
İç Güvenlik Harekâtında Üs Bölgesi Emniyeti İçin Alınması Gereken Tedbirler: Örnek Olay
- 6 Haziran 2019
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; güvenlik
- 3
- Facebook20
- Twitter15
- WhatsApp5
- LinkedIn5
- Telegram0
- Paylaşım
2005-2007 yılları arasında Siirt’in Pervari İlçesi’nin Okçular Köyü’nde iki yıl görev yaptım. Bu yıllarda, bir süre önce azalan ve durma noktasına gelen terör olayları tekrar başlamış ve giderek artış gösteriyordu. Saldırılar ben gitmeden birkaç ay önce başlamıştı. Tabur’a bağlı bir bölüğün üs bölgesine yapılan saldırıda 2-3 asker yaralanmış, bunun ardından aynı bölüğün emniyet tepesine yapılan bir saldırıdan sonra bölgede operasyon düzenleyen bölük komutanı bir patlayıcı ile yaralanarak görev bölgesinden ayrılmış ve yarası iyileşene kadar tayin süresi dolduğundan bir daha görevine geri dönememişti.
Tabur’u teslim almamdan bir kaç hafta sonra Doğanca Köyü’nde bulunan ve bana bağlı olan aynı bölüğün emniyet tepesine yeni bir saldırı oldu. Bu emniyet tepesi, konumu itibariyle çok kritik bir bölgede bulunduğundan ve teröristlerin görünmeden tepenin çok yakınlarına kadar yaklaşmasına imkân veren birbirine paralel sırtlar ve dereler olduğundan, kurulduğu günden itibaren onlarca defa saldırıya uğramış. Bu sebeple tepenin adı askerler arasında ”Şamar Tepe” olarak anılır olmuştu.
Ben bu ilk saldırıdan sonra verdiğim emirlerle gerekli tedbirleri aldırmaya çalıştım. Bu bölüğün iyi, dirayetli ve cesur bir bölük komutanı vardı. Daha önce bu bölüğün takım komutanıymış. Yaralanan bölük komutanı tedavi görmek için bölüğün başında bulunmadığı dönemde bu arkadaş bölüğe vekâlet etmiş. Tayin döneminde de bölük komutanlığına atanmış.
Ben katıldıktan sonra meydana gelen baskından kısa bir süre sonra bölük komutanı yıllık izne gitti. O gidince Tabur Karargâhından kıdemli bir subayı, o dönene kadar, bu bölüğe takviye olarak gönderdim. Bu subay bölüğe gittikten 1-2 gün sonra, emniyet tepesi yine saldırıya uğradı. Allahtan, alınan tedbirler sayesinde zayiat olmadı.
Bu duruma el atmak ihtiyacını hissettiğimden olayın ardından 19 kilometre yürüyerek bu bölüğe gittim. Yanıma aldığım tecrübeli 1-2 korucunun kılavuzluğuyla Bölüğün civar arazisinde incelemelere başladım. Kontrol ettiğim bölgede, bu emniyet tepesine ve bölüğe yapılan saldırılarda teröristlerce kullanılan mevzileri tespit ettim. Bunları harita üzerinde işaretlettim ve GPS ile koordinatlarını aldım.
Bu işlemler sırasında, arazide tespit ettiğim terörist mevzilerinde ilginç bir durum olduğunu fark ettim. Muhtemelen bu tepeye yıllar önce yapılan ilk saldırılarda atılan mermilerin kovanları ile daha sonra değişik zamanlarda yapılan baskın ve tacizlerde kullanılan mermilerin kovanları ve son saldırıdan kalan kovanlar, teröristlerin hep aynı mevzileri kullandıklarını gösteriyordu. Bu durum, gelecekte yapılacak saldırılarda da teröristlerin aynı mevzilere gireceğini gösteriyordu. Çünkü bu mevziler konum olarak çok emniyetli ve yapı olarak çok korunaklıydı. Ateş ve gözetleme sahaları açısından da en uygun yerlerde bulunuyorlardı.
Arazide çalışmaları tamamlayınca üs bölgesine dönüp mevcut havan, otomatik bomba atar, uçaksavar topu ve ağır makineli tüfek gibi silahları, teröristlerin kullandığını tespit ettiğim mevzilere paylaştırdım. Her silahı bir hedefe tevcih ettirdim. Tevcihleri bizzat atış taptırarak ayarlattım. Bu silahlar için herhangi bir saldırıda ani bir karşı baskı için hemen ateş edilecek mermi miktarını belirledim.
