savunmasından ve NBC korumasından da bahsedilmiştir. Ama değişen bir şey olmadığını tam 17 yıldır, öncesini de hesaba katarsak 28 yıldır görüyoruz. Çünkü kendilerine politikacı denen kişiler, nedense, her şeyi uzmanından bile daha iyi biliyor. Buna yapacak bir şey yok, ne yazık ki…
2002 yılında iktidar olan parti 2012 yılında bunu öğreniyorsa, aradan geçen zaman içinde ne yaptı veya bunlar ülkenin sorunlarını çözmek için iktidar olmadı mı diye sormayacağım. Yanıtı belli. Türkiye’nin sorunlarını çözmeyenler acaba neyin peşinde iktidar oldu diye de sormayacağım. Onun da yanıtı belli; kendi siyasi menfaatleri uğrunda çabaladılar, “çalışıp” durdular. Belli olmayan ise neden sürekli yanal hareketler yapıldığı ve halkın oyalandığıdır.
Diyelim ki 2012 yılında bu işi öğrendiler ve bu işi çözmeye kalktılar. Evet, bir yere gelinebilirdi hatta istenen silah sistemine de sahip olunabilirdi, hem de yerli üretim ile… Çünkü ellerinin altında Hisar, Toros serisi füzeler ile Korkut silah sitemleri var. Bunlar ROKETSAN ve ASELSAN üretimidir. Ama yapılmadı. Niye?
28 yıl evveline gidildiğinde bu işe o gün başlansaydı, Türkiye Patriot ve S-400 türü hava savunma sistemleri gibi bir sistemi üretmiş ve diğer ülkelere satıyor olurdu. Dikkat edin olabilirdi demiyorum, olurdu diyorum. Çünkü ortalık yerde, yukarıda ismini verdiğim, ulusal silah sanayinin dünya çapında üretim yapan şirketler var. İlginçtir, bu şirketlerin hepsi de Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfına aittir. Demek ki, neymiş? Yanıtını siz verin.
Ama ne yapıldı? Önce Çin’den alınmak istendi. Anlaşma sağlandı. NATO ve ABD’den gelen baskı ile bundan vazgeçildi. Oldu mu sana uluslararası itibar sıfırlanması?
Derken tek kişinin kararı ile Rusların S-400 sistemi bir anda alınıverdi. Bunda Rus uçağının düşürülmesinin ve Rusya’dan özür dilenmesinin, bunun yanında uçak düşürme sonrasında istenen NATO yardımının NATO’da karşılık bulmaması da etkendir. Ne oldu da beşinci madde yürürlüğe konulsun istendi, anlaşılmadı. Yine olsun yine düşürürüm diyenler sustu, kaldı. Oysa Rusların herhangi bir taarruz tehdidi olmadığı gibi hareketlenen askeri birlikleri de yoktu, sadece ekonomik yaptırımlar uygulandı.
Bu arada ABD kongresi Patriot satışının önündeki engelleri kaldırdı.
Şu anda S-400’den kaynaklanan büyük bir uluslararası siyasi ve ekonomik baskı var. Sonucun ne olacağını hep beraber göreceğiz. Değerlendirmem S-400’den bir an evvel kurtulmak istendiğini ama bir türlü bir yerlere gönderilemediği yönünde. Çünkü ülkenin acilen 200 milyar dolara ihtiyacı var ve para Batı’da.
Gelinen noktada, ABD ekonomik ve siyasi baskının yanında F-35 baskısı ve şantajı da yapmaktadır. Büyük olasılıkla parasını ödediğimiz uçaklar bile verilmeyecektir. Eğitim için verilen dört uçak Türkiye’ye verilmiş değildir. Onlar Türkiye’nindir ama teslimatı yapılmamıştır. Sadece eğitim için verilmiştir.
Son zamanlarda “Batı Türkiye’ye saldırmak ve işgal etmek istediği için hava savunma sistemi almamızı istemiyor, kendisi de satmıyor” dedikoduları dolandırılıyor ortalık yerde.
İyi, soralım o zaman. F-16’lar niye verildi ve Türkiye’de üretimi sağlandı? Devam edelim; Batı’nın en gelişmiş uçağı olan F-35 için niye 100+16 adetlik satış anlaşması Türkiye ile yapıldı? Dahası Türkiye F-35’lerde üretici konsorsiyumunun en önemli ülkelerinden biridir, niye böyle bir yola girildi? Dedikoduları kimlerin uydurduğunu bilemem ama inananları görmekteyim. Kendilerine bu soruları sorsunlar ve yanıtlarını arasınlar.
Hiçbir akıllı devlet, kendi kendini yok etme yeteneğine sahip bir millete karşı fiziki güç kullanmaz. İşte böyle yemler, ülke içinde proje adamlar ve gruplar üreterek birbirine düşmesini sağlar. Biz birbirimizi yemeyi bıraktığımızda o korkulan bölünme, işgal, istila, saldırı, o, bu olmaz. Biz birbirimizi yemedikçe hiçbir sorun yaşamayız. Ha denirse ki biz birbirimizi yer miyiz? Derim ki, ya ne yapıyoruz şu anda?
Bu arada, kişisel fikrimi soracak olursanız, özetle yanıtlayayım: Rusların da, Batının da, hırsızların da, yalan söyleyenlerin de, dedikodu üretenlerin de canı cehenneme. Sanırım özlü biçimde anlattım. Bu ülkenin LAİK CUMHURİYETE inanan evlatları onların ürettiklerinden daha iyilerini yapacak bilgi ve beceridedir. Yeter ki “gölge edilmesin.” Bu işler inşallahla, maşallahla, tespih çekerek, boş yere dudak kıpırdatmalarla, milyarlarca rekât namaz kılmakla, bir ömür boyu oruç tutmakla olmaz. Bu işler bilimle olur, bilimle. O bilimin de ne hale getirildiğini yeni milli eğitim yasa taslağı ile görüyoruz.
S-400’lerin kullanılmaya başlandığında F-35’lerin sırlarına erişeceği söylenmektedir. Ben de tam tersi olan “madem öyle, bu durumda F-35’ler de S-400’lerin sırlarına erişecektir” hükmünü vererek bu kaynak kodlarına erişme kısmını açmadan kapatayım. Çünkü bu oldukça uzun ve uzman görüşü gerektiren bir konudur, ayrı bir başlık altında yazılmayı hak ediyor.
Son sözüm, dürüstlük ve erdemin parlatılması milletin hayrına olacaktır.
Hits: 80
MEYDANLARDA OKUTULAN O MEŞHUR NEVRUZ MESAJI
- 25 Mayıs 2019
Dersimiz Sıfırlama…
- 28 Mayıs 2019