
MEZOPOTAMYA TOPRAKLARI HERKESİ BESLEYEBİLİR[1]
- 5 Temmuz 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 9
- Facebook10
- Twitter5
- WhatsApp0
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
İMRALI GÖRÜŞMELERİ – 8
05.07.2019 / ANAKARA
Katılanlar: Selahattin Demirtaş, Pervin Buldan
Konular: El Nusra’nın saldırısı, kadın, eşbaşkanlık, Mursi, Misak-ı Milli, gezi olayları, AKP’nin çözüm sürecini sürüncemeye bırakması, ağırdan alması.
Not: Biraz sıkıcı gibi gelebilir. Ancak konular ve onlara karşılıklı yaklaşım çok önemli ve bu görülsün istiyorum. Böylelikle meselelere kimin nasıl baktığını daha iyi görmek mümkündür. Zaten çok önemli olmayan yerleri almıyorum.
…
S. Demirtaş: Rojava’da ÖSO’dan ayrılan El Kaide’ye bağlı gruplardan El Nusra’nın bir saldırısı yaşandı. Özellikle Serekani ve çevresindeki köylerde şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Türk basınına göre bugün sabah saatlerinde El Nusra üç bin kadar militanıyla bir saldırı daha başlatılmış.
A. Öcalan: Bunlar ÖSO’dan ayrı mı?
S. Demirtaş: Evet, ayrı hareket ediyorlar. Arkadaşlarımız bu gelişme üzerine Sayın Davutoğlu ile bir görüşme yaptılar. Kendileri El Nusra’yı desteklemediklerini söylüyorlar, ancak sınırdan giriş çıkışlar olduğu biliniyor. Zaten çözüm süreci gereğince de böyle bir dış politikalarının olamayacağını belirtmiş Davutoğlu.
A. Öcalan: … Heyete de söyledim: Mursi’nin düşürülmesi Erdoğan’ın düşürülmesidir. Dün yetkili anlatıyordu işte. Mursi’ye “Seni düşürecekler dedik, adam halen gülüyordu” dedi. Ben de Menderes olayını hatırlattım.
Erdoğan’da da Menderes sendromu var. Kendisini Mursi gibi düşürecekler, ama ciddiye almıyor. PYD’nin özerklik açıklamasına takılmışlar. Orada zaten iki yıldır fiilen özerklik yok mu? Başladığından beri vardır. Değişen bir şey yok ki. Mursi nasıl gittiyse Suriye üzerinden bunun aynısını yaparlar. Davutoğlu bize karşı açıklama yapacağına, bu olanları doğru anlamalıdır.
…
A. Öcalan: … Avrupa’da KCK kurulmalı, ama yasal olmalı. Rusya’dakiler dâhil bütün parçalardaki örgütleri kapsamalı. Bu daha doğru olur.
S. Demirtaş: Danimarka üç televizyon ile ilgili lisans iptali kararı aldı. Çözüm sürecinde böyle bir kararın alınması manidar bulunuyor. Yıllardır Türk Hükûmeti karar aldırmak için uğraşıyor ama başaramıyordu. Çözüm süreçlerinde bu tür kararlar alınıyor,
A. Öcalan: Evet, çok doğru. Sakine’lerin katliamı ne ise, bu karar da aynıdır. NATO Gladiosunun üstü örtülü operasyonlarıdır bunlar. …
…
PKK’yi bitireceğiz diye sürekli bunları heveslendiriyorlar. Bunlar da buna kanıp çözüm süreçlerini heba ediyorlar. Utah merkezli akademilerin işidir bunlar. Erdoğan’ın da etrafını sarıp teslim almışlar.
PKK’yle çözüme gitmeyin diyorlar. “Biz zaten mali açıdan da çökerteceğiz, önder kadrolarını da vuracağız, Kandil’dekileri tasfiye edip teslim alırız” diyorlar. Bunların da kafasına yatıyor herhalde. Yirmi yıldır bu yalanı anlatmaya çalışıyorum. Geçmişte benimle görüşen askerleri de böyle kandırıp sonra Ergenekon’dan içeri aldılar. Gerçi aralarında JİTEM mensupları, suç işlemiş olanlar da vardır, yanlış anlaşılmasın. Amaçları geleneksel Kürt-Türk çatışması çıkarmaktır.