Verdiğim emre göre, bundan sonra her silah bir hedefe tevcihli ve belirlediğim miktarda mermi hemen ateş edecek ve namluya sürülmüş şekilde hazır olarak bekleyecekti. Havanların mermileri ise barut hakları dahi ayarlanmış olarak ve taciz durumunda hemen atılacaktı. Bu mermileri ateşlemek için her destek silahının başında sürekli olarak, çelik başlık ve çelik yelekli en az iki personel bulunacaktı. Birliğe ve emniyet tepesine herhangi bir ateş geldiğinde, bu personel herhangi bir emir beklemeden tahsis edilen mermilerle, ateşin nereden geldiğine bakmaksızın kendilerine tahsis edilen hedeflere ateş edilecek ve bu ilk karşı ateşten sonra ateşler ihtiyaca göre kaydırılacaktı.
Muhtemel bir terörist saldırısında ilk silah sesiyle birlikte “hiç kimse hedef göstermeyecek, bu silahlar tahsis edilen mermileri attıktan sonra görerek düzeltmeler yapılacak ve hafif silahlar da belirli hedeflerde ateş toplaması yapacak şekilde ateş edecek” dedim. Bunu silah ve arazi üzerinden göstererek bölük komutanı da dâhil manga ve kısım komutanına kadar tüm lider personele anlattım ve gerçek olaymış gibi mermiler kullanarak prova ettirdim.
Bu işleri tamamlayıp ertesi gün diğer bölüğe gittim. Orada da emniyet tedbirleri ve yapılması gereken işlerle ilgili düzenlemeler yapıp bazı emirler verdim. Bir gün sonra da 20 kilometreden fazla bir yolu yürüyerek Okçular’a döndüm. Okçulara döndükten bir iki gün sonra telsizden ”Şamar Tepe’ye baskın var!” haberini aldım. Hemen harekât merkezine geçtim. Fakat bir tuhaflık vardı. Bölük komutanının söylediğine göre teröristlerden ateş gelmiyordu.
Ne yalan söyleyeyim; önce bir askerin yanlışlıkla ateş ettiğini, bu atış sonucunda bir kayaya çarpan merminin diğer askerler tarafından terörist ateşi sanıldığını ve bu yüzden bir kargaşa yaşandığını düşündüm. Bu sebeple diğer üs bölgesindeki bölük komutanını aradım. Bu bölüğün ve onun emniyet tepesinin bulunduğu yerden Şamar Tepe çok net görünüyordu.
Onlarla görüşünce, o bölükten de bir saldırı girişimi olduğunu teyit edildi. Her zamanki gibi, hava karardıktan hemen sonra teröristler hep ateş ettiği mevzilerin birinden makineli tüfekle ateş etmeye başlamışlar. Daha önceki baskınlarında da ya bir roketatar ateşi veya makineli tüfek ateşi ile baskını başlatıyorlardı. Fakat bu sefer daha 5-6 mermi atmadan, yaptığım planlamaya göre, anında üzerlerine destek silahları ile ateşle karşılık verilince, ne bu makineli tüfek, ne de diğer mevzilere giren teröristler ateş edememişler.
Ertesi gün, PKK’nın televizyon ve radyolarında karakolumuzu bastıkları ve 13 askerimizi şehit ettikleri propagandası yapılıyordu. Haberlerde kendilerinin ise 4-5 yaralıları olduğunu söylüyorlardı. PKK yayın organı olayı öyle büyük bir çatışma gibi gösteriyordu ki bunları dinleyen köylüler, gerçek durumu kendileri de gördüklerinden, bunlara inanamamışlar. Telefon açıp bana durumu sordular. Ben herhangi bir zayiat olmadığını, tek bir askerin burnunun bile kanamadığını, PKK’lıların her zamanki gibi yalan söylediklerini söyledim. Ayrıca, bizim aldığımız istihbarata göre zayiatlarının da çok fazla olduğunu öğrendiğimi ilave ettim. Gerçekten de telsiz dinlemelerinde teröristlerin zayiat verdikleri bilgisi yakalanmış ama miktar anlaşılamamıştı. Ama PKK televizyonundan 4-5 rakamını duyunca daha önceki tecrübelerimden bu sayının en az 2 katı yaralı olduğunu tahmin ettiğimden köylülere bu şekilde bilgi verdim.
