
BASTIRILAN SOLUN ÖNÜNÜ AÇIYORUZ[1]
- 9 Haziran 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 10
İMRALI GÖRÜŞMELERİ – 4
09.06.2019 / ANAKARA
Evet, değerli okuyucular, yeni bir çözüm süreci çok hızlı bir şekilde geliyor. Yeni olanı anlamak için eski olanın nasıl olduğunu bilmek çok önemlidir. Ülkenin ve milletin nasıl pespaye edildiğini, değerlerinin nasıl ayaklar altına alındığını, kavramların içinin nasıl boşaltıldığını size birinci elden aktarıyorum. Birinci el diyorum çünkü aktardığım görüşmelerden bir veya iki gün evvel “Devlet heyeti” ile Abdullah Öcalan görüşüyor ve oradan edindiklerini, telkin edilenleri, kendisine başkanım diyen, milletvekillerine aktarıyor. “Devlet heyetini” İKTİDAR PARTİSİNDEN ayrı görmek mümkün değildir, tıpkı şehirlere kazılan hendekler ve yerleştirilen patlayıcılarda olduğu gibi… Bence, bu kitabın her satırı çok önemli olduğu gibi delil de…
Katılanlar, Selahattin Demirtaş, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan. Konular kendisinin doğum günü (alınmadı), kadın yapılanmaları, yasal düzenlemeler, geri çekilme…
…
S. Demirtaş: Sizinle yaptığımız son görüşmeden bu yana dört defa Adalet Bakanı, Hakan bey, Beşir Atalay ve Yalçın Akdoğan ile çeşitli tarihlerde görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerde ağırlıklı olarak çizdiğiniz perspektif doğrultusunda Meclisin alması gereken kararları, çıkması gereken yasayı, Akil İnsanlar meselesini konuştuk.
Yorumum: 15 gün içinde hükümetten ve bağlılarından 4 üst düzey kişi ile görüşme yapılması, iktidar partisinin bu yasadışılığa verdiği önemi çok güzel gösteriyor.
S. Demirtaş: …Hükûmet çevreleri varılan mutabakat dışında bazı çerçeveler ortaya koyunca biz ısrarcı olduk. Onlar da bir çözüm formülü üzerinde sürekli çalıştıklarını söylediler Ancak tartışmaların geldiği noktada hükûmetin yaklaşımları kaygı uyandırdı. Ayrıca sizin yazdığınız 21 Mart tarihli mektubu dokuz gün sonra bize vermek istediler. Ama hem geç verildiği hem de tartışmalar yeni bir noktaya doğru gittiğinden hareketle mektubu almadık. Sizinle görüşmeden bu mektubu almayacağımızı ve ilgililere iletmeyeceğimizi belirttik.
A. Öcalan: Doğru, haklısınız tabii. Gelmeniz iyi oldu, Kaygılanmakta haklısınız elbette. Geç verilince siz de görüşmek istediniz. Zaten bu konu için buradasınız. Dün yine heyet geldi, tekrar bu konuları konuştuk. Bazı şeyler yazdım, bazı şeyleri ek olarak yazacağım. Konuşuruz bunları. Başka aktarım var mı?
Yorumum: Bu tür görüşmelerin hemen öncesinde “heyet” ile görüşme mutlaka oluyor.
S. Demirtaş: KCK’nin açıklamaları oldu, Karayılan ve Cemil Bayık arkadaşların surece dair değerlendirmeleri oldu. Sizin çağrınızın gereğini yerine getirmek için kendilerinin hazırlık yaptığını, ancak Hükûmetin ve Meclisin de üzerine düşeni yapmasını beklediklerini, bunlar olmadan gerillanın bir tek geri adım atamayacaklarını belirttiler. …
S. Demirtaş: Cemaate ilişkin mesajlarımız Sırrı bey tarafından yüz yüze iletildi. Onların da bir müddettir ABD’ye davetleri var. Sizi Fethullah Gülen’le görüşmeye davet ediyorlar.