…
S. Demirtaş: Küçük sol partiler bu gelişmeyi engelliyor biraz da.
A. Öcalan: … Ankara Konferansının bileşenlerini partileştireceksiniz aslında. Konferansın pratikleşmesi böyle olur. Bir iki hafta içinde yoğunlaşın. Hem vekilleri hem konferansın ruhunu partiye taşıyın. ESP, Levent Tüzel onlar katılsınlar. Vekil, belediye Başkanı, ne olmak istiyorlarsa olsunlar. Bizim imkânlarımız çoktur, değerlendirin. Devlet de bunun önünde engel olmayacak. Kürtlerde de böyle dar gruplar var. HDP’de bir program yok, önder yok. Bizden ne istiyor solcular? Saf sosyalizm mi istiyorlar? Yok, böyle bir şey. İhsan Eliaçık onlar da olabilir partide. Değişik kesimlere yer verilebilir. Selamlarımı söyleyin. Teslim Töreye selam söyleyin.
…
A. Öcalan: PKK kök parti olduğu için orada da gerek yok. Zaten Genel Sekreterlik var. PKK’nin içinde zaten kadın da var. PAJK da kadın partisidir. Onlar da kongrelerini yapsınlar. Ben de çok uygun görmüyorum. Aldıkları karar yerindedir. Eşbaşkanlık sistemini önemsiyorum. Kadına yaklaşımım biliniyor.
Şu devamlı söylediğiniz “cinsiyet özgürlükçü” kavramı da doğru değil. Bir daha bu kavramı kullanmayın. Cinsiyet deyince herkes farklı anlıyor. “Kadın özgürlükçü” demeniz daha uygundur. Bütün kurumlarda bunu kullanın, Kadın sorunu sınıfsal, kültürel, ekonomik bir sorundur. Kadın tarihi, kadın geleneği, bunların hepsi bir boyuttur. Kadınlar giderek ekonomik komünler oluşturmalıdır. Programlarını derinlemesine ele almalıdırlar. Kadınlar da toplantılarını yaparak benim adıma teşekkür ve şükran dileklerimi tüm kadınlara iletmelidir. Kadınları çok gerekli görüyorum. Konferanslarınız iyi geçti, takip ettim.
S. Demirtaş: Başkanım, yeriniz değişti mi? Biraz da sağlık sorunlarınızla direkt ilişkilidir çünkü.
A. Öcalan: Hayır, değişmedi henüz, bayramda olabilir. İnşaat bitmiş diyorlar. Evet, sağlık meselesini biraz açalım. Özal, Ecevit, Erbakan sağlık sorunları nedeniyle süreçlerden tasfiye oldular. Bunlar benimle ilişkide olanlardı. …
Ama asıl önemli olan benim buradaki güvenliğimdir. Gladio bile bana yönelebilir. Ben İmralı’da ölmem, öldürülürüm. …Açıkçası bir Özal, Ecevit, Erbakan hadisesi olmamalı. Bunu Beşir beyle de konuşun, bir çözüm bulunsun. Benim buradaki durumum, statüm rehinedir. Bir rehine ya serbest bırakılır, ya öldürülür, ya tutulur. On beş yıl rehinelik mi olur? Bu devlet için de bir sorundur. Bakın, beni buraya kapattılar ama her gün giderek güçlendim, büyüdüm. Ya beni öldürecektiniz ya da böyle rehine gibi tutmayacaksınız.
ABD’nin beni teslim etmedeki amacı provokasyondu. Ecevit bile söyledi, “Niye teslim ettiklerini anlamadım” dedi. Benim burada olumum yüz yıllık Türk-Kürt savaşı demektir. Ben bunu önlemeye çalışıyorum. Bu devlet için de önemlidir. Benim derdim dışarı çıkıp Hasso Hüsso gibi gezmek değil, tenezzül bile etmem. Benim derdim üzerimden provokasyonlar olmasın diyedir. Apo çıkarsa Türkler karşı çıkar deniyor. Oysa doğru anlatılırsa Türk halkının da çıkarlarını en iyi benim savunduğum görülür. Beşir Bey “Apo çıkarsa oy oranımız düşer” diyormuş. Hayır, mesele bu değil. Yüz yıllık savaşın çıkmasını önleyelim diyorum. Ben öyle hemen İmralı’dan çıkayım, arzı endam edeyim demiyorum. Burada iki basın toplantısını bunun için istedim. Derdim ölümleri önlemektir. Beşir Bey bunu niye anlamıyor?
S. Demirtaş: Başkanım, siz burada basın toplantısı mı yapmak istediniz, yanlış mı anladım?
A. Öcalan: Olabilir tabii. Dün heyete bunu da önerdim. Aklı başında gazeteciler gelebilir, kamuoyu buradaki çalışmalarımla ilgili daha sağlıklı bilgi sahibi olur. Siz yapıyorsunuz bunu gerçi, iyi de oluyor, ama doğrudan yapmak daha etkili olur.