Oysaki biz, bırakın zayiat vermeyi, bunun gerçek bir çatışma olup olmadığını bile araştırmak zorunda kalmıştık. Ben ertesi gün bu bölüğe gidip yerinde incelemelerde bulundum. Giderken yanımda, bu bölükte faydalı olabilir diye, merkezde atıl durumda olan bir kara gözetleme radarı ve personelini de götürdüm. Arazi engebeli diye pek işe yaramaz düşüncesiyle gözetlemeye daha uygun olan benim bulunduğum merkeze konulmuş ama ihtiyaç bu bölükteydi. Çok az da faydası olsa burada kullanmayı düşündüm. Ama sanırım bunun daha önce hesaplayamadığım psikolojik yönlü bir faydası da oldu.
Bu cihaz taşınırken köylüler görüp ” Komutanım, hayrola, bu nedir?” diye sorunca, ben hepsi duyacak şekilde yüksek sesle; ”Ya, bunun bir tanesini geçen gelişimde getirmiştim. Bu, yeni bir radar. Tepelerin ve sırtların arkasını da gösteriyor. Yani teröristler ne kadar gizlice gelseler de artık görünmeden emniyet tepesine yaklaşamayacaklar. Son çatışmada, daha önce getirdiğim radardan teröristleri çok uzaktan ve daha dere içinden yaklaşırlarken görüp silahları tevcih ettik ve tepelerine mermi yağdırdık. Karakolu basmaya gelen teröristler tek bir mermi atamadan bir sürü yaralı vererek kaçtılar. Bu cihaz burada çok işe yarayınca, bundan bir tane daha getireyim dedim.” diye cevap verdim.
Köyün uyanık muhtarı pek te inanmamış gözlerle bana ve bölük komutanına bakarken bölük komutanı akıllıca duruma ayak uydurarak; ”Komutanım. Bunu da getirmeniz çok iyi oldu. Bu cihazlar dağın arkasını da çok net gösteriyor. Teröristleri erkenden görüp tepelerine ateşi bastık. Bunu da kurunca bir daha hiç yaklaşamazlar artık. İnşallah yakın zamanda gelirler de hepsini gebertiriz. ” diyerek benim yalanıma hemen ayak uydurdu.
Bu olaydan sonra, görev yaptığım iki yıla yakın süre içinde, bu emniyet tepesine bir daha baskın yapılmadı. Taciz ateşi bile açılmadı. Bu bölüğün bölük komutanı benim görevimin birinci yılı sonunda değişti ama yeni bölük komutanı da cevval, çalışkan ve cesur bir arkadaştı. Aynı şeylere o da dikkat etti. Böylece yıllardır süren taciz sebebiyle adı Şamar Tepe’ye çıkan emniyet tepesi bu ünvanından kurtuldu. Haritalarda herhangi bir ismi olmayan bu tepenin adını Cesur Tepe olarak değiştirdik.
Ben ayrıldıktan sonra durum ne oldu bilmiyorum. ASKARAD’lar hakkında uydurduğumuz hikâyenin psikolojik etkisi ne oldu kesin olarak ölçmek mümkün değil ancak sanırım aldığımız diğer tedbirlerle birlikte çok işe yaradı. Terörle mücadele denilince çoğu insanın aklına hayali ve efsanevi birçok şey gelir. Ama gerçek çok farklıdır. Clausewitz in “Savaş basittir, ama kolay değildir.” diye bir sözü vardır. Bu söz iç güvenlik harekâtında da geçerlidir.
İç güvenlik harekâtı klasik savaştan bile zor bir harekâttır. Ama aynı zamanda ondan çok daha basittir. Küçük küçük bir sürü şey size sonucu getirir. Bir yere bir baş siperi yaparsınız, o mevzi bir askerinizin hayatını kurtarır. Bir patikayı gözetlemezsiniz, teröristler sizi o patikadan gelip basarlar. Hep aynı yolu kullanırsanız, o yol üstüne mayın koyarlar. Bu sebeple, tahmin ettiğiniz veya edemediğiniz her duruma göre ve her türlü tehdide göre küçük küçük de olsa tedbir almak gerekir. İşe yarayabileceğini düşündüğünüz her şeyi yapmak gerekir. Çünkü hiç de önemli gibi görünmeyen küçük şeyler, bu gün olmazsa yarın mutlaka işinize yarayacaktır. Bu da sizin ve askerlerinizin hayatını kurtarırken, teröristlerinkinin yok olmasına sebep olacaktır.
Hits: 130
Mozaik
- 6 Haziran 2019
Çaldılar demeye mecburdum…
- 7 Haziran 2019