Yorumum: Fetişgillerin, hapisteki bir adamı ABD’ye davet etmesi çok ilginç ve manidar ayrıca. Biliyorlar ki bu adam hapiste ve çıkamaz. Haliyle bu davet saçma kalıyor. Ama durduk yere de davet olmayacağını düşünürsek “Demek ki kamuoyunun bilmediği ama bunların bildiği bir şeyler, daha doğrusu çok şeyler var” sonucuna ulaşırız. Bunlardan biri de “İmralı” denen adamın zaman zaman hapisten çıkarıldığı olabilir mi?
A. Öcalan: Kimi? Onların mı daveti var?
S. Demirtaş: Evet, Mayıs ayı içerisinde bir etkinlikleri var. ABD’de sonrasında bir görüşme olsa iyi olur diyorlar.
S. Demirtaş: … Tabii avukatlar da haklı olarak artık kendileri için de görüşme olanaklarının açılmasını bekliyorlar. Sizin hukuki sorunlarınız için gerekecek bu. Ayrıca tutuklu olanların da durumunun ele alınması gerekiyor,
A. Öcalan: … Doğru tabii, artık bundan sonra avukatlarımın da gelebilmesi gerekir. Sadece onların değil, geri çekilme başladıktan sonra artık başka kesimlerin de, gazeteciler, aydınlar ve diğer bazı arkadaşların da buraya gelmesi gerekir.
S. Demirtaş: 30 Mart Kızıldere şehitleri anıldı, bir mesajınız burada okundu.
S. S. Önder: … Ankara ve İstanbul’da geniş sayılabilecek bir katılımla mesajınız iletildi. Bu yıl Kızıldere’de yapamadık.
A. Öcalan: Neden yapmadınız, önemliydi. Provokasyon endişesiyle mi?
S. S. Önder: HDK ve BDP ortak karar aldı. DHKP-C’ye yapılan operasyon sürerken, Kızıldere’de onlardan doğacak bir gerginliğin sürece de, sizin mesajınıza da zarar verebileceğini düşündük. …
S. Demirtaş: Akil İnsanlar Heyetine dair Sayın Başbakan’ın yaklaşımları dar oldu. Bir ikna heyeti olarak görüyorlar. Biz isim önerilerimizi sunduk. Burada sizinle tartışmaları gerekiyordu.
A. Öcalan: Evet, sanırım 49 kişi olacak. Ama öyle dedikleri gibi dar olmaz. Bunlar tıkanmalara karşı da devreye girecek, surecin sonuna kadar rol oynayacaklar, öyle olur zaten.
S. Demirtaş: Sanırım 62 kişi olacak diye açıkladılar. Biz yola çıkarken yapıldı açıklama.
Yetkili: 63 kişi oldu.
Yorumum: “Başbakanın bir ikna heyeti gibi dar açıdan bakması” ilginç bir değerlendirme…
S. S. Önder: … Nevruz’da yazdığınız mektup küçük bir kesim dışında herkeste şok etkisi yarattı ve olumlu bir etki bıraktı. Çizdiğiniz genel bir perspektif olarak kabul gördü. … Dar bir fanatik milliyetçi ulusalcı çevre dışında kimse karşı çıkmadı.
A. Öcalan: Yüzyıllık hesabı görüyoruz, daha neler neler söyleyeceğim. Kimlerdir bu fanatikler?
S. S. Önder: Fanatik olanlar ırkçı ve ulusalcı Kemalist dar bir çerçevede.
Yorumum: Ulusalcılık ve Kemalizm’e oldukça fazla çevre karşı. Bu demektir ki ulusalcılık ve Kemalizm boş beleş ideoloji değiller ve kimseye memleket gerçeklerinden taviz vermiyorlar. Dolayısıyla doğru ve gerçekçi bir ideoloji oluyor.
