
Almanya’nın birleşmesinin gelecekte yaratacağı muhtemel sorunlar.
- 1 Ağustos 2019
- Dr. Mehmet Çanlı
- Başlık; Küresel Sorunlar
- 3
Bu gün Almanya dediğimiz ülke ile Avusturya’da ve Avrupa’nın değişik bölgelerinde yaşayan Almanca konuşan insanlar bu bölgelere tarihi süreç içinde sonradan gelmiş çeşitli kabilelerin bakiyeleridir. Bu kabileler, genel olarak Orta Asya’dan çeşitli sebeplerle batıya doğru harekete geçen ve kavimler göçü diye bilinen büyük nüfus hareketlerine sebep olan Türk kökenli toplulukların önüne katarak batıya doğru sürdüğü insanlardan oluşmaktadır. O dönemde bir millet ismiyle değil, kendi kabilelerinin isimleriyle anılmaktadırlar.
Aslında bu gün Almanlar ve Almanya için kullanılan terimler de bu insanların kendilerini tanımlamak için kullandıkları isimler değildir. Bu isimler onlara başkaları tarafından verilmiştir. Örneğin Germania ismi ilk defa Roma İmparatoru Jül Sezar’ın Galya Savaşı isimli kitabında Germani olarak geçmektedir. Sezar bu ismi, Ren’in ötesinde yaşayan göçebe barbar kavimleri tanımlamak için ortaya atmıştır.
Sezar’dan sonra Almanlardan bahseden en önemli kaynak Romalı tarihçi Tacitus’tur. MS 103 yılında yazdığı Germania isimli kitapta Tacitus, Sezar’ın aksine Almanları barbarlar olarak küçümsemek yerine Romalılar gibi yozlaşmamış iyi insanlar olarak göstermektedir.
Bu Alman kabileleri daha sonra yerel kültürlerle kaynaşarak Vizigotlar, Östrogotlar ve Franklar adlarıyla devletler kurdular. Bu devletlerin dışında, hiçbir devlete dâhil olmayan pagan Almanlar, bu ülkelerin kuzey ve kuzeydoğusunda eski yaşam tarzlarını sürdürmeye devam ettiler. Franklar tarihi süreç içinde dil açısından latinleştiler, diğer devletlerin kurucuları olan kabileler ise tamamen tarihin tozlu sayfaları arasında kaybolup gittiler.
Almanya ilk defa Roma-Germen İmparatorluğu ile kendi adıyla bir araya geldi. Fakat zamanla bu devlet; asiller, bölgesel krallar vb. birçok yapının bir arada olduğu bir üst yapı haline dönüştü. Bir süre sonra da Roma Germen imparatorları, adı var kendi yok denilecek şekilde herhangi bir güçleri olmayan şekilsel imparatorlar durumuna düştüler. Bu dönemin ardından Alman tarihinde belirleyici bir yere sahip olan Prusya tarih sahnesindeki yerini almaya başladı. Germania gibi Prusya da birçok barbar kabileyi kapsayan Latince bir kelimeydi.
Bu bölgede yaşayan barbar kabileler, Töton Şovalyeleri tarafından denetim altına alındılar ve Hristiyanlaştırıldılar. Zamanla bu şövalyeler, yok etmeye çalıştıkları pagan barbarların adıyla anılmaya başladılar. Böylece Almanların yeni bir alt ulus kolu ortaya çıktı: Prusyalılar. İşte en son ortaya çıkan bu Alman alt kolu ve onun kurduğu devlet, zaman içinde güçlenerek Avusturya’dan sonra en güçlü Alman devleti konumuna geldi.
Prusya, o zamanlar birçok küçük devletçikten oluşan Almanları bir çatı altında toplama çabası içine girdi. Napolyon Roma Germen İmparatorluğunu yıkarak Batı Alman devletlerini bir konfederasyon altında birleştirince Prusya’nın gücü geriledi. Ancak bu durum daha sonra Prusya’nın avantajına bir durum yarattı. Çünkü Prusya, 1815 yılındaki Viyana Kongresi’nden, kaybettiği toprakları ve bazı yeni bölgeleri ele geçirerek daha da güçlenmiş olarak çıktı.
Bundan sonra Prusya, Avusturya ile giriştiği Alman devletlerinin liderliği mücadelesini kazandı ve Bismark zamanında 1866’da Avusturya ve 1870-71’de Fransa büyük birer askeri yenilgiye uğratıldı. Bunun ardından bütün küçük Alman devletleri Prusya egemenliği altına girdi ve Alman İmparatorluğu kuruldu.
En son tarih sahnesine çıkan fakat Almanların liderliğine yükselen Prusya’nın bu başarısı, gönüllü bir birlikten ziyade askeri başarıların bir sonucuydu. Dolayısıyla batı Alman devletleri ve Avusturya ile doğu Almanların devleti olan Prusyalılar arasında her zaman bir mücadele ve kültürel farklılık yaşanmaya devam etti.
Bu zoraki birlik, militarist Prusya’nın sürüklendiği 1. Dünya Savaşı sonunda ortadan kalktı ve Weimer Cumhuriyeti kurulunca batılı Almanlar devlete egemen hale geldiler. Fakat Nazilerin ırkçı ideolojileri, Prusya bölgesinde yaşayan halkın ezici desteğiyle işleri yeniden değiştirdi. Bunun doğal sonucu olarak Almanya tekrar kazanamayacağı bir dünya savaşına sürüklendi.
Bu savaşın sonunda Batı Almanya ve Doğu Almanya iki devlet halinde bölündü. Batı Almanya Batı Avrupa ve Amerika’nın, Doğu Almanya ise Bolşevik Rusya’nın yanında yer aldı. Bu durum çok uzun sürmedi. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte, 1990 yılında iki Almanya tekrar birleşti. Fakat milliyetçi duyguların yeniden kabarması sonucunda büyük bir tantanayla kutlanan bu birleşme, Almanya’da yaşayan herkes tarafından olumlu karşılanmadı. Özellikle Doğu Almanya’nın getirdiği ekonomik yük, Batı’da yaşayan insanların büyük bir kısmında Doğu Almanlara/Prusyalılara karşı olumsuz duyguları güçlendirdi. Çünkü birleşmenin ardından enflasyon arttı ve ekonomi bozuldu.
Bu dönemde Almanya’da, Doğu Almanlar hakkında birçok küçültücü fıkralar ve espiriler ortaya çıktı. Bunlar Doğu Almanlar hakkında olduğu gibi Doğu Alman kurumları hakkında da ağır eleştiri ve küçümsemeler içeriyordu. Örneğin Doğu Alman istihbarat teşkilatı Stasi hakkında şöyle bir fıkra anlatılıyordu: Dünya çapında istihbarat teşkilatları arasındaki bir yarışmanın finaline CIA, MOSSAD ve Stasi kalır. Final yarışmasında, üzerinde kimliğine dair herhangi bir işaret olmayan ve çıplak bir şekilde ortaya konulan bir cesedin kimliğinin tespit edilmesi istenir. CIA tüm çabalarına rağmen kimliği tespit edemez ve pes eder. Ardından MOSSAD da aynı sebeple pes ettiğini açıklar. Fakat Stasi cesedin kimliğini tespit etmiştir. Yarışmayı yürüten kurul, merak içinde bunu nasıl yaptıklarını sorar. Stasi takımının cevabı basittir. “Sorguladık. Kendisi söyledi.”
Doğu Alman halkı hakkındaki fıkralar ise Türklerin de bu fıkralarda adı geçmesi açısından dikkat çekicidir. Örneğin bunlardan biri şöyledir:
“Soru: Bir Türk ile bir Ossi (Doğu Almanyalı) arasındaki fark nedir?
Cevap: Türk Almanca konuşur ve çalışır.”
Diğer bir fıkra ise Berlin Duvarı’nın yıkılması ile ilgilidir ve bu fıkrada duvarın yıkılarak iki Almanya’nın birleşmesi mutsuzluk kaynağı olarak betimlenir.
“Soru: Çinliler neden mutludur?
Cevap: Çünkü hala bir duvarları var.”
Tüm bunlara rağmen aradan geçen zaman içinde iki Almanya’nın birleşmesinin yarattığı sorunlar aşılmış ve Almanya bu süreçten güçlenmiş olarak çıkmış gibi görünmektedir. Bu durum Almanya açısından başarı gibi görülebilir. Fakat tarihi olaylara bakıldığında, bu durumun uzun vadede pek de öyle olmayabileceği anlaşılmaktadır. Çünkü ne zaman Doğu ve Batı Almanya birleşse, bu durum tüm Avrupa ve hatta dünya çapında bir savaşa sebep olmuş, milyonlarca insan ölmüş ve Almanya yeni bir çöküş süreci içine girmiştir. Yani Almanların birleşmesi, hem kendileri, hem de dünya için her zaman tehlikeli olmuştur.
Bu olayların itici gücü daima Doğu Almanları olmasına
rağmen, bunların acısı daha çok Batı Almanları tarafından yaşanmıştır. Diğer
kurbanlar ise; Polonyalılar, Çekler, Slovaklar ve Belçikalılardır. Bu gün
Almanların yeni bir savaş çıkarması uzak bir ihtimal gibi görülebilir. Ancak
büyüyen Almanya’nın Avrupa’da yeniden hâkim bir güç haline gelmesi ve dünya
olaylarına diğer batı ülkelerine göre daha bağımsız ve kendini merkeze koyan
bir bakış açısıyla yaklaşması, bu tehlikenin bu gün de ciddiye alınması gereken
bir tehdit olduğunu göstermesi açısından önemlidir. [1]
[1] Alman tarihi hakkında geniş bilgi için bkz. James Hawes, Kısa Almanya Tarihi, Çev. Yavuz Alogan, Say Yayınları, İstanbul, 2019, s.217-219.
Hits: 29
Baader Meinhof Çetesi ve Alman Kültürünün Bu Örgüt...
- 30 Temmuz 2019
BEN SİYASETEN ARTIK ÖZGÜR BİR İNSANIM[1]
- 7 Ağustos 2019