
Yaz tatili, gezi notları
- 23 Temmuz 2019
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Güncel
- 2
- Facebook5
- Twitter10
- WhatsApp5
- LinkedIn10
- Telegram0
- Paylaşım
Haziran ayının son günlerinde, hem hısım ve akrabayı ziyaret etmek, hem de biraz tatil yapmak üzere Ankara’dan arabamla yola çıktım. Sabah erkenden yola çıktığımdan, her zaman yaptığım gibi kahvaltı etmek için Ankara çıkışında bir yerde durdum. Daha önceki yolculuklarımda zorla boş yer bulduğum bu yerde sadece iki masa doluydu. Onlar da en hesaplı kahvaltı tabağını sipariş etmişlerdi. Ne yalan söyleyeyim, ben de aynısını yaptım.
Kahvaltıdan sonra yola çıktım ve ilk benzinlikte arabamın deposunu doldurdum. Bu da hemen hemen her defasında tekrarladığım bir davranış biçimi olduğundan biliyorum, ödediğim ücret geçen yıl yaz tatiline giderken ödediğim ücretten hayli fazlaydı.
Depoyu doldurduktan sonra yola devam ettim.
Duble yollarımız oldukça güzel olduğundan araba sürmek pek yorucu olmadı. Ama birçok yerde rastladığım yol onarımı faaliyetleri can sıkıcıydı. İki yıl Londra’da yaşadım. Bu iki yıl boyunca, bizde tek bir şehirlerarası yolculukta rastladığım kadar çok yol onarımına rastlamadım. Ya İngilizler yolları çok sağlam yapıyorlar, ya da bizimkiler çok kötü yapıyorlar.
8-9 saat kadar süren yolculuğun ardından memlekete vardım. Kendi köyüm de dâhil birkaç köye gittim. Köyler adeta hayalet köy gibi. Kahvehanelerde oturan çok az insan var. Pamuk ve mısır sulamak gibi tarımsal faaliyetlerin yoğun olduğu bir dönem, ama aynı dönemde daha önce de aynı köylere gittiğimden ortalığın geçmişe göre daha sessiz olduğunu biliyorum.
İnsanlarla konuşunca, kimisi ürettiği ürünün para etmemesinden, kimisi de girdi maliyetlerinin çok yüksek olmasından şikâyet etti. Duyduğum en ilginç olan şey ise, devletin bu yıl pamuk üreticilerine vereceği destek priminin yüzde 30 kadarını ödememiş olmasıydı. Bazı köylüler, devletin iflas ettiğini ve hazinede para kalmadığını, bu sebeple primlerin ödenmediğini söyledi.
Bu arada zeytinlikleri dolaştım. Ağaçlarda o kadar az zeytin var ki, tarlada kaç adet zeytin tanesi olduğunu saymak isteseydim, bunu kısa süre içinde yapmam mümkündü. Eğer her yerde verim bu kadar düşükse, önümüzdeki yıl zeytinyağı fiyatları çok yüksek olur.
Manisa’ya gittiğimde, şehir de bana biraz ıssız gibi geldi. Mecburiyet caddesinde, belki de hava çok sıcak olduğundan, fazla bir kalabalık yoktu. Bazı arkadaşlarla konuşunca, herkesin hayat pahalılığından şikâyetçi olduğunu ve bu hususta en zor durumda kalan kişilerin akşamcılar olduğunu söylediler. Çünkü alkollü içki fiyatları o kadar yükselmiş ki çoğu insan artık dışarıda içki içemiyormuş. İçki fiyatları marketlerde de çok pahalı olduğundan çoğu akşamcı kendi rakısını kendisi yapmaya başlamış. Hatta evinde viski, bira ve votka imal edenler bile varmış.
Birkaç gün memlekette kaldıktan sonra Dikili’ye gittim. Çocukluğumdan beri gittiğim bir yer olduğundan Dikili’nin neredeyse her hailini biliyorum. İlçeye girerken hiç trafik olmadığını görünce şaşırdım. Çünkü Temmuz ayında şehir girişinde hep yoğun bir trafik olur. İlçenin içinden geçen yol da çok sıkışık olduğundan, ilçeden geçmek bazen yarım saatten fazla sürer. Fakat bu sefer 3-4 dakikada ilçeden geçtim. Yol tamamen boş olduğu gibi ortada dolaşan insan da çok azdı.
Her yaz kaldığım yere gittiğimde, orada da fazla bir insan olmadığını gördüm. Tanıdığım kişilerle sohbet edince, gelen giden insan sayısında büyük bir düşüş olduğunu ve Dikili’de esnafın kan ağladığını öğrendim.
Birkaç gün sonra güzel bir balıkçı köyü olan Denizköy’e gittim. Daha önce sahildeki kafeteryalarda yer bulmakta sıkıntı çektiğim için sabah erkenden yola çıktım. Ama köye vardığımda sahildeki kafeteryaların ve plajın neredeyse tamamen boş olduğunu gördüm. İlk defa, kafeteryada nerede otursam diye düşünmenin zevkini yaşadım.
Akşamüzeri dönüşte, birçok akrabamın yaşadığı Bademli Köyü’nde durdum. Ben çocukken bu köy adeta cennet gibi bir yerdi. Her koya rahatça gider, istediğimiz yerde yüzerdik. Köy hala çok güzel ama sahil kesiminin hemen hemen her yeri kapanmış durumda. Bazı zenginler satın aldıkları zeytinliklere ev yapıp tarlaların etrafına tel çektirmiş veya duvar ördürmüş. Sahile ulaşmak mümkün değil.
Sahile ulaşılan yerlerde ise bir başka garabet var. Beach yazıları yazılmış panolar hemen her yere asılmış ve para ödemeden denize girmek neredeyse imkânsız. En ucuz yerlerde sadece otopark parası alınıyor. 20-25 lira. Beachlere ise kişi başı en az 25 lira ödemeden girilemiyor. Ama oralarda da pek fazla insan yok.
Bademli’de meşhur bir balık restoranı var. Türkiye’nin büyük zenginleri veya sanatçılarının da uğradığı bir yer. Eskiden, akşamları o kadar çok müşterisi olurdu ki boş masa bulmak zordu. Ama bu lokantada sadece iki-üç masada müşteri olduğunu gördüm. Burada da müşteri sayısının çok azaldığını öğrendim. Akşam Dikili’ye döndüm. İlçede, çoğu turistik bölgede olduğu gibi, incik boncuk satılan ve insanların turladığı bir yer var. Burada da fazla bir insan yoktu.
Birkaç gün sonra arkadaşlarla bir akşam balık yemeye karar verdik. Bunu her yıl tekrarladığımız için artık gelenek haline gelen alışveriş seronomisinden sonra sahilde mangal yakabildiğimiz bir yere gittik. Mekânı işleten şahısla artık iyice yüzgöz olduğumuzdan selamlaşıp sarmaş dolaş olduktan sonra biraz sohbet ettik. Adam kan ağlıyordu. İşlerin yüzde 60-70 oranında azaldığını söyledi. Kiralık çadırların çoğu boşmuş. Akşamları da mangal için eskisi kadar gelen olmuyormuş.
Kiminle konuştuysam kan ağlıyordu ama fiyatları sorduğumda neden müşteri gelmediğini anlamak zor değildi. Fiyatlar oldukça yüksek. Bir çadırın günlük kirası 150 lira. Çadırı kendin getirirsen yer ücreti 100 lira. Yazlık kiraları da oldukça tuzlu. Lokantalarda yemek fiyatları da çok artmış.
Bir akşam Ayvalık’a ve Sarımsaklı Plajına gittim. Orada da eski canlılık yok gibi geldi bana. Bir gün de Ali Bey (Cunda) Adası’na gittim. Biraz kalabalık vardı ama geçen yıla göre daha sakindi. Fiyatlar oldukça artmış.
En garibime giden şey ise sebze fiyatlarının hala yüksek oluşu. Çünkü bu bölge, sebze yetiştirilen bir yer. İlginç bir şekilde yerel ürünler daha pahalı. Salı günleri kurulan pazarda, Temmuz ayının ikinci haftasında fiyatlarda biraz düşme yaşandı. En çok ucuzlayan ise salatalık ve patlıcandı. İkisinin de kilosu bir liraya düştü. Ama domates ve biber hala üç ila beş lira arasında.
Lafın kısası, memleketin durumu pek de iyi görünmüyor. İnsanlar günlerinden memnun değiller. Geleceklerinden ise hiç emin değiller. Sanki herkes evine çekilmiş gibi. Ortalık sessiz. Sessizlik ise hiçbir yönetim için hayra alamet bir durum değildir.
Hits: 15
KARANLIK DEHLİZLERİN KİLİTLERİNİ AÇARAK YÜRÜYORUM[...
- 16 Temmuz 2019
Neye Niyet, Neye Kısmet: Almanya’nın Anadolu’ya Al...
- 24 Temmuz 2019