A. Öcalan: Sol nasıl karşıladı?
S. S. Önder: Soldaki durumu ikiye bölmek gerekiyor. Yarattığı şok etkisiyle sarsıldı herkes. Bir kısmı temkinli yaklaştı. Bir kısmı hayal kırıklığı ile içindeki Kemalist’i açığa çıkardı. …
A. Öcalan: Temkinli yaklaşanlar kimlerdir?
S. S. Önder: Oğuzhan Müftüoğlu, Melih Pekdemir vb. ÖDP çevreleri. TKP vb. çevreler daha vahim yaklaştılar.
A. Öcalan: Biz bu sureci Solun da önünü açmak için yürütüyoruz. Sol dirilecek, bastırılan solun önünü açıyoruz. Onların da legalleşmesi gerekiyor. Burjuvazi zor ile bastırdığı için biz illegaliteyi seçmek zorunda kaldık. …
Yorumum: Burjuvaziye herkes düşman; kendisini ilerici sanan da, gericiliği tescilli olanı da, liberal olduğunu sanan ama göbeğinden çıkar çevrelerine bağlı olanlar da…
S. Demirtaş: Nevruz’da okunan mesajınız güçlü etkiler yarattı. Tartışmaları izlemişsiniz. Özellikle İslam bayrağı altında yaşama dair yaptığınız tespitleri bir gelecek vizyonu olarak dar yorumlayanlar konuyu başka şekilde ele aldılar.
A. Öcalan: Evet, bunu istismar edenler oluyor tabii.
S. S. Önder: Siz Alevileri bir kültür olarak tanımladınız, ama bu çok anlaşılmadı.
A. Öcalan: Ben İslam’ı bir kültür, mezhepleri de bu kültürün bir parçası olarak alıyorum. Bilimsel olarak yaklaşıyorum. … Son dokuz yüz yıldır mezhep farklılıklarımıza rağmen birlikte yaşıyoruz. Kapitalist modernite son dönemlerde korkunç bir düşmanlık yarattı bu çevreler arasında. İttihat ve Terakki, sonrasında Cumhuriyet kadroları da bunu yaptı. Elbette Alevileri anlıyorum. Korkmuşlar, yeri gelmiş dağlara sığınmışlar. Ama artık öyle Yavuz dönemi gibi, Kuyucu Murat Paşa dönemi gibi olmaz. Fakat onlar da gidip Şaha sığınmışlar, Şahın Şii politikalarına da demokratik diyemeyiz elbette, hegemoniktir. Şaha gitmek aslında yozlaşmaktır. Alevilere Sünnilerden daha fazla saygımız var. Ama biz Alevicilik yapamayız. Kürtçülük de yapamayız, Türkçülük de. Hepsi sonuçta faşizmi besler, yoksa ırkçı oluruz. Bunda ısrar etmek bozguna yol acar. Ortadoğu’da milliyetçilikte ısrar kimseye kazandırmaz. Bozguna yol acar. Örneğin Taşnak milliyetçiliği… Bakın, sonuçları ne oldu.
Ben biraz buradaki tarihsel gerçeğe dikkat çekiyorum. Ermenilere soykırıma kadar giden uygulamaların zeminini oluşturan işte biraz da bu Taşnak milliyetçiliğidir. Bunlar İttihat ve Terakki’nin kuruluşunda bile yer aldılar, biliyorsunuz. Ben bu konularda kitap yazacağım zaten. Bu süreçte Ermenilere de yol açıyoruz, Anadolu, Kürdistan topraklarında yaşamak isteyenler özgürce yaşayacaklar. Akıllı bir Ermeni olsaydı bunlar olmazdı. Yaralarını kendilerinin deşmesi gerekir. Mahçupyan da ben önerdim, Ermeni karşıtı değilim. Milliyetçilikle Ortadoğu’da ne devlet kurulur ne başka bir şey yapılır. Buna izin vermezler. Aleviler için de bu geçerlidir. Alevilerin durumu acıdır. Dağılmışlar, sol etrafında onlar da parçalanmışlar, Avrupa’ya, oradan oraya gitmişler. Biz Aleviliğin de halkımızın temel bir kültürü olduğunu biliyoruz, bunun farkındayız.
S. S. Önder: …Ermeniler AKP’ye, Aleviler ise CHP’ye oy verenlerdir.
A. Öcalan: (Gülerek) Maalesef. Biz yine de onlara çağrımızı yapalım, bir tek Ermeni bile olsa bizim için önemlidir. Ben İslamcılık yapmam, ama bu kültürü inkâr da etmem. Bilimsel sosyalizm bunu gerektirir. Biri bizimle barış da, savaş da yapacaksa ciddi olmalı. Bunu devlete de söyledim. Siz savaşı da ciddi yapamadınız dedim. Belki teoride ciddi kurguladınız, ama Kürdistan coğrafyasına uyarlayamadınız. Askeri çizgilerinde başarısız oldular. Ben kimseye diktatörlük yapmam, bilimsel sosyalistim, savaşı da barışı da ciddi yaparım, başka bir şeye tenezzül etmem.