Heyet, biz bunu yavaş yavaş yapıyoruz diyor. Hayır, bunu benim ağzımdan duymalı halk. Türk halkını da, Kürt halkını da ben ikna edebilirim. Benim buradaki her günüm savaş eğrisinin biraz daha yukarı doğru tırmanması demektir. Örneğin savaş noktası bin ise, her günüm de birdir.
…
A. Öcalan: Hemen sürecin kendisine gelelim. … Karakol yapımı, cezaevlerinden çıkan cenazeler, HES’ler, korucular vs. Bizimkilerin de buna verdiği tepkiler göz önünde bulundurulduğunda böyle yürümez tabii. Tabii siz Beşir Beyle de görüşün. Aslında ben sürecin böyle riskli yürüyeceğini tahmin ettiğim için Mart’taki mektuptan sonra biri size, diğer Kandil’e iki mektup daha yazmıştım. Sakıncalı bulunup verilmemiş. Uzun süre görüşemedik zaten. Bu bir suistimaldir dedim. AKP her şeyi tek taraflı götürmek istiyor.
Bu paralel devlet denen şeyi biraz açayım yine. Türkiye’nin NATO’ya alınmasından bu yana üç lobi üzerinden politikalarını oluşturup hayata geçiriyorlar. Menderes’ten beri böyledir. Sürekli komplo imal ediyorlar. Türkeş bile gitti, eğitimini gördü. 90’ların başında Doğan Güreş Londra’ya gitti, Dönünce “Bize yeşil ışık yaktılar” dedi. Kürt tasfiyesi ondan sonra başladı. Bunlar hep lobilerin kararıdır. Aslında önceleri Güney Kürdistan üzerinden Yahudi lobilerinin planları var. Proto İsrail projesidir. Daha sonra Filistin’de karar kılıyorlar, Ta Talat Paşa dönemlerinden beri etkilidirler. Zaten onların yetiştirmesidir. Mustafa Kemal’i de kuşatıp teslim alıyorlar. Musul-Kerkük’e karşılık Cumhuriyet diyorlar. Misak-Milli’yi böylelikle bozuyorlar. Londra o zamanlar ağırlıklı Yahudilerin kontrolündedir.
Beni de bu politika buraya getirdi. Demek istediğim bu politika halen devam ediyor. Tarihsel arka planı iyi anlamak gerekir. Kürt ulus-devletçiliği üzerinden bütün Kürtleri teslim almak istediler, Saddam’ı da bu yüzden tasfiye ettiler. 1950-60’lardan beri bu soykırım politikalarını uyguluyorlar, Bu politikanın son kurbanı da benim işte.
Konferansların sonuçlarını okudum, iyidir, Tarihsel arka planları unutmayın hiçbir zaman, oyunlara düşmeyin Türk-Kürt kavmi arasında 800 yıllık ortaklık vardır, 1860’lardan itibaren bununla oynuyorlar, Misak-ı Milli ile iyice bozuyorlar. Süreçle ne alakası var derseniz, işte Birinci Dünya Savaşından beri pratikleşen bu politikalar halen devam ediyor. Türklerin bundan yeterince haberi yok. Haberi olanları da tasfiye ediyorlar. Tayyip Beyi bu Londra politikaları üzerinden etkiliyorlar. Ben biraz Tayyip Beye yardımcı olmaya, demokratik bir parti olmalarını sağlamaya çalışıyorum. Çatışmaları bitirdik diye öyle bittik, çaresizdik anlamına gelmez. Ama bu geçmişte çok anlaşılmadı. Kandil de kendi içinde parçalandı. AKP bunu tek taraflı yorumladı. Bunu heyetle de tartıştık. AKP halen böyle yaklaşıyor dedim. Emre Bey döneminde bir çözüm olanağı vardı. Beş yıl içinde gerçekleşecekti. Pencewini[2] üzerinden haber göndermeler falan oldu. Bu arada görürseniz selam söyleyin Pencewini’ye.
Biz Emre Beyle burada görüşmeye başladığımızda Sabri, Zübeyir onlar üzerinden bazı anlaşmalara varılmıştı. Benim de onayımı istediler, ama yetersiz buldum, olmadı. O nedenle 156 sayfalık Yol Haritası hazırladım, ama kabul görmedi. Yeniden çatışmalar başladı, savaş lobileri devreye girdi. Ordunun bizimle çözüme gitmek isteyen kesimi de Ergenekon’la birlikte tasfiye edildi. ABD yaptı bunları, yoksa Tayyip Bey bir onbaşıyı bile tasfiye edemez. Cemaat’in savcıları eliyle bunları yaptılar. Sonra KCK operasyonlarını da aynen yaptılar. Zaman gazetesi eliyle Cemaat PKK’nin tasfiye olabileceğini işliyor. Bunu Beşir Beyle konuşun. Bu mümkün değil. Bunların amacı savaşı başlatmaktır. Bir kediyle bir köpeği aynı torbaya koyup ağzını bağlamak istiyorlar. Tarihçeyi bu kadar belirteyim, isteyen daha da araştırabilir.
…
Kırk-elli bin kişi ölmüş. Bunların hatırasına bile büyük barış gerekir. Kurtulup Savaşında bile bu bilanço yok. Otuz yıldır çalışıyoruz. Böyle bir şey terörizm olur mu? Bu da NATO Gladio’sunun kararıdır. Biz o sıralar Avrupa’da rahat çalıştık. Tavşana ‘kaç’, tazıya ‘tut’ politikası uyguladılar. Sonuç Kürt-Türk ezeli düşmanlığına yol açan şeyler. Bizi terörist ilan edip el altından desteklemek istiyorlar. Bırakalım artık bu oyunları, keselim. Söylemde de, pratikte de bitirelim. Söylemde terörizmi bitirmeden eylemde nasıl bitireceğiz? Beşir Bey profesördür, bilmesi lazım. Kırk yıllık çatışmanın barışı… Bundan sonra söyleminiz bu olsun. Öcalan üzerine düşeni yapıyor, temel gündemi budur deyin. Ben “faşist AKP” desem, onlar “cehennemin dibine kadar gitsinler” dese, barış nasıl olur?
Özal’la başladık. Şimdi 21. yılına girdik. Özal, Erbakan, Karadayı “Bir yıl içinde bitirelim” diyorlardı. Erdoğan’la bu çatallaşıyor. Söylemde “Baldıran zehri içerim” diyor, “çözmek istiyoruz” diyor, ama pratik tam tersidir. Biz savaşı AKP’ye karşı başlatmadık ki. Önce Kürt feodallerine karşı, sonra devlete karşı savaştık. Şimdi devletin temsilcileriyle burada çatışmasızlığı barışa doğru evriltmek istiyoruz. Son görüşme dün oldu. Sonuçta biz devletle devam etmek istiyoruz. Sayın Yetkili de vardı zaten. Sizin AKP ile siyasi olarak sürdürdüğünüz demagojik kaçıyor biraz. Emre Bey döneminde adımlar attık, Habur’u planladık, bir eve dönüş yasası bile çıkaramadılar. Eyleme karışmamış olanlar bilmem nereye, diğerleri Norvec’e gider falan. 221. Madde gibi şeyler olmaz. Emre Bey gerçekten çözmek istiyordu, ama AKP adım atmadı. Bu lobileri o yüzden anlattım. AKP dörtte üç oranında buna yattı. Beşir Bey, MİT falan biraz daha anlıyor. Onlar da tasfiyeyle karşı karşıya kalıyor. Biz heyetle burada anlaşabiliriz. Bayramda bir projeye başlayabiliriz. Bu proje çalışması başlamazsa ve ben katılmazsam, Eylül veya Ekim’e kadar çekilirim. Benim içinde olmadığım bir projeye niye imza atayım? Kırk yıllık çatışmanın barışını yapacaksak böyle olur. Siz de öyle “Yüzde 15 çekilmiştir, geri kalanlar da hareket halindedir” gibi şeyler demeyin artık. Kandil de safça yazmış işte. Ne gerek var? Çatışmasızlık sağlandı, yeterlidir. AKP ne istiyor? Çekilen güçlerin yerine kendi güçlerini mi ikame edecek? Korucular falan. Öncü kadroları vurup gerisini dağıtacaklar. Bu, çözüm müdür?
Sonuç, ben bu çatışmasızlık ortamını 1 Eylül’e kadar devam ettirme taraftarıyım.1 Eylül Dünya Barış Günüdür. Onların da atamaları olacak zaten. Uygun olursam bir mektupla da bildiririm. Sonrasında Kandil ve siz ne yapacağınıza karar verirsiniz. AKP seçim diyor. Olur mu, yüz yıllık sorun secime kurban edilir mi?
1 Eylül’e kadar bu proje (paket) çalışmasını tamamlarsak, heyetin sorumluluğu altında hükûmete intikal eder. Bunu kabul ederlerse çatışmasızlık süreci normalleşme sürecine dönüşür. Projeler hızla hükûmet üzerinden Meclise sunulur kanunlaşır.
Gidiş (çekiliş) kanunsuz ve gizli oldu, ama dönüş kanunsuz olamaz. Gidiş kanunsuz ve silahlı oldu, gizli oldu. Çözüm olmazsa dönüş de böyle olur. Ben bir tek gerillayı bile orada öyle tutamam. 15
Ekim’e kadar gelişme olacağına dair gerillaya söz verdim. Olmazsa isterse devlet gitsin, Kandil’le, Cemil Bayık’la anlaşsın, ben karışmam artık.
Beşir Beye söyleyin. Tam beş proje oldu, hepsi boşa çıktı. Sırf bir seçim hesabına bunlar feda edilemez. Vicdanen de bunu kaldıramam. Sabrım ancak 1 Eylül’e kadar olur.
Emre Bey bile “Kanun çıkmazsa ben de dağa çıkarım” diyordu. Düzenleme yapmak vatana ihanettir diyorlar. Özal da, askerler de kanun çıkaracağız diyorlardı. Lobiler bunları cesaretlendirip tasfiyeye
Heveslendiriyorlar. Bir kez daha diyorum: Bu bir oyundur, ama bu oyun 1 Eylül’e kadar bitecek.
Seçimde bir iki puan nedir ki. Gerçekte böyle bir risk de yoktur aslında. Kanun dediğin nedir ki. Niye böyle bir yasa çıkmasın? Peki, ne istiyor bunlar, dağılmamızı mı istiyorlar? Yoksa açıkça çatışma mı istiyorlar? İşte benim paralel devlet dediğim bunu isteyen güçtür. Bizim “norm” dediğimiz şey çıkarsa normalleşme de olur.
Dün de Beşir Bey söyledi. (Yetkiliyle göz göze geldiler. Başkan cümleyi düzeltmedi.) Aklınıza hayalinize gelmeyecek düzenlemeler var diyordu. Ama tek taraflı olmaz. Benim içinde olmadığım bir pakete imza atmam. Kırk gününüz var. Siz de BDP olarak hükûmetle görüşün bunları.
Bir yandan da Kürdistan’ı Kürtsüzleştirme planı işliyor. HES’ler, işsizlik, göçertme devam ediyor. Bunu Türklük adına yapıyorlar. Böyle bir Türklük mü olur? Bin yıllık dostuna bu yapılarak Türklük inşa edilebilir mi?
Ama 1 Eylül’den sonra gerilla çıktığı gibi girer. Öyle düşük yoğunluklu falan da değil, orta yoğunluklu savaş başlar. Kürtler zaten isyan halindedir. Ben kontrol edemem, siz de BDP olarak edemezsiniz.
Urfa normalde on milyonu besler. Ama her gün işsizlikten, açlıktan birbirini öldürüyorlar. Ta Edirne’ye kadar marabalık yapıyorlar. Siz de BDP olarak tedbir geliştiremiyorsunuz, güçsüzsünüz. Dün öylesine aklıma geldi, sizinle görüşürken eleştireyim mi diye, ama vazgeçtim. Kandil’dekilere de ne diyeyim? Cuma zaten yaşlanmış, kendini ölümüne adamış, onları da ne diye eleştireyim dedim.
Adamlar “AKP Kürt’ü” yaratıyorlar. Şimdi bir de “Cemaat Kürt’ü” oluşturuyorlar. Kozmik odalarda bunları planlayıp hayata geçiriyorlar. Ramak kalmış ki boğaz boğaza birbirimize gireceğiz.
Emre Bey gibi insanlar çözüm istediler. Ama yok işte. Sonuç olarak 1 Eylül kritik bir tarihtir. Umarım siz de demokratik bir çözüm için katkı sunabilirsiniz. Kendisi söyledi bunları Beşir Bey. Hazırlık yapıyorlar. Ama siz de taleplerinizi bildirip ortaklaştırın. Belirttiğim sekiz esas üzerinden sistematize edebilirsiniz. Beşir beyle tartışabilirsiniz.
Rojava için küçük bir öneri yapmak istiyorum. Bir ateşkes yapabilirler. Ama Nusra Serekani’ye yerleşemez. Orası Kürt bölgesidir. Özerklik boşluk doldurmadır. Suriye devleti çekilmiş gitmiş. Boşluk var. Kendilerini katliama açık halde mi tutsunlar, aç mı kalsınlar? Ne öyle kırmızı görmüş boğalar gibi saldırıyorlar? PYD’yi zaten hazırlamışız, görüşmeye açıklar. Düşmanlık da yapmıyorlar. (Türkiye olarak) Barzani’yle kurduğunuzdan daha ilkeli ilişkiler kurabilirsiniz. Nusra’yı falan bırakmaları lazım. Ateşkes olursa hudut kapıları açık tutulabilir. Ama o on bir maddelik gibi bir ateşkes olmasın, o sakattır. Ateşkes olmazsa Dicle-Fırat arasında bütün güçlerini yığarlar. Arap bölgeleriyle de ittifak yapıp Nusra’yı atarlar. Suriye Demokratik Birliği adı altında (Kürt Yüksek Konseyinden ayrı olarak) Araplar ve diğerlerinin de içinde olduğu birlik kurarlar. Rakka ve Halep’in kuzeyinden başlayarak kuzeye doğru bir birliği oluştururlar. İki şey üzerinde çalışırlar. Esad’la ya da ÖSO ile ateşkes ve çözüme gidebilirler. Bu şekilde iki tarafı da çözüme zorlayabilirler. Bu durum Suriye’de çözümün önünü açabilir. Bu politika Türkiye’nin de çıkarınadır. Salih Müslim de öyle ikide bir sadece Kürtler adına açıklama yapmasın, birlik adına konuşsun.
Türkiye’deki çözüm Suriye’deki, Suriye’deki çözüm Türkiye’deki çözümdür. Umarım bunu hayata geçirebilirler. Afrin ve Azzaz’da Türkmenler ve Süryanilerle de görüşsünler.
Miraç’ı şahsen tanırım, ne kadar temizdirler şimdi, bilmiyorum. Durumları uygunsa bu çatışmaları durdurmak için onları da birliğe davet edebilirler. Bu birlik Esad’ı da zorlar ve Suriye’yi bu bataklıktan çıkarabilir. İki tarafı da zorlayarak Cenevre Konferansına kadar Türkiye’ye de tekrar itibar kazandırabilir. Bu Türkiye’nin de yararına olur. Yirmi yıllık Suriye tecrübem var. İkinci bir Irak çıkarmak istemiyorlarsa bunu yapmalılar.
Demokratikleşme projesinin diğer maddelerine gelirsek, yüzde 7 secim barajı ve hazine yardımı olabilir. Biz yine de yüzde 3’te ısrar ederiz. Yüzde 7’yi gecen partilere hazine yardımı da mı öngörülüyor?
Yorumum: Yukarıdakileri anlamak için öncelikle bu SÖYLEŞİYİ okuyunuz. Öyle anlaşılıyor ki AKP tüm olaylarda olduğu gibi bunda da ciddiyetsiz yaklaşmış, bitirmek, sonuç almak istememiş. Sürekli seçim için çabalamışlar. Tüm olanların en yakın takipçisi olan ABD’nin neden Türkiye’yi ötelediği, Kürtleri berilediği de böylece biraz daha anlaşılır oluyor. Herkes ortak çıkarları düşünen kişilerle olmak ister, kendi çıkarlarını düşünenle değil…
Karadayı anlaşıldı. Peki, Ergenekon uydurmacası ile tutuklanan diğer askerler kimdir? Bahsettiği dönemde ben terörist ile savaşırken, arkamdan birileri terörist ile anlaşma yollarını aramış. Ama açıktan açığa ise “son terörist ölene kadar” mücadele devam edecek diyordu bunlar. Nasıl yani, bir askere ikiyüzlü davranış yakışır mı, siyasetçi mi bunlar?
Misak-ı Milli madem bu kadar önemliydi, o zaman ne demeye, öncülün gibi, ayaklandın ve Batılıların maşası oldun? Sözlerini içten bulmuyorum, kıvırıyor.
…
A. Öcalan: … Esas şey anayasayı ilgilendiriyor tabii. Burada kilit üç kavram var bence. Milliyet, bölge, kültür. İspanya Anayasası da böyle çözüyor. Bizde şöyle formüle edilebilir belki: Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda esas pay sahibi olan ve belli bir tarihsel ruhu paylaşan, bölgesel milliyetler ve kültürler şeklinde kendini günümüze kadar taşıyan toplumsal yapıların kendini her türlü örgütlemesi anayasal güvence altındadır.
Daha iyi formüle edilebilir tabii. Bölge yerelliktir. Kültür Alevilik, tarikat, cemaatler vb.dir mesela. Cemevi anayasa işi değildir zaten. Cemaat işte kendini illegal örgütlemiş, Türkiye’nin ikinci büyük gücüdür deniyor. Ama ne Başkanı belli, ne yönetimi, ne karar mekanizmaları. İstihbarat örgütleri bu illegal yapıya ne diyorlar bilmiyorum tabii. Ben diyorum ki, bunlar da kendine bir isim verip legalleşsin, çalışmasını böyle sürdürsün.
Milliyete gelince, sadece Kürtlük değil, azınlıklar da var. Kendilerini istedikleri gibi örgütlerler. Herkesin sivil toplum şeklinde bir meclisi olur. TUSİAD’ın var, bilmem KESK’in var, binlerce bunun gibi meclis var da, neden toplumların meclisleri olmasın? Ben bütün Kürtlerin tek meclisi de olsun demiyorum. Ama örneğin BDP’li Kürtlerin bir meclisi olur. Burkay falan federal çözüm deyip Kürdistan’a sınır çiziyorlar. Bu sınırı nerede başlatıp nerede bitireceğiz? Bizimkisi sınırları esas almaz. İstanbul Kürt’ü de, Hakkâri Kürt’ü de girer buna. Bu Anayasa Uzlaşma Komisyonu niye bir tek çözüm geliştirmez ki iki yıldır? Yedikleri paralar haram olsun bunlara. Beş bin Rum, elli bin Ermeni kalmış zaten. Bunların birer meclisi olsa ne zararı olur? Yoksa biz de Barzani gibi ulus-devlete yönelebilirdik, ama bu savaşsız olmaz.
S. Demirtaş: 19 Ağustos’ta Hewler’de[3] Ulusal Konferans toplanacak ve ilk toplantısını yapacak. Yarın da Hewler’de bir hazırlık toplantısı olacak. Biz de Ahmet beyle birlikte buna katılacağız. …
A. Öcalan: Amed Konferansı mesajı oldukça iyi hazırlanmıştı. Bunu biraz daha geliştirip, özellikle Misak-ı Milli meselesini doğru bir şekilde anlatıp metne yerleştirerek diğer aktarımlarım çerçevesinde bir metin hazırlayabilirsiniz.
Bu konferansların alt konferansları şeklinde ekonomi konferansı yapılabilir, İktisat kongresi olabilir. Talan ekonomisine karşı alternatif ekonomik modeller geliştirmelisiniz. Bir Ekonomi Konseyi oluşturulabilir. Diyarbakır Sanayi Odası katkı sunabilir. İktisat ve demokrasiyi birlikte ele almak gerekir. Demokratik ekonomik komünler kurulabilir. Arazinin toplulaştırılması, kolektif çalışma birlikleri… Bunlara çözüm bulamazsanız parti olamazsınız.
Mezopotamya toprakları herkesi besleyebilir. Ahlaklı tüccar ve işadamlarıyla çalışabilir. Şimdiden inisiyatif alıp proje geliştirmelisiniz. Şantiye yakmasınlar falan diyorlar ya, işte böyle olursa yakmalar da olmaz. Birlikte anlaşarak yatırımlar yapılsın. Bunun ne zararı olur ki. Belediyeler ileride bu politikaları hayata geçirmelidir.
Yine normalleşme sürecinde alt-üst kadro ayrımı yapmadan, eve dönüş yasası çıkarılmalıdır. Eyleme karışmamış üst kademe hariç, militanlara af falan diyorlar. Aslında eyleme karışmamış olanlar zaten üst kademedir. (Gülerek) Cemil Bayık eyleme mi karışmış? Ben hayatımda elime tabanca bile almadım. Böyle çelişki mi olur? Eylemi yapan zaten alt kademe militandır. Ondan sonra yavaş yavaş
Mahmur’dan, Avrupa’dan gelişler olur. Kanun çıkarsa ilk grubu 15 Ekim’de Habur’dan getiririz. Olmazsa nasıl çıkmışlarsa öyle geri dönerler.
Şu anda tartışılması gereken sorun çıkışlar değil dönüştür. Nasıl dönülecek? Yüz binler nasıl dönecek? Bunların Kandil’de beklemesi kırk kat daha fazla tehlikelidir. Bunlarda zekâ da yok. Tayyip Bey iki ay bile dayanamaz. Hele bir de Suriye’ye girerse yirmi bin de orada var. Nasıl baş edecekler? Şehirlerde de milisler var. Böyle olursa beni sorumlu tutamazsınız. Sayın yetkili, isterseniz öldürün. Öyle tek taraflı, bilmem kimin hazırladığı projeyi onaylamam ben.
Şehitlik oluşturma, asayiş birimleriyle ilgili de Beşir Beye şunları söyleyin, kendisiyle güvenlik konularını da tartışabilirsiniz. Aslında bir Güvenlik Konferansı da yapılabilir. Ümit Cizreli mi nedir, öyle biri var. Bu konularda uzmandır sanırım. Çağırıp tartışabilirsiniz. Genelde Türkiye’nin, özelde Kürtlerin güvenliği nasıl olacak?
Tabii güvenliğimizi JİTEM’e teslim edecek halimiz yok. Utah merkezli akademilerin yönlendirdiği emniyete de teslim edemeyiz. Eğer Kürt sivil toplumu olacaksa, öyle asayiş birimleri şeklinde değil, ama belediyelere bağlı köy ve mahalle güvenlik birimleri olabilir. Emniyet ve jandarmanın yetkilerinin bir kısmı bunlara devredilir. Yerel güvenlik yerele bırakılır. Barzani gibi ordumuz olsun da demiyoruz.
Türk ordusu makul düzeyde Kürdistan’da üslenebilir. Mesela Diyarbakır Emniyeti neredeyse her şeyimize karışıyor. Ne gerek var?
Dil meselesi de sivil toplumla bağlantılıdır. Kürtler hem Türkçe hem de Kürtçe eğitim yapabilirler. Kürt sivil toplumu kendi politikaları çerçevesinde bunları yapabilir. En makulü budur. Tek başına
Kürtçe resmi dil olsun denince yanlış anlaşılıyor.
Ay yıldızlı bayrak da olur, Kürtlerin zaten var olan renkleri ve sembolleri de olur. Sivil çözüm böyle olur ancak. Kırk yıllık çatışmanın barışı da ancak böyle olur.
Dağdakiler inecek, mahkûmlar çıkacak, köylüler geri dönecek. Barış anlaşmasının sonuç maddeleri de böyle olur. Bunlar hep ileride ele alınması gereken konulardır.
Yani demokratik çözüm yasaları ve barış yasaları şeklinde iki kategori.
Bunlar olmazsa alternatifsiz değiliz. Bizi öldürebilirler de. Beni de burada öldürebilirler. Çünkü artık savaş lobisi devrededir diyeceğiz.
Kent ayaklanmaları olur, gerilla elli bin kişiyle gelir ve korkunç olur. Ben yirmi yıldır bunu önlemeye çalışıyorum. Ama bunlar habire devleti ele geçirmeye çalışıyorlar. Devlet öyle bir şey değil ki. Bunlar deveyi hamuduyla beraber götürmeye çalışıyorlar. Tamam, biz devlet de istemiyoruz, ama her şey benimdir de deme.
Kadına bile üç çocuk yap diyebiliyor. Taksim-Gezi işte bunun sonucudur. Kürtler tek başlarına kalsalar bile savaşırlar. Gerekirse Suriye’dekiler elli bine ulaşır. Tehdit olarak söylemiyorum. Madem devlet düzenleyici bir mekanizmadır. O halde niye ele geçirmeye çalışıyorsun? Bir başka konuya gecelim. Mektupta Genel Başkanlık Konseyi yanlış düzenlenmiş. Vahim bir hata var, heyet de incelemiş. Cuma, Karayılan, Karasu falan var. Bunların hepsi zaten başka yürütme organlarının başıdır, sorumlusudur. Oysa Başkanlık Konseyi yürütmeyi denetleyecek. Peki, bunlar kendilerini mi denetleyecekler? (Gülerek) Biraz devlete benzemişler. Başkanlık Konseyi dışarıdan çizgiyi denetleyecekti. Başkanlıkla çelişme varsa uyarıcı olacaklardı.
…
21 Temmuz 2013
Kaynak: Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa (İmralı Notları), Abdullah Öcalan, Weşanen Mezopotamya, 1. Baskı, Kasım 2015, ISBN:978-3-941012-97-4
BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE
[1] Eserdeki özgün bölüm adıdır. Zaten tüm bölüm adları o bölüm içinde bir cümle olarak geçer. Mezopotamya için dediği doğrudur. Zaten orası Bereketli Hilal denen bölgenin en doğu kısmını oluşturur. Bu bölgede tarım neredeyse 13.000 yıldır yapılmaktadır.
[2] 2010-2012 yılları arasında devlet ve PKK arasında temas kurulması için aracılık yapan Kürt siyasetçi Mehmet Emin Pencewini.
[3] Erbil
Hits: 22
TOPLUMU SİVİL HALE GETİREREK DEVLETİ ÇÖZÜME ZORLAY...
- 2 Temmuz 2019
S-400 YÜKSEK İRTİFA HAVA SAVUNMA FÜZE SİSTEMİ DİYE...
- 8 Temmuz 2019