
S-400 YÜKSEK İRTİFA HAVA SAVUNMA FÜZE SİSTEMİ DİYE YAZILIR BEN YAPTIM OLDU DİYE OKUNUR
- 8 Temmuz 2019
- Güven Kaya
- Başlık; Türkiye
- 21
- Facebook15
- Twitter5
- WhatsApp5
- LinkedIn0
- Telegram0
- Paylaşım
07.07.2019 / ANAKARA
Bu konuda daha önce çıkan yazıları görmek için TIKLAYINIZ 1, TIKLAYINIZ 2.
Türkiye, ABD tarafından, S-400 gerekçe gösterilerek, alımı iptal edilmediği takdirde, 31 Temmuz 2019 tarihinde F-35 ortak üretiminden çıkarılacağına dair yazılı olarak uyarıldı. Bunun yanında Kongreden de benzer yönde bir yasa geçirilerek yaptırımların yolu açıldı.
Genel olarak bakıldığında, süreç içinde karşılıklı ileri geri hareketler yapılmakta, hasmane cümleler kurulmaktadır. Bu arada S-400’lerin üretimi tamamlandı. Eğitim için gerekli sayıda personel Rusya’da eğitim görmeye gitti ve silah sistemi de temmuz ayı içinde Türkiye’de yerini alacak. Sistemin nereye konulacağı henüz kamuoyu tarafından bilinmemekle birlikte, kişisel korumanın öne çıkarılacağının değerlendirilmesi sıkça yapılmaktadır.
Rusya, silah sistemi konusunda tam bir işportacı gibi davranmaktadır. Hatta bazı uzmanları çizgiyi aşarak cumhurbaşkanının kişisel korunmasının bu silahla sağlanacağını dahi işaret etmektedirler. Hatta bunun yanına bir de “alçak savunma sistemi olan PANTSIR” önerilmektedir. Bazı uzmanları ise eğer PATRIOT alınsaydı Türkiye’nin NATO veya Batı ile bir savaşında bunlar metal yığını olurdu lafını dahi etti. Oysa aynı gerçek Türkiye’nin Rusya veya Rusya müttefikleri ile savaşta da geçerlidir. Bu sefer S-400’ler metal yığını olacaktır. Yine bazı uzmanları Türkiye’nin S-400’ü alarak bağımsız hareket ettiğini söylemekten bile çekinmedi, belli ki akıl tutulması yaşıyor. Oysa asıl bağımsızlık böylesi bir sistemi ülkenin kendisinin üretmesidir. Dikkat edildiğinde, bu uzmanların öne sürdüğü gerekçelerin ve kullandığı dilin bilgisiz ve aklı çalışmayanlara yönelik olduğu, tavrın ise işportacıdan öteye geçmediği görülecektir.
Hangisi Üstün?
Bazı tespitler yapalım. ABD/NATO hava ve deniz gücü bakımından ezici bir şekilde üstündür[1]. Rusya ise devasa bir kara gücüne sahiptir[2]. Çok sayıda tanka ve topa sahiptir. Balistik füze konusunda ise Rusya sayıca üstün olmakla birlikte ezici değildir. Seyir füzeleri konusunda ise ABD/NATO üstündür. Elektronik karşı koyma ve elektronik karşı koymaya karşı koymada her iki tarafın da başa baş olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Gerçekler bu olunca geliştirilen hava savunma sistemlerinde temel değerler bunları esas almakta olup, eksikliği kapatma veya üstünlüğü artırma yönündedir.
S-400 veya PAC-3’ün diğerine üstün olduğunu söylemek beni aşar, hatta herkesi aşar. Çünkü her ikisinin de çalışma sistemi farklı.
S-400’ler radarın çalışması ve yönlendirmesiyle işini görüyor. Ayrıca daha ziyade uçaklara karşı geliştirilmiştir. Kısaca anlatmak gerekirse; olası düşman ülkeden bir uçağın kalktığı 600 km menzilli radar ile tespit ediliyor. Uçağın yönünden emin olunuyor, gerçekten düşman uçağı olup olmadığı IFF ile sorgulanıyor. Yanıt olumsuz veya sistem kapalıysa düşman uçağı olduğu değerlendirilip uygun mesafeye gelince üzerine füze gönderiliyor. Görece ucuzluğunun ana nedeni budur. Bu sistem elektronik harp hilelerine daha açıktır.
PAC-3’ler ise bir şebeke üzerinden çalışıyor. Daha ziyada balistik füzelere karşı geliştirilmiştir. Temel çalışma sistemi uzaydaki füze algılayıcı uydular – yer istasyonu (ECHELON sistemi diyelim) – askeri haberleşme uydusu – Füze Uyarı Merkezi – askeri haberleşme uydusu – AWACS uçağı – en uygun bataryaya ateş komutu vermek şeklindedir. Bir örnekle açıklayalım. Diyelim ki birkaç tane füze İran’dan ateşlendi. Yönünün Almanya olduğunu uzaydaki füze algılayıcı uydu tespit etti. Bu bilgiyi en yakın Echelon yer istasyonuna (İngiltere) bildiriyor. O da bunu yörüngedeki askeri haberleşme uydusuna bildiriyor. Bilgi buradan ABD’deki füze uyarı merkezine gidiyor. Orası bilgiyi değerlendirip ayrıntıları belirliyor ve bilgiyi askeri haberleşme uydusuna gönderiyor. O da bölge üzerinde 24 saat uçmakta olan AWACS uçağına aktarıyor. Bilgi, buradan olaya müdahale etmesi istenilen PAC-3 bataryasına gönderiliyor ve o batarya füzeyi/füzeleri hesaplanan zamanda ateşliyor. Bu iş için standart dört dakikadır. Ama bugüne kadar olan bu süre iki dakikayı aşmamıştır. Görüldüğü gibi ciddi bir teknoloji ve yatırım söz konusudur. Zaten Reagan döneminde ortaya atılan Yıldız Savaşları projesinin bir bölümüdür. İşte bu yüzden daha pahalıdır. Bu sistem elektronik harp hilelerine daha kapalıdır.
Tüm bunların yanında ABD sistemi Körfez savaşlarında SCUD’lara karşı test edildi. Kesinlikle %100 başarı sağlanamadı. Derseniz ki ne oldu, derim ki %50’yi koyun cebinize. Raporlara yansıyan şekli ile söylemek gerekirse hedefe düşecek füze de vuruldu, boş araziye düşecek olan da vuruldu. Bunun yanında ıskalanıp hedefini vuran SCUD’un yarattığı tahribat da bir güzel seyredildi.
S-400’ler ise henüz test edilmedi. Her ne kadar Suriye’de Hyemmim hava üssünü koruyan sistem varsa da aktif hava savunmasına katılmadığını söylemek yanlış olmasa gerek. Çünkü İsrail elini kolunu sallaya sallaya Suriye’ye hava harekâtı düzenlemiştir. Bunda F35’lerin radar imzasını almak isteği etkin olmuş mudur yoksa her zaman yapageldikleri gibi danışıklı dövüş içinde mi olmuşlardır? Bildiğiniz üzere ABD-Rus-İsrail gizli servisleri daha yeni Kudüs’te toplandılar. Anlayın artık.
Tüm bu tip sistemlerin asla ve asla %100 başarısı söz konusu olamaz. Her iki sistem de yeri yalayarak gelen seyir füzeleri ile helikopterlerin taarruzuna açıktır. Yani bir adet seyir füzesi veya çılgın bir çift pilot sistemi tamamen çökertebilir.
Birbirine üstünlüğü kıyaslayanlar şimdi kıyaslasın. Temelde tamamen farklıdır bunlar.
Niye Yerli Sistemde Israr Ediyorum?
Bu gerçeği vurgulamamıza neden olan tüm hava savunma sistemlerinin birbirlerine olan benzer yanları ile Falkland savaşı gerçeğidir. Açalım:
İkişer bataryadan oluşan iki tabur halinde alınacak sistemin bazı niteliklerine bakmakta fayda var. Ama önce hava savunma sistemlerinin taarruz edene ateş etmesi için o hava aracının “dost hava sahasına” girmesi gerekir veya açık bir savaşta olunması. Hava sahasını şöyle tanımlayalım. Eğer tamamen kara ülkesiyseniz kara sınırlarının uzaya iz çıkımı hava sahasını oluşturur. Yok, hem kara hem de deniz ülkesiyseniz, denizlere komşu olan diğer ülkeler ile aranızdaki kara suları mesafesinin en dış hattının uzaya iz çıkımı hava sahasını belirler. Bu iz çıkımı düz olur, Helenlerin iddia ettiği gibi “konik” olmaz. Böylesi bir durum komik kaçar.
Gelelim konumuz olan S-400’e: Her bir bataryanın elinde 36 adet füze vardır. Bu füzeler dörderli olarak araçlara yüklenmiştir. Her taburun elinde 72 adet füze oluyor. Bu demektir ki ateşlenmeye hazır 144 füze var. Bunlara yedek olarak alınmış 48 füze daha var. Bunlar araç üstünde değildir, atış için yüklenmesi gerekir. Tam bu noktaya dikkat ediniz: Araçtaki diğer füzeler atılmadan ya da hava taarruzu geçmeden yüklenemiyor. Yüklenmesi ise bir saati buluyor. Ayrıca bu sistemin ana radarı, aksi seçilmediği sürece, her düşman füzesine iki adet füze kilitliyor. Toparlayalım: Sistem, tehlike anında 72 adet hedefi ateş altına alabilecek durumdadır. Bu durumda üzerinize gelen hava araçlarından sadece ve an fazla 72 tanesi tahrip edilebilir. Tüm füzeler ateşlendikten sonra kalan 48 yedek devreye alınır ve bu da en fazla 24 adet hedefe etkili olabilir. Böylelikle 96 hava aracı tahrip edilir. Bundan sonrası yok. Sonrası için Rusya’ya “arkadaş bana füze gönder” mesajı iletilir. Peki, gelir mi? Asla gelmez. Parasını konuşmuyorum bile.
Birinci ve İkinci Körfez Savaşlarında müttefik ülkelerin kaç seyir füzesi kullandığını, kaç uçak, helikopter, İHA ve SİHA çıkışı yaptığını, kaç tane füze ateşlediğini beyan etmeyeceğim, siz araştırıp öğrenin. Ondan sonra da kaç tane “on bin” füzeye gerek olduğunu hesaplayın. Bir de buna Türkiye gibi bir ülkeye yapılacak saldırının büyüklüğünü ekleyin (Türkiye işgale uğrayacakmış ya).
Falkland savaşında, Fransa dostu İngiltere’ye, Arjantin’in elinde bulunan Exocet füzelerinin homing bilgilerini vererek ve Peru’nun elindeki füzelerin Arjantin’e aktarılmasını engelleyerek yardımcı olmuştur.
Ülkede bazı yerli ve milli aklı evveller, NATO’nun veya Batının Türkiye’yi işgal edeceğini yırtınırcasına söylüyor. Oysa öyle bir şey yok. Ülkede, her yönü ile belli olan, birini kendini akıllı sanan seçmene seçtirirler ve her yönü ile uygulamak istedikleri Sevr anlaşmasını, mevcut pratikte olduğu gibi, uygulatırlar. Sonuç olarak da, ülkenin tüm silah fabrikaları yabancılara satılır, üretmeye kalktığı tüm silahlar motorsuz kalır, tüm üretim ve sanayi alt yapısı yine yabancıların eline geçer, et ve ot dış ülkelerden alınır, ülke Arap ve Ortadoğu bataklığına saplanır, bu arada mevcut askerin %30’undan fazlası terhis ettirilir ve tüm bunlar kendini yerli ve milli olarak adlandırılan kişilere yaptırılır. Aklını peynir ekmekle mi yedi ki o batılı kendi adamını yabancı bir ülkede öldürtsün? Sorarım size, tablosu bu olan ülkenin işgal edilmesine gerek var mıdır? İşgal daha pahalı ve getirisi az olan değil midir?
Bir başka gerekçem ise yerli üretimin “yok ondan aldın, benden almadın, küstüm sana, ortaklığa sığar mı” saçmalığını ortadan kaldırmasıdır. Yerli üretimde kimse, uluslararası anlaşmalara aykırı olmaksızın yapılan işlerde, niye bunu yaptın, niye buna sahip oluyorsun diyemez. Ama sen bu gibi sistemleri üreten bilimin temeli olan matematiği seçmeli, bu gibi sistemleri yok sayan ve korunmayı Allaha havale eden dini zorunlu ders yaparsan, daha çok pinpon topu gibi tokadı yedikçe bir o tarafa bir bu tarafa gider durursun.
Evet, Türkiye bir savaş esnasında silahsız ve mühimmatsız kalmak istemiyorsa tüm silah ve teçhizatının bütün parçalarını kendi topraklarında üretmek zorundadır ve bunların hiç birinde yabancı ortağı olmamalıdır. Ama bu sömürgecilerin emirlerini yerine getirenlerin düşüneceği ve yapacağı bir iş değildir. Savaşan biri olarak savaşta en önemli eksiğin silah ve mühimmat olduğunu çok iyi bilirim. Bunlardan yoksun olan kişinin öleceği veya esir olacağı kesindir. İman gücü veya evliya mı dendi? Geçiniz bu soytarılıkları. O zaman sormak gerekmez mi “ne demeye S-400 alıyorsun diye?”
Sadece yukarıdaki sebepler bile YERLİ ÜRETİMİ DİKTE EDER. Yukarıda bahsi geçen Körfez Savaşlarına katılmama gerekçesi olan yüksek irtifa hava savunma füze sisteminin olmaması konusunda, 1991 yılından veya 2003 yılından beri yan gelip yatanların konuşma hakkı hiç yoktur. İşin üzerine ciddiyetle varılsaydı bugün bu silahları satan ülke konumuna gelmiş olunurdu.
Neden S-400 – F-35 İlgisi Kuruldu
Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin (GKRY) 1998 yılında Rusya’dan hava savunma sistemi almaya karar verdiği sırada Türkiye, NATO toplantılarında, “Bu, Türkiye ile Yunanistan ya da GKRY arasında bir sorun değildir. Bu NATO’nun Rus yapımı füzelerle ilgili sorunudur. Bu füzeler, NATO ittifakı açısından güvenlik riski yaratır ve tehlikelidir.” dediği gerçeğin bir kez daha hatırlayarak devam edelim.
Sisteme entegre edilmesi istihbarat açısından sorun teşkil etmektedir.
Eşyanın tabiatı gereği, hava savunma sistemini elinde bulunduran her ülke, kendi hava araçlarının ve füzelerinin selameti açısından, tüm bilgilerini bu sistemin kataloğuna entegre eder. Hal böyle olunca F-35 de tüm bilgileri ile S-400’ün ve pek tabi ki üretici ülkenin hafızasına girecektir. Bu gerçek Türk kamuoyu tarafından bilinmemektedir ve özellikle anlatılmamaktadır. ABD ise bu konuda hassastır ve haklıdır.
İsrail karşı çıkmaktadır.
İsrail F-35 programında olmamasına rağmen silahı ilk satın alan ülkedir. Bulunduğu coğrafyada ilk olduğu gibi tek de olmak istemektedir. Onun bu durumunu ortadan kaldıracak olan ise Türkiye’nin aynı silahtan sahip olma gerçeğidir. Türkiye programın içinde olmasına ve çeşitli üretimlerde bulunmasına rağmen programdan çıkarılmak üzeredir. Siparişini verdiği ve üretilen uçaklara pazar bile bulundu. Polonya’nın alacağı basına yansıdı.
S-400 krizi İsrail’in eline böyle bir fırsat verdi ve o da bunu sektirmeden kullanıyor. Devreye hemen Yahudi lobilerini ve Evangelistleri sokarak durumu kendi lehine çevirmiştir. Böylesi bir fırsat bölgedeki dengeleri değiştirecek güçtedir. İsrail öteden beri Türkiye’nin F-35 almasına karşı çıkmaktadır. Bu karşı çıkma 2002’de yoktu ama değişen iktidar ile oluştu. İsrail’in terörist diye tanımladıkları ile Türkiye’nin içli dışlı olması İsrail’i gelecek konusunda kaygılandırdığından alabileceği her tedbiri almak istemiştir. Türkiye’nin Suriye politikası yani Esad’ı devirme kararında olması İsrail’in bu isteğini daha da körüklemiştir. Bu körüğün üzerine benzin döken yine Türkiye olmuştur. Hem Esad’a ölüm diyor hem de Esad’ın bölgedeki tek destekçisi olan İran’a uygulanan ambargoyu delmek için Sarraf denen adamı kullanıp kişisel çıkarlar elde ediyor. Bu İsrail’in gözünden kaçmadı ve o günden beri Türkiye’yi bölge konularında boşa çıkarmak, güçsüz kılmak için elinden gelen her şeyi bir program dâhilinde yapmaya başladı. F-35 programından Türkiye’nin dışlanması da bu kapsamda değerlendirilmelidir.
İlginçtir, İsrail İran’a ait üsleri ve depoları bombalarken Ruslar bunu seyretti. Oysa ellerinde bunu engelleyecek S-400 sistemi vardı. Gören gözler için, İran’ı Rusların da Suriye’de görmek istemediğini görmek bir sorun değildir. Yine hatırlatmak isterim ki, ABD-Rus-İsrail gizli servisleri daha yeni Kudüs’te toplandılar.
Günümüzde bölgede ciddi bir İsrail-Rus-Mısır- Suudi yakınlaşması mevcuttur. Türkiye’nin sözleşme imzaladığı hava kuvvetleri için 100+16 adet F-35A ile deniz kuvvetleri için 32 adet F-35B, toplamda 146 F-35 ciddi bir denge değişikliği getirmektedir. Batı ile ilişkileri bozulan ve bu arada boşluğa savrulan Türkiye’nin toparlanma sürecinde çok büyük bir zaman kaybedeceği ve modern harp silah ve araçlarında çok geride kalacağı bir gerçektir. İşte ne olacaksa o dönemde olacağından Türkiye’yi son derece zorlu ve çokça kayıp yaşayacağı günler beklemektedir. Bunun da esas mimarı Türkiye ve onu yöneten iktidar partisidir.
ABD Neden İstemiyor?
Şu gerçeğin altını kalın çizgilerle çizelim: Türkiye ABD için kesinlikle hiçbir dönem stratejik ortak, stratejik müttefik olmamıştır. Sadece bir ittifak ortağı ve sırtına binilen kullanışlı, uyumlu bir ortak olmuştur. Türkiye için ABD her şey olmuştur. Bunu en iyi siyasiler bilir; çoğu kez iktidar dağıtan bile olmuştur.
İki ülke arasında İran, Yunanistan, Kıbrıs, dolandırıcılık, karşılıklı terör destekçiliği ve terörle işbirliği, Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama, siyasi güvensizlik ve benzerleri gibi birçok konuda sorun vardır. Bu arada BOP/GOP eş başkanlığı dağıttığını ve dağıttığı kişi ile sorun yaşadığını unutmadan ekleyelim.
ABD istedi bir göz, Türkiye verdi iki göz misali, bunlara en son S-400 eklendi. Buna F-35 iliştirildi ve tüm diğer sorunları bu ikisi üzerinden görüyor. İlginçtir tüm bunlar, F-35 anlaşmasının imzalandığı 2002 yılında ortalık yerde yoktu, zamanla oluştu.
Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi Stratejiktir Değildir Tartışması
Bir tartışma var “S-400 sistemi stratejik bir silah mıdır, yoksa operatif veya taktik bir silah mıdır” diye.
Tek erin kullandığı ve omuzdan atılan hava savunma silahları ile kara birliklerinin yine kara birliklerine karşı kullanmak için geliştirilen silahları hava araçlarına karşı kullanıldığında taktik silahtır. Bahsettiğimiz silahlar ile seyir füzelerinin, uçaklardan atılan bombalar ve füzeler ile balistik füzelere etkili olmasından bahsetmiyoruz. Şimdilik böyle bir silah yok ama yapılmayacak manasını taşımaz. Savaş halidir; basit bir taktik hava savunma silahı ile stratejik görev yapmaya gelen bir uçağı düşürmek mümkündür ve belki de böylesi bir olay onlarca kez gerçekleşmiştir, kim bilir…
İşin içine güdüm, herhangi bir yöntemle yönlendirme, radar gibi cihazların girdiği kısa menzilli orta irtifalı bazı silahları operatif seviye olarak adlandırmak mümkündür. Zaten bunlar genelde kolordu, ordu veya dengi seviyelerde kullanılan silahlardır ve bu birimlerin “ilgi ve etki” alanında çalışacaktır. Bunlara HAWK, bunun yerini alan HİSAR, KORKUT gibi silahları örnek vermek mümkündür.
Gündemi işgal eden silah sistemi benzersiz görme yeteneği
ile (600 km) düşmanı daha havalanır havalanmaz görmektedir. Sonra da herhangi
bir silahını ateşleyemeden yine benzersiz olan bir başka özelliği (menzili 400
km) ile de düşürülebilmektedir. Açın Google Earth’ü ve Ege kıyılarında bir yere
silahı yerleştirin ve görme mesafesi ile menziline bakın. Aynı şeyi Akdeniz
kıyıları için de yapın. Karadeniz kıyıları için yapmayın, oradan gelecek
taarruza karşı bu silahı kullanamayacağınızı aklınıza sokun. Yunanistan’ın,
Mısır’ın, İsrail’in kıpırdayamadığını gördünüz mü? Şimdi soruyorum; bu silah
stratejik midir değil midir? Böylesi bir silah hangi kuvvetin, hangi birimin
kullandığına bakılmaksızın stratejiktir. Çünkü karşı tarafın niyet ve maksadını
değiştirten, planlarını boşa çıkartan bir güce sahiptir. Bunun yanında eskiden
kurulu olan dengeyi de bir anda değiştiren bir güce sahiptir. Ama yine de
güçsüz olduğunu, iyi bir taarruz sonrasında metal yığınına döndüğünü bu yazı
içinde var olan “Niye yerli sistemde ısrar ediyorum” bölümünde anlattım. Çünkü
binlerce füze istiyor. Unutmayın en
güzel araba sahip olduğunuz arabadır, en iyi ve güçlü silah kendi
ürettiğinizdir.
[1] Hava ve deniz hâkimiyet teorisini öne çıkarmaktadır.
[2] Bulunduğu ve kapladığı yer itibarıyla kara hâkimiyet teorisini öne çıkarmıştır.
Hits: 95
MEZOPOTAMYA TOPRAKLARI HERKESİ BESLEYEBİLİR[1]
- 5 Temmuz 2019
KARANLIK DEHLİZLERİN KİLİTLERİNİ AÇARAK YÜRÜYORUM[...
- 16 Temmuz 2019