Kandil de askeri çizgiyi uygulayamıyor. Düşünüyor ama uygulayamıyor. Bağlıyız diyorlar, bağlılık aslında sadece kendilerini güçlendirir. Bakın, Suriye’de olaylar başladığında Kandil’in herhangi bir kararı var mıydı? Her iki cepheye katılmadan, orada HPG’yi de özgün örgütleme kararları var mıydı? Eminim yoktu. Ama benim daha önce, iki yıl önce söylediklerimden yola çıkarak belli noktaya getirdiler. Aslında Kandil’in bu konuda yaptığı fazla bir şey yok. Fazla yaratıcı da olamadılar. Oradaki halkımız bana bağlıdır, onlar bu noktaya gelmesinde başat rol oynadılar. Haseke için söylüyorum, çok önemlidir, Orayı ÖSO’ya da Baas’a asla bırakmasınlar. Bunlar ele geçirirlerse katliam yaparlar. Haseke elden giderse sorumluluk onlardadır. Haseke için de bir öz savunma oluşmalı. Sadece Kürtlerin değil, oradaki Araplar ve Süryaniler dâhil herkesin savunması yapılmalı, Sonra Afrin’e doğru ilerleme olabilir. Zaten onumuzdaki günlerde Suriye’deki duruma dair heyetle konuşacağız. Bazı kararlar alacağız herhalde. Yeni oluşacak Suriye’de bizimkiler başat rol oynayacaklar. Orada özerk bölgeler olur. Kürtler, Aleviler, hatta Araplar için de özerk bölgeler olacak gibi. İsviçre’deki gibi özerk bölgeler.
Buradan hemen konferanslara geçiyorum.
- Diyarbakır merkezli konferanstır. Hizbullah, Burkay ve benzerleri, kim istiyorsa gelir. Son aşamaya kadar görevini sürdürür bu konferans.
- Ankara merkezli HDP’nin yapacağı konferanstır. Solda ortaya çıkacak boşluğu çok iyi değerlendirmeleri gerekir. Yapamayanlar olursa mutlaka genç sosyalist arkadaşları da katsınlar.
- Avrupa’da yapılacak olandır, çerçevesini belirtmiştim zaten.
- Hewler merkezli olanıdır. Çok önemlidir, Misak-ı Milli çerçevesinde yaklaşmalıdırlar. Suriye’dekiler de katılır. Araplar, Türkmenler, Süryaniler, kim varsa katılır. Sınırların değişiminden falan söz etmiyorum. İşte Zübeyir demişti ya, Hollanda – Belçika sınırı gibi esnek olur.
A. Öcalan: … Türkiye, Suriye, Irak, Lübnan ilk etapta böyle bir birlik kurabilirler. Dicle-Fırat suyu bu birliğin esası olur gibi. Hiçbirinin sorunu tek başına çözülemez. Kürt sorunu, Suriye sorunu çözülmeden Türkiye nefes bile alamaz.
Kadınlar da bu temelde konferanslarını ele alabilirler. Kadınsız yaşam olmaz, ama mevcut kadınla da yaşam olmaz dedik. Erkeği Öldürmek adlı kitabımda bunları ele aldım. “Ya benimsin ya toprağın” diyorlar, “Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etme” diyorlar. İşte bu kadar korkunç bir kültür var.
Kadınlar daha çalışkanlar ve daha az yalan söylerler. Kadınların yaşamsal çekici yönleri vardır. Bu konu İslam’da da yerine oturmamış.
S. S. Önder: Sayın Başkanım, İslam öncesi Mekke dokuz ailenin tekelindedir. Kuran onlardan “bahçe sahipleri” diye bahseder. Bunların izni olmadan kimse bir iş kuramaz ve hep bunlara borçlandırılır.
Borcunu ödeyemeyenlerin kızları Mekke kerhanesinde sermaye yapılır. Kız çocuklarının öldürülmesi bundandır. Muhammed buna itiraz eder. Tekvir suresi de bunun için nazil olmuştur.
P. Buldan: Kadın Kurultayımız olacak, Buna dair mesajınız olur mu Başkanım? “Demokratik kurtuluş, demokratik yaşam” şiarıyla yapılacak.
A. Öcalan: Olabilir, uygundur. Biraz önce anlattığım çerçeve yeterlidir.
A. Öcalan: …En önemli konuya geliyorum: Parlamento çağrısı… Bu konuya dair çok tartışma yürüttük. Sonuçta ikinci aşamanın başlangıcı bu parlamento çağrısıyla olacak dedik. … Bu çağrı ikinci aşamayı başlatacak. Bu aşama yasal-anayasal surecin öne çıktığı bir aşamadır. Bu yeterli mi?
S. Demirtaş: Başkanım, TBMM’de böyle bir mekanizma yok. Meclisin “karar” şeklinde bir tasarruf mekanizması yok içtüzükte. Ya bir kanun çıkarır ya da komisyon kurar. Ötesi bağlayıcı olmaz.
A. Öcalan: … Bu Akil İnsanlar Komisyonunda kadınlardan başka kimler olabilirdi?
P. Buldan: Nazan Üstündağ’ı önermiştik, almamışlar. Zübeyde Teker’i önerdik, alınmış.
A. Öcalan: Onu ben de söylemiştim. Ayrıca parlamentoda Çözüm Sürecini Değerlendirme Komisyonu kuracaklar, bu da önemlidir. İsimle ilgili sıkıntı çıkarmayacağız. Ama Hakikat Komisyonu gibi çalışır, ya da onun ön hazırlığı gibi. Çünkü tartıştık, sorun olmamalı, (Yetkiliye dönerek) değil mi?
Yetkili: Evet, sorun yok.
A. Öcalan: MHP karşı çıkabilir, CHP gelse iyi olur, ikna etmeye çalışın. Gelmezlerse ne yapalım. CHP’ye, demokratikleşmenin bütün maddelerini gündeme alacak bir komisyondur deyin. İşte 16 madde falan açıkladılar. Bunların hepsi bu komisyonun gündeme alacağı konulardır.
Son konu kendimle ilgilidir. Basına yanlış şeyler yansıdı. Öcalan bağımsızlıktan, federasyondan, özerklikten, bilmem neden vazgeçti dediler. Ben hiçbir şeyden vazgeçmedim. Benim temel görüşüm şudur: Silahlı çatışmaya son verme sıkı sıkıya yasal demokratik mücadeleye sarılma ile olur. …
İşte bu dört konferans bütün bunları tartışacak. Halk ne istiyorsa aylarca tartışıp devletin önüne koyacak. Bu temelde biz demokratik siyasete katılıyoruz diyecekler. Bunu ben yapamam ki, ben bunları belirleyemem, Tanrı da değilim, Söylediklerim yasa da değil, değil mi? Konferanslar bunu belirleyecek.
Kendimle ilgili, özgürlüğüm meselesi de Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürtlerin özgürlüğü ile bağlantılıdır. Halkımızın özgürlüğü garanti altına alınırsa cezaevinin anlamı kalmaz. …
S. Demirtaş: Adalet Bakanı ile bu konuyu konuştuk. Sizin için daha geniş birçalışma mekânı hazırlığı yapıyorlarmış. Size yardımcı olacak birkaç mahkûmu daha ilk etapta buraya almayı düşünüyorlarmış.
A. Öcalan: Tamam, kendisine selam söyleyin, açıklamalarını ve çalışmalarını beğeniyorum, Ben üst solunum yollarından rahatsız olan biriyim. Daracık hücrede yoğun çalışma temposu içinde çat diye düştüm diyelim. Ne olacak o zaman? Süreç facia olur, ben bunları düşünüyorum, Sağlık ekibi checkup yapabilecek donanımda olursa iyi olur. Güvenlik için bir şey demiyorum. Ben bazı arkadaşları buraya isteyebilirim. Dört kadın dört erkek ismi hazırlasınlar, kimler olabilir diye bana getirirsiniz. Yaratıcı, çalışkan, biraz bana yardımcı olabilecek kişiler olabilir.
Beş sayfalık yeni bir mektup yazdım. Bir de kısa bir ek yazacağım, hemen Kandil’e götürürsünüz. İki gün içinde de bana cevabını yazsınlar, getirirsiniz. Çabuk hareket edin.
Mektup da yazdım, yeniden organizasyona gidebilirler. Başkanlık Konseyi için Cuma, Ali Haydar sağlıkları yetiyorsa çalışırlar. Hepsinde eşbaşkanlık olur.
Tecrübesi nedeniyle Karayılan HPG’ye gelir, Suriyeli arkadaşlar bu dönemde Türkiye’yi çok kavrayamayabilirler. Ama Karayılan yaratıcı olmalıdır, hâkimiyeti ve denetimi olmalıdır,
S. Demirtaş: Mektupta belki yazmışsınızdır, ama iyi anlaşılsın diye soruyorum. Yeni bir kurum olarak Başkanlık Konseyi mi öneriyorsunuz, yoksa KCK Yürütme Kurulu için mi değişiklik diyorsunuz?
A. Öcalan: …Ben Başkanlık Konseyi derken, bana bağlı ama hepsinin üstünde olan kuruldan söz ediyorum. Kongra Gel’de Remzi devam edebilir, eşbaşkanlık olur. Sabri de görev alabilir. Şimdi ne yapıyor?
S. Demirtaş: KCK Yürütme Konseyine bağlı siyasal alan sorumluluğunu yürütüyor.
A. Öcalan: Yürütmede daha etkili olabilir belki. Duran Kalkan PKK Sekretaryasını, parti yazışmalarını yürütebilir. İşte eğitimden tutun benim kararlarımın anlatılması, kavratılması ve uygulanmasına kadar planlama yapabilir. Onun da bir eşbaşkanı olmak zorundadır. Karasu’nun teorik siyasi analiz yeteneği iyidir. Bu dönemde KCK’nin başında olabilir. Yazacağım bunları.
KJB de yeni demokratik siyasete göre kendini yeniler, Buna göre dönüştürür herhalde.
S. Demirtaş: Sayın Başbakan “Çıkışlar silahsız olacak, silahlı olanlarla güvenlik güçleri karşılaşırsa görevlerini yapmak zorundadırlar” falan dedi, izlemişsinizdir belki.
A. Öcalan: Yok, öyle bir tartışma olmaz. İki günde cevaplarını yazsınlar, bu cevaptan sonra konu aydınlanır. Çekilmeden sonra BDPDTK bu alanlarda halkı koruyacak sivil örgütlenmeler yapar.
Koruculardan bir zarar gelirse sert darbe indireceğiz, Geri dönenlere yardımcı olacaksınız. Evlerini yapanlar, yerleşenler zorluk çekmesinler. Adalet ve İçişleri Bakanları ile beraber yürütebilmelisiniz bunları.
Cevap gelmeden diğer konuyu tartışmayacağım. Öyle silah bırak git olmaz. Büyük ihtimalle silahlar ve özel eşyalar alınacak, birbirimize gözükmeden olacak, dönemin ruhuna herkes uyacak.
S. Demirtaş: Sizin merkezinde olduğunuz bir sureci yürütüyoruz. Ama bizim de, Kandil’in de sizinle görüşmesi halen hükûmetin iznine bağlı. Bazen dışarıda yaşanan gelişmeler karşısında sizinle görüşmeden inisiyatif kullanmak istemiyoruz. Ama bu da hükûmetin iznine bağlı. Ortaya boşluklar çıkıyor, bu boşlukları da hükûmet kullanıyor. Belki izne tabi olmayan periyodik bir görüşme imkânımız olmalı.
3 Nisan 2013
Kaynak: Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), Abdullah Öcalan, Weşanen Mezopotamya, 1. Baskı, Kasım 2015, ISBN:978-3-941012-97-4
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE
GÖRÜŞMEK ÜZERE
[1] Özgün metindeki başlık
Hits: 25
BİRAZ HEYECAN YAŞAYALIM[1]
- 9 Haziran 2019
Yalan…!!!
- 10 Haziran